zanaatkar

uzunca bir çıraklık ve kalfalık döneminden geçtikten sonra öğrenilen bir meslaği icra eden, mesleğini icra ederken yaratıcılığını, birikimini ve müşterisinin isteklerini aynı potada eriterek ortaya bir sanat eseri çıkaran, bu sebeple de toplumda sanatçı gibi saygı gören ama bunu ekmek parası için yapan insandır. toplumsal hiyerarşide küçük burjuva ile emekçi sınıf arasında, ortadadır. kendi işinin patronudur ama emekçidir, başkasının sırtından değiil, kendi el emeği, göz nuruyla ürettiği şeylerden para kazanır.

genelde müşterilerinden para isterken, kullandıkları malzemenin parasını hesaplayıp, üzerine çok az bir işçilik koyarlar. parayı emek vererek, ter dökerek kazanan bu insanlar arasında dolandırıcı ve üçkağıtçıya rastlamak zordur. sadece alım-satım işinden para kazanan esnafa göre çok daha tok gözlü, dürüst ve merhametlidirler. kendilerine borç takanları asla sıkıştırmaz, hatta alacaklarının hesabını bile tutmazlar. artık en az çabayla en çok parayı kazanma hırsının hakim olduğu yeni dünya düzeni, otuz-kırk yıl öncesine kadar zanaatkarların sahip oldukları sosyal statüyü ve saygınlığı eritmiş, ve bu tür mesleklere olan ilgi azalmıştır.

daha çocukken bir araba tamircisinin duvarında "zanaatkarın kirli eli medeniyetin aynasıdır" diye bir yazı görmüştüm. bugün olsa o adamı sosyalizm propagandası yapıyor diye içeri atardılar.