bir holger czukay eseri. eski ajandalardan, fotoğraf albümlerinden fırlamış gibidir. şarkının beni götürdüğü yerleri betimleyemem sanırım, sadece ruhumun ve gönlümün bilebileceği yerler. umarım o yerlerden birinde müzik yapmaya devam ediyorsundur holger, huzurlu uyu.
"سالها با آتش غم ساختیم" "for years we endured the fires of sorrow"
youtube'un diplerinde 13 aboneli bir kanalda şöyle bir canlısı olan şarkıdır. 12 yıl; vasat ses kalitesi, çekim açısının güzelsizliği, şarkının asla sönümlenmeyen ruhu... yaşayın, var olun kardeşlerim!
katilin babasının ifadesine göre 2 yıl önce ikbal'in annesi katilin annesini arayıp "oğlunu uzak tut kızımın beynini yıkıyor beraber intihar edecekler" demiş. aynı gün katil kendini bıçaklamış ve psikiyatri servisine yatırılmış. o günden sonra ikbal'le ayrılmışlar. 1 yıldır da ayşenur'la birliktelermiş, arada evine gidip gelirmiş kız.
cinayet günü ayşenur'un katilin evine gitmesi ve gittiğinden kimseye haber vermemesi bunu doğrulayabilir, önceden gidip gelirmiş ve ters bir şeyler sezmemiş demek ki kızcağız. babasının ifadesine göre şizofrenik sanrıları da varmış katilin ancak bana hiç geçmedi bu. hala yaptığı caniliğin uyuşturucu etkisiyle psikolojik alt yapısının olduğunu savunmaya çalışması çok korkunç.
ikbal'in katilden sonra surlara onun peşinden çıkması da o surlara birlikte intihar etmek için çıkmış olabilecekleri tezini doğuruyor. ama bana bu caninin kızları özel videolarıyla veya fotoğraflarla tehdit edip istediği yere zorla çağırdığı istediğini yaptırdığı iddiası daha doğru geliyor. zaten ikbal surlara giderken yavaş geçen arabaların bile geçmesini bekliyor, çok da hayatından vazgeçmiş gibi durmuyor. yüksek ihtimalle kızların yaşından faydalanıp manipüle etti. çünkü ikbal diyelim ki intihar etmek için çıkmış olsun, ayşenur o gün onun evine giderken ters bir durum olabileceğini bilir en azından yakın bir arkadaşına söylerdi diye düşünüyorum. hadi yakın arkadaşı yok diyelim ailesi zaten bu ilişkiyi biliyorlarmış bir şekilde annesine çıtlatırdı, illa evlerine gidiyorum demese bile dışarıda buluşacağız derdi. kadın o kadar uzak ki kızından, ona ulaşamadığında instagram'dan influencer'lar dahil ayşenur'un takip ettiği herkese mesaj atmış çaresizlikten, yani insan çocuğunun yakın arkadaşlarını bilmez mi, bir sorunla karşılaştığında kimi arar kiminle beraber olur kim çocuğumdan anlık haber alabilir, bunları bilmiyorsan nasıl ebeveynsin sen?
çocuklar her ne olursa olsun ailesine her şeyini anlatabilmeli, hele ki kız çocuğu. aile toplumun çekirdeği ise meyvenin çekirdekten çürümeye başladığı gibi toplum da aileden çürüyor. birbirleriyle konuşamayan ailelerde son hep böyle oluyor. o katilin babası çocuğunda bir sorun olduğunu görmüş, çizimlerini görmüş ama hiçbir aksiyon almamış. madem ruh hastasıydı çocuğun o zaman o pezevenk çocuğunu kapatacaktın bir yere, kimsenin hayatıyla oynayamayacaktı.
bir insan çocuğunun dert arkadaşı en yakın sırdaşı olmamalı pedogojik açıdan bu da yanlış ama gittiği yeri haber veremeyecek kadar da uzak olmamalı, siz aile dediğiniz garabetlerin içinde ne yaşatıyorsunuz çocuklara böyle?
poser'dır. renkli kalem sevdalısı olan biri simli kalemin konforsuzluğunu keşfedip o defteri ortaokulda kapatmıştır. simli kalem her gün 12 saat ders çalışıp bir arpa boyu yol alamayan sınıfın "o kızı"nın kalemidir, gerçek erkekler dolma kalem kullanır.
karşı olunmasına, hatta direkt böyle direktiflerin olmasına anlam veremiyorum. sevişirken böyle kurallarınız mı var cidden? ben x'im şunları şunları yapmalıyım, karşımdaki y kesinlikle bunları yapmalı yoksa dump him falan...
bunları bir salsak daha kaliteli sekslerimiz olur diye düşünüyorum. yani elimizde ikea kurulum kılavuzuyla seks yapmıyoruz haliyle bir yere tik atmamıza da gerek yok. herkesle aynı frekansı yakalayamazsın birinde sevdiğin şey başka birinde hoşuna gitmeyebilir, bunu keşfetmenin yolu da bu kadar keskin çizgilerin olmaması bence.
