jorge calvo
ispanyol aktör. bear cub (2004, cachorro) filminde tanıdık isim. the man who killed don quixote filminde sancho pancha'yı canlandırarak fark ettiğim enfes ayılardan. keşfedilesi.
una mujer fantastica
ben de (açık etmiş oluyorum kendimi sanırım:)) atilla dorsay'ın film ile tranfobik üzerine şöyle bir şey karaladım:
twitter'dan birçok sinema eleştirmenin desteğini aldım farkında olmadan. halbuki yazıyı onlar yazmalıydı, ben değil.
http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=25631 not: filmi ben de beğenmedim, oscar'ın formül "zorluklar vardır, bu zorlukların üstesinden gelen karakter" filmlere ödül verdiği için şaşırmadım, yine de transfobik bir yazı dorsay'ın.
götünü siktirmek için mühendis olmak
twitter'da görmüştüm, elemanın biri yazmıştı, gören olursa özelime yazarsa tam olarak tweeti, sevinirim. şöyle bir şeydi, "başarılı olmak zorundayız, toplum bizi kabul etmesi için, öyle avam, varoş olmamalıyız, yoksa toplum ayrımcılık yapar tabii" gibi bir tweetti. mühendis olduğunu da eklemişti sanırım ya da profilde vardı. hatırlamıyorum, engel yemiştim dönüp baktığımda kişiden.
uzun uzun düşündüm konu ile ilgili.: iki kavramı inceleyeceğim. (felsefeci değilim, benmerkezci bir ibne olduğum için kendimi anlatarak inceleyeceğim,)
başarı ve eşcinsel
başarı ne demek? baudrillard'a göre, "kapitalizmde başarı aslında bir similasyondur," sürekli bireylere kariyer yapılmalarına dair bir illüzyon sunar. bunun çok güzel örneği tahsin yücel'in yalan ve peygamber'in son 5 günü'nde roman şeklinde özetler.
emperyalizm, bize kariyer, başarı gibi kavramları yedirerek, aslında kendinin hiçbir zaman devrilmeyeceğini de kanıtlar. en büyük zaferi budur.
başarılı olmak için soymak zorundasın. ben demiyorum, al capone der bunu. soymazsan başarılı değilsin. bu kadar solcu arguman yeter.
gelelim eşcinselliğe. hepimizin cinsel kimliğimizi kurarken aynı yerden kurmaz. bu bir. yani biri "full aktifim, gay değilim " der, biri "kerimcan heyooo, harika dj'sin ablan star bebeim" der, kimi modacılık yapar, kimi sanatçılık yapar, kimi bunu aktivizme döker...vb.
ama dalyarağın (hakaret değil bu, dalyarak terimini incelerseniz anlarsınız) bahsettiği toplum, bize cinsel kimliğimizi kurarken "bir dakika canım benim, sen bir geride dur" der, kendi istediği gibi kurdurur. modacı yapar, efemine olunan davranışı daha da görünür kılığ gülünç bir şeymiş gibi sunar. başroldeki kadının arkasına sığındırıp, kendi aşkı yokmuş gibi, başroldeki kadının aşkına ağlatır. devrimci yapmaz, devrimci olursa sakalsız oğlanın tragedyasına döndürür. toplum bunu sadece eşcinsellere yapmaz, kürtlere, siyahilere, alevilere, ermenilere, yapıyor.
çünkü başarılı olmak için azınlığın emeğine ihtiyaç vardır, ama bu azınlığın isyana dönüşmeyip "hoşgörülü " sunulması gerek. bu kadar.
üniversitede not ortalaması ilk 5'de olanın mardin'de yapılacak harika referanslı bir unicef projesine dahil olacaktı, staj kapsamında. tahmin edin şekerler ne oldu? ilk 5'teydim. kabul edilmedim. "yee ibneliğe vurma işi" dediğinizi duyar gibiyim. sırf lgbti derneği'bde staj yaptığım için ve açık eşcinsel olduğum için, almadı hoca. proje enfesti, deneyimler polonya'da aktarılacaktı sonra da. ben hayatımda hiç yurtdışı görme şansım olan o projeye kabul edilmedim. ... hepinizin ortalama buna benzer ayrımclığa maruz kaldığınızı biliyorum biliyoruz. açıksanız, hele bir gör başarı neymiş, sikerler.
son bir şey daha, soma'da psikoloğun görüşme yaptığı bir danışan dinledim. psikolog değildim, kabul etti. görüşme esnasında, arkadaşının yanmış cesedini düşünmekten kafayı yediğini düşünen, aslında tekrar madene dönmenin o cesede basmak olduğunu söylemişti. sonunda da eklemişti: aramızda kalacaksa benim hayatta tek sevdiğim insandı dedi. muhtemelen aşıktı. gayradarım açık benim, o sikik psikoloğa göre.
al sana başarı beyim? can gürkan ibne olsaydı senin toplumun onu göğsüne basardı emin ol, yanmış cesetlerin üstüne kurduğu başarılı ibne olurdu.
başarılı değilim, kariyere inanmıyorum, işimi iyi yaparım ama, vicdan ile ilgili olduğu için emin ol, ama götümü siktirmek için mühendis olamadığım için kusura bakma, kısa yaşamımda götümdeki klitoris'e söz geçiremem.
üstelik bunu kartel kartel bedel ödeterek yaptıran toplum için hiç olamam. toplum götüne girsin.
sosyal medyada takılma yöntemleri
çok karmaşık bir konu aslında şekerler. benim bir sürü hata yaptığım, kapatıp kapatıp durduğum tek sosyal medya maceram olan burası ve twitter adresimi kullanma/kullanamama yöntemlerinden bahsedeceğim.
(diğerlerini bilmiyorum, hiç kullanmadım)
bir kere çok çeşitli bir sosyal medya kullanımı mevcut, onu seçin. mesela @darkbear @ayısözlük sayfaları, daha çok burayı tanıtıma yönelik, kişisel paylaşımlardan uzak bir twitter kullanımı olabilir. çeşitli stklar da bunu yapmaktadır, ona sözüm olamaz.
diğeri de sinema, edebiyat, kültür sayfası gibi paylaşımlar yapan bir sayfa. (gerçi bunu ben de yapıyorum denebilir) onlara da sözüm olamaz.
asıl gelmek istediğim mesele , benim gibi biraz eğleneyim, deyip anonim hesap/anonim olmayadabilir, açarak bütün orospuluğunuzu, mizahınızı oraya aktaracağınız bir hesabı kullanım yöntemleri.
1- yani bu ay'a ilk gidiş değil ve sen newton değilsin. senden önce bu hesaplardan olanlar var ve bayağı takipçi edinmişler, o yüzden o hesaplara bakmadan "nasıl fenomen oldular yea" demeden, kendi halinde takılman daha doğru.
2 - bunu aştıysak, tarafını belli edeceksin, sen bu hesaplardan koli bulma/sikişme gibi amaçların mı olacak yoksa sadece eğlenmek mi istiyorsun. ? ben yalnızca eğlenmek için açmıştım, ayrıca koli bulmak için de seksli bir hesabım var, onu kullanıyorum, bu anonim hesabıma biri yazarsa, nazikçe cevap verip ileri götürmüyorum, çünkü salt eğlenmek için oradayım.
3 - bunun ne gibi zararı var? şimdi orada kişisel paylaşımlar da yapıyorsunuz, adam "slm nbr araçvaryervar yes" moduna yazana orada görüşürsen, "uymadı cicim ya, göbeğin çok az" dediğinizde oradaki kişisel paylaşımlardan size tokat atabilir, mesela bana "siktir git ibne, ailen bile ahlaksız" filan demişlerdi. onun için tarafını seç bence.
4 - gaysin, gaysel paylaşırsan, homofobik tepkiler gelecek, hazır olacaksın. çok takmayacaksın. mizahını öttürmeyi bileceksin.
5 - herkes yalancı.
kimseye güvenmemen gerekir diye söyledim bunu. çok acı tecrübeyle öğrendim bunu. o yüzden dm'den yazan olursa çok fazla muhabbete girmeyeceksin. tweet üzerinden konuşacaksın. bilemedim tam tersi önermesi olanlar varsa yazabilir.
6 - gerçek hayatta anonim hesabını bilenler olursa, tweetlerin hakkkında konuşurlarsa, bana "ayy iğrenç 31li tweetler paylaşıyorsun, eşcinsellik bu değil ki" diyenler oldu, onlara istersen geri takip yapabilirsin ve konuyu orada kapatılmasını sağla. çünkü o gerizekalı hetero dünyasında her şeyi konuşabiliyor, sen sadece anonim olarak takıldığın güvensiz yerde konuşabiliyorsun, çok görmemeli.
7 - politik gündemler bol olursa, sen apolitik tweetler attığın için eleştirileceksin.
kaç şehidimiz var ne yazıyorsun? açlıkgrevinedestek ver gibi çeşitli kesimlerden alacaksın bu tepkileri. tweetle dünya değişmez demiyorum, atmak istersen at, ben samimi bulduklarımı, bazen çok kızdığımda atıyorum, ama orası fatih portakal ya da birgün gazetesi sayfası değil, o yüzden çok ileri gitmiyorum. belli konularda atıyorum. en çok da lgbti gündemine dair. buna sözüm yok atabilirsin.
8 - seni engelleyecekler, geri takip edecekler, mention atacaksın cevap atmayacaklar, ..vs. bunlara hazır ol. ben acı tecrübelerle öğrendim. çok üzülme, insan insanın kurdudur işte. sinema eleştirmenlerine mention atıyordum mesela ben, artık atmıyorum. kimseye atmıyorum.
9 - asla ve asla kimseyi ifşa etmeyeceksin. bunu @astral'dan öğrendim, okuyorsa teşekkür etmek isterim, hornet yazışmalarımı, kolilerimi ifşa ediyordum isim vermeden ama azalttım, çok aşırı komik olanları paylaşıyorum. bunu çok yapanlar var, direk foto koyuyorlar hatta, çok üzülüyorum.
10 - twitter duyarlılığıu diye bir şey var? o çok duyarlısın deyip sana çıkışacaklar ya da sevecekler, ben genelde "feminist," duyarlılıklı olduğum için seksist, amk, yazanları filan unf yapıyorum, ama bunun aşırısı da fazla, çok sevdiğim bir hesabı mesela öyle yapmıştım, çok üzülmüştüm.
11- ne olursa olsun, sana dünya orası. aksın gitsin. çok güvenme, çok sevme, başına ne gelirse gelsin çok üzülme. eğlenceye çevirdiğinde tadından yenmiyor, takma yani şu kesimi" gençler ellerinde hep telefon ah ah" sanki 90'larda türkiye daha iyiydi, ne bileyim herkes kitap okuyordu sanki.
sizi seviyorum orospular. şimdilik kapalı hesabım:) birinden ayar yiyince korkup kaçtım yine. ama beklerim birkaç güne. mesleğimiz icabı dert dinlemeye alıştık, bir iki gullüm de yaparız.
@durupdururken
evli erkekler ile aşk yaşamanın sorunları
çok sevdiğim ayı sözlük şekerleri; evli erkekler ile yaşanması muhtemel sorunlardan bahsetmek isterim naçizane.
aslında bunu ilişkisi olan gay çifte de yorumlayabilirsiniz kaldı ki o başka dinamiği ele verir, onu başka sefere yazarım.
benim bir yeni bir de öğrenci iken evli adamlara aşık olduğumu söyleyebilirim. dikkatinizi buraya alalım; aşk dedim, onun dışında cinselliği genelde evlilerle yaşarım sorun olmazdı ama aşk olunca yapılması gerekenlerden kısaca bahsedeyim.
