antti

Durum: 796 - 1 - 0 - 0 - 01.03.2025 23:46

Puan: 13544 - Sözlük Kaşarı

10 yıl önce kayıt oldu. 5.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 40

tim kruger

hayırlı evlat

ana babasına ileri yaşlarında destek olan kişi sanırım. babamın son ameliyatinda yanında oldum, iki hafta yanlarında kaldım. babamı sağ salim çıkardık hastaneden. yaşlanınca insanlar bir gariban kalıyorlar. anne babamın bankacılık ve edevlet işlemleriyle, cep telefonu problemleriyle, vergi fatura ödemeleriyle falan ben uğraşıyorum uzunca bir süredir. son bir kaç yıldır yurtdisina tatillere götürüyorum. bu son yanlarında bulunusumda da babamın eskiyen cep telefonunu yeniledim, evin de temizliği kolaylaşsın diye şarjlı dikey süpürge aldım, sonra da evi bütün dolapları sifonyerleri çeke çeke bir güzel temizledim. evleri çöp evden hallice, annem herseyi biriktiriyor. evde geçirdiğim süre boyunca gizli gizli torba torba eşya da attım, eski gazeteler, kağıtlar, torbalar, plastik kutular, kavanozlar, tarihi geçmiş ilaçlar, neler neler. bozulmuş bir iki eşyayı tamir ettim, kaplaması kalkmış mobilyaları yapıştırdım, böyle ot bok bir dünya iş yaptım. ayrılırken pek çok dualarını aldım. kendi yaşamımı pek amaçsız buluyorum ama en azından anne babama sahip çıkıyorum, bu biraz kendimi iyi hissettiriyor.

hayırlı evlat kategorisine giriyorum sanırım. babam diyor kaç kişinin evladı ana babasıyla bu kadar ilgileniyor diye. öte yandan bu hayırlı evlatlık işi de şans işi anne baba için. abim kendisine faydası olmayan hiç bir işe karışmaz mesela. ayrıca ben de evli çocuklu biri olsaydım veya ne bileyim zamanında yurt dışına falan taşınmış olsaydım tüm bunları nasıl yapacaktım. bu son olayda bunları düşündüm. hayat olasiliklara atılan zarlar gerçekten.

bu arada garip olan şu ki, babamı gayet sevsem de anneme beni her zaman ihmal ettiğinden, hiç zaman ayirmadigindan, sıkıntım olduğunu söylediğimde hep başından attığından (kendisi de bitmeyen depresyonda olduğundan duygusal sorun duymaya katlanamıyor) dolayı hala çılgın öfke duymaktayim, o öfke hiç geçmedi. hala anneme sarılamıyorum yıllardır. buna rağmen gene de her işlerine de koşuyorum. böyle de oluyormuş demek.

yılbaşı partisi

yılbaşı temalı partiler sezonunu bu sene için dün kendi evimde verdiğim parti ile açtım. konsept olarak önce yiyip içices, sonra da noel temalı romantik komedi izleyip (netflix'te bir milyon tane bu temalı film var) geyik yapacağız olarak belirledik. bu yılbaşı/noel ruhunun getirdiği çok tatlı bir atmosfer var. dışarısı soğuk ve karanlıkken, sıcak bir ortamda (tercihen şömineli), yanıp sönen şerit ışıklarla süslenmiş noel ağacı yanında noel şarkıları playlisti açıp, yemek, sıcak şarap, tarçınlı cookieler falan yapmak, insanların giydiği komikli taçlarla kazaklarla falan çok çok çok sevimli ve sıcak bir ortam oluşuyor. bunun keyfi gerçekten bambaşka ve çok sıcacık. batı ülkelerinin en sevdiğim şeyi bu christmas kafası olabilir.

şimdi bugün de bir mekanda bizim kulübün yılbaşı partisine gidicem. yarın derneğimizin yılbaşı partisi, sonra gerçek yılbaşında bir arkadaşın evinde yılbaşı partisine giderek, yılbaşı partisi olayının bu sene bokunu çıkaracağım gibi gözüküyor. ama şikayet etmiyorum.

bu arada filmi tabii ki de izleyemedik, yarısında muhabbet çok daha tatlı geldi, bıraktık ister istemez. izlediğimiz film de holidate diye birşeydi, fena değil, izlenebilir birşey.

doktor sevgili

ya ilk tanıştığınızda işlerini anlattıklarında çok havalı geliyorlar. "üretra kanalında sıkışma olduğundan ona ek yapmak için hastanın ağzından kanal aldık, onu üretra kanalına diktik" falan diyor (tabii burada başka tıbbi terimler de kullandı da hatırlamıyorum o kadarını, daha havalıydı ama o terimlerle). yani adamın ağzından damar alıp sikine takmışlar, ohara diyorsun. sen ne yapıyorsun diye sorunca da ezik ezik "işte mail cevapladım, sıkıcı bir iki toplantıya katıldım, not aldım... neyse sen üretra kanalını anlatmaya devam et" diyorsun. o da anlatıyor valla, işlerinden konuşmayı seviyorlar. zaten doktorluk mesleği bıraksan hayatının bütün alanlarını kaplayabilecek bir meslek. nöbeti bitmiyor, acili bitmiyor, akşam çalan telefonu bitmiyor. gerçekten sevgili olması zor oluyor maalesef. ama o ilk tanıştığındaki hava yok mu, vallahi çok etkileyici oluyor. o üretra kanalını anlattığı zamanı unutamıyorum. sabaha kadar dinlerim gibi gelmişti. adamın ağzından kanal alıp sikine takmışlar lan, oha, nasıl yapıyorsunuz yaw öyle şeyleri???

gözlüklü erkeklerin çok seksi olması

gözlük bir entelektüel hava katıyor mu, bence katıyor. sapyoseksuel taraflarımı gıdıklıyor mu bu durum, valla hem de nasıl. hem gözlüklü hem yakışıklıysa, işte o zaman dans! (gözleri yıldız yildiz smiley)

muhafazakar isimli gay

muhammed isimli ve feminen halleri belli olan bir geyle tanışmıştım. tabii ki utanılacak bir şey değil, sonuçta kendin seçemiyorsun ismini. öte yandan ilk tanıştığımızda bana da biraz talihsiz bir durum gibi gelmişti. sonra alışıyorsun. zaten muhammed olsa ne bartu olsa ne, gene aynı adam. asıl problem bence çocuğuna muhammed ismini koyan bir aileye doğmuş bir gey olmak olabilir.

sürekli bir müzisyeni dinlemek

benim teenage zamanlarımda yaptığım şeydi. bir müzisyene/şarkıcıya/gruba sardırır, aylarca sabahtan akşama kadar onu dinlerdim. aynı şarkıları, döne döne, arka arkaya, yatıp kalkıp, allah ne verdiyse. mesela böyle bir abba dönemim vardı, uzunca bir süre etrafımdaki herkesin kafasını siktim bunların şarkılarıyla. neyse sonra yıllllaaaaaardır başıma gelmedi bu durum ya, öyle çok sevip de kafayı yedirtecek kimse çıkmadıydı bin yıldır. günümüzün streaming ve playlistification dünyasında zaten o kadar kolay ki başka birinin şarkısına geçmek, sıkılınca başka başka diyarlara yelken açmak, çok kimsenin de yaptığını zannetmiyorum.

