gerçekte olmaması gereken yerde olan erkekler

bu kulvara birçok muavin ve otobüs sürücüsünü eklemekten gurur duyarım. (bkz: here i am on the road again-ah, there i aam-ah turn the peycc-ah)
aslında bunu bir önceki işim olan suriye mülteci kampında hissediyordum. genel olarak erkeklere değil, kadınlara da hissediyordum. ama işim gereği kadınlar ile çalışmam yasaktı. kampta bir kadın arkadaş ve bir erkek olarak çalışıyordu, kadın arkadaş kız çocuklar ile etkinlik, ben de erkek çocuklarla etkinlik yapıyordum. etkinlikler çok zor geçiyordu, bir konteynera belli sayıda çocuk alabiliyorduk, ama tabii kampın en rengarenk konteynerı olduğu için herkes doluşuyordu. kaç kere kapı kilidi yaptırmak zorunda kaldık, istemeden de çocuklara bağırmak zorunda kaldık. yorucu ama tedavi edici bir işti.
neyse, sınırın ta ötelerde ara sıra duyduğumuz bomba sesleri ile, çocuklarla zaman geçiriyor, mola zamanlarında kampın çimlerinde uzanıp erkekler ile yarım arapçamla sohbet ediyordum. çalıştığım kurum eşcinsel olduğumu öğrenip beni atana kadar hayatımın en seks olmadan, tatmin olduğum yıllarıydı. biraz agresiftim tabii. etkinliklerde çocuklara bağırıyor, kamyonlarla savaşa götürülmemeleri için onları güçlendirmek istiyordum. o yüzden serttim. bir yandan da tuhaf bir şekilde severlerdi. kahve ikram ederlerdi. ah suriye kahvesi, fırsatınız olursa için, bir gün, yine böyle yorucu bir etkinlikte ben kapıdan çocukları kovarken, tam kapıyı kapattım, sonra yine bir ittirme oldu, köpürüyordum, sonra tam "allah, " diye kapıyı açtım ki, kapıda bir adam. böyle nasıl anlatılır, her yer beyaz oldu, anime oldu her yer, bu kadar güzel bakan, bu kadar bir bakış atan dünyaya görmedim.
sessizce, arapça ile bir şeyler söyledi. anlamadım. konuşamadım ki. yani etik olarak çalıştığım, o mültecilerle asla böyle bir ilişkilenme kurmam yasaktı. ama bu adamın zeytin gözleri, siyah tişörtü, göbeği yere düşük hali, bezgin bir durumu, ne bileyim. sonra ingilizce konuşalım dedi. nasıl bir ingilizce, adam akıyor,
benden talebi; doktormuş, ve kamp müdürüne, kamptaki sağlık ocağında çalışmak için izin istemesine yardımcı olmam istiyordu. para istemiyordu, sadece geri döneceğim, geri dönene kadar unutmak istemiyorum dedi. adamın, bir çocuğu vardı, babası ve oğlu ile yaşıyormuş.
normalde suriyelilerin ilk başlarda çalışması yasaktı, neden bilmiyorum. şimdi değişmiş.
o an adam giderken arkasından baktım, iyi bir ingilizce bilen doktor olan o adam, bok kokulu çadırına gidecek ve sikik kamp müdüründen para alamadan sırf bir umut için mesleğini icra edecek bir şey istiyordu. gerçekte olmaması gereken yerde değildi.
bunu yine yaşadığım için tekrar yazıyorum - aslında sık sık geliyor, - ama bu seferki başkaydı, bilemedim bazen ruh haline göre de değişebiliyor, neyse efem;
bir gün ben böyle evde film - depresyon - porno takılırken, dışarıdan yemek söyledim. ev arkadaşımın dolabın üstüne koyduğu magnetlerden birini arayıp yemek söyledim. gelen kuryeye kapıyı açtığımda irkildim. üşümüştü. istersen "içeri buyur" dedim. kapı ağzında "hava oldukça soğuk" filan diye gayet güzel cümleler kurmuştu. gözlerini tik nedeni ile ara kısıyordu ve buna o çok yakışmıştı. ödeyip, yolcu ettim, güzel ayıyı. yemek söylediğim yer bizim aşağısında bir yermiş. yine oraya gittiğimde, "gazoz isterken" mekan sahibi, bizim kuryeye dönüp sertçe konuşarak "gazoz çıkar" dedi. kuryeye döndüm. yemeği iptal etmek bir daha gazoz içmek istemedim. teşekkür ettim. tanımadı. yemek yerken, adama "gerçekten olduğun yer burası değil" demek istedim ama nereye tekabül edeceğini bilemediğimden diyemedim. ara ara yine görüyorum. belki bir gün derim.