1 - ahlakçı değilseniz, pekala yukarıda da belirttiğim gibi, evli erkekler ile cinsellik yaşanabilir, onu sizin düşünmeniz gerekmez onu bu toplumun bizi maruz bıraktığı zorunlu heteroseksüellik düşünsün.
2- zorunlu heteroseksüellik diye bir kavram var, bunu bilin. okuyun. genelde lezbiyenlerin maruz kaldığı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır, o yüzden kendinizi fazla suçlamayın.
3- sınırınızı bilin.
onun bir gün gidebileceğini, eylül ayında çocuğu için kırtasiye alışverişi yapmak için görüşemeyeceğinizi, akşam 22:00'den sonra konuşamayacağınızı bilin. ona göre hareket edin.
4 - size ayırdığı kısıtlı zamanda tadını çıkarın.
o birkaç saat yaşamın sizin için olduğunu unutmayın, her türlü fanteziye açık olun, doyasıya sevişin, kudurun, patlayın.
5- asla karısı ile ilgili soru sormayın.
size ne? belki karısı ile mutlu bir evliliği var ama seninle zaman geçirmekten hoşlanıyor, illa mutsuz bir prens mi olacak? belki de karısının haberi var, onu öyle kabul etmiş, siz onun evliliğini değil, onu sevdiniz.
6- sevmek derken, deli divane aşık olmayın.
onunla geleceğiniz olmadığını bilin, "ne yapayım boşanıp hollanda'ya mı gidelim" derler, buraya kadar getirmeyin süreci. aşık olmayın, sizin de kapınız açık olsun, sizin de evli olmayıp bir partner ile birliktelik yaşarsanız gidebileceğini öğretin ona.
7- tribe girmeyin.
hayat yeşilçam filmi değil ve siz asiye nasıl kurtulur'un asiye'si değilsin. akışına bırak, insanların sana ne söylediğini önemseme, "karısını düşünmüyor musun?" gibi heteronormatif söylemler kuran arkadaşlarınızdan ayrıntılı anlatmayın.
8- asla para/borç/kredi vermeyin.
onun bir ailesi olduğunu ve senin sen bekarsin ne yapacaksın parayı, gibi sikik normatif cümleler kurmasına izin vermeyin. para alışverişinden uzak durun. ben çocuğu hasta olduğu halde çok ihtiyacı olduğunu düşündüğümde bile vermedim. çünkü bu hayatı bekar yaşayarak özgürlüğümün bedelini "ne zaman evleneceksin bakiimm sen" diyen çalışma arkadaşlarımın zırvaları ile ödüyorum. o da ödemeli belki de, bu sizin dışınızda gelişen bir şey.
9- onunla eğlenin.
ben marihuana, şeker, grup seks, denemediğim şey kalmadı onunla. seviyorum çünkü kudurmayı onunla. o da her gün birilerinin araba yıkamasından bıkıp, akşam karısını yaptığı patates yemeğinden kaçıp size gelmiş, dibine kadar dünya.
10 - korunun.
karımdan başka bir sen varsın, kimse ile olmuyorum, et ete değse olmaz mı yalvarmalarını dinlemeyin, korunun.
11- dışarı çıkın onunla,
park olabilir, bir tepe, araba içi, yemek, kahve molası. onunla dışarı çıkın, daha iyi tanıyacaksınız.
12- onun diğer aile hayatında ne yaşadığı sizi ilgilendirmesin.
karısından uzaklaştırma cezası almış bir adamla takılmıştım, psikopat herif, ama bana değildi ve arzu aslında aktivizm dinlemiyor. zaten sonra barıştılar filan. mesleğiniz ne olursa olsun o sizin (benim mesleğim dolasıyla o kişiler ile çalışma yapıyorum) hastanız/müvekkeliniz/müracaatçınız/müşteriniz değil. umrunuzda olmasın.
13- sizin de bir aileniz olduğunuzu unutmayın.
bekarsanız yalnız yaşıyorsanız bir aileniz yok demek değildir, "gay people dont choose their family, they get the family" diye ru paul'un bir cümlesi vardı, tam olarak yazamamış olabilirim. sizin aileniz, geceleri sokakları terk etmeyen orospular, biziz, benimki de sizlersiniz. belki de nefret etsek bile birbirimizden, kızsak da, "allah belanı versin lubunya" desek de, ailemsiniz.
sizin yalnız olduğunuzu ya da bireysel kardeş sorularına cevap vermeme gibi hakkınız olduğunuzu bilsin. nasıl ki sen sormuyorsan, o da bilmesin.
sizi seviyorum orospular.
hayatınız film olsa hangisi olurdu
bekliyorum bakalım, neler çıkacak?:
benimkiler:
1- maria braun'un evliliği
2- kader
3- 4 ay 3 hafta 2 gün
4- duvara karşı
5- happy together
6 - hiroşima sevgilim
american honey
son 2 yılın en iyi filmlerinden buraya girdi girilememesi üzücü, bir sinema sitesinde yazdığım eleştiriyi buraya bırakayım;
american honey’i özetleyen, en iyi cümle belki de; “amerika gibi hissediyorum”dur. seyirciyi de ana karakterin star’ın, (sasha lane) bir çalıntı arabada dans ederek, “amerika gibi hissetmeye” çağıran bir film american honey.