öte yandan gel gör ki, aradan yıllar sonra bu sene taylor swift'i keşfettim (evet mağaramda internet çekmiyordu). "kimmiş lan bu kadın herkesin dilinde öööle, bir-iki şarkısını dinleyeyim bakayım" diye başladığım yolculuk sonucunda son 6 aydır falan bu kadını dinliyorum. iyice ergen genç kızlara bağladım. yakında pencereden çıkıp "teylııııııırrr, gel bul beni gıııızzzz" diye bağıracak noktaya gelicem. büyülü müdür nedir, nasıl şarkılar lan bunlar. daha 4. albümüne geçtim hem, hiç dinlemediğim bir sürü albümü var daha. vallahi bu kadının stadyumları neden doldurduğunu anladım.

instagram'dan tanışmak

dating uygulamalari yerine bu şekilde tanışmak da bazılarının tercih ettiği yöntemmiş. gmag gibi hesapların paylaşımlarının altında bol miktarda görülebiliyor.

dating uygulamasına para vermek

giderek yayginlastigini öğrendiğim eylem. dating uygulamaları pek çok şeyi paralı hale getirmiş ve iş "para verirseniz sizin profilinize daha uyacak tipleri karşınıza çıkarırız" ya da "para vermezseniz karşınıza çekici tipleri çıkarmayız"a kadar varmış. uzun süredir dating uygulaması kullanmadığım için tam dinamiklere hakim değilim ama konu çok ilgimi çektiği için takip ediyorum. bu dediklerim sadece straight uygulamalar için de geçerli olabilir. az buz para değil, tinder'in aylık premium üyeliği 500 liraya geliyormuş.

zamanında sevgiliyi bedavaya yapmışız, gene şanslıymışiz dedim, ehehe

lover

taylor swift'in 2019 tarihli albümü. bu aralar bunu dinliyorum. albümle aynı adlı şarkısı çoooook romantik ulan. çiçekler, böceklerrr... gözlerimden kalpler çıkıyor vallahi.

dans kursu

ben bunlara hayatımın iki ayrı döneminde gittim. ilki salsa ikincisi swing idi. bir kere eşli danslarda erkek olmak zor çünkü bütün dansı senin yönetmen bekleniyor, o yüzden sorumluluk sende hep. bu da beni sıktı. ayrıca öğrendiğin hareketler çok çabuk bitiyor, bir şarkıda bile aynı hareketi on-on beş defa yineliyorsun ki, bana fenalıklar geliyor aynı şeyleri yapıp durmaktan.

ayrıca latin danslarında erkeklerin de kalçalarını kıvırararak dansetmeleri gerekiyor ki kalas gibi gözükmesinler. bende de o kalça kıvırmalarını yapacak göt yok maalesef, o nedenle çok sıkıcı gözüküyorum.

bu kalça kıvırması olmasın diye latin dansı yerine ikincisinde amerikan dansı olan swing deneyeyim dedim. eh o biraz daha iyiydi, bir seneden fazla gittim kursa, ama o dans etme zevkini bir türlü alamadım. çok mu mühendis kafası var bende nedir, sanki makine yönetir gibi dans ediyorum, o ritme bir kendimi kaptıramıyorum. millet su gibi akarak dansediyor, ben sanki makine kolu çeviriyorum. en sonunda bana göre değil herhalde bu iş deyip bıraktım. o dans gecelerinde kendimi o kadar awkward hissediyordum ki anlatamam.

bu dans kursu işini çok mantıklı buluyorum ama. hem beden hareketi, hem gece yaşamı, hem sosyallik, hepsi bir arada. bence muhteşem bir şey bu dans işi. çok medeni, çok klas, hem de uzun yıllar yapabileceğin ve ekipman gerektirmeyen bir hobi. ayrıca dans edebilen erkek klas bir şey, kadınlar bayılıyor. ama işte mayanda olması lazım galiba ya.

şimdi bir de hip hop, k-pop gibi bireysel danslar mı denesem diyorum. bir hip hop deneme dersine gittim de, eşli danslardan çok daha zor buldum zira oldukça karmaşık bir hareket seti yapıyorsun, aklında tutması bile iş. bakalım, belki evde kendim youtube'lardan öğrenicem, öyle bir heveslerim var. çok umudum yok gerçi.

dans kursu

heteroseksüel bireylerin sevgili bulmak için kullanabilecekleri güzel bir ortam olduğunu düşünürdüm de yakın zamanda tanıştığım bir kadın arkadaşım bu kurslardan adam bulmanın da zor olduğunu, gelenlerin çok genç olduğunu ve genelde kadın nüfusunun erkeklerden fazla olması sebebiyle pek de şans olmadığını söyledi. bilemedim tabii.

arkadaş edinmek

yaş ilerledikçe daha zorlaşan bir şey olduğu doğru. sosyal ortamlara girmeniz gerekiyor, insanlarla zaman geçirmek gerekiyor, enerji gerekiyor. dolayısıyla bir yatırım. biraz da güven sorunu oluyor.

geçen haftasonu istanbul'a gittik ve yurtdışından gelen arkadaşlarımızı gezdirdik. onlardan birinin türk bir arkadaşı varmış, onu da çağırdı. gelen kız çok hoşsohbet birisi. kıza kanım ısınınca ankara'ya da beklerim dedim. telefonlarımızı aldık birbirimizin. sonra eve dönünce bu kızla ilişkim orada kalmasın, nasıl bunla arkadaş kalabilirim diye düşündüm. en iyisi mesaj yazıp teklifi yinelemek dedim. sevgili kişisi "ya çok da tanımadığın bir insanı haftasonu evine davet etmek mantıklı mı? istanbul'a gittiğimizde gene ararız" dedi ama bu pek iyi bir fikir gelmedi. kimbilir ne zaman bir daha istanbul'a gidices de işimiz olmayacak da, bunu arayacağız da, bu da boş olacak da, gelecek de vs. istanbul zaten berbat bir yer birisiyle buluşma planlamak için, kimse kimseyle görüşmüyor gözlemlediğim kadarıyla, herkes üşeniyor. ki haklılar. ayrıca kız olan o, erkek olan biziz, biz değil onun çekinecek daha çok nedeni olur, biz davetimizi yapalım gene diye düşündüm.

neyse sevgili kişisini dinlemeyip, onu da hiç karıştırmadan yazdım mesajı, gayet sıcak şekilde. çooooooooooooooooook sıcak bir cevap geldi bana. pek sevindim. öte yandan tabii öyle bir akşam geçirdiğin birisinin başka bir şehirdeki evine kalmaya gelmek de çok kolay verilecek bir karar değil. neyse bakalım ne olacak.

iyi seksin sırları

neyi sevip neyi sevmediğin, partnerinden ne yapmasını istediğin gibi konularda karşılıklı iletişim içinde olmak.

hüseyin rahmi gürpınar

rahmetli çok güzel dantel örermiş, yaptığı reçeller de pek meşhurmuş adada derler. hikayeleri acayip matraktır bu amcanın, mahalle kadınlarının yaşantısını komik bir dille anlatır,

iyi seksin sırları

amacı çok iyi performans çıkarmak yerine karşılıklı keyif almak üzerine kurmak.