seks bir enerji işi, hele ki kendi cinselliğin koca bir amazon ormanı, dolayısıyla keşfetmek varken bunu brutal yargılarla baltalamaya gerek yok.
ha karşıdaki seksinizi iyi yönetemiyordur ve bu hoşunuza gitmiyordur, o zaman tabiri caizse tasmasını kısa tutup yönlendireceğiniz yere yönlendirirsiniz.
keşke etseler... ama bunca uğraştan sonra umarım etmezler.
en yakın arkadaşımı evlendiriyorum, sağdıcıyım. bekarlığa veda partisini ayarlamaya çalışıyorum şimdiden delirdim. ister istemez düğün hazırlıklarının da içindeyim; davetiye derdi, akraba derdi, aile içi sürtüşmelere şahit olmak, arkadaşlarımızın müsaitliğini ayarlamak, after'ı ayarlamak, mekanlarla sürekli iletişim halindelik, damatlık için oradan oraya koşmak, hetero bir erkeğin zevksizliğine şahit olmak...
çok tatlı telaşlar bunlar tabii ama ilk kez bir düğünün anatomisine bu kadar yakından şahit oluyorum ve diyebilirim ki iyi gay doğmuşum. kadınlar neden "bridezilla"ya dönüşüyor çok iyi anladım.
ilk entry'yi okuyunca üniversite anılarım canlandı.
üniversitenin ikinci haftası, klinisyenlerle tanıştık artık cerrahlar dersimize girip kendilerini tanıtıyor. ve oryantasyon haftasında bile imzaya önem veren bir hoca dersimize girdi. ortada imza kağıdı dönüyor, herkes iddia kuponu doldurmaya yarayan sarı kalemin mavisi renginde imzalarını çakmış. bi' benimki arada sırıtıyor; dolma kalemle atılmış ve mürekkebi diamine'ın amazing amethyst'i... farklı olacağım ya illa...
dersin sonunda hocanın eline imza kağıdı geçiyor. herkes gergin soru kime sorulacak diye. o an hissediyorum "oğlum efemerid şimdi boku yedin" diye... hemen tak ismimi söylüyor tabii. hangi aristokratmış bu imzayı atan bir görelim diyor. birkaç soru cevap faslından sonra çıkışta beni yakalıyor. meğer kendisinin de dolma kalem mürekkep koleksiyonu varmış. konu oradan açılıyor ve ben hayatımda hala idol olarak aldığım, okulda teorik derslerden kaçıp kaçıp ameliyatlarına katıldığım, hala görüştüğüm ve arkadaş olduğum kişiyle böylece tanışıyorum.
çok zorbalandığım da oldu tabii ama hiç kulak asmadım. lisede de ellerim renkli renkli mürekkep izleriyle dolu gezerdim, hala da öyle.
kanada'dan çıkma bluegrass, folk, country türünde müzik yapan üç güzide kadından oluşan müzik grubu.
samantha parton mandolin ve banjoda; frazey ford ve trish klien ise gitarda.
ilk uzunçalarları chinatown çıkalı 21 yıl olmuş, hala kendini dinletir. ruhu yormayan, uzanıp demlendiğin bir gecede eşlik etmek için güzel bir tercih.
ilk girimi 2011 yılında ağustos ayının 14'ünde akşam 5'te yazmışım ayı sözlük'e. o günün üzerinden 5 yıldan fazla vakit geçmiş.
zaman, pekâlâ, hiç de acımadan patır patır ilerliyor işte.
ben, yeri geldiğinde, gayet duygusal bir insan olabiliyorum sanırım. gerçi, bazı zamanlar oluyor, dünyanın bütün dertleri omuzlarıma birikmiş gibi hissediyorum sonra bazı zamanlar oluyor, dünyanın en huzurlu insanı benmişim gibi hissediyorum.
biz insanlar, bu girift ruh hâllerinden uzaklaşamıyoruz içinde yaşıyor olduğumuz dünya, dünyaya geldiğimiz zaman, zamanı harcadığımız olaylar hasebiyle.
son dönemde hem sözlük içre, hem de içinde yaşıyor olduğumuz ülke içinde olan bitenler beni ziyadesiyle etkilemiş durumda. bu yüzdendir ki uzunca bir süre kendimi soyutlamak niyetindeyim bazı mecralardan. sözlük de bu mecralardan bir tanesi.
ülkenin içinde bulunduğu ahval dahilinde akıl sağlığımı korumanın en iyi yolu olarak bunu görüyorum: kendimi müziklere, kitaplara ve filmlere hibe edeceğim. "insanlardan buz gibi soğudum." diyor cahit külebi, vardır bi' bildiği.
şu 5 yıl boyunca güzel insanlarla konuştum, güzel insanlarla tanıştım, çirkin insanların yazdıklarını okudum, çirkin insanlardan uzak durdum. hali hazırda peyderpey konuşuyor/mesajlaşıyor olduğum iki-üç kişi var.
hayatım boyunca, franz kafka ile akıl ve ağız birliği etmişçesine, çevremde hep birkaç insan oldu zaten. ne demiş: "huzur mu istiyorsun? az eşya, az insan." şu iki-üç kişi benim için 5 yıl 3 ayın getirisidir; yüreğime basmış, özümsemişim. kâfidir benim için.
"insan ne için yaşar?" peki, "insan ne için yazar?"
ilk sorunun cevabı nezdimde değişmekle beraber, ikinci sorunun cevabı benim için bellidir: hayat gailelerimden bir tanesi dünyaya bir iz bırakabilmektir.
o yüzden girilerimi silmiyorum. burada kalsınlar, okunsunlar.
ingeborg bachmann şöyle yazar pek güzel bir şiirinde*: "hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle."
kapanışı güzel bir müzikle yapayım.
"like little puffs of smoke we're here and then we're gone"
ayı sözlük'e yolunda başarılar dilerim. güzel günler görmek dileğiyle.
*bu arada, olur a iletişime geçmek isteyen yazar ya da okurlar olabilir. mail adresi şudur: _________________ [email protected] _________________ istediğiniz herhangi bir şey hakkında yazabilirsiniz. okumaktan keyif alırım.
sağda solda orhan veli ye ait olduğu söylenen bir şiir. bu bilginin de muallakta olduğunu belirtmek isterim.
"beni güzel hatırla! bunlar son satırlar... farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından ya da bir yağmur sel oldum sokağında sonra toprak çekti suyu... kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için. uyandın ve ben bittim...
beni güzel hatırla! çünkü; sevdim seni ben, herşeyini... sana sırdaş oldum, dost oldum, koynumda ağladın. yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini, beni üzdün, kınamadım. alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım...
beni güzel hatırla! sayfalarca mektup bıraktım sana. şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım. sakladım günahını, sevabını içimde sessizce gittim... senden öncekiler gibi sen de anlamadın.
beni güzel hatırla! sana unutulmaz geceler bıraktım sana en yorgun sabahlar... gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım. en güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka, söylenmemiş "merhaba"lar sakladım her köşeye vedalar bıraktım duraklarda. ne ararsan bir sevdanın içinde fazlasıyla bıraktım ardımda.
beni güzel hatırla! dizlerimde uyuduğunu düşün, saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı, mutlu olduğun anları getir gözünün önüne. alnından öptüğüm dakikaları... birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün şaşırtmayı severim biliyorsun. bu da sana son sürprizim olsun. şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum beni güzel hatırla. gidiyorum..."
isveç'in başkenti, nordik ülkelerinin incisi. denizinin ve göllerinin böldüğü kara parçaları, su üstünde hafif titrek hafif durgun yüzen nilüferleri andırır. çetin, alacakaranlık kış günleri gözünüze yarım perde çekmiştir, uyku ve uyanıklık arasında mütemadiyen bir dirsek teması. imdadınıza bilinçsizce elinizi uzatsanız da tutabileceğiniz bir karton bardak kahve yetişir, kahve her yerdedir stockholm'de. sanılanın aksine, isveçliler o sapsarı saçları ve bembeyaz tenleriyle sokakları aydınlatmazlar. öyle bir renktir etrafı saran. herkesin başı önde, zaruri bitkin. velhasıl, belki de yaz hiçbir yerde bu kadar güzel değildir. ışıldayan gökyüzü gecelere kadar yorulmaz, ışık bedeni tükenmez bir enerjiyle çalkalar. isveçliler bu kez sarhoşlardır, zaten ancak ve ancak sarhoşlarken anlaşabilir, sevişebilirsiniz. sanki doyumsuz duygulara haiz bir düşün içinde seyredersiniz. gidince; södermalm'in sırtlarını, gamla stan'ın ufak meydanlarını gezin. tradgarden'de açık havada, kalabalığa değerek dokunarak, dans edin. bir de mütevazi bir cevapları var "nasılsın?" sorusuna, bir köşeye yazın: başım yukarıda ayaklarım aşağıda!*
psikopat kelimesinin dahi karşılamayacağı tipte bir insan gencecik iki genç kızın hunharca canına kıydı. küçük amerika olma yolunda tam gaz devam. kadın cinayetlerine, çocuk cinayetlerine, tacizlere tam gaz devam. çocukluğum, gençliğim edirnekapı fatih taraflarında geçti. o taraflar hiçbir zaman tekin değildi ama gezerken geçerken bu tür bir manyaklığa şahit olacağımız aklımıza gelmezdi. her mahallede bir milyonerden her mahallede hatta her sokakta bir caniye doğru evrildi tüm kentler.
