transseksüel bir komşum vardı ankara'dayken. o kadar severdim ki onu. tam bir evkuşuydu. her gün kekler poğaçalar yapardı apartmanı misler gibi kokuturdu. oldukça da cömertti, mutfakta pişirdiğinin nasibini her kapıya düşürürdü. türlü türlü turşular kurardı apartmanın kilerine koyardı. üstünde de bir not "canınız çektiğince alın yiyin, afiyet olsun" diye. ruh hastası olmadığımız için yaptığı her davranışı seks isteği ya da kendini pazarlama stratejisi olarak yorumlamazdık. sonra annesinin yanına dönmüştü çok üzülmüştüm. hala arada telefonlaşırız, yufka ekmek reçel yapar yollar. ev alma komşu al lafı tevekkeli değil, mesela başlığın sahibi yazar gibi dangoz bir komşum olsun istemezdim. iyileşin ey insanlar, iyileşmek paralı değil.
en genç profesör ünvanını * alan bilim adamımız diye nam salmış sinanoğlu sessiz sedasız göçüp gitti. bir ara türkçe ile kafayı bozmuştu ama türkçe bizim neyimize tabi. esin afşar'ın da ağabeyiydi rahmetli. bazı buluşları, bilime filan katkıları da varmış ama survivor turabi filan daha önemli... şimdi kim takar bilim adamını bu ülkede...
öncelikle bu tür numaraları yemediğimi söylemeliyim. türkiye halkı deyince ülke toptan demokratik olmuyor. türk halkı deyince de diğer etnik gruplar etnik özelliklerinden kopmuş olmuyor. devlet asimile etti filan diyorsanız asimilenin kralının yapıldığı ülkelere bakın göreceksiniz unutmak istemeyen unutmuyor etnik kökenini. dünya seni türk olarak görmeye devam edip böyle devam ettiği sürece sen birkaç demokrasi havarisinin peşine takılıp türkiye halkı filan deyip dolaşırsan sadece kendini tatmin etmiş olursun. netice olarak gerçekler acıdır, biber de acıdır.