uzak mesafe ilişkisi

valla yıllardır yürüttüğüm ilişki türü. ilk başta aynı şehirdeydik, o nedenle temelimiz sağlam. sonra ayrı şehirlere düştük iş nedeniyle. istenirse her haftasonu gidilebilecek bir mesafede ama her haftasonu gitmek gelmek de yorucu olabiliyor. bir de ikimizin de bazı haftasonları yapacak başka bir işi oluyor. gene de ayda minimum bir-iki haftasonu görüşüyoruz. onun dışında her gün mutlaka telefon görüşmesi. bu herhalde ilişkiyi sürdürebilmek için en önemli şey. 7 yıldır babamın hastalığı nedeniyle iki-üç ay fiziksel olarak görüşemediğimiz oldu ama telefonla hiç görüşmediğimiz bir gün bile olmadı. tabii bu ilişkinin temelinde ciddi bir güven ve sevginin bulunması lazım. bu şekilde gidiyor valla, yakın zamanda bir araya gelebilecek gibi de gözükmüyoruz. belki böyle olması da iyi, arada sürekli bir özlem de oluyor, ilişki hızlı tüketilmiyor. bilmiyorum, her ilişki çok biricik dinamiklerle şekilleniyor. sana uyan başkasına uymaz. iki tarafın da ekonomik ve sosyal olarak belli bir rahatlık düzeyinde olması elzem bence. ayrıca ikimiz de tek yaşıyoruz, birimizden biri ailesi yanında olsa gene zor olurdu herhalde. ikimiz de bu ilişkinin ikimize çok iyi geldiğinin bilincindeyiz, o yüzden de koruyoruz. bir de ikimiz de öyle gözü dışarıda, seks yapmazsa ölecek tipler değiliz, işinde gücünde, belli bir yaşa gelmiş, hayatta ne istediğini iyi kötü çözmüş, evcimen tipleriz. bu nedenle zaten aramızda bir güven ortamı var. gelecekten ne beklemeliyim pek bilmiyorum ama şu zamana kadar götürdük işte, halimden memnunum. ideal dünyalarda yaşamıyoruz, herşey mükemmel olmazsa olmaz diyen biri de değilim. iyi ki böyle sevgi dolu bir ilişkim var diye yatıp kalkıp dua ediyorum aslına bakarsanız. düzgün, kafanın anlaştığı, seni seven, güvendiğin bir insan bulmak kolay değil, hatta bayağı şans. bunun çok bilincindeyim, o nedenle çok özen gösteriyorum bu ilişkiye. allah nazarlardan saklasın bizi.

taylor swift

çok geç keşfettim ben bu kadını, orada burada duyuyordum ama ben katy perry'ciydim, buna hiç bakmamıştim niyeyse. nevsin mengu'nun bunla ilgili yaptığı program sayesinde ilgimi çekti, kimmiş ya bu kadın bir dinleyeyim dedim. deyiş o deyiş, müziği beni o kadar hızla kendine çekti ki, yani çok hızlı şekilde vuruldum. gerçekten büyülü olduğunu düşünmeye başladım bu kadının şarkılarının. çok fazla albümü var, ben yavaş sindirebiliyorum, 1989 albümünü üç ay falan döndür döndür dinledim, bayıldım o albüme. sonra reputation'i keşfettim, onu bir üç ay falan dinledim. sonra midnights, şimdi de lover. dün ilk defa bir cafede oturmuş kitap okurken "the man" sarkisi çaldı. yemin ederim şarkı sonunda ağlıyordum, gözlerimden yaş boşandı. bu böyle beni duygulandiran, sabahtan akşama loopa aldıran kaçıncı şarkısı oldu bilemiyorum, dün akşamdan beri 300 defa falan dinledim üst üste galiba. doyamadım şarkıya. daha dinlemediğim kaç albümü var bir de bu kadının, önümüzdeki bir iki yıl daha keşfetmeye devam edicem gözüküyor. müthiş birseymis bu kadın, ayrıca röportajlarini falan izliyorum, ayrı hayran kalıyorum kadının edasına, samimiyetine, tatlılığına. çok duygusal bağ geliştirdim bu kadınla aramda, oldum yani bu yaşta bir swiftie. ne koyuyor bu şarkılara bu kadın nasıl yapıyor bilmiyorum, büyülü gibi ama. büyüksün taylor, saçının teline zarar gelmesin.

geylerin şehir merkezinde yaşamayı tercih etmesi

muhteşem bilimsel analizlerim sonucu vardığım tespit. gözlemlerime göre ailesiyle yaşamayan gey bireylerin ekseriyeti şehrin çeperlerinde değil de, daha kolay sosyalleşebilecekleri şehir merkezi tarafındaki semtlerde oturmayı tercih ediyorlar. hetero ve evli olanlar ise "ooh rahat rahat izole izole yaşayalım, şehir merkezi iğrenç, öyykk" diyerek şehrin çeperlerindeki sikimsonik otkent, bokköy adlı sitelere taşınıyorlar.

kurak günler

saçmalar saçması bir filmdi. özellikle genç savcı bey'in saçma sapan şekilde habire kıraç bir arazideki göle yüzmeye gitmesi, gelenin geçenin de adamı cıbıl cıbıl izlemesi falan hiç olacak iş değildi. öte yandan savcı bey daş gibin yumurta gibin bir çocuktu ve film boyunca bol bol vücudunu izlediğimiz için filmden keyif almadım diyemeyeceğim. ağzımın suyu aka aka bitirdim filmi. sonu da saçma ötesiydi tabii de, türk filmlerinden çok bir şey beklemiyorum ben açıkcası.
  • /
  • 40

kütüphanede ders çalışmak

anlık yaptığım eylem. adını bile doğru telaffuz edemediğim brutal bir binada, tarihi eser kabul edilen binlerce yıllık kitaplarla çevrili halde, kahve&küf kokusu arasındayım. ama beşevler'den milliye arkadaşlarla hızlıca yürüyüp bir yandan sandviç kemirdiğimiz günler kadar keyif vermiyor kesinlikle. o günlerin kıymetini bilememişiz.

evdeki bütün dolapların ağzına kadar dolu olması

kendi odam harici bizim evdede bu durum söz konusu. ayrica buna ek olarak birnirinden bağimsiz esya kombinasyonlarida söz konusu. bunun sosyoekonomik durumla alakasi olduğu kadar bence kişisel seçimler dogrultusunda da geliştiğini düşünüyorum. birsuru farkli bardak, tabak takımı, bircok farkli nevresim, ivir zivir hiç bilmiyorum... zaten anneannem gecekondu ile başlamiş hayatinda, annemde gece konduda büyümüş. toplayicilik ve serbest birakamama hali soz konusu. ben çok sıkılıyorum bu düzensizlil ve karmasadan mesela. ablam evden tasindi ve ben onun odasina geçtim. annem benim odamı da doldurdu uç ay icerisinde. saka gibi. tabii ki çöp ev değil ama çok fazla esyada yok değil.
benim bazamin altini bosalttiğim için ve hicbir sey istemediğim için odamda, yatagimin altinda da icten içe arzusu var ama caktirmiyor. ben de annemin aksine çok minimalist oldum. bir bavula sigacak kadar esyam var. baska da bir seyim yok. tabii kitaplarim hariç... çok sey attim, yok ettim, hediye ettim. hayatimda da hicbir sey degismedi. esyalarla iliskimize goz atmamiz gerekiyor.

çeyrek yaş krizi

geçen sene 25'ken geçirdiğim ve yer yer hala izlerini görebildiğim durum.

bu konuda eğer ingilizceniz varsa phil stutz'ın the tools kitabını önerebilirim.

biraz özetlersem: stutz'ın bir piramidi var üç basamaklı. en alttaki basamak body: bedenini harekete geçirmek. spor yapamıyorsan da her gün yürüyüş yapmak bile iyi gelir. hantallaşmaya olabildiğince izin vermemek, eve kapanmamak.

ikinci basamağı "people": insanlarla iletişimini koparma, mutlaka dertlerini anlatabileceğin kişiler hayatında olsun. varsa sahip çık, yoksa bulmaya çalış.

üçüncü basamak ise "yourself": bilinçaltınla iletişim halinde olmak, gölge taraflarının farkında olmak ve o taraflarını hayata dahil etmek.

ayrıca stutz der ki mutlak gerçekliğin üç öğesi vardır ve bununla savaşmak yerine kabule geçmek gerekir: acı, belirsizlik, çaba. hayatın gerçekliğinde bu aşamaları kabullenmek zorundayız. belirsizlik içinde acı çekerek bile yaşıyorsak bu hayata dair çabamızı baltalamamalı. belirsizliğin ve acının olmadığı bir hayatın tasviri imkansız, böyle bir hayat yok, önemli olan şey çabayı devam ettirebilmek.

bir de inci dizisinden bahseder, hayatımızda yaptığımız her şey ipe inci dizmeye benzer der. gündüz uyanmaktan tut da işe gitmeye kadar. ve bu incileri bir şekilde dizmek zorundayız, bazısı şekilsiz bazısı diğerlerine göre orantısız olabilir. ama günün sonunda inciyi o ipe geçirmeliyiz, yoksa devamı gelmeyecek ve tıkanacak.

zihinsel labirentten de bahseder. başkalarının diktiği, başkalarını içeren ancak içinde senin kaybolduğun bir labirent. hayatta ne yaşamış olursak olalım belki fiziksel bir engel olabilir ailevi durumumuz olabilir maddi durum olabilir bunların hepsinin büyüyüp duvarlar haline gelmesine izin verirsek bir labirent oluşuyor ve biz labirentin içinde adalet arayışımızla kayboluyoruz. "bu benim başıma gelmemeliydi, daha iyi bir işim olmalıydı, bana böyle davrandılar ama onlar yeterince ceza çekmedi vs." gibi arayışlar sadece bizi zihnen tutsak eden şeyler. iyi tamam bunların hepsi çözülmeli peki şu an için beni içinde amansızca döndürmekten başka işe yarıyor mu, hayır. o zaman önüme bakmam gerekiyor. her gün çabayla incileri ipe dizmem gerekiyor.

bana bu kitap çok yardımcı olmuştu. bir de atomic habits var onun çevirisi de olması lazım, o da iyi gelmişti.

bir de geç kalmışlık derken aklıma tolstoy'un bisikleti geldi. tolstoy bisiklet sürmeyi çocuğunun kaybı sonrası yaşadığı depresif dönemde 67 yaşındayken öğrenmiş. hiçbir şey için geç değil.

one child nation

çin’in 1979’dan 2015’e kadar uyguladığı tek çocuk politikasının toplumda yarattığı etkileri ele alan 2019 yapımı bir belgesel. bu kadar uzun bir süre bu politikanın uygulanmış olması, toplumun sessiz kalarak boyun eğmesi gerçekten üzücü.

la serenissima

bir dönem sanırım tvlerde sinyal müziği, jenerik müziği o bu müziği için çokça kullanılmış parça. ben aşağıdaki rondo veneziano halinden bahsediyorum.

şarjlı dikey süpürge

böyle başlıklar subliminal mesaj içeriyor genelde. yoksa kim ne yapsın ayı sözlükte elektrikli süpürge entrisini. cihat deyince nasıl aklımıza erotik geliyorsa dik duran sert bişeyden bahsediyor yazar kör göze parmak sokar gibi. şarjlı diye belirtiyor yani tekrar tekrar yapabilirim diyor. vakumlu bir cihaz seçilmesi de tesadüf değil tabi ki!!

sürekli bir müzisyeni dinlemek

comfort zone'dan çıkamayanlar derneği...

özenle playlist'ler yapılır; sporda dinlenecekler, temizlik/yemek yaparken dinlenecekler, yürüyüşte dinlenecekler, arabada dinlenecekler... sonra duruma göre listelerden biri açılır; bir iki şarkı dinlenir, üçüncüden sonra skip'lemeler başlar, bi' süreden sonra da "amaan öf" denerek her zamanki mass stream ettiğin sanatçı açılır.

ben periyotlar halinde düşüyorum buna. böyle kümülüs bulutu gibi geliyor ve bir süre geçmiyor. çok da şikayetçi sayılmam gerçi, konfor dizilerimle kitaplarımla müziklerimle mutluyum. sadece bazen bazı sanatçıların tüm kataloğu beynimden silinse de tekrar keşfetsem dediğim oluyor. tüketim toplumundayız her şeyi hızlı tüketiyoruz, müzik ve sanatçılar da bundan nasibini alıyor.

yeni ve küçük sanatçıları keşfetmeyi seviyorum, arkadaşlarımın playlist'lerini açmayı seviyorum. sevdiğim insanlarla ortak liste yapmayı seviyorum. bu biraz yardımcı oluyor. eskiden yüzümü çevirdiğim türleri dinlemek de bu alışkanlığımı bir nebze kırdı, tavsiye ederim. "türk sanat müziği ne ya gıy gıy" diyen ben bir ara musiki musiki diye akıyordum ortalıkta.

lover

covid pandemisine ve taylor'ın yanlış single seçimlerine kurban gitmiş albüm. 2019'da çok tutmamış da olsa 5 yıl sonra tekrar patladı.

me! garabeti ve you need to calm down ile çıkmak yerine ilk single cruel summer, promo single da afterglow olsaydı bu seneki patlamasını kendi senesinde yaşayabilirdi.

ayrıca pamuk şekeri pembesiyle piyasaya reklam edilse de içinde trump'ın amerikasından(miss americana & heartbreak prince), annesine konulan kanser teşhisinden, hastane günlerinden, inkar edişinden ve onu kaybetme korkusundan (soon you'll get better), yeme bozukluğu sonucu aldığı kilolardan dolayı sevmediği bedenini sevgilisinin de sevmeyebileceği ve sırf bu yüzden terk edilebileceği endişesinden ve bu yüzden ettikleri kavgalardan(afterglow), 2016'da hollywood'un en büyük fahişesi kim kardashian'ın attığı iftira sonrası kariyerinin bittiğini düşündüğünden ancak sonra bundan daha güçlü bir şekilde çıktığından(the archer), endüstride kadın olarak aldığı eleştirilerin yüzde birini hiçbir erkeğin almamasından ve bu başarılara bir erkek olarak ulaşsaydı ne kadar yüce bir yere konulacağından (the man) bahsettiği oldukça kişisel bir albüm.

miss americana belgeselini izleyince aslında lover'ın aşk albümü değil düpedüz bir depresyon albümü olduğu görülebiliyor.

ayrıca taylor albümü yaparken muhtemelen başarılı olacağı son albümü olacağını ve sonra giderek piyasadan silineceğini düşündüğünü söylüyor belgeselde. merak etme taylor'cım, bundan 5 yıl sonra bir daha kendin dışında kimsenin kıramayacağı tur hasılatı rekorunu kıracaksın.

albüm olarak dinlemesi keyifli tek tek şu güzel bu güzel diyemiyorum ama cornelia street, false god, daylight, afterglow, cruel summer, death by thousand cuts, soon you'll get better benim listemde öne çıkıyorlar.



uzak mesafe ilişkisi

eskiden olsa asla yürütemem diyebilirdim ama galiba en çok bu aslalarımızla sınanıyoruz. o yüzden bir şey diyemiyorum. iyi kötü tarafları var, eğer her iki taraf da mutluysa, ortada büyük bir tolerasyon sorunu yoksa iyi yanları daha ağır basacaktır. ingilizlerin bir deyimi var "those heavy days" diye, bizde tam çevirisi yok ama büyük bir yas sonrası geçirilen durgun günler yahut büyük emekle diktiğin bir şeyin yıkılmasından hemen sonra post-depresif zamandaki ağır boşlukta sallanma duygusu gibi çevirebiliriz. böyle günlerde yanınızda olabilecekse neden olmasın? dünya küçücük bir yer. çeşme başında mendilini versin diye günlerce beklenilen nostaljik zamanlarda değiliz.

taylor swift

dün itibarıyla 149 şov süren eras tour'u bitirmiş sanatçı. 2,07 milyar dolar hasılat ederek tüm zamanların tur hasılatı rekorunu da kırmış aynı zamanda. ikinci sırada 180 şov ve 1 milyarlık hasılatıyla coldplay var.

the eras tour mükemmeldi cidden. 3 buçuk saat boyunca kariyerinin en başından son albümüne kadar şarkıları yad etmek, 2020'de covid nedenli çıkamadığı lover fest'in ve aynı yıl çıkardığı turnesiz kalmış iki albüm folklore-evermore'un da can bulduğu bir konser serisi oldu bu sayede. son konser baştan sona bir ekiple filme alındı, muhtemelen bir veda belgeseli yayınlayacak, 13'ü doğum günü ve cuma(release day)'ya denk geliyor, heyecanla bekliyorum. ^^

Toplam entry sayısı: 796

ayı sözlük günlük

geçen cumartesi günü bir çift olarak bir akşam yemeğine çağırıldık. erkek arkadaşım iki şişe şarap almış, ben de güzel bir çiçek yaptırdım, onu götürdük. çağıran kişi erkek arkadaşımın italyan yoga hocası. yemekte bir çift daha vardı, bir karı-koca daha. böylece biri eşcinsel 3 çift olarak akşam yemeği yedik. son derece de normal geçti. ama tabii benim için bir başka ilk oldu.

dün akşam da ev partisine çağırdı beni erkek arkadaşım, oraya gittim, orada da 8-9 kişi kadardık. yemek sofrasında erkek arkadaşım "aşkım kırmayıp geldiğin için teşekkür ederim" dedi, sonra da herkese "antti benim hayatımdaki en güzel şey" diye beni takdim etti. herkes gülümsedi falan. o sofradaki tek eşcinsel çift de bizdik bu arada. vallaha rüya gibi geliyor bu olan bitenler. nazar değdirmeyin ha, umarım hepiniz bu şekilde olan ortamları yaşarsınız. erkek arkadaşım benim hayatımda en önemli rol modelim oldu. aslında açıldıktan sonra türkiye'deki kendi arkadaş çevremde de bu şekilde erkek arkadaşımı tanıştırabilirim gibi geldi. yalnız yurtdışında bu işler daha kolay evet.

hayırlı evlat

ana babasına ileri yaşlarında destek olan kişi sanırım. babamın son ameliyatinda yanında oldum, iki hafta yanlarında kaldım. babamı sağ salim çıkardık hastaneden. yaşlanınca insanlar bir gariban kalıyorlar. anne babamın bankacılık ve edevlet işlemleriyle, cep telefonu problemleriyle, vergi fatura ödemeleriyle falan ben uğraşıyorum uzunca bir süredir. son bir kaç yıldır yurtdisina tatillere götürüyorum. bu son yanlarında bulunusumda da babamın eskiyen cep telefonunu yeniledim, evin de temizliği kolaylaşsın diye şarjlı dikey süpürge aldım, sonra da evi bütün dolapları sifonyerleri çeke çeke bir güzel temizledim. evleri çöp evden hallice, annem herseyi biriktiriyor. evde geçirdiğim süre boyunca gizli gizli torba torba eşya da attım, eski gazeteler, kağıtlar, torbalar, plastik kutular, kavanozlar, tarihi geçmiş ilaçlar, neler neler. bozulmuş bir iki eşyayı tamir ettim, kaplaması kalkmış mobilyaları yapıştırdım, böyle ot bok bir dünya iş yaptım. ayrılırken pek çok dualarını aldım. kendi yaşamımı pek amaçsız buluyorum ama en azından anne babama sahip çıkıyorum, bu biraz kendimi iyi hissettiriyor.

hayırlı evlat kategorisine giriyorum sanırım. babam diyor kaç kişinin evladı ana babasıyla bu kadar ilgileniyor diye. öte yandan bu hayırlı evlatlık işi de şans işi anne baba için. abim kendisine faydası olmayan hiç bir işe karışmaz mesela. ayrıca ben de evli çocuklu biri olsaydım veya ne bileyim zamanında yurt dışına falan taşınmış olsaydım tüm bunları nasıl yapacaktım. bu son olayda bunları düşündüm. hayat olasiliklara atılan zarlar gerçekten.

bu arada garip olan şu ki, babamı gayet sevsem de anneme beni her zaman ihmal ettiğinden, hiç zaman ayirmadigindan, sıkıntım olduğunu söylediğimde hep başından attığından (kendisi de bitmeyen depresyonda olduğundan duygusal sorun duymaya katlanamıyor) dolayı hala çılgın öfke duymaktayim, o öfke hiç geçmedi. hala anneme sarılamıyorum yıllardır. buna rağmen gene de her işlerine de koşuyorum. böyle de oluyormuş demek.

tek eşlilik

hayatım boyunca, oldum bittim tekeşli yaşadım, sanırım benim cinsel karakterim bu şekilde. bunun nedeni olarak geç açılmam, ondan önce kızlarla ilişki yaşamış olmam mı nedendir bilmiyorum, kızlarla da tekeşliydim, kimseyi aldatmadım, açıldıktan kısa bir süre sonra da sevgilim oldu ve hala devam ediyoruz. açılma süreci çalkantılarımda bir ara çokeşli diyemeyeceğim ama, tek gecelik yaşadığım bir çok kişinin girip çıktığı çalkantılı, sıkıntılı ama bence yaşanması gereken bir dönem de yaşadım, o kısımdan da aslında pişman değilim, ama öyle o kucaktan bu kucağa bir hayat nasıl geçer bilmiyorum zira benim hissettiğim, bir noktadan sonra, kalktığım her yataktan içimde derin bir duygusal boşluk, bir tükenmişlik hissiyle kalktığımdı. bir noktadan sonra bu duygu benim içimi yemeye başladığında durup "ne yapıyorum ben amk?" demiştim kendime. burada tekeşli yaşamı övüp orta sınıf ahlakı dayatmacılığı yapmak da istemiyorum, sonuçta herkes nasıl rahat ediyorsa öyle yaşasın derim, yalnız bir ilişkide güzel bir cinsel uyum, güzel bir arkadaşlık, güven, sevgi ve şefkat olması beni daha çok mutlu ettiriyor, onu biliyorum. bir de belki de öyle dramatik ayrılıklar, aldatmalar falan da yaşamadım ben, o nedenle ruhum da fazla örselenmedi o konuda, bu nedenle de böyle rahat konuşabiliyorum, bilmiyorum. açık ilişki yaşayanlar da öyle mutluysa sorun yok bence, hatta romantik ilişki yaşamayıp farklı kişilerle sadece seks ilişkisi yaşayanlar da ok, ama "etrafta bir sürü bal toplayacak çiçek varken neden sadece tek bir çiçekle yetineyim" veya "zaten bi yaştan sonra seçeneklerim azalacak, o zaman durulmak zorunda kalacağım, hazır gençken seksin dibine vurayım" şeklinde artık bir cinsel gözü doymama mı denir ne denir, bana pek uymuyor. bir de ben biraz da mr. play it safe, yani fazla riske atılmayı, maceradan maceraya koşmayı falan seven biri değilim, nedeni o da olabilir, kafamın rahat olması, huzurlu olmak daha önemli benim için, maceraları başka konularda yaşamayı tercih ediyorum. bunun dışında tekeşli bir eşcinsel yaşam da bu ülkede çok süper kolay birşey değil, yine de her sıkıntınızı paylaşabileceğiniz, derdinizi dinleyip ortak olan, size yardım eden, iş yerindeyken size komikli resimler gönderen, tatillerde beraber dünyayı gezdiğiniz bir eşinizin olması dünyanın en güzel zenginliklerinden biri bence. kendimi kısıtlanmış hissediyor muyum? pek değil aslında. elbette orada burada görüp çok beğendiğim, cinsel çekim hissetiğim başka erkekler oluyor, ama zaten her cinsel çekim duyduğunuz insanla yatıyor değilsiniz zaten, hatta çok az bir yüzdesiyle yatabilirsiniz (çoğu karşıcinsel zaten muhtemelen), bir de yatsanız nolcak zaten, yatmak için bir sürü emek, diyelim işler yolunda gitti yattınız, sonrasında gene aynı boşluk, anlamsız geliyor. bir de yani sevgiliyle abazan muhabbeti yapmak konusunda bir sıkıntım yok, bu da aklıma gelenleri paylaşma konusunda da beni kısıtlamıyor, o yüzden genel olarak kısıtlanmış hissetmiyorum diyebilirim.