şu an bu adamın pornolarini çektiği teras katının bulunduğu apartmanın önünden bildiriyorum. barcelona’da sant antoni pazarının olduğu meydandayım. adamın pornolarindan birinin sonunda terasından etrafın drone görüntüsü almıştı, oradan neresi olduğunu çıkarmıştım, şimdi de gitmek kısmet oldu. ha oldu da ne oldu bilmiyorum, terasin altındaki katta bir pencereden ışık geliyor. kapıyı çalıp merhaba desem beni de sikebilir, kazara pornocu olabilirim. gelen giden birileri var mı diye bakındım, belki tanıdık pornocu görürüm diye ama tabii düşük ihtimaller. apartman kapısının diyafonunda adı yazar mı acaba dedim ama numaralar var sadece. bu da böyle gerizekali bir anım olacak işte. çok gülücük.
40küsürlük stabilo seti varsa ve hepsini yanında taşıyıp kullanıyorsa eşcinsel olması muhtemel erkek. zira bir gün yoklama listesinde mor kalem ile imza atıp hoca tarafından kimmiş ya bu böyle gibisinden dalga konusu olmuşluğum da vardır
yaşanabileceğini 14 yıl tecrübe ettiğim ilişki türüdür... sabrı, yetinmeyi, karşındakinden önce kendine güvenmeyi, korumayı, aileye açılmayı, paylaşmayı, tartışmayı, acıyı, kahkahayı kısaca insan olmayı öğrenmeyi gerektirir. birlikte evrilebilirsiniz, birlikte devrilebilirsiniz nihayetinde birlikte kalkiyorsanız oluru vardır.
kaydolur olmaz yanda bu grubu görünce çok şaşırdım, biraz da mutlu oldum. iyi bi yere düştük sanırım! en sevdiğim şarkıları i'm on fire olan güzeller güzeli grup.
nefret suçuyla ifade özgürlüğünün ayrımını 2024 yılında yapamamak... bu neyin ahrazlığı böyle ya, yani orangutan bile öğrenirdi şimdiye kadar herhalde. zaten sana laf anlatmaya çalışmak beyhude bir çaba, "homofobik eşcinselim" ne demek ya ahahah sen homofobik değilsin, sen eşcinsellerden değil bizzat kendinden nefret ediyorsun. çünkü zihninin nasıl bir lağım çukuru olduğunu biliyorsun. kendine olan nefretin o kadar boğmuş ki seni başkasına yansıtarak nefes almaya çalışıyorsun. üstüne insanları idraksızlıkla suçluyorsun. o beğenmediğin lgbt dernekleri sayesinde kaç trans intihardan vazgeçti, kaç ailesinden ölümden kaçan lgbt çocuk yuva bulabildi, kaç öğrenci burs bulup dezavantajlı olduğu illerde okullarda okuyabiliyor farkında mısın? lgbt ortamından dışlanmış olmanı garip karşılaman asıl garip olan şey. çünkü sen içgörüsü sıfır olan bir herifsin. senin birini sevebilme ihtimalin yok, birinin seni sevebilme ihtimali yok, bir ortama dahil olabilme bir çarklının dişlisi olabilme ihtimalin yok. ve bu senin karakterinle, yalnızlığı sevmenle ya da seçmenle değil, bizzat karaktersizliğinle alakalı. insanlardan saygı görememiş olman senin zaten zerre saygı hak etmemendendir. "heteroseksüeller bas bas bağırıyor mu" demen bile seni ele veriveriyor hemen. bugüne kadar saklanarak, kendini sevmeyerek ve hatta nefret ederek yaşamış olabilirsin. ama sana kötü bi haber, herkes senin gibi ezik ve sinmiş halde yaşamayı seçmiyor artık. insanlar kendilerini sevebiliyor ve kendilerini affedip tanıyabiliyorlar. umarım bu seviyeye ulaşırsın bir gün diyeceğim ama dediğim gibi içgörüsü sıfır bir herifsin, bir şempanzeye emek vermek daha net sonuçlar verir sendense. ama işte senin gibiler için de mücadele edeceğiz. allah kahretsin ki sen ve senin gibileri de kapsamak zorundayız. ama birilerinin artık sizin yüzünüze yüzünüze çarpması gerekiyor gerçekleri. ve bunu yapmaktan hicap duymuyorum hiç. öğreneceksiniz, sike sike öğreneceksiniz.
ilk defa veya uzun aradan sonra pasif oluyorsa eğer penetrasyon anındaki yüzleri... aşırı tatlı bir ifade oluyor izlemeye bayılıyorum. gerçi penetrasyona kadar çoktan parmaklamış oluyorum ben tabii ama penisin giriyor olması daha farklı hissettiriyor olmalı. prostatına ilk değdiğimde zevkten dönen yalvarırmış gibi bakan gözleri, ben üstünde acımasızca devinirken onun aldığı tüm hazzı yüz hatlarında izleyebilmem, bir yandan altımda kıvranıp kaçmak isterken bir yandan da daha fazlası için sürtünmesi... erkeklerin her duygusunu vücudunun her santimiyle yaşamasına ve bu duygu selinin yüzde zuhur etmesine bayılıyorum, çok seviyorum, canım erkekler!
