eşcinsellikle ilgili teoriler

19. ve 20. yüzyıllarda çeşitli psikologlar eşcinselliğin nedenleri ile ilgili teoriler geliştirdiler. bunların çoğu eşcinselliği "akıl hastalığı" olarak tanımlıyordu.[24] 19. yy psikologlarından richard von krafft-ebing, mastürbasyon, sadomazoşizm ve şehvet cinayetlerini "cinsel sapıklıklar" olarak tanımladığı 1886 tarihli kitabı psychopathia sexualis'de eşcinselliğin kalıtımsal olduğunu iddia etti. çağdaşı sigmund freud, kendini karşıt cinsteki ebeveyn ile özdeşleştirmenin de etkisiyle oluşmuş, "psikoseksüel gelişimdeki çatışmaların bir sonucu" olarak tanımladı. diğerleri, eşcinselliğin nedenlerini sosyal etkilerde ve anne karnındaki gelişim esansında gerçekleşen fizyolojik olaylarda aradılar. eşcinselliğin nedenleri, muhtemelen, insanın doğuştan gelen veya doğasından kaynaklanan özellikleri ile çevresel faktörler ya da toplum etkisinin bir bileşimidir.[24]
21. yüzyıla gelindiğinde birçok toplum cinselliği daha rahat ve açık bir şekilde tartışır hale geldi. insan cinselliğinin bir ifadesi olarak eşcinsellik kabul görmesi başladı ve bunun bir sonucu olarak eşcinsellikle ilgili hurafeler terkedilmeye başlandı. özellikle 1950 ve 60'larda yaygın olan, erkek eşcinsellerin zayıf ve kadınsı oldukları, lezbiyenlerin erkeksi ve saldırgan oldukları inanışları büyük oranda terkedildi.
20. yüzyılda abd'de, "seks araştırmaları" adı altında, amacı cinsel ilişkileri incelemek olan bir sosyal ve davranış bilimi oluşturuldu. araştırmacı alfred kinsey'in 1948'deki raporuna göre eşcinsel aktivite gerek erkek gerekse kadın ergen amerikalılar arasında oldukça yaygındı. örneğin erkek deneklerin %30'u bir şekilde eşcinsel aktivitede bulunduğunu belirtti. yine erkeklerin %10'u, 16 - 55 yaşları arasında, uzun süreli (1 ila 3 yıl) eşcinsel ilişki yaşadığını belirtti. aynı çalışmada kadınların yarısına yakını eşcinsel aktivitede bulunduğunu belirtti. kinsey'in metodları ve ulaştığı sonuçlar uzun yıllar tartışıldı. yakın dönemde yapılan araştırmalarda kinsey'inkilerden az ya da çok yüzdelere ulaşıldı. örneğin 2003 yılında yapılan bir araştırmaya göre norveçlilerin %12'si eşcinsel ilişkide bulunmuştur.
alfred kinsey cinsel aktiviteleri homoseksüel ya da heteroseksüel olarak ayırmaktansa, geniş bir yelpaze üzerinde değerlendiriyordu. bu yelpazenin en uç noktalarını homoseksüelliğin ya da heteroseksüelliğin en ileri düzeyleri oluşturuyordu. biseksüellerin orta noktada bulunduğu kabul edilirse diğer bireylerin herbiri bu yelpazenin sağında veya solundaki bir noktada yer alıyordu. örneğin konuma bağlı eşcinsel aktivite (ing: situational homosexual activity), karşıt cinsin bulunmadığı hapishane gibi ortamlarda gerçekleşme eğilimindedir.