film; bir grup gencin, yollara düşerek dergi satarak geçimlerini sağlamaya çalışması ve bu “sağlama”nın kendisini yollarda ve filmin 163 dakikalık süresinde, bizi de “kolaylıkla” şahit olamayacağımız tecrübe ile göstermeye çalışıyor. açılış sekansında çöp toplayarak geçimini “sağlayan” star’ın belki de”promosyon ürün var mı?” diye göz gezdirdiği avm’de, bu bir grup genç – en çok da jake (shia lebeouf) – ile karşılaşmasını, “onlardan” olmak istediğini anladığımız, babasının – ki burada andrea arnold, aslında babanın üvey mi öz mü olduğu muğlaklığını vererek, bize “gördüğünüz amerika’nın” belirsizliği işareti mi veriyor acaba diye düşündürtür- tacizlerine dayanamayarak, iki kardeşini , sadece vietnam savaşına ağıt yakan bir country şarkısında oynadığını gördüğümüz annesine bırakarak, gençlerimize katılıyor.
bizim de star’ın da endişeli, malickvari yolculuğumuz başlıyor aslında. filmin “we found love” ile başlayan soundtrackine paralel bir öykü izliyor. hiç hayali olmamış, olamamış bir grup gencin, r&b, rap, pop, country… vb. gibi müzik türlerine kadar uzanan film müziği yine de “amerika gibi hissettirmeye” çalışıyor. arnold, star, jake ve bir şekilde nasıl lider olduğunu anlamadığımız, sınıfsal statü olarak onlardan üstünlüğünü nereden geldiği “muğlaklaştığı” daha sonra da önemsizleştiği krystal dışında “diğer” karakterlerin içi doldurulmuyor. ben bunun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum, bazı sinema eleştirmenlerini eksiklik olarak gördüğü bu durumun. hiç hayal kuramayanların, içinde kötülüğün iyiliğini taşıyan darth vaderların, eşcinsel arzusunu, o “özgür” sanılan grupta paylaşamayıp, minibüs kabinlerin arkasında “işini gören”lerin, babasından şiddet görenlerin görünmezliğine de tokat vurduruyor arnold, “diğer”lerini görünmez kılarak.
bir rekabet malum olunca star’a, yollarda, bitmek bilmeyen sıcaklarda, kamyonlarda, krystal – belki de o zaman amerika gibi hissediyoruz. – star’a sınıfsal üstünlüğünü vurguluyor. yönetici , işçi, serbest piyasa, petrol, para, hiç okunmayan, kendilerinin bile okumadığı, “ne yapılırsa yapılsın” ardılında gelişen dergiyi satmak için uydurulan hayat hikayeleri, istenmeyen mastürbasyon, kovboy eğlencelerine zorunlu katılımlar, dergiyi hiç alamayacak parası olmayan varoşlarda kayboluş, çıkışsızlık, sıcak, “we found love” dansı, krystal’in o vurgulamasında vücut buluyor.
hep bir şey olurcasına, tetikte tutmayı ustalıkla başarıyor andrea arnold. western – kovboy kostümü giyinmiş adamları, star’a “tecavüz mü edecek” endişesi, yollarda bir kaza, gidilen kamyonlarda tır şoförlerinden bir taciz, arsız şiddet kaygılarını enjekte ediyor bizlere. olacak olan olunmuş amerikan rüyasında, kokain bağımlısı annenin yaşadığı banliyösünde, açılan boş buzdolabında, ihmal edilmiş çocuklarında, natüralist bir anlatımla gösteriyor olmuşu.
filmin görüntülerinden realizm akmaktadır. bize bir grup gence acımamızı engelleyen, sevişme sahnelerini doğallıkla gösteren, tünel geçişlerinde, bozkırlarda, araba içlerinde, ışık kullanımının ingiliz sinemasından geldiğini – önceki filmleri; wuthering heights, fish tank – oraya özgün sadelik ve realizmi ile kucaklıyor.
bahsedilmesi gereken filmin doğa ile kurduğu ilişki. star’ın hayvanlarla, her köşebaşında görülen hayvanların gençlerin hayalsizliğine/dostlukla selam etmesi, finalde, “sudan çıkan” star’ın doğaya dönüş olarak okunmasına eşlik ediyor, bir tür amerikan gibi hissetmekten kaçış, ormana kaçış olarak.
son birkaç yılın en iyi filmlerinden, bizi amerika gibi hissetmeye , bir çıkışsız/darlık simgesi minibüse , trump’ın amerikasına, kapitalizmin yalancı özgürlüğüne, seks, içki, uyuşturucu üçlemesinden beslenen gençleri sömürmesine, hiç hayal kuramamanın yarattığı tahribata tanıklık ettiriyor bizi amerikan honey.
filmden çıktığımda, “hepimiz aynı gemideyiz” cümlesi, o geminin aşağılarında yer almamızı sağlamış “davası” devam eden bir “sermaye hırsızı”nı savunmak amacıyla söylenmiş bir devlet büyüğümüzün hatırlattı bana. bize “türkiye gibi hissetmemizi” sağlayan american honey filmine teşekkür etmek istiyoruz dudak kıvrımlarımızla.
ayı sözlük altı yaşında ankara zirvesi
şehirdışında olmasaydım kesin geleceğim zirve:) ertelense mi biraz? ama çoğunluğa uyuyorsa bilemem tabi.
birine tipini siktiğim demek
geçen bir ortamda bana aynen böyle söylendi. gayet doğal davranarak, "tipini siktiğim nereden geliyor biliyor musun?" dedim, "oral seksin erkeklikteki karşılığı, ağza verilen yüz işte," eğer tipimi sikecek kadar beğendiysen teşekkür ederim ama ben ayı seviyorum kusura bakma" diye devam ettim.
bence güzel bir deyim, tipini siktiğim.
