rıza kayaalp
anadolu coğrafyası tarihsel süreçte önemli bir geçiş noktası, aynı zamanda uygarlık birikimi açısından değişik sentezlere ev sahipliği yapmış. tüm bunların neticesinde çok fazla uygarlık gelip geçmiş, dahası sürüyle imparatorluğun parçası olmuş. bu tarihselliğin halk nazarında da etkisi var tabi. burası eski ile yeninin kapışma alanı, her büyük değişimde ortadoğu ve balkanlarla beraber burası da cadı kazanına dönüyor ve bu noktada halkların içinden iki farklı yönelim ayrışıyor. gezi, ya da haziran direnişi bugünün türkiyesi'nde yeniyi temsil edenlerin, tüm renkleriyle beraber ortak bir geleceğe yürümek isteyen kitlelerin hareketiydi. rıza kayaalp gibileri ise hititlerle hitit, romayla rum, osmanlı ile islam ve türkiye ile türk olanların devamı, bu yüzden "ermeni işi" dediğine kimse bakmasın, geçtiğimiz asırda yaşanan kaotik ortamda ermeniler galip gelip memleketi yozgat'ı sınırlarına katabilseydi eğer bugün yarkhusta eşliğinde dans eden ve hay kavminin bir parçası olmakla iftihar eden bir adam olacaktı. bu memleketin tarihi bu açıdan da renklidir, halkların katında bir taraf var ki yeniyi var etmek için uğraşmış, bir diğer taraf ise iktidar ve otorite neresiyse oraya yamanmış, muktedirin bayrağını sallaya sallaya şekilden şekle girip çıkmış.
hoşlanılan erkeğe açılamamak
o erkeğin yöneliminden emin değilseniz ve chp'nin %50 ve üstü oy aldığı bir yerde yaşamıyorsanız suçlanmamanız gereken bir durumdur, neticede heartstopper evreninde yaşamıyoruz kardeşim, burada adamın hayatını kaydırırlar bir süre ne olduğunu anlayamazsın, temkinli olmak iyidir. yok eğer eminseniz tabi açılın derim ama nasıl açılırsınız bilmiyorum, kelin ilacı olsa önce başına çalardı ama ben de o ilacı henüz bulamadım.
ayı sözlük itiraf
gündelik yaşamın telaşı yeterince zorlarken uzun zaman sonra derinden yoruldum, bu öyle bir yorgunluk ki geçmişimden bugüne her şeyi teker teker önüme serdi. varoluşum bir yana üstüne yıllardır fiziksel bir rahatsızlıkla boğuşuyorum ki insan kendini cennetin krallığı filmindeki kudüs kralı baldwin gibi hissediyor. ötekiyim, bulunduğum her yerde çevremdeki herkesten daha başarılı olmak zorundayım, herkesten daha fazla çabalamak ve herkesin gözünde yine herkesten daha "iyi" bir insan olmak zorundayım, aksi halde ben "öteki" olanım, en ufak hatamda bu halim yüzüme çarpılacak ama aynı zamanda bu halimle karşısına çeşit çeşit engeller koyulanım. dışarıda kimsenin empati yapmasını da beklediğim yok, çünkü mümkün değil dahası yaşamı boyunca "düz" ve makbul varoluşa sahip insanların yaptığı basit tavsiyeler midemi bulandırıyor, ne de olsa "bekara karı boşamak kolay". yaşadığım süreçte her zaman daha iyisinin hayalini kurdum, özellikle daha iyi, adil ve merhametli bir dünya ancak gerçekte var olanı da biliyorum, kendimi sıklıkla karanlık bir ormanda kurtlarla koşturan birisi olarak hayal ediyorum, sürüden biriyim ama aynı zamanda değilim çünkü biliyorum ki yeterince zayıf düştüğüm anda ben bu kurtların akşam yemeği olurum. hangi ortama ve kimlerin yanına gidersem gideyim ben onlardan birisi değilim, daha çok orada olan ve sessizce etrafını seyreden biriyim. ve bazen düz normal bir insan gibi yaşamak istiyorum, ne zaman bu derece gevşesem ve kendimi diğerleri gibi hissetmeye kalksam başıma en kötü belalar geliyor adeta toplum bana kim olduğumu kafama vura vura anlatıyor, rezil kepaze oluyorum, ne zaman tüm bunların farkında olan birisi olarak ayağa kalksam bu seferde adeta ss subayı gibi bir tipe bürünüyorum ve olmaktan tiksindiğim kişiliğe bürünüyorum çünkü karşımda duran herkes potansiyel bir düşman olarak beliriyor. başta dediğim gibi yoruluyorum.