neden taktir ettiğimizi anlamadığım kişinin vücudunun sıradan bir parçasıdır. muhtemelen "dalga" geçen çoğu kişiden daha dardır, eğer bu yönden bakıyorsak.
ben bu yönden bakamıyorum. öncelikle, gay porno endüstrisinin kendi içindeki korkunçluklarını hesaba katmadan konuşulmaması gerekir bu konunun. ki izlediğimiz çoğu seks sahnesi one shoot açıdan çekilmiyor. kişilerin yüzünü izlediğimiz sahnelerde penetrasyon olmadan oluyormuş gibi davranılıyor. hatta penetrasyon çoğu kez kamera hilesi ile mış gibi bile yapılıyor. sanıldığının aksine saatlerce götten sikilmiyorlar yani.
daha önceden gay porno oyuncusu olan ve sonradan piyasadan çekilmiş birinin konu hakkında bir videosunu izlemiştim. orada söylediği birkaç şey vardı; öncelikle porno yapımcılarının ve yönetmenlerin ekseriyetinin ucuz ve kalitesiz insanlardan oluştuğu. çekimlere gelip porno starlarıyla dalga geçiyor, "fuck this faggot, suck this niggas dick" gibi direktifler veriyorlarmış, ki bu en basit kısmı. porno starlarına yer tahsil edilmiyor ve özellikle night shoot'larda çekim yapılan yatakta uyumaları bekleniyormuş. madde kullanmaları bekleniyormuş, bu çoğu zaman starların isteği dışında gerçekleşiyormuş.
çoğu stüdyonun anlaşmalarında özellikle pasif starların çekim dışında seks yapmaları kısıtlanıyor ve eğer çekim dışında bir birliktelikleri olursa ve bu kanıtlanırsa ödeyemeyecekleri para cezalarına çarptırılıyorlarmış.
daddy&son porn tarzı videolarda bir tarafı tamamen shave ederek, okul üniforması giydirerek, özellikle zayıf erkeklerden(örn: austin l young) seçerek resmen pedofil kişilere hizmet ediliyor. unutulmaması gereken bir şey daha var; daha geçen seneye kadar çoğu porno sitesinde amatör çekilen tecavüz videoları vardı. geçen sene bu twitter'da konuşulduğundan beri bu videolar temizleniyor, karışan olmadığında bu videolar duruyordu, hala da bazıları duruyor.
şimdilerde güzel bir ilişkisi olan ve bir porno yıldızı olarak kötü günler geçirmiş aaron'ın şöyle bir cümlesi var: "porno starıyken en popüler olan videomda aslında tecavüze uğruyordum" videosunu bırakıyorum.
nitekim bir başka porno yıldızı, tommy defendi. gay porno starıyken çektiği videoların hepsinde aslında ruhen yıkıldığını ve her şeyi para için yaptığından her çekim sonrası boş boş duvarı izleyip utandığını söylemişti. üstelik bunlar olurken daha cinsel kimliğini bile tam keşfedememişti. attığı bir imza yüzünden yıllarca istemediği seksler yaşadı. şu an eski hayatından oldukça farklı bir yaşantısı var. bir kadınla evli, iyileşmeye çalışıyor. bu süreci, farklı bir isim kullanarak, instagramdan paylaşıyor.
tabii ki bu başlığı buradan okumak overreading olarak görülebilir. ancak söylemeye çalıştığım şey, özellikle belli stüdyolara bağlı çalışan porno yıldızlarının, asıl dert etmemiz gereken yeri göt delikleri değil bilerek ve/veya umursanmayarak yıkılan benlikleri, ruhlarıdır. fabrikalarda canlı canlı deri yüzüp çanta yapan ve bu çantaları cafcaflı reklamlarla bize satan tilki avcılarıdır bu yapımcılar. ezcümle, slut shaming'e en son uğraması gereken kişilerdir zannımca.