üniversite ilk yılında kerhaneye giden hetero arkadaş grubu
eğer taşradan gelinmişse, kesinlikle bir ritüeldir. benim zamanımda bentderesi kapanmamıştı ki, okulum da yakındı. bir arkadaş grubum vardı. bir gün beni de çağırdılardı. o an düşündüm, param yok diye geçiştirecektim ki, cesaretle:
- "ben yarak seviyorum, siz takılın." demiştim.
sonrasında gerçekten her ortamda hep bensiz takıldılar.
growlr'da beğenmediğin kişiyi kırmadan reddetme yöntemi
kuraldır: "yer yok" demek. gerisi gelmiyor zaten
askerliğe elverişsiz raporu alma yöntemleri
nasılsınız şekerler?
benim celp dönemim geldi de, kuzulara askerliğe elverişsiz raporu nasıl alınır bir anlatayım dedim,
(gerçi ben almayacağım, daha doğrusu alamıyorum, anlatacağım)
şimdi, bir kere kesinlikle net bir şey yok, herkes farklı farklı deneyimliyor askerliğe elverişsizlik raporu almayı, bunun sebebi, "sağlık kurulu" alınan hastanelerdeki psikiyatri kontrolündeki psikiyatristin eşcinsellik algısı ile tsk'daki eşcinsellik algısının uyuşması gerek ,
bu ne demek?
zırıl gideceksin anacım, olabildiğine zırıl, çünkü tsk, eşcinsellik algısı transeksüealite ile ilgili, aslında cinsel rol ile "pasif" olarak kodluyor, pasif olan kadınlar olduğu için (onlara göre) eşcinselsen götünü veriyorsun götünü de veriyorsan kadınsındır,
artık askeri hastaneler yok, dolasıyle her eğitim ve araştırma hastanesi'ne başvurabiliyorsun, buradaki psikiyatristin direncine bağlı, adam dsm -ıv eşcinselliği tanımlamış, sen kimsin be tsk? deyip sadece beyan esas alan taşaklı psikiyatristler le de karşılabilirsiniz. ancak ohal dönemi malum, kimse riske girmediği için, bazı psikiyatristler aile görüşmesi, partner, aktif misin pasif misin gibi sorular sormakta,
aynı zamanda sağlık kurulu raporu mesela başka bir nedenden dolayı aldığınızda (mesela ötv indirimi için engellilik, refakatçi izni...vb.) belli poliklinik kriterleri oluyor, işte göz muayenesi kesin filan, eşcinsellik ile alınca, bazı hastaneler "my god! önceden gata yapıyordu, şimdi nasıl anlayacağız bunları deyip, genel cerrahi, plastik..vb. allah ne verdiyse muayeneye sokuyorlar" tabii farklı farklı gelişiyor, altını çiziyorum.
ohal döneminde olduğu için itiraz süreci kolay işliyor, dank diye itiraz alabilirsiniz, ben kaç kişiye, "size tsk'nın kadınlık rollerini anlatmıştım, hani , konuşulmuştu.." deyip "kız zırıl git işte" alt metin okutuyorum.
zırıl gidince, diyelim aile görüşmesi istedi, açık değilseniz, yapacak bir şey yok, itirazı alacaksanız sonra tekrar başka hastaneye sevk isteyebilirsiniz, ancak aile görüşmesi yapılmayan psikiyatrist inanmıyorlar ama aile görüşmesi isteyen ben şimdiye kadar bir kişi ile karşılaştım.
diyelim ki red aldınız:
askeri şubeye gidip itiraz hakkınız oluyor, 30 gün içerisinde süreç işliyor, o sürede kimse sizi askere alamaz, tekrar başka hastaneye sevk isteyebilirsiniz.
bildirim oluyor mu?
aslında anayasada tanınan özel hayat gizliliği maddesi ile kimse o raporun içeriğini paylaşamaz, sizden başka, ancak ohal dönemi belirsizliği ile ne olacağını söylemek ne yazık ki bilmek zor.
kamuda öğretmen olup alan arkadaşlarım oldu, sorun çıkmadı açıkçası, çalışan kamudan kamuya göre değişiyor, özel sektörde keza öyle,.
sizi seviyorum, (her ne kadar kalbimi kırsanız da, ) üzülmenizi istemem, ondan dolayı rapor almaya karar verdiyseniz, mutlaka bir arkadaşınız ile gidiniz, mümkünse yanınızdaki erkek olsun, kadın olması etrafındakilere kadına da bakışı değiştirecektir. siz zırıl iken yanınızdaki zırıl olmasın mesela (özür dilerim seksist cümlelerim için, iyi niyetimi anlayın) , bir de homofobi/transfobi ile karşılaşacaksınız ya da karşılaşmayacaksınız, onun belli bir netliği de yok, mümkün olduğunca az madilik yaparsanız süreç lehinize işleyebilir.
kaos gl derneği'nin konu ile ilgili hazırladığı bir broşür bulunmakta, gözden geçirmekte fayda var.
sorularınız olursa, bana yazın, ancak hemen cevap verememek ile birlikte, yukarıdaki yazdıklarımın dışında farklı bir uygulamaya maruz kalmadıysanız cevaplamaya gerek duymuyorum.
ayı olmayıp ayı sözlük'te yazmak
burada ve growlr'da yüzümüze vurulmaması gerekendir.
bir heteroya aşık olmak
reklamımı yapayım biraz:
https://ayisozluk.com/bir-heteroseksuele-asik-olan-geyin-yapmasi-gerekenler.html
en yakışıklı sözlük yazarları
ahmet öner
almanya'nın en tanınan boks menajeri. diusburg'da marxloh'da büyüyen ahmet öner eski bir çete lideri. bir sürü suça adı karıştıktan sonra kendini ringlere atıyor. şansı bu alanda boksörlük açısından daha çok organizatörlük açısından yaver giden gurbetçimiz bir süre sonra amerikalı ünlü menejer don king ile çalışmaya başlayınca almanya'nın bu alandaki en ünlü ismi haline geliyor. almanya'da hakkında 120 kadar yasak getirilmesinden ve adam yaralamaktan tecilli cezası olmasından ötürü, şu an biraz florida, biraz türkiye'de yaşamakta. hikayesini fatih akın filmleştirmeyi istemekteydi, şu sıralar avni yıldıırm ile çalışmakta,
adam aynı zamanda tüm zamanların en iyi ayısı.
