gem denen şey atın kafasına takılan ve ağzını saran şey. at hırçınlaşınca bundan kurtulup ya allah deyip gidince bu deyim ortaya çıkmış...
ama esas olay azmak, azgınlaşmak.
pek sevdiğim bu deyimi sizlerle paylaşmanın kıvancını yaşıyorum ve gemi azıya alıyorum.
daha çok espresso için kullanılması gerekirken artık filtre kahve için de evlerde sıklıkla kullanıldığını görüyorum.
bialetti dışında başka markaları da çıktı. bana çok metal var işlem sırasında gibi geliyor. ki öyle zaten. sanki cam, seramik ürünler ile demleme yapılsa daha iyi.
italyan teyzelerin size bir kahve yapayım aman be ya dedikleri alet işte ya da öyle bir şey. ben tercih etmiyorum.
duman'ın bas gitaristi. tüm bas gitaristler sanırım ciddi oluyor. solo albüme de imza attı ve gayet sakin tınılı, yormayan, tatlı şarkıları var. ne değişik bir ismi var acaba ermeni rum filan mı diyenler var. yok değil adam yahudi.
imamoğlu hapse girdikten sonra chp lideri özel bazı özel kurum, marka ve şirketlere karşı boykot kampanyası başlatmıştı. kampanya bir günlüğüne ulusal çapta ekonomiyi durdurma (veya yavaşlatma) boykotuna dönüştü.
sanatçılardan sıradan vatandaşa kadar birçok insan sosyal medya hesaplarından 2 nisan çağrısını yineledi.
taze taze yazayım genel olarak işe yaramış gibi görünüyor. mekanlar, avmler ve daha birçok yerde bugün büyük bir sessizlik hakimdi-hakimmiş.
sessiz çoğunluğun o kadar da sessiz ve sözde çoğunluk olmadığını birileri görmüştür diye umut ediyorum. bundan önceki boykotlar ve sonuçlarına bakınca başarılı olmuş gibi duran 2 nisan boykot hareketinin bir uyanış (en saf temennim bu sanırım) olmasını gerçekten dilerim. en azından bu sefer gol olsun.
ernest hemingway türkiye'den bahsederken tatillerin çokluğuna değinmiş. her dini grup kendine göre haftanın belli günleri çalışmıyor ve tatil yapıyor demiş. yani kısaca lafı 'bu pezevenklerin çalışmaya niyeti yok paso yatıyorlar'a getirmiş. 9 günden aşağıda bayram tatili olursa mazallah isyan çıkar ülkede.
anonim diyen de var, pir sultan abdal'a dayandıran da var, repertuvarda gaziantepli hasan hüseyin'e derleyen olarak girilmiş. her neyse emeği geçenlere, anlayanlara, hatırlayanlara selam olsun!
bir de anlamayanlar için eserden bir parçayı şöyle bırakalım...
gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
dünya kadar malın olsa ne fayda
söyleyen dillerin söylemez olur
bülbül gibi dilin olsa ne fayda
mümkünse makul bir mevsimde gidin görün. travertenler yalın güneşle birleşince bir sıcak yapıyor ki sorma gitsin. makul mevsimi şundan dolayı diyorum travertenler zaten baktın gezdin ayağını soktun foto çekildin vs bitiyor hemen. esas olay hierapolis. orayı gezmeden pamukkale'ye gittim demeyin.
öncelikle lab artık birleşmiş espresso kısmına. belki de hep birleşikti bilemiyorum.
özgür özel'in boykot listesindeki markalardan. açıklama yaptılar 'biz ne alaka yaaa' dediler. bugün şubelerinde hep türk bayrakları dalgalanıyordu. şeye anlatır gibi açıklamışlar çoğu yerde ve malum yere olan organik bağı ortaya koyulmuş.
gerçi biz protesto ve boykot konularında pek başarılı bir millet değiliz. bu konuya da hiç giresim yok.
neyse, hiç gitmedim, hiçbir ürürüne denk gelmedim. bilmem etmem bu markayı. karşıdan bakışırız o kadar.