romeo.com'un seçim anketinde afd'nin birinci parti çıkması
almanya'da 18-29 yaş grubu arasında yapılan son gençlik anketinde de die linke (sol parti) %19 ile birinci parti çıktı, bir önceki seçimde %4 oyla baraj altı kalmış partiden bahsediyoruz ve öyle yurt genelinde ses getiren bir çıkışı da bildiğim kadarıyla henüz yok, ama kimi çevreler bir süredir tiktok üzerinden ciddi bir kitleye ulaşacak bir kampanyayı başardıklarını söylüyor. buraya kadar bahsettiğim sandığa ne kadar yansır muamma ama açık olan karşımızda ne yapacağını ve nereye sarılacağını bilemeyen bir gençlik var, sağdan sola en soldan en sağa konjonktüre bağlı olarak başı kesik tavuk gibi koşturuyor, asıl bu meseleye odaklanmak lazım.
ben şişman değilim kemiklerim iri
bearlaştıramadıklarımızdanmısınız?
ayı sözlük yazarlarının yaşları
24, iki ay sonra 25 olacak, garip yaşlar. bir kaç sene önce gecenin bi vakti parkta kapşonu çekmiş taladro dinleyerek sigara içen sakalsız tüysüz çocuktum, tabi artık bu yaşları da gençten sayıyorlar ama bıyıklı göbekli bir gençlik, arkam ergenliğe yaslanıyor önüm orta yaşlara doğru gün sayıyor, böyle iki arada bir derede.
yalnızlık
ne zaman nasıl başladı bilmiyorum ama kendimi bildim bileli içimde bir yerde vardı. çok defa kendimi tek başına bir halk, bir ülke gibi hissettim, kendine ait kökleri, gelenekleri ve ülküsü olan özgünlükleriyle var olagelmiş bir memleket. evim vatan oldu odaları da ayrı ayrı şehirler, sonra oradan da sürgün yedim ortaya bir tanrı çıktı bana ait, varlığını bilmesem de ibadet ettim, yaşam devam ediyor. bilmiyorum yalnızlık bitse uyum sağlar mıyım cidden? değer yargılarım dahi çevreyle bu kadar ayrışmış, sanırım yaşamın sonraki evreleri de kendimce bir orta nokta tutturmaya çalışırken geçecek.
yazın bittiğinin anlaşıldığı anlar
kendimi bildim bileli yazların çoğunu çanakkale'de geçiririm, aynı zamanda haziran ayı hariç yaz mevsiminden nefret ettiğim için (antalya sıcakları...) bu durum işime de gelir. çanakkale'de ağustosun 15'i yaz 15'i kış derler, ağustosun ikinci yarısı sağlam bir yağmur başlar ve o yağmurlardan itibaren sabahları ve akşamları ceket giymeye başlarsın. işte o anı çok seviyorum, ortalık sessizleşir, toprak kokusu dört bir yanı sarar, böylece yeni bir hikaye başlar. tesadüf müdür bilemem yaz mevsimi kendimi en yorgun hissettiğim anlara denk gelir, o sonbahara doğru giriş anı da bu nedenle bir yandan dinlendiğimi hissettiğim diğer yandan da yeni bir umut diyerek hayal kurduğum anlara dönüşüyor.
yeni güne uyanırken verilen ilk tepki
bir süredir sabah ezanından önce kalkıyorum, hava hala karanlık üzerimde mahmurluk, günün ilk sigarasıyla birlikte "ben nereye düştüm ve ne yapıyorum?" soruları eşliğinde tüm kainatı sorgulatıyor.
erkek erkeğe nasıl yapıyorsunuz
ne erkeği olum asıl insan insanı s.ker mi lan?
hoşlanılan kişinin sevgilisinin olması
yıllardan sonra ve yollardan sonra birinden hoşlandım ve bi baktım kendini queer olarak tanımlıyor, önce inanmadım dedim kendime "olum bi daha bak sen olmayacak aşkların adamısın o talih sende yok!", valla hetero değil. üç dört gün mutluydum sonra çok sevdiği bir sevgilisinin de olduğunu öğrendim, ve yeni yıla üzgün memati suratıyla girdim. velhasıl kelam dersin ki "bu da mı gol değil?" sen bu aşk denen illetin san marinosusun olmazsa tribünlerde bir ses getir!
kartalkaya otel yangını
her an her yerde olmayacak sebeplerle ölüyoruz, kalanlar olarak bir halt edebilme cüretimiz de yok, öyle izleriz işte.
ayı sözlük itiraf
2022 sularında üniversitede sınıftan birine çok pis aşık oldum, hetero çıktı, o senenin aralık ayı hayatımda milattır boku yediğimi o ara anladım yani. zaten o zamandan beri hayatımda iyi anlamda da bi halt değişmedi. sene oldu 2025, ailevi durumlar dolayısıyla antalya merkeze taşındım, o zamandan beri o kişiyle bir daha buluşmaya başladım nasıl olduğunu ben de anlamadım, en son akşamın bir vakti çağırdı bi de içmeye gittim, yeniden fark ettim yani hayvan gibi seviyorum. ne diyeyim, bu milletin lügatı sağlamdır, boşa deyiş söylemezler, işte bu milletin birer ferdi olagelmiş ataların dediği gibi, "tay sikildiği çayı özlermiş!".
hornet
nasıl bi siteye dönmüş lan böyle, dışarıda gören olsa goca yörük gibi gezen adamım, geçen bir kere girdim, gördüğüm eşgaller karşısında ben bile kendimi yavru ceylan gibi hissettim.
lgbti temalı diziler
(bkz:
young royals)(bkz:
heartstopper)
bir de bunların yanında ana konu olarak değil ama seride pozitif bir bakış açısı olmasından dolayı: anne with an e
2024 istanbul lgbti+ onur haftası ve gay pride
onur haftası komitesinin yaptığı ters köşeyi onurla alkışlamak lazım, yaşadığımız dönem eylemleri de yaratıcı hale getirmeye zorunlu tutuyor, vaktiyle bu ülkede unutulmayan 555k'yı bir ruh haline getirme dileğiyle:)
gmag
kesişimsellik tartışmalı bir konu, bu konuda gereğince yoğunlaşamadım ve hakkıyla tartışmalara da rastlayamadım o yüzden buraya dair net bir şey diyemem.
ancak konunun kendisi içerisinde kimilerinin iddia ettiği üzere hatalı yanlar olsa bile burada meseleyi yeniden düşündürecek bir sonuçla karşılaşıyoruz. bugünün dünyasında ataerki, mizojini, militarizm, ırkçılık ve dahası faşizmin kendisi birbiriyle uyuşarak ilerliyor ve tabiki de bu paketin içerisinden homofobi de geliyor, lgbti+ hakları da israil devleti açısından "ortadoğu bataklığında açılmış bir nilüfer" imasıyla dışarıya satılıyor. oysaki aşırı sağa kadar bilimum unsurun olduğu bir iktidar aygıtı ve militarizmin kültür haline geldiği bir toplum yapısının içerisinden gerçek anlamda lgbti+ dostu bir anlayış ve toplum yapısı çıkmaz.
bunu göremeyen dostlar kendi içlerinde hayallere saplandıklarıyla kalacaklar, şayet aşırı sağın şaha kalktığı bir batıda hala ulaşılacak bir ütopya bulabiliyorlarsa bir şey diyemem tabi.
oku baban gibi eşek olma
1950'li ve 60'lı yıllarda yaşayan kuşak içerisinde okuyabilenler masa başında ortalama üstü maaş ve haklara sahip olarak yaşadılar, o dönem için okumanın anlamı daha az çalışıp daha iyi standartlarda yaşamaktı. yine burada devletin verdiği imkanlarla ranta konan tayfayı hariçten tutarsak eğer okuyamayanlar da emek yoğun işlerde çalışan ve istikrarlı gelire sahip olmayan insanlardı. bundan dolayı yukarıdaki klişe sözü en çok da başta belirttiğim yıllarda doğanlardan duyarsınız.
ama bugünün dünyasında seçkin okulları ve dayıdan torpil bulanları dışarıda tutuyorum, geri kalan okulların mezunları en fazla asgari ücretin biraz üstünde maaşlarla ve adam akıllı hakları olmadan hayatta kalmaya çalışıyor.
ama sen hiç türke benzemiyorsun
pek çok yerde övünç meselesi gibi kullanılır, belki yurt dışında kimi noktalarda "türke benzememek" iyi bir şey olabilir tabi, ancak bunun hayat felsefesi haline gelmesi düşünülesi bir konu.
her neyse, ataları muhtemelen orta asya'dan ok ata ata gelmiş bir insanım, yine de insan kendi kendine diyor o kadar da "turanid" ya da "orta doğulu" değilim sanki, ne bileyim bir kere memur çocuğuyum! oysa bir gün havaalanında bir akrabamızı paris'e yolcu ederken ve tam da bunları düşünerek bekleyedurduğum bir anda ellerini bağdaştıran bir yolcunun meraklı bir sorusuyla kendime geldim.
"selamın aleykuuummm, özbek misiniiiizzz!"
erich von daniken
12-13 yaşlarımın içinden geçen dayımızdır, bütün hikaye eve digitürk belgesel paketinin girmesiyle başladı, benim de tarihin sapığı olmam münasebetiyle history channel denen kanala bulaşmam bir oldu, adamlar sağ olsun erich von daniken'in teorilerine bolca atıf yapan antik uzaylılar serisini günde 8-10 defa veriyordu, o ara beynim fazla hayal+korkudan hallaç pamuğuna dönecekti zor kurtuldum.