kendisine twitterdan "ahmet öner'i düşünüp bir adamın üstünde zıplıyorum, 31 çekiyoruz, " tweetime geri dönüş yaparak, "gel de bunu gerçeğe çevirelim" demiş lgbti dostu kişisi.
chaser
benim. zayıf bir iflah olmaz şişman severim. ankara'da işim zor evet.
gayler arası dedikodudan korunma yolları
ayısözlük şekerleri,
twitterdan sizin reklamınızı yapmaktan buraya az girdi girdiğimi farkettim,:)
aklıma takılan maruz kaldığımız konulardan birini yazayım, beyin fırtınası yapalım dedim.
dedikodu:
yeterince görünmezliğe kılındığımız alanlarda, mutlaka hepimizin muzdarip olduğu bir konu muhakkak. hatta benim burada bile karşılaştığım, yolda görünce "hmmm sen bunu yazmışsın,," dedirten durumlar yaşadım.
şimdi neden dedikodu ortamı olduğuna dair ilk tespitim yukarıda: az alanlar,
growlr tane tane adamlar var, hornet desen çöp zaten. peki nasıl korunacağız.?
benim ilk travmatik deneyimim:
savoy'da bayağı eğlenirken, kolileştiğim bir herif, trans bacıma "ayakları kokuyor" demiş, o trans bacı da sağolsun, bu toplumun ona öfkesini sinirli, agresif olarak ödeyerek yanımda kolim olmasına rağmen " lan bu kızın ayakları kokuyor, şu adam dedi" deyince, kendimi , dario argento korku filminde hissettim. trans bacıma "onun da götü kokuyor, ayak kokum ondan, çünkü sokarken zorlandım" demiştim.
neyse, başka bir olay da , kolime bir arkadaşımdan bahsedince, aşağılık herif, gitmiş arkadaşıma yazmış, arkadaşım da sağolsun" o h my god, wonderful chubby," diyerek, atlamış herifin üstüne, sonrasında arkadaşım benden o kolimle ilgili gizli kalması gereken bilgiler istediğinde epey kızmıştım.
1 - kolileri ve arkadaşlarımızı patates filtresi gibi elemediğimiz için, dedikodunuz elbet yapılacak, kaçış yok, sadece o dedikonunun sizin hayatınıza tecavüz edemeyecek alanlarını iyi koruyun.
2 - söylenen her şeyi takmayın, inanmayın,
bana ankara'da siktirmediğim yarak mı kalmamış, orospununb tekiymişim..vb. gibi hakaretler söylendi, halbuki kendi hayatlarını biraz kurcalasan, sadece benden daha az kapalı hareket ederek, en az benim kadar cinselliğini yaşamakta, o yüzden kulak arkası edin.
3 - herkes psikiyatrist kesilecek.
arkadaşların, yattığın adamlar işine gelmeyince sana ruh hastası, dengesiz diyecek ve bunu alana yayacak, halbuki dsm'den haberi bile yok, tıpı alaşağı edecek yorumlar yapacaklar, bilin.
4 - içinde yaşadığınız toplumun, analizini iyi yapın.
nesin? iyi tanı kendini, kendini tanırsan yattığıın kişileri de ona göre bilirsin, nasıl karakteri var? sosyal psikolojiye göre yorumlayabilirsin. tehlikeli mi?
5 - onların inadına yaşayın.
sizin cesaretini kıracaklar, siz elleri karanfilde elde etmediniz o yaşamı, siz ayten öğretmen'in babanıza "oğlunuzu maça mı götürseniz, kızlarla çok oynuyor" diye diye, salak durumlara maruz kalıp da o yaşa, o cinselliğe geldiniz.
6 - adamına göre davranın.
ben herifim taa pursaklarda sincanlarda ise anlatırım her şeyimi, hele de evli ise, ooo ailevi sorunlarımla meşk ederim, adam zaten kendinden menkul, benimle mi uğraşacak derim, gerçekten de en az zararı onlardan gördüm.
mesafe yakınsa, hele de eli kuvvetli ise, uzak durmaya , sadece iyi vakit geçirmeye çalışırım.
7 - dedikodu yapan arkadaşınız ise, tersleyin.
eğer bir arkadaşınız ise, çok sevmiyorsanız, o dakikadan sonra mesafe bırakın ya da terk edin onu. arkadaşlık hele de bizim en çok ihtiyacımız olan durumlarda , ender bulunması gereken bir durum.
8 - tamam deyin,
ilk başlarda çok ağladım, ciddiyim, sonra yavaş yavaş bana gelen dedikodularımda ya espri yapar oldum ya da "evet , tamam, so what" dedim. inanın karşındakinin yüz ifadesini görmeye değer.
9 - her şeye rağmen korunun.
bizi bize kırdırmak isteyen, kudurmamızı isteyen bu sikik toplumda az biraz korunarak kimse ile kavga etmeden korunun. sistemin istediği bu zaten, bizden bizi çalmak.
dedikodu alanlarından uzak durun mesela, ben 2 ay gitmediğim zamanlar oldu, ya da konuşmadığım zamanlar.