eşcinsellerin danışabileceği psikologlar

sözlük dışı kimseler de kolay bulabilsin diye jenerik bir başlık açmaya gayret ettim fakat asıl konu lgbti+ bireylerin danışabileceği ve psikolojik yardım alabileceği psikolog ve psikiyatristler veri tabanı gibi birşey. ben bu bilgileri elde etmekte çok zorlandım zira önceden rastgele sayılabilecek bir şekilde gittiğim bir psikolog hanım bana saçma sapan şeyler söyleyip gittiğime gideceğime pişman etmişti ve kafanız buhranlıyken bir de böyle bir deneyim yaşamak hiç hoş birşey değil. lgbt durumlarından haberi olmayan hatta daha kötüsü son derece yanlış şekilde haberdar olan ruh sağlığı çalışanları bulunmaktayken, psikolojik yardım ihtiyacınız olursa böyle birine çatmamak için tavsiye ihtiyacı oluyor. ben o tavsiyeleri çok zor buldum, buradan paylaşmak istedim, belki başka birilerinin işine yarar.

ankara
ceren göker
gökçe silsüpür
irem yıldız (madalyon psikiyatri merkezi)
harika özel (madalyon psikiyatri merkezi)
selçuk candansayar
koray başar (özellikle trans konularında)

istanbul
şahika yüksel (özellikle trans konularında)
seven kaptan
ardıl bayram şahin

izmir
ışıl vahip
nezaket kaya
nur engindeniz

cetad eğitimini tamamlamış terapistlerin türkiye genelindeki listesinden de faydalanılabilir. http://www.cetad.org.tr/listtherapists.aspx?menu=19

fiyatları ucuz değil, özeller seans başına 200-300 tl, devlet hastanesinde 110 tl muayene parası var. bulunduğunuz şehirdeki lgbt derneğiyle iletişime geçerek, müşkül durumdaki lgbt bireylere daha uygun fiyatlı hizmet veren psikolog tavsiyesi de isteyebilirsiniz.

ayrıca (bkz: lgbt psikolojik yardım)

uzun süreli ilişki

"ilişki emek istemez" diyebilen kişilerin cidden kaç düzgün ilişki yaşayabildiklerini, bu ilişki dediklerini kaç zaman kazasız belasız, saygı sevgi sınırları içerisinde götürebildiklerini merak ettim. varsa öyle kolay ilişki, açıklasınlar sırrını da bizler de faydalanalım.

benim tecrübem şu ki, ilişki gayet karşılıklı emek, fedakarlık, anlayış, özveri, gerektiğinde geri adım atmak, gerektiğinde suyuna gitmek vs. tarzı davranışlar gerektiriyor. öte yandan bunu sevdiğinizden, güvendiğinizden ve içinizden öyle geldiğinden yapmanız gerekiyor. eğer ilişki için gerekli o emeği kasarak, istemeyerek, zorla, lanet ede ede yapacaksanız, işte o ilişki gitmez. emek vermek ile zorlamak arasında bir fark var, o karıştırılmış sanırım.

eşcinsel ilişkilerin yarınsızlığı

valla bu algı tamamen ilişkiden ne beklediğiniz ile alakalı. evlenemiyor olmak, çocuk sahibi olamıyor olmak, toplumun onaylamıyor olması ilişkinin kısa ömürlü olmasını gerektiren şeyler değil. ha siz bu nedenlerden ötürü gidip eninde sonunda karşı cinsten biriyle evleneceğim kabullenmesiyle işe giriyorsanız, işte o zaman bu ifade anlam kazanıyor. gerçekten böyle düşünen ama bunu açıkca ifade etmeyen kişilerle beraber olan ve ilişkisinin devamlı olacağını uman eşcinsel kardeşlerimize buradan allahtan sabır diliyorum.

benim durumum tam böyle gelişmedi, kafayı sıyırmaya başlayıp ya delirmek ya açılmak ikileminde kalıp açıldıktan (ve ferahladıktan) sonra aradan bir zaman geçti, bir boşluğa düştüm, sonra paniğe kapılıp tekrar bir kızla beraber olmaya çalıştım, onda da elime yüzüme bulaştırdım, gerçekten hatırlamak istemediğim şeyler yaşadım. o dönemde kafaya dank etti ki, ben bir kızla birşey götürebilecek durumda değilim. işte tam o noktada, uzun yıllar boyunca hayatımın içine sıçan kafa karışıklığından artık tam o noktada vazgeçmem ve bir karara varmam gerektiğini anladım. arada kalmak, o mu bu mu ikilemleri yaşamak ne bana iyi geliyordu, ne ilişki kurmaya çalıştığım insanlara. tam o noktada kesin kabule geçtim, bir daha geri bakmayacağım dedim.

o noktadan sonra da önümde duran seçenek ya o daldan o dala konan kuş, ya da düzenli, mantıklı, güvenli, huzurlu bir ilişkiydi. ben ilk seçenekteki gibi birisi zaten hayatım boyunca olamadım, bir kere ciddi denedim, işleri oyun oynar gibi ele aldım ama bir noktadan sonra yarattığı duygusal boşluğun yarattığı girdap beni çok fena içine çekmeye başladı. feci bir his. o noktada o saçma hayatımdan da vazgeçtim. bilmemkaç yaşıma gelip de hala elinde hornet dolanan biri olmak istemediğimi anladım. ondan sonra da hayat benzer düşünen birini çıkardı karşıma allaha şükür.

eşcinsel ilişkilerin karşıcinsel ilişkilerden farkı ne bilmiyorum, erkek doğası mı, toplumsal ötekileştirme mi, nedir yani? ilk defa bu dünyaya girdiğimde, bu farkın nedenini anlamaya çalışıyordum, çok garip geliyordu. şimdi hala anlayabilmiş değilim de artık kabullendim ve üstünde düşünmüyorum. toplumsal kabulün yüksek olduğu liberal batı ülkelerinde durum nasıl, daha mı yarınlı ilişkiler, bilmiyorum. ama bu saçmalığın nedeninin toplumsal koşullardan da kaynaklandığına kesinlikle eminim, bu ülkede eşcinsel bir ilişki yürütmek zor, ama imkansız değil, ayrıca başka ilişkilerin de başka sıkıntıları oluyor, eşcinseliz diye karalar bağlamak zorunda olduğumuzu da düşünmüyorum. ne kendine acımak ne öğrenilmiş çaresizlik hoş şeyler değil.

herkese kendi düşündükleriyle uyumlu insanların nasip olmasını dilerim. ya da en azından dürüst insanların.

eşcinsellerin danışabileceği psikologlar

sözlük dışı kimseler de kolay bulabilsin diye jenerik bir başlık açmaya gayret ettim fakat asıl konu lgbti+ bireylerin danışabileceği ve psikolojik yardım alabileceği psikolog ve psikiyatristler veri tabanı gibi birşey. ben bu bilgileri elde etmekte çok zorlandım zira önceden rastgele sayılabilecek bir şekilde gittiğim bir psikolog hanım bana saçma sapan şeyler söyleyip gittiğime gideceğime pişman etmişti ve kafanız buhranlıyken bir de böyle bir deneyim yaşamak hiç hoş birşey değil. lgbt durumlarından haberi olmayan hatta daha kötüsü son derece yanlış şekilde haberdar olan ruh sağlığı çalışanları bulunmaktayken, psikolojik yardım ihtiyacınız olursa böyle birine çatmamak için tavsiye ihtiyacı oluyor. ben o tavsiyeleri çok zor buldum, buradan paylaşmak istedim, belki başka birilerinin işine yarar.

ankara
ceren göker
gökçe silsüpür
irem yıldız (madalyon psikiyatri merkezi)
harika özel (madalyon psikiyatri merkezi)
selçuk candansayar
koray başar (özellikle trans konularında)

istanbul
şahika yüksel (özellikle trans konularında)
seven kaptan
ardıl bayram şahin

izmir
ışıl vahip
nezaket kaya
nur engindeniz

cetad eğitimini tamamlamış terapistlerin türkiye genelindeki listesinden de faydalanılabilir. http://www.cetad.org.tr/listtherapists.aspx?menu=19

fiyatları ucuz değil, özeller seans başına 200-300 tl, devlet hastanesinde 110 tl muayene parası var. bulunduğunuz şehirdeki lgbt derneğiyle iletişime geçerek, müşkül durumdaki lgbt bireylere daha uygun fiyatlı hizmet veren psikolog tavsiyesi de isteyebilirsiniz.

ayrıca (bkz: lgbt psikolojik yardım)

ayı sözlük itiraf

bugün geyler lezbiyenler konferansı gala gecesindeydim. avrupanin her köşesinden queer kişilerle tanıştım. bulunduğumuz ülkenin başbakan yardımcısı çıktı konuşma yaptı, daha lgbt kişilere ne hakları vermeyi planladiklarindan bahsetti. maşallah, lezbiyen çiftlere ücretsiz ivf hizmeti bile veriliyor bu ülkede, biz türkiye'de bir yürüyüş bile yapamazken elalemin konuştuğu konulara bak. neyse iyi yedirip icirdiler. yarın sabahın köründen öğleden sonraya kadar da resepsiyonda durup gelene geçene yardım edicem. gönüllüluk güzel bir şey, ayrıca öğretici. şimdi de tramvaydayim, erkek arkadaşıma gidiyorum. bu geceyi onda geciricem, yarın türkiyeye ailesini ziyarete gidiyor, gitmeden birlikte olalım dedim. neyse onun yokluğunda bu konferansla şunla bunla oyalanacagim, gene iyi denk geldi. erkek arkadaşım dünya iyisi bir insan, onu bulmuş olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. allah herkese gönlüne göre birini versin inşallah. iyi geceler herkese.

heteroseksüel erkeklerin gaylerden çok daha yakışıklı ve cezbedici olması

uzun süreli ilişki

"ilişki emek istemez" diyebilen kişilerin cidden kaç düzgün ilişki yaşayabildiklerini, bu ilişki dediklerini kaç zaman kazasız belasız, saygı sevgi sınırları içerisinde götürebildiklerini merak ettim. varsa öyle kolay ilişki, açıklasınlar sırrını da bizler de faydalanalım.

benim tecrübem şu ki, ilişki gayet karşılıklı emek, fedakarlık, anlayış, özveri, gerektiğinde geri adım atmak, gerektiğinde suyuna gitmek vs. tarzı davranışlar gerektiriyor. öte yandan bunu sevdiğinizden, güvendiğinizden ve içinizden öyle geldiğinden yapmanız gerekiyor. eğer ilişki için gerekli o emeği kasarak, istemeyerek, zorla, lanet ede ede yapacaksanız, işte o ilişki gitmez. emek vermek ile zorlamak arasında bir fark var, o karıştırılmış sanırım.

hoşlanılan erkeğe açılamamak

valla gey milletinde böyle şeylerin olmaması gerekir zira bu tür başlıklardaki durumlar, daha çok orada burada gördüğünüz, size çekici gelen insanlara nasıl yaklaşacağınızı bilememeyi anlatır ama türkiye'de bir eşcinselseniz, orada burada gördüğünüz adamlara uluorta, eşcinsel olduğundan emin olmadan hiç açılmayın bence. karşınızdakinin eşcinsel olma olasılığı (ve bunu kabullenmiş olma olasılığı, ve birileriyle ilişkiye açık olma olasılığı vs) %2'den daha düşükken, bu kadar düşük bir yüzdeyle kocaman bir riske girmenin hiç bir mantığı yok. yok eşcinselliğinden emin gibisiniz ama eleman gene de açık etmiyor bu durumu, bu gibi tiplerle de uğraşmaya gerek yok, büyük ihtimal açıldığınızda "ne münasebet, sen beni ne zannettin vs" tarzı savunmaya geçecek, hiiiiiç ama hiç gereği yok böyle durumların. ulan sonuçta internet çağında yaşıyoruz, elinizin altında böyle bir nimet varken buradaki yüzlerce olasılığı değerlendirmeyip, bunun yerine böyle süper riskli işlere girmenin ne anlamı var? vay efendim ben aşık oldum galiba, vay efendim çok tatlı çocuk ama, vay efendim onun da benim gibi zedelenmiş duyguları var beni bir tek o anlarlar falan feşmekan... geçecen bunları, fasa fiso. gey dediğin adam akıllı olur, bu özellikle tehditlerle dolu cangıl dünyada geyler daha çocukluklarından başlayarak nasıl hayatta kalacaklarını sürekli hesaplayarak belli bir yaşa gelirler. böyle naif duygusallıkların hiç bir mantığı yok. elemana açılacan da seni bütün dünyaya ifşa etmeyecek, ba ba ba ba... sikerler öyle işi. böyle saçmalıklara girmek yerine alırsın eline interneti, tanışma sitelerinden sana mantıklı, aklı başında gelen profillerle şansını denersin, ki orada bile kendini kabullenememiş, aklı mantığı olmayan mal tiplerden bir sürü var, ama sonuçta senin kafana uyacak, cinselliğiyle belli bir noktaya kadar barışmış (en azından bir profil açabilecek kadar) tiplerle karşılaşma olasılığın daha yüksek. üstüne doğru dürüst bir profili de varsa, kendini düzgün cümlelerle ifade edebilmişse, eli yüzü düzgünse, zamanını ve duygularını böyle tiplerle iletişim kurmak için kullan. mal mısınız kardeşim sokakta, okulda, otobüste bilmemnerede gördüğünüz tatlı çocuğa, elinizde hiç bir başka veri yokken açılmaya? atatürk ne demiş, benim geyim akıllıdır, zekidir, çeviktir, aynı zamanda o aklını kullanmasını bilir. ne güzel demiş atamız. siz de atanızdan feyz alın ulan biraz. kıps, hadi yallah.

aileye ve yakın çevreye eşcinsel olduğunu açıklayamama nedenleri

içselleştirilmiş homofobinin insanlara neler yazdırabildiğini gösteren nedenler. eşcinsel kişilerin öncelikle kendi kafalarındaki önyargıları yıkabilmeleri gerekiyor ve bu bile oldukça sancılı ve emek isteyen bir süreç. okumak öğrenmek lazım, yoksa toplumun bizlere zerk ettiği homofobiyle kendimizi ve çevremizi algılıyor, sonra böyle yazılar yazıyoruz.

uzak mesafe ilişkisi

valla yıllardır yürüttüğüm ilişki türü. ilk başta aynı şehirdeydik, o nedenle temelimiz sağlam. sonra ayrı şehirlere düştük iş nedeniyle. istenirse her haftasonu gidilebilecek bir mesafede ama her haftasonu gitmek gelmek de yorucu olabiliyor. bir de ikimizin de bazı haftasonları yapacak başka bir işi oluyor. gene de ayda minimum bir-iki haftasonu görüşüyoruz. onun dışında her gün mutlaka telefon görüşmesi. bu herhalde ilişkiyi sürdürebilmek için en önemli şey. 7 yıldır babamın hastalığı nedeniyle iki-üç ay fiziksel olarak görüşemediğimiz oldu ama telefonla hiç görüşmediğimiz bir gün bile olmadı. tabii bu ilişkinin temelinde ciddi bir güven ve sevginin bulunması lazım. bu şekilde gidiyor valla, yakın zamanda bir araya gelebilecek gibi de gözükmüyoruz. belki böyle olması da iyi, arada sürekli bir özlem de oluyor, ilişki hızlı tüketilmiyor. bilmiyorum, her ilişki çok biricik dinamiklerle şekilleniyor. sana uyan başkasına uymaz. iki tarafın da ekonomik ve sosyal olarak belli bir rahatlık düzeyinde olması elzem bence. ayrıca ikimiz de tek yaşıyoruz, birimizden biri ailesi yanında olsa gene zor olurdu herhalde. ikimiz de bu ilişkinin ikimize çok iyi geldiğinin bilincindeyiz, o yüzden de koruyoruz. bir de ikimiz de öyle gözü dışarıda, seks yapmazsa ölecek tipler değiliz, işinde gücünde, belli bir yaşa gelmiş, hayatta ne istediğini iyi kötü çözmüş, evcimen tipleriz. bu nedenle zaten aramızda bir güven ortamı var. gelecekten ne beklemeliyim pek bilmiyorum ama şu zamana kadar götürdük işte, halimden memnunum. ideal dünyalarda yaşamıyoruz, herşey mükemmel olmazsa olmaz diyen biri de değilim. iyi ki böyle sevgi dolu bir ilişkim var diye yatıp kalkıp dua ediyorum aslına bakarsanız. düzgün, kafanın anlaştığı, seni seven, güvendiğin bir insan bulmak kolay değil, hatta bayağı şans. bunun çok bilincindeyim, o nedenle çok özen gösteriyorum bu ilişkiye. allah nazarlardan saklasın bizi.

ak parti lgbti bireyleri

bence ülkenin lgbt hak ve özgürlükleri hareketi için sağlıklı çalışması son derece elzem olan, görünürlüklerinin artmasını ve daha çok ortalarda seslerini çıkarmalarını can-ı gönülden dileyeceğim bir oluşum bu ak lgbt grubu. açıklamalarını okudum, hem bu ülkenin muhafazakarı hem de lgbt kişiler olarak tam da söylenmeleri beklenecek herşeyi söylemişler adamlar. eşcinselliklerini kabul ederek muhafazakar kimlik ile bağdaştırabilmeleri bile bence başlıbaşına çok olumlu bir gelişme. eminim ki bu ülkenin eşcinsellerinin ezici çoğunluğu, kendilerini anlamlandırma evresinde bu gurubun retoriğini görerek inanılmaz rahatlayacaklardır.

söylemlerinde çok da rahatsız edici birşey göremedim ben. en kötü tarafları, kendilerinin bu şekilde bir "ak lgbt" hareketi yapabilecek kadar cesaretlenebilecekleri bir ortamı hazırlayan bu ülkede 20 küsür senedir fena halde zor bir mücadele veren halihazırdaki anaakım lgbt hareketini "onlar terbiyesizler, onlar ahlaksızlar" şeklinde dışlamaları. ama bu tarzın da, destekleyicisi oldukları sağ hareketin sürekli yaptığı atatürk saldırıları ve "cehape zihniyeti" ötekileştirmelerinden temel olarak bir farkı olmadığı için, savundukları politik görüşle gayet tutarlı.

öte yandan şöyle bir paragraf açıklamaları da aslında bu ülkenin lgbt hareketi için hiç de fena gelmedi bana:

“bizler; cumhurbaşkanımız recep tayyip erdoğan’ı ve ak parti’yi, ülkemiz ve geleceğimiz bakımından daima destekleyeceğiz. bundan kimsenin şüphesi olmasın. ülkemiz açısından yapılan onca yatırımı görmezden gelecek kadar nankör değiliz. lgbti hak ve özgürlükleri’nin, ak parti hükümeti tarafından mutlaka anayasada olacağından eminiz. gerekiyorsa hükümet ile anayasal hak ve özgürlükleri düzenleyen maddeler için çalışmaya da hazırız. eşcinselliğin, ülkemizde yeteri kadar anlatılmadığının ya da yanlış anlatıldığının farkındayız. insan olduğumuzun unutulup, özellikle tv kanallarında, eşcinsellerin bir komedi unsuru olarak işlenmesi, hakarete varan söylemlerin, onur kırıcı davranışların, ayrımcılığın, bir son bulması ve cinsel kimliğe bakılmaksızın kişisel hakların korunması, eşcinsellikten çok, insani bir hak olduğunu vurgulamak gerekir. 80 milyon insanın arasında lgbti bireyleride vardır. dışlamak, ötekileştirmek, hiç bir insani duygu ile bağdaşmamaktadır. lgbti bireyleri hak ve özgürlükleri bir lütuf değil. bir hak olduğunu bilmek gereklidir. bu sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde bu tür olaylara rastlamak mümkün. ben bunların, 2023 hedeflerine emin adımlarla ilerleyen türkiyemiz de çözüleceğinden eminim."

yine de gerçek ilerlemeyi bugüne kadar yaptığı gibi, bunların ahlaksızlar diye suçladığı halihazırdaki lgbt hareketi yapmaya devam edecektir. bu arkadaşlar onların açtığı yolu genişletirler ancak. ama halktaki geniş kitleler lgbtleri kabul edecekse de bu ak lgbtciler sayesinde olacak o da.

kılsız erkek

bal döküp yalamak gibi fantazileriniz varsa tercih edilesi erkek türü. ağza kıl gelince hoş olmuyor bence.