eylülün sonlarına doğru rus orta yaşlarda gayet hoş bir adam gelmişti istanbul'a. instagramda bir süredir like'laşıyorduk. açıkçası ilgimi de epey çekmişti. istanbul'a geldiğini haber verdiğinde çok heyecanlanmıştım, bildiğin rus ayısı bi tip, sarı uzun sakalları, kırışık göz çevresi ve kıllı bir vücut... tabii hemen bilet bakıyorum hızlıca yanına uçabilmek için. kendisi otel tutmuş. istanbul'a indi, otelde dinlenecek ben de sözde ankaradan yanına geleceğim. telefonda konuşuyoruz, bir anda benimle seksini kaydetmek istediğini ve ileride izlemek için bunu yapmak istediğini söyledi. ben tabii has anadolu çocuğu, yer mi bunları. biraz ağzını aradım ve onlyfans'e başladığını öğrendim. daha öncesinde de lafı geçmiş ve benim onlyfans'le hiç ilgilenmediğimi takip etmediğimi öğrenmişti. yani hiç haberim olmadan pornom yayılabilirdi. tabii ağzına sıçtım bunun, biletimi de yaktım. yalvardı, yüzünü buzlayacaktım dedi ama nafile. en son para teklifi yapınca iyice uyuz oldum. içimde ne varsa ingilizce bildiğim ne kadar küfür varsa ettim herife. o defter kapanmıştı. dün twitter'da porno izleyeyim diye dolaşırken bir türk porno hesabı gördüm, bir onlyfans içerik üreticisi. biraz bakayım diye tıklar tıklamaz kabak gibi bizimkiyle olan pornosunun trailer'ını gördüm. o reddettiğim sarışın rus ayısı bizim onlyfans'çıyı delmiş resmen. gerçekten güzel bir seksi kaçırmış oldum. tabii buzlanmış bile olsa seksimin bir yerlere yayılmasını istemem ama adamın penisi o kadar güzel ki... uncut, damarlı ve gayet kalın. dişimi doldururdu yani. işte o an onlyfans'tan etimle kemiğimle nefret ettim. tek içimi ferahlatan şey bizim türkün de gayet iyi hakkını verniş olmasıydı, o yarrak öyle sürülmeliydi, gerekeni yapmış. ama o rus ayısı benimdi, benim olabilirdi. orada, bi rus ayısı var uzakta, o rus ayısı bizim ayımızdır diyemedim. neyse sağlık olsun, allah belanı versin onlyfans.
kemalist hükümet akp tarafından çarmıha gerilen platform, tüm muhalifler nasıl oluyor da chp'nin susup akp'nin bu kadar ses çıkardığını soruyor hatta içten içe akp'yi tebrik ediyor. yerel seçimlerde büyük hezimetin ayak sesleri şimdiden duyuluyor, tece'nin yeni yüzyılının ilk çeyreği biterken akp'nin elini güçlendiren şey mustafa kemal mi olacaktı, oldu valla.
senelik üyeliğimi yeniledim, neredeyse hiçbir şey izlemiyorum, helal-i hoş olsun. zengin bir içeriği var ve arşivinin orada bir yerde duruyor olması içimi rahatlatıyor. umarım akp'lilerin ve kemalistlerin elinde lağvedilmez.
islamcılar ve kemalistler en son lgbt konuşulurken el ele vermişti, şimdi de kemal için aynı saftalar, yürrüyün be bozkurtlar kim tutar sizi
nefret suçuyla ifade özgürlüğünün ayrımını 2024 yılında yapamamak... bu neyin ahrazlığı böyle ya, yani orangutan bile öğrenirdi şimdiye kadar herhalde. zaten sana laf anlatmaya çalışmak beyhude bir çaba, "homofobik eşcinselim" ne demek ya ahahah sen homofobik değilsin, sen eşcinsellerden değil bizzat kendinden nefret ediyorsun. çünkü zihninin nasıl bir lağım çukuru olduğunu biliyorsun. kendine olan nefretin o kadar boğmuş ki seni başkasına yansıtarak nefes almaya çalışıyorsun. üstüne insanları idraksızlıkla suçluyorsun. o beğenmediğin lgbt dernekleri sayesinde kaç trans intihardan vazgeçti, kaç ailesinden ölümden kaçan lgbt çocuk yuva bulabildi, kaç öğrenci burs bulup dezavantajlı olduğu illerde okullarda okuyabiliyor farkında mısın? lgbt ortamından dışlanmış olmanı garip karşılaman asıl garip olan şey. çünkü sen içgörüsü sıfır olan bir herifsin. senin birini sevebilme ihtimalin yok, birinin seni sevebilme ihtimali yok, bir ortama dahil olabilme bir çarklının dişlisi olabilme ihtimalin yok. ve bu senin karakterinle, yalnızlığı sevmenle ya da seçmenle değil, bizzat karaktersizliğinle alakalı. insanlardan saygı görememiş olman senin zaten zerre saygı hak etmemendendir. "heteroseksüeller bas bas bağırıyor mu" demen bile seni ele veriveriyor hemen. bugüne kadar saklanarak, kendini sevmeyerek ve hatta nefret ederek yaşamış olabilirsin. ama sana kötü bi haber, herkes senin gibi ezik ve sinmiş halde yaşamayı seçmiyor artık. insanlar kendilerini sevebiliyor ve kendilerini affedip tanıyabiliyorlar. umarım bu seviyeye ulaşırsın bir gün diyeceğim ama dediğim gibi içgörüsü sıfır bir herifsin, bir şempanzeye emek vermek daha net sonuçlar verir sendense. ama işte senin gibiler için de mücadele edeceğiz. allah kahretsin ki sen ve senin gibileri de kapsamak zorundayız. ama birilerinin artık sizin yüzünüze yüzünüze çarpması gerekiyor gerçekleri. ve bunu yapmaktan hicap duymuyorum hiç. öğreneceksiniz, sike sike öğreneceksiniz.