80ler ve 90ların en önemli davası sansürdü. arşivi eline geçiren sansür tarhiçesi filan diye belgesel yapardı biz de izlerdik. efendim trt şu türküyü şöyle kesmiş, orhan gencebay çıkamamış, ferdi böyle olmuş, kitap yanmış vs... hikayeler genelde böyleydi. bir de bunu eğlenceli gibi anlatırdı sansüre uğrayanlar ve uğratanlar. şimdi sokaktaki vatandaşa mikrofon uzatıyorlar otosansürden gık diyemiyor yaşlı başlı amcalar. sansür içimize işledi. otosansürsüz günlere!
salep unutulmaya yüz tuttu. iyi ki diyeceğim aklıma gelmezdi. kıvamından renginden dolayı benzetildiği şey ve dolayısıyla nesil de ufaktan sahneden çekiliyor. bye bye salep ya da sahlep... naber vayt çaklıt moka?
yaşını başını benim gibi almış olanlar bilir ki biri gözaltına alınırsa eskiden 1 bilemedin 2 gün sonra salıverilirdi. şimdi ise çoluk çocuk genç yaşlı kadın erkek demeden biri gözaltına alınıyorsa bilin ki hapse de gidecek. toptan ülkeyi gözaltına alsalar da kurtulsak.
not: ayrıca bazı videolarda gözaltına alınınca şunları yapın bunlara dikkat edin türünden şeyler yayınlanıyor. bu da çok acı ve ürkütücü bir durum.
kahve firması. birçok alt ve orta grup kahve firmasından kahve aldım, denedim vs. moliendo bu konuda iyi ve onca yatırımın hakkını veriyor. www.kahve.com veya diğer pazar yerlerinden kahvelerine ulaşabilirsiniz. şimdilik hile hurda olmadan yola devam ediyor. bozma moliendo!
bunun üzerine çok düşündüm. geleneksel ikili cinsiyet sistemine ait değilim. ve bu benim için sorun değil.
keşke ailem ve bu ülke için de aynı şey söz konusu olsa.
burada pek çok kez saçmaladım. bana katlandınız. teşekkürler.
ancak bu konuda samimiyim. cinselliğim her geçen gün değişiyor.
ve bazen buna yetişmekte zorlanıyorum.
şunu farkettim. ben artık erkek olarak tanımlanmak arzusu taşımıyorum. şimdilik dolaptayım. ama bir gün umarım bu dolaptan çıkarım.
sözün özü, beni anlayacağınızı umuyorum. anlayışınız için hepinize teşekkürler.
ben bugun deneyimledim. yukaridaki yazarin dediği gibi, tost bastik. bence cok güzeldi... keçapli ve rus salatali.
tostumu yedim bekliyorum.
tabiiki de seni.
tostumu yedim bekliyorum.
tabikii de seni...
ay faşist actual yine faşistliğine devam ediyor. esad bum bum gitti ama bu insanların evleri yıkıldı nereye gidecek hiç düşünmedin tabi demi bahçeşehir’deki dublexinden klavye faşistliği yapmak kolay geliyor.
bir kaç eylemde gaz yiyip tutuklandıktan sonra avrupa’ya iltica edip biz geride kalanlara akıl veren bireylerdir. kendi dünya görüşlerine aksi bir şey söylediğinizde fobik ve cis diye sizi ötekileştirirler
uzun zamandır yazmak istediğim başlık. kısmet bugüneymiş. konu erkekler olunca tipim yok. genç-yaşlı-ten rengi-zayıf-şişman-kaslı demeden çoğundan hoşlanıyorum, kısacası bir tipim yok. birlikte oluğum erkeklerin yaşı 17-72 arasında boy 150-210 arasında kilo 50-200 arasında, pasaport 50'den fazla şekline. hayatımın bir kısmını da tam bir slut olarak yaşadığım da bir giz değil. neyse, konu bu değil, gel-git 30lu yaşlarımın sonunda kendimden 20 yaş büyük bir adama aşık oldum, hadi bu yetmedim, herifin evlenme teklifine de salya sümük evet dedim. burada yazacamayacağım kadar özel bir teklifti.
eşime 2016'da montreal'de geçirdiğim kısa 3 günde tanıştığımızda aşık olmadım. kinky yanlarıma iyi geliyordu. neyse. hayatımın en güzel yılı olan 2016'dan sonra en zorlu yıllarından 2017'in geleceğinden hiç haberim yok. rené ben hiç bırakmadı. o zorlu zamanımda hep yanımda oldu. mozambik'te yaşadığım 1.5 yıl boyunca hep bir telefon uzağımdaydı. beni dinledi. neyse gel zaman git zaman kanada'ya geldim yerleştim. covid oldu falan. adam beni yavaş yavaş kendine aşık etti. onun olmadığı bir hayatı, ona sarılıp uyumadığım bir geceyi hayal bile etmek istemiyorum.
ancak bir gerçek var, benden 20 yaş büyük. tip 1 diyabet hastası. 61 yaşında. benimle ne kadar birlikte olacak? neyse ki sağlığı 55 yıldan uzun süredir tip 1 diyabet hastası olan biri için çok iyi olsa da, iç organları 61 değil belki 81 yaşında biri kadar tahribat görmüş. bunlar yadırgayamayacağım gerçekler. onu o kadar çok seviyorum, ona o kadar çok bağımlıyım ki... minicik bir adada, dağ başında yapayalnız yaşıyoruz. şu an ondan başka kimsem yok. en yakınmdaki ablam, arkadaşlarım toronto'da benden 2000 km uzakta. ha bu adaya taşınma fikri tamamen benim, yavaş yavaş kafasına işleyip de ikna ettim. hayatı yavaşlattım. çünkü onunla geçireceğim zaman maalesef sonsuz değil. toronto'nun saçma sapan hayhuyuyla, aptal şehir kaosuyla onunla geçireceğim kısıtlı zamanı katletmek istemedim. cennet parçası bir yere aldım getirdim, kısacası pamuklara sardım.
bu entari istediğim gibi olmadı. kafamda beylik paragraflar kurmuş olsam da, olduğu gibi parmaklarıma geleni yazdım onlar yerine.
özetle. kendinizden büyük bir herifi sevin, beraber olun, ama o herifin, o hiç istemese de bir gün sizi bırakıp gideceği gerçeğine, 50'li yaşlarınızda yalnız kalacağınız gerçeğine kendinizi hazırlayın.
hayat, ilişkiler, sürprizler. kimin ne zaman öleceği hiç belli değil, kiloluyum, bakarsın yarın ben kalp krizi geçirip onu yalnız bıramışım. olur mu olur.
o yüzden eğer seviyorsanız arkanıza bakmayın. öününüze bakın ve o adamla birlikte olun. ama önünüzdeki yılların yaşıtınız biriyle olacağından çok daha kısa olduğunu bilincinde, hayatı her anının dolu dolu yaşayarak onunla birlikte olun.
benim için dolu dolu yaşamak, uzak bir adaya taşınıp doğayla iç içe sessiz bir yaşamı seçmek oldu, siz kendinizin ve onun ne istediğini düşünerek yapın seçimlerinizi.
malumunuz cb seçimi 2'inci tura kaldı. başlığımızı açıp siz değerli yazarlarımızın isabetli yorumlarını alalım derim.
ayrıca bugünün bir özelliği var sayın okuyucular. 28 mayıs 2013, gezi parkı direnişinin başlangıcıdır. şimdi tam 10 yıl sonra bizi bir sınav daha bekliyor. hadi bakalım!
korhan futacı ve kara orkestra'ya yasemin mori eşlik ediyor. seviyorum bu parçayı lakin babayı diyorum. aslında parça da size babayı diyor. kısmet diyoruz. yine buluşuruz.
yine buluşuruz günler geçer
aldıklarımız yeter
yine karmaşık geceler bekler beni
bekler bekler yine varoluş
dimdik yokuş yıldızlar ağlıyor kıyılar boyunca
dalgalarla avunuruz sığmıyor aklıma
çekip alsam seni ıssız rüyalarıma
günlerim sensiz düne düşüyor
yine buluşuruz yine amansız
kor ateşler cepheler bekler
zırhını parlatıyor zaman
delip geçmemi bekler
simsiyah atlar çekiyor arabamı
sapsarı ayçiçek tarlaları mızraklar deliyor
okyanus burada bitiyor
bir zaman sonra not: buluşamazsınız. geçin o işi!
çok zaman sonra: ulan acaba o buluşmayı beklediğiniz bir başkası mı? hadi bakalım.
eskiden hafta sonlarında liselerin ortaokulların kursları vardı. cüzi miktarda ücrete ya da durumu olmayanlara ücretsiz verilirdi bu kurslar.
bendeniz de bu kurslara gitmiştim. o kursların birinde, matematik dersinde başımıza hoş olmayan bir şey geldi. hafta sonu çalışmaktan hoşlanmayan, dolayısıyla hafta sonu tatili yenen matematik hocamız garip bir uygulamaya imza atmıştı. kurs sırasında hoşlanmadığı ya da soruları bilemeyen öğrenci oldu mu defterini çıkarır sözlü notunu basardı.
hafta içi yetmiyormuş gibi bir de hafta sonu eksi notları almaya başlamıştık. bir iki şikayet ile hocamız bu uygulamadan vazgeçti. vazgeçti ama defterine geçtiği notlar aynen kaldı ve dönem sonu notlarımızı etkiledi.
ayı sözlük'te de duyduğumuz kadarıyla burasıyla alakasız bir ortamda yapılan muhabbetler yazarların uçurulmasına, banlanmasına sebebiyet vermekte. çok zor bir dönemden geçtiğimiz aşikar. bu yazar yoğunluğunun yarın öbür gün biteceği sözlüğün bekleme salonunda yeller eseceği günler yakın. şu kısa dönemde kişisel buhran ile yazar banlamak çocukçadır. ayrıca tüm bu olanlara rağmen böyle yerlere fazlaca anlam yüklemek de bana göre çocukluğun dik alasıdır. tarafsızlığımızı bir kez daha sorgulamaya davet etmekle beraber canları sıkılan yazarlarımıza her zaman bir yolun olduğu, yeni bir yolun açılacağını da hatırlatmak isterim. saygılar.
bir entry'de anne olurken diğerinde baba olabiliyor. mutlaka 2 çocuğu var. şimdilik gay gibi göründüğü ve 18 cm alete sahip olduğu da söylenebilir. allah şifa versin. az pide bol su.
2 mart 2016 itibariyle (kıvılcım 1 mart 2016'da atılmıştır aslında) atışmaya başlayan ikili, eğitim sistemi üzerinden ilerliyor şimdilik.
araya troll ve trollük kavramları sokuşturularak kavga çeşitlendiriliyor. miacaba green apple'ı sığ ve gerici olmak ile suçluyor ve özelde atıştıklarını alenen ortaya dökmekle itham ediyor. (modlar göreve de dedi)
green apple'ın karşı atakları beklenmekte.
editler editi: green apple dün kendisine salvo yapmış zaten nickaltından. atanamayan öğretmenlerden kadrolu öğretmenlere kadar geniş bir yelpazee çakmalar olmuş. samimiyetsizlikle miacaba suçlanmış ve aman derdinizi filan anlatmayın oradan size çakar denmiş.
miacaba editi: miacaba tdk şubesi gibi çalışıyor. sağlı sollu noktalı virgüllü yapıştırıyor. güzel türkçemiz mahvolmasın diyor (yazar burada acaba mahfolmasın mı diye de düşünüyor)
sözlük yeniden açıldıktan sonra yazan çok az kişi var. belki de yazma motivasyonunu bulamıyorlar bilemiyorum.
ask olsn'u tanımam etmem. fakat gözüme çarptı seri eksilenmiş. ne bok yedi diye baktım. bir halt yediği de yok. fikir belirtmiş ki bu arkadaş 8 senedir hemen hemen aynı şeyleri yazıyor.
mütedeyyin biri; inanan biriyim demiş bir yazısında. akp'yi övmüş ve bunu geri durmaksızın çeşitli mecraları örnek göstererek yapmış; bu da olabilir beni ilgilendirmez.
benim durduğum yer ile ask olsn'un durduğu yer çok farklı. e mübarekler sizin de öyle muhakkak. ask olsn arkadaşımız seneler önce bu kadar göze batmamışken, sözlük içinde bir renk olup gitmişken bu tahammülsüzlük neden? iktidarın hıncını ask olsn'u eksileyerek mi çıkarıyorsunuz? relax!
sizi anlıyorum ve derhal hollywood filmlerinden uzak durmalısınız diyorum. ayrıca artık ilkokul arkadaşlarınızla bu muhabbetleri yapmayın, coin filan konuşun.
oo belalım gelmiş. yoktun kanka kokumu mu aldın? hoş geldin.
youtube'daki önerilen videolarda ido çıktı karşıma. 20-25 cm'den kendisine bakıyorum. 4 küsur milyon kişi izlemiş. bu 4 milyonun en az 500 - 1 milyon arası tekrara girmiştir. diyorum kendi kendime 'ulan toplu ölüm olması lazım şimdiye kadar. olsa duyardık yani'. 4 küsur milyon artı 1 ben mi olayım derken kendimi serdar ortaç'ta buluyorum. bunun izleyen sayısı beni daha ürkütüyor. dna'mdaki yapı taşları lise 2 fen bilgisiyle çatışıyor. ölüyorum ulan kurtarın beni.
not: lan mal bunun neyini beğenmedin? ido ya da serdar ortaç fanı mısın?
1977 yapımı 2. dünya savaşı konulu film. yönetmeni richard attenborough ( kardeşi david attenborough).
market garden operasyonunu konu alan film yıldızlar geçididir. james caan, michael caine, sean connery, elliott gould, anthony hopkins, gene hackman, laurence olivier, ryan o'neal, robert redford filan allah ne verdiyse filmdedir.
evet dedem de militarist filandı. eksileyin.
eksileyenler köprüye uzak olanlar. hasetlenmeyin be kardeşim.
öncelikle şimdiden kendisine hayırlı teskereler diliyorum.
bence bundan sonraki tüm askerlik güncellemelerini bu başlık altına yapın. hem daha kolay olur, hem de ileride belki kitaba falan dönüştürmek isteyebilirsiniz. bazen düşünüyorum biz askerlik yaptıysak astral ne yapıyor, ya da astral'inki askerlikse biz ne bok yedik?