anadolunun büyük trajedisi

doğum sancılarıyla kan ağlamakta bu topraklar!
1970'lerden beri süren sancılar ümit verirken, 1980 darbesiyle düşük yaptırılmıştır topluma.
akp öncesine kadarki dönem ise, düşük yapmanın acılarını telafi etmek yerine, yeni doğumların kürtajına zemin hazırlamakla geçmiştir!
ah yurdum!

oysa, böyle miydi anadolu?
dinlerin, kültürlerin, canların ve aşkların anası burası!
doğum yapamazsa eğer, kendini zehirlemiş olacak gebeliğiyle...acılar büyük, sorunlar umman ve dertler cehenneme dönüşmüş...
şimdi doğurmazsa ne zaman? biz doğurmayacaksak kim?
yeni bir felsefe, yeni bir din veya yeni bir insanlık tanımı mı denilir bilmiyorum ama, varoluşumuzu yeniden tanımlayıp baştan kurabilecek nitelikte ve derinlikte yeni başlangıçlara açız aç!

nazım hikmetim ve ahmed arifim!
benim atalarım, bu iki adam!
bu adamların, bu insanoğlu insanların şiirlerini okuyun, okutun, heryere yazın yazdırın!
belki, sancılar şiddetlenir, belki fikirler olgunlaşır ve geciken doğum hızlanır... kim bilir?...

tüyleri diken diken eden bu enfes iki ölümsüz şiiri, anadolu'nun doğumuna döl taşıyan, su taşıyan ve ebelik yapacak olan tüm kardeşlerimize adayalım:

anadolu

beşikler vermişim nuh'a
salıncaklar, hamaklar,
havva ana'n dünkü çocuk sayılır,
anadoluyum ben,
tanıyor musun ?

utanırım,
utanırım fıkaralıktan,
ele, güne karşı çıplak...
üşür fidelerim,
harmanım kesat.
kardeşliğin, çalışmanın,
beraberliğin,
atom güllerinin katmer açtığı,
şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
kalmışım bir başıma,
bir başıma ve uzak.
biliyor musun ?

binlerce yıl sağılmışım,
korkunç atlılarıyla parçalamışlar
nazlı, seher-sabah uykularımı
hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
haraç salmışlar üstüme.
ne iskender takmışım,
ne şah ne sultan
göçüp gitmişler, gölgesiz!
selam etmişim dostuma
ve dayatmışım...
görüyor musun ?

nasıl severim bir bilsen.
köroğlu'yu,
karayılanı,
meçhul askeri...
sonra pir sultanı ve bedrettini.
sonra kalem yazmaz,
bir nice sevda...
bir bilsen,
onlar beni nasıl severdi.
bir bilsen, urfa'da kurşun atanı
minareden, barikattan,
selvi dalından,
ölüme nasıl gülerdi.
bilmeni mutlak isterim,
duyuyor musun ?

öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne - üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.

gör, nasıl yeniden yaratılırım,
namuslu, genç ellerinle.
kızlarım,
oğullarım var gelecekte,
herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
kaç bin yıllık hasretimin koncası,
gözlerinden,
gözlerinden öperim,
bir umudum sende,
anlıyor musun? - ahmed arif


bu memleket bizim

dört nala gelip uzak asyadan
akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim

bilekler kan içinde
dişler kenetli
ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak
bu cehennem, bu cennet bizim

kapansın el kapıları
bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
bu davet bizim

yaşamak bir agaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardescesine
bu hasret bizim - nazım hikmet