anal seks abartılıyor. iki erkeğin birbirine en yakın olduğu, türlü duyguların eşlik etmesi gereken seksin aşamalarından biridir. heteronormatif dayatmanın getirdiği anlayış üzerine yanlış yorumlanıp yanlış beklentilere sokabilir insanı. ilk seksinize gerdekmiş gibi davranmayın. biri sizin içinize girecek, derinlerinizde bir parçasını gezdirecek. size zevk verecek, onun beyninin kimyasal dengesiyle oynuyor olacaksınız. siz de ona zevk vereceksiniz. bu sevdiğiniz bir erkekle oluyorsa cennetvari bir deneyim olacak. aksiyonlarla değil duygularla düşüncelerle ilgilenmeye bakın. sevgilinizi içinize alıyorsunuz, vücutlarınız birleşiyor, ayaklarınızı vücuduna sarıyorsunuz. gözleriniz birbirine kenetlenmiş. tüm bunlar olurken tabii ki acı da olacak, zorlanacaksınız da. ama tüm bunlar seksin bir parçası zaten. kimi günler penetrasyona bile gerek duymadan birbirinizi boşaltıyor olacaksınız. her şeyin ilki zordur, bunu bu kadar önemseyip bundan korkup yıllarca kendini seksten uzak tutan insanlar var. arkadaşlar seks penetrasyonun çok ötesinde beyninizin içinde olan bir şey. öyle olmasaydı mastürbasyon da yapamazdık. mastürbasyondan farklı olarak, artık yanınızda biri daha var. ve artık bu zevki iki kişi yaşıyorsunuz, bunu yaşarken de birbirinize yardımcı oluyorsunuz. bu kadar basit... kendinizi germenize korkmanıza gerek yok. iyi temizlenin, iyi yağlanın yeter. gerisi beyninizde ve beyinizde. bir de şu "sevdiğiniz insanla olmalı" kafasından çıkın, sevdiğiniz değil istediğiniz insanla olmalı.
kemalist hükümet akp tarafından çarmıha gerilen platform, tüm muhalifler nasıl oluyor da chp'nin susup akp'nin bu kadar ses çıkardığını soruyor hatta içten içe akp'yi tebrik ediyor. yerel seçimlerde büyük hezimetin ayak sesleri şimdiden duyuluyor, tece'nin yeni yüzyılının ilk çeyreği biterken akp'nin elini güçlendiren şey mustafa kemal mi olacaktı, oldu valla.
senelik üyeliğimi yeniledim, neredeyse hiçbir şey izlemiyorum, helal-i hoş olsun. zengin bir içeriği var ve arşivinin orada bir yerde duruyor olması içimi rahatlatıyor. umarım akp'lilerin ve kemalistlerin elinde lağvedilmez.
islamcılar ve kemalistler en son lgbt konuşulurken el ele vermişti, şimdi de kemal için aynı saftalar, yürrüyün be bozkurtlar kim tutar sizi
bir erkeğin ya da prostatı olan bir bireyin hayatı boyunca alacağı en maksimal zevktir, heteroseksüel erkeklerin bile rektal tuşe muayenesinde prostatlarını muayene ederken birkaç saniye süren muayenede sertleştiklerini gördüm. tr'de evli çiftler openminded olabilse hetero erkekler lavaj nedir bilse ve kadınlar haftada bir gün erkeklerini oyuncakla ya da parmakla sikse çok ciddi söylüyorum mutluluk kat sayısı arşa çıkar ülkede. zaten yattığım tüm evli erkeklerin aktif bile olsa o prostatlarını parmağımla mıncıklarım, bezlerini parmağımla sikerken hepsinin yüzünde salak bi "lan noluyoo oha" ifadesi oluyor, kilitleniyorlar, bunu izlemeye bayılıyorum ve zaten seks bir anda altıma geçmeleriyle devam ediyor, bir de bu evli erkeklerin bazısı sikilmeye "prostat masajı" adını takıp iç rahatlatıyor buna aşırı gülüyorum, tabii ben işime bakıyorum. avrupalı hetero erkekler buna daha çok açık ama maalesef pisler, ben her ne kadar ortadoğu insanını sevmesem de en azından temizlik konusunda daha öndeyiz, çoğu yatmadan önce benim karıları gibi olmadığımı biliyor ve özen göstermek zorunda olduklarından karılarına vermedikleri titizliği bana veriyorlar, vermek zorundalar. her neyse hayırlı forumlar, "prostat masajı" isteyen karısından gizli yorgan altında misafir odası koltuğunda el sikte sözlük gezen evli erkekler varsa yazın canlarım, tabii gayler de aynı şekilde, öpüldünüzzz.
gerçek hayatımın bir yansıması olarak instagramda da biraz daha özgürleşmem ve profilimin de sinyal vermesi üzerine ihtiyaç duymuyordum uzun zamandır.
geçenlerde adana kozan'da bir kez açma isteği hasıl oldu. adana erkeklerini bilen bilir, bu erkek cennetini instagramla kısıtlayamazdım. neyse, açtım. o zamanlar da aktif arıyorum. bir sürü mesaj geldi tabii. ama bir tanesi aralarından dikkatimi çekti. profil resminde göt var sadece. "selam pasif misin" yazmış. evet, yazdım. "hmm buralarda yenisin galiba" yazdı. "bir tane suriyeli aktif var ona ver" yazdı ardından. ver... neyse. neden, dedim, çok mu iyi sikiyor? evet kocaman ve çok iyi sikiyor yazdı. profili yok numarası var diye bana telefonunu attı. baktım, profil fotoğrafından çok hoşlanmadım, insan konusunda asla yanılmam fotoğrafa bakınca çekim açısı bile çok şey söyler bana, insanın profili şak diye düşer gözümün önüne. yazmadım.
bu aynı kişi bana bir de "götünü atar mısın" yazdı. dedim sen pasif değil misin ne yapacaksın ki? "hiç öyle bi bakacağım götün nasılmış canım" yazmış. buraların tek pasifi galiba, rakip geldi ya kalite kontrolü yapacak.
sonra başka biriyle konuşurken bu suriyeli aktifin evine çağırdığı veya gittiği pasifleri döverek paralarını aldığını duydum. ayrıca madde kullanıyormuş ilişki sırasında ve bunu zorla partnerine de kullandırıyormuş. hornet'ten engellendiği için profili yok sadece numara dönüyor ortada. buradaki insanlar bu olay yüzünden hornet'ten telefon teyidi alıp görüntülü görüşüp sonradan yüz yüze görüşüyorlarmış bu herife denk gelmemek için.
yani düşünebiliyor musunuz yeni geldiğim şehirde birbirimizi koruyup kollayacağımıza böyle ateşin içine atıyoruz. kendi kuş kadar beyniyle profilinde göt resmi olan birine inanacağımı sanıp beni salak yerine koyması ayrı dert, bu kötülüğü yapıyor olması ayrı dert. abi düşmanına yapmazsın bunu, en sevmediğim insanın başına gelmesini istemem mesela ben.
o yüzden bu olaydan sonra zaten yılda bir baktığım hornet'e asla girmem artık. varoş ve hayatta hiçbir yere gelmemiş birbirinin kötülüğünü isteyen kafaları asla ayık olmayan ikinci sınıf köyden indim şehire kalitesiz gaylerin yuvası haline gelmiş.
beni en çok çıldırtan gaylerin mensup olduğu alt sınıf. 18'inden sonra çıkmıyorsa zorla kuyruğundan tutulup sokağa atılmalı insan ya, bakıyorsun 30 olmuş sikinin kılı ağarmış hala annesinin dibinde. bir de bunlar aşırı takıntılı ve sorunlu tipler oluyor. birlikte yaşamayı geçtim iki gün misafirliğe gelse kovasın geliyor herifleri. birlikte yaşama adapları yok, türlü takıntıları var, cimriler, ne yemek yapmayı bilirler ne don yıkamayı... ilişkilerini hep satranç oynar gibi yaşarlar, mutlaka bir hesapları olur. gündelik konuşmalardan büyük büyük anlamlar çıkarmalar, her söylenende kendine laf sokulmuş sanmalar, sayısız mikroagresyon hepsi bu tiplerde... yahu çıkın şu ana rahminden, sokağa atılın, bir bakın hayat neymiş kira ödemek neymiş ev sahibiyle davalık olmak neymiş...
kemalist hükümet akp tarafından çarmıha gerilen platform, tüm muhalifler nasıl oluyor da chp'nin susup akp'nin bu kadar ses çıkardığını soruyor hatta içten içe akp'yi tebrik ediyor. yerel seçimlerde büyük hezimetin ayak sesleri şimdiden duyuluyor, tece'nin yeni yüzyılının ilk çeyreği biterken akp'nin elini güçlendiren şey mustafa kemal mi olacaktı, oldu valla.
senelik üyeliğimi yeniledim, neredeyse hiçbir şey izlemiyorum, helal-i hoş olsun. zengin bir içeriği var ve arşivinin orada bir yerde duruyor olması içimi rahatlatıyor. umarım akp'lilerin ve kemalistlerin elinde lağvedilmez.
islamcılar ve kemalistler en son lgbt konuşulurken el ele vermişti, şimdi de kemal için aynı saftalar, yürrüyün be bozkurtlar kim tutar sizi
bir aktif yalanıdır. 5 dakikayı bir saniye geçebilen aktif bunu yapıştırır hemen. sınır dediği şey boşalma eşiği muhtemelen. prostatına masaj yaptırmaz, kendini kırbaçlatmaz, bağlatmaz, alta geçmek istemez, outdoor'da yoldan geçen kuştan korkar, ay onu yapamam ay bunu yapmasak olur mu... ama sorsan sınır tanımazdır, yersen.
eskiden böyle çalkantılı dönemlerde, siyasi dengesizliklerde, katliamlarda, savaşlarda malum sözlüğe girmeme yazılanları okumama kuralı koymuştum kendime. anlaşılan aynı şeyi burada da yapmak lazım. çok fikir annecim...