10 - altın kural: dedikodu yapmayın.
kimseye koliniz ile ilgili açık adreslerini ya da ...vb. paylaşacak kadar şeyler konuşmayın, hornetten gösterilen fotoya "tanımıyorum" deyin , yaparsanız karşınızdakinin epey güvenilir olduğundan emin olun.
eklenebilir bu örnekler. aklıma bunlar geldi. siz, lezbiyen misin, nasıl yani oluyor diyerek birilerinin fantazmasına maruz kalarak geldiniz bu güne, kendinizi koruyun, inadına da sevişin.
sizden daha alt veya üst sosyoekonomik durumda biri ile kolileşmek
kaldığımız yerden devam etmeden önce, ilk defa bir başlığımın altına bu kadar girdi girildi, demek ki aslında hepimizin bir anlamda ucundan kıyısından geçtiği bir konu olabilirmiş diye düşünmeme neden oldu yanılma payını göze alarak.
sevindiğimi belirtmeme gerek yok. go on.
ben beni yoksulluktan ağlatacak kişilerle olduysam da , kanımı donduran zenginlikte kişilerle de oldum.
gelelim yapılması/yapılmaması gerekenlere:
1 - aynı şekilde, o hayat onun, imrenmeyin.
gerçi ben bunu yapamiyorum, özellikle sistemi üreten bir işi varsa kişinin, eski sosyalist- ortodoks marksçı damarım tutup, grup yorum şarkıları mıhlarcasına "işcilerin kanı var bu servetinde, pis kapitalist şişko". diyebiliyorum. ama imrenilmemesi gerek.
2 - anın tadını çıkarın.
o an size özel. siz belki de yaşayacağınız o lüks anlarda bir daha bulamayacaksınız. ben eski bir kitap koleksiyonu olan bir adamla yattığımda, enfes bir kütüphanesinde, orhan pamuk "kara kitap" ilk baskısını (kitaplardan anlayan varsa ne kadar değerli olduğunu bilir ) hediye etmişti, sadece o hediye bile harikaydı,
3 - asla demagoji yapmayın.
dünyanın kendisi bir akvaryum ve size zehirli sular düşebilir, bu onun suçu değil ve o sizi o hayattan çekip çıkartacak, pezevenglerin elinden kurtaracak bir ibo değil. kendi statünüzle ilgili konulara girmeyin, sormaz zaten sorarsa, kısa ve net konusun.
4 - beyaz yakalı , entellektüel tiplerin aslında o an için istediği sadece seks oldugunu bilin.
bunu o çok beğendiğiniz yazıda belirtmiştim, beyaz yakalı, entellektüel tiplerin aslında, bazen "micheal haneke mi? ooo kesinlikle burjuvaziye bir tokat filmleri vardır, ama ben tarkovski stilini severim" gibi sohbet edeceklerini düşündürttürler, yanlış düğme, pas, aslında tek hedefleri bir an önce sikişip gitmenizdir, ondan dolayı "schubert'in allah belasını versin."
5 - sömürün.
bunu yanlış anlamayın, o anı sömürün, dibine kadar son krediye kadar kullanın o anı, beyaz şarap mı istersin kırmızı? müzik setin harika, orjinal plak sezen aksu dinleyebilir miyiz?..vb talepleriniz olsun, harika yatak odasında, ummmadığınız seksi yaşamak için elinizden geleni yapın.
6 - aşık olmayın.
karşılıklı olursa eyvallah ama genelde, hayatları oldukça yorucu ve yoğun oldukları için aşka zaman ayıramamaktan dem vururlar ve bu seni dumura uğratabilir. boşverin, aşık olmayın bir de ben hep şey düşünürüm, bu zengin şişkonun zaten etrafında bir sürü twink dolaşıyordur, ben onlarda olmayan şeyi vermem gerekir: samimiyetimi.
7 - sevin.
son madde. sevin. ona samimiyetini ve parası ile derdinizin olmadığı şefkati verin, belki de karısının bile herkesin parasında olduğunu düşünürler ve ondan dolayı herkes düşmandır onlara. sizden o an sevgiyi görünce sevgiyi bulacaktır.
konu ile ilgili yazı yazmıştım bloğa dileyenler için:
(http://ikikisilikorkestra.blogspot.com.tr/2017/06/alperden-dilavere-saf-sevgi.html)
8 - siyaset yapmayın
beyaz yakalı entellektüeller için değil de sistemi üreten kapitalistler için şu bir gerçek: devlet ideolojisi hemhal olmazsan zengin olamazsın, ondan dolayı, onlardan aktivizm beklemeyin, lgbti savunucu değillerdir, hatta homofobik bile olabilirler, ama şunu unutmayın asla ilerici bir görüşe sahip değillerdir, öyle olsalardı zengin olunamazdı,
(ilgili film: conformist, bernardo bertolucci)
not: her türlü eleştiriye açığım, ama "kürt müsün, solcu musun, nesin, " gibi kimliksel mesajlarınıza cevap vermeyeceğim, ısrar edilirse şikayet edilecektir. burada sadece kendi önermelerim bunlar ve tamamiyle deneyimler, kişiseldir.
sizden daha alt veya üst sosyoekonomik durumda biri ile kolileşmek
uzundur sıkıcı önermelerimi yazmayınca özlemişsinizidir deyip ortaya şöyle bulamaçlı bir önerme atayım dedim.
öncelikle iki koşulda inceleyelim bu önermeyi,
1 - sizden daha aşağıda sosyo - ekonomik bir durumdaki ile
2 - sizden daha üst bir sınıf/sosyo - ekonomik bir durumdaki ile
sınıflı bir toplumda yaşadığımız için yukarıdaki terimleri az çok anlaşılır olması aşikar. (sınıflı toplumu, sol jargon üzerinden değil de, kapitalizm akışı üzerinden yazdım, zira solcu - kürtçü dersiniz, lince maruz kalırız mazaallah)
aslında bu önermelerin açığa çıkışı, iki olaydan mütevellit:
bu haftasonu oldukça sarhoş bir halde iken ayının birine iş attım, gerçekten sarhoştum neyse adamı öpmeye filan başladım ki, adamın aslında türkçe bilmediğini ve benimle gitmek istediğini fark ettim. ben de arapça ile " bize gidelim" dedim. bir iki gitti geldi, baktım adamın arkadaşları var yanında. türkçe biliyor biri. durumu anlattım. onlar da "ücretli misin," filan dediler. sonra biraz daha konuştuktan sonra, onlara geçmemi istediler. arabada her zamanki güvenlik zırhımı takınarak "ücret istemiyorum, şu an oldukça sarhoşum, ve iş bitince beni lütfen taksi ile evime bırakılacak," dedim.
ankara'nın şimdi ismini söylersem ifşa olabilir, mültecilerin yaşadığı gecekondu bölgesine gittiğimizi fark ettim. oldukça dar bir pantolon, parlak vücut ile hoppala dedim.
ev desen , sosyal inceleme yapılacak cinsten, lavaş alıkacağım, gaz yok su soğukmuş, 3 kişiler, 2 kişi ile grup yapabileceğimi diğer 3. kusura bakmasın yapamayacağımı zaten barın ilk çıkışında anlatmıştım. kabul etmişlerdi. bir tanesi gerçekten hayatta bazı insanlar hak ettiği yerde değil dedirten cinstendi.
anasını bellediğin dünyanın, kimin çıkarttığı belli olmayan savaşında , 3. dünya ülkesine sığınmaya yeltenecek ve burada da her türlü ayrımcılığa uğrayacak , bu arap ekmeği kokulu mahalleye gettolaştıracak bir hayat.
iş bitince, ben hak ettiği yerde olmayan kişi sanıyorum ki gelip benle uyuyacak, "oh ne kadar safsın durup dururken, vesikalı yarim mi sandın"? dediğinizi duyar gibiyim. ... arkası yarın bu hikayenin.
çıkışta saat sabaha yüz tutmuştu, gecekondu mahallesinden yalnız çıktığımda bir duvara çöküp ağlamaya başlayıp, kafamı toparlayınca bu yazıyı yazmaya söz verdim.
ama 2. meseleyi anlatayım.
2 - oldukça zengin bir hayatı olan akademisyenin evine gitmiştim. hayatımda bu kadar, güzel bir hayata sahip kişi görmemiştim, şansli bir piçti. neyse, tez, doktora, jüri , akademi gibi bir sürü zırvadan sonra, adamın hafiften beni aşağıladığını filan hissettim. çok kırılmıştım aslında. ama belli etmedim. sadece harika ankara manzaralı evine bakıp , benim yaptığım kahveyi yudumlayarak " masanda bilge karasu kitabı var, zor bir yazardır ama keşke anlayarak okusaydın o zaman bu manzaranın tadını çıkartabilirdin" deyip evinden ayrıldım.
(bunu diğer yazıda anlatacağım)
aslında ben genelde 1. gruptakileri daha çok seviyorum. yoksulluğu yüceltme değil bilemiyorum belki de fazlaca aşağılık kompleksliyim.
yapılmaması gerekenler:
1 - borç para vermeyin.
2 - sizin maddi varlığınızla ilgili sorularınızı es geçin, ya da kibarca pas geçin.
3 - asla karşınızdakini küçümsemeyin, giyimi, kokusu, teri, neyi olursa olsun. duş almasını talep edebilir ya da olmayacaksa kibarca red edin.
4 - evinizi dolaştırın. sahip olamayacağı hayatınızdan bir duble verin ona. evinizi keşfetsin, sorular sormasına izin verin.
5 - "hmm caravaggio tablosunu, özel bir yerden aldım, " gibi salak muhabbetlere girmeyin, o sorarsa kısa ve net cevap verin, "rolex saat salt pırlanta, yes" gibi görgüsüzlük yapmayın.
6 - aç mı bir şey içer mi diye sorun. ama garson lakaytı ile değil, "orada rahat hissettireceği nbir tarzda sorun."
7 - onu sevin. o sizin yaşayamadığınız hayattan birazdan çıkıp kağıt toplayacak, "siktirin gidin bu ülkeden soktuğumun mültecileri bize iş verilmedi sizin yüzünüzden" denilecek, tır kullanacak, "ikea'dan sırf şişman diye en ağır şeyler ona taşırttılacak," ondan dolayı şefkatinizi gösterin.
8 - acımayın. o onun hayatı belki de öyle mutlu. akvaryumun pis suyunda belki de temiz suyu bilmiyor. asla acıyarak bakmayın.
9 - hiç alanınız değilse bile ona sorular sorun ; "aaa geçen ben musluğu takamadım , nasıl oluyor, bilemiyorum, hmm evet öyle mi" belki sizin sikinizde bile değil ama ilgilenin. çok sevindirici bir şey.
"kasiyerlikte para saydırma olayı nasıl oluyor? " yüzlerindeki o ilgilendiğiniz bakışa yeterli.
10 - vaatler vermeyin, gel ben de yaşa, gel ben de kal, .. vb. gibi sözler değil de çok hoşlandıysanız, zaten ilginizden bir dahaki sefere görüşeceğinizi anlar.
11- onun ekonomik sıkıntılar anlatmasına bir yere kadar izin verin.
"100 bin borcum, bankalar peşimde, icra, hapis yatacağım, help help" gibi derin konulara girmesine izin vermeyin. yoksulluğu siz başlatmadınız ve siz de sonlandıramayacaksınız. bunu bilin.
çok uzun yazı oldu. üst sosyo - ekonomik için bir sonraki yazıya kalsın. talep üzerine yazayım.
o sabah, ağlarken , durduğum duvar kapalı bir fırın önü idi. ekmek kokusunu az da olsa duydum. benimle sevişen ayılar o harika kokulu ekmeklerden yiyeceklerdi. ve şunu düşündüm:
"sen havyar ile beslensen bile, peynir ile aynı renk."