doepytoha

Durum: 8 - 0 - 0 - 0 - 05.01.2025 20:32

Puan: 184 - Sözlük Kezbanı

6 yıl önce kayıt oldu. 9.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.

kütüphanede ders çalışmak

internet erişimi olan bir kütüphaneyse evet keyifli olabilen bir durum. 2025 yılında hala hızlı ve yavaş olmayan internet bağlantısı olan devlet kütüphanesi bulamadım çevremde. sikindirik bir vakıf üniversitesinde okumama ve ücretli öğrencilerin birsürü para basmasına rağmen okuldaki internet sadece sembolik. hiçbir şey açmıyor, çok yavaş ve bağlantı sürekli kopuyor. evet canım bilim üreteceğiz, sanat üreteceğiz, araştırmalar yapacağız.
işin komik yanı koskoca laptobumla o kadar yol gitmişim ve verimli bir gün arzuluyorum. evde bunalmışım. şok! internet erişimi daha sağlıklı değil! günün içine sıçıldı. koskoca laptobu da taşıdık yanımızda. pfffffff

istanbul ismek

(bkz:işsizlik)
evdeyseniz, kariyerinizde bir ara verdiyseniz, öğrencisyeniz ya da emekliyseniz hiç farketmeksizin ücretsiz bir şekilde ilgi alanlarınız doğrultusunda temel eğitimler alabileceğiniz, sosyalleşebileceğiniz, depresyondaysanız sizi biraz olsun hayata bağlayabilme potansiyali olan kurslar.
bölgeden bölgeye eğitim ve sınıf kalitesi oldukça değişkenlik gösteriyor.
dil kursları
teknik ve mesleki kurslar
meslek edindirme yönelik kurslar
sanatsal becerilerinizi geliştirebileceğiniz kurslar mevcut.
bence böyle bir imaknı istanbullular değerlendirmeli. tamamen ücretsiz ve bazı kurs merkezleri gerçekten kaliteli ve özel kurs tadında.
tek şart devam zorunluluğu. bir de temel seviye sınıflarda biraz saçpasapan insanlar olabiliyor ama seviye ilerledikçe katılımcılarında eğitim seviyesi arttığı için dersler daha verimli ve keyifli oluyor. ilgilenenler bakabilir.

istanbul ismek

ismek (istanbul sanat ve meslek eğitimi kursları), istanbul büyükşehir belediyesi tarafından düzenlenen ücretsiz eğitim programlarının genel adıdır. ismek, istanbul'da yaşayan bireylerin sanatsal, mesleki ve kişisel gelişimlerini desteklemek amacıyla farklı alanlarda kurslar sunar. 1996 yılında kurulan bu eğitim platformu, bugüne kadar milyonlarca insana çeşitli beceriler kazandırmıştır.

işsizlik

işsizlik olgusundan çok başka şeyler konuşmamız gerektiğine inanıyorum. sözlüğü okuyan var mı yok mu bilmiyorum ama kendi düşüncelerimi yazmayı seviyorum.
öncelikle ben z kuşağı dediğimiz 1996 - 2015 doğumlu olan tayfadanım. 2000-2005 aralığında doğdum diyebilirim. gerçek yaşımı gizlilik nedenlerinden dolayı vermek istemiyorum. ailede 3. nesilim ve ilk nesil anneannem ve dedemdi 0'dan başladılar.

annneannem yunanistan göçmeni, dedem ise anadolunun bir köyünden ıstanbul'a göçmüş ailesiz, köksüz bir adamdı. babannem de yine annesiz ve babasız kalmış, istanbula göçmüş bir kadın, dede ise yine genç yaşında iç anadolundan biryerlerden ıstanbul'a gelmiş bir adam. yani kısacası genel aile yapısının sosyoekonomik yapısı ve eğitim seviyeleri anlaşılabilir. anneannem tütünde çalışmış, dedem pazarcılık, limonculuk ve belediye kanalizasyon işinde çalışmış. annemler üç kardeş. annem tek lise mezunu olan kişi kardeşleri arasında. yani kısacası ailenin genel sosyoekonomik ve eğitim seviyesi anlaşılabilmiştir diye düşünüyorum. baba tarafında da benzerlikler söz konusu.

ilk okul dönemlerimde ve ortaokul dönemlerimde mesleklere, paraya hayata dair pek bir düşüncem yoktuç ot gibi okula gidip geliyordum. kendi çapımda başarılı bir öğrenci olsam dahi yeteneklerimi yoğun bir şekilde geliştirmek adına çeşitli pratikler yapmıyordum. ana hedefim yüksek notlar almaktı. aynı zamanda kendi çapımda resim çizerdim, kitap okurdum. annemin çeşitli yönlendirmeleri doğrultusunda iyi bir öğrenci olmak kafama kazınmıştı ve genel olarak bana emek veriliyordu. (yeterli, yetersiz, faydacı kısmını konuşmuyoruz ki birçok şeyin yetersiz kaldığını zaten biliyorum) ellinden geldiğince diyelim bu emek kısmına. lise mezunu bir kadından, kendi kendine bir şeyler yapmayı deneyimlemiş, orrtalama bir zeka seviyesi olan, ailesi tarafınan çok da desteklenmemiş bir kadın ne kadar yapabiliyorsa artık.

lise ilk iki yılım yine kafam kuma gömülü bir şekilde devam ettim ama onbirinci sınıfta alan seçme muhabbetleri başladığı noktada kafamı kumdan çıkarttım ve gerçeklikle yüzleşmeye başladım. hayatın başından beri bana anlatılan şey memur kafasında şuydu; iyi bir lise, iyi üniversite, staj, meslek sonrasında para, kariyer, seyehat aile filan falan. klasik hikaye bildiğiniz gibi. benim onbirinci sınıf dönemimde işlerin hiç de böyle olmadığını anladım. ülke ekonomisi boka sarıyordu, kimse yaptığı işten memnun değildi, üniversiteler saçmalamaya başlamıştı, işsizlik hat saffadaydı. dünya zaten sonbirkaç senede çok hızlı bir şekilde değişti. sanayi devrimi yaşandı bitti. şuanda başlıbaşına bambaşka bir devrimin içindeyiz. yapay zeka devrimi.

sanayi devrimi sonrası fabriaklar kuruldu, işlerde çalışıldı, üretimler yapıldı, birkaç parça varlık edinilindiyse edinilindi.(anneannem, annemlerin dönemi) ve şuanda dünyada birçok farklı sektörde tokluk var. her şey zaten çok sayıda üretildi, yapıldı, hatta şuanda dünyada herkese yetecek kadar giysi de olduğu söyleniyor ama hepsi ya depolarda ya da imha ediliyor çünkü marka değerleri bozulmaması lazım. kapitalizm 101.

yapay zekanın gelişi ile birlikte bazı meslek alanları daralmaya başladı, insanalar işssiz kalmaya başladı. ve gelecekte bu durum daha da artacak gibi duruyor. yetişkinlerin hayal ettikleri plan ellerinde mi patlamaya başladı, götümüzde mi patlamaya başladı bilmiyorum ama dünya genelinde iyi bir noktaya ilerlemediğimiz çok açık ve net.

fakirler, zenginler için çalışır durumda. her şey parayla ilgili ve ucuz olan her şeyde aslında ürünün bir parçası da sensin. ucuz ye hastalan, ilaç al iyi olmaya çalış, ilaca paran mı yetmiyor? kredi çek, ilaca öde stres yap çünkü kredi borcun var daha çok hastalan ve sistem içerisinde daha çok çalış ya da yerinde say. basic slaverity system. bunları tek gören kişi ben miyim diye düşünüyorum ama bu konularda hiç konuşmadığımızı farkediyorum.
kendimi bazen koca bir matrix içerisinde hissediyorum. apartmanlara kapatılmış, zamanında şehirlere daha konforlu bir yaşam için göç etmiş, bir şekilde gelmiş minik fareler. her şey para ile ilgili. "güzel" üniversiteler okumak istememizin sebebi akademik kaygılar, bilim üretmek, akademiye katkı sunmak vb değildi birçoğumuzun, özellikle sosyoekonomik dargelirli ailelerin çocukları bunları ana hedef olarak arzuyabildiklerini düşünmüyorum(arzulaynlar vardrı tabii ki ama istisna olduğuna inanıyorum) daha karnını doyuramazken, kitap alamazken, şuradan şuraya nasıl gidecğinin hesabını yaparken, üşürken, hastayken herhalde dünyaya bilim getireceğim, sanat getireceğim derdi ve motviasyonu ile kimse tutuşmadı. birçok kişinin ana motivasyonu ki doğal olarak daha iyi yaşam standartlarına sahip olmaktı. o okulların, işlerin, mesleklerin arzulanmasının sebebi de temel olarak bununla ilgili "daha iyi yaşam standartlarına sahip olmak enazından temel seviye" ki temelden kastıma hala birçok kişi ulaşabilmiş değil. karnımız doyuyor, kiramızı ödüyoruz, işe gidip geliyoruz çok şükür rabbime bir temel değildir. temel işsiz kalma korkusununun ortadan kalktığı noktada ve 3 yıl işssiz de kalsan hayatında ve standartlarına bir şey değişmeyeceği noktada başlar...

şehirlere hapsedildik, köyler boşaltıldı ve yoğun bir şekilde plansız bir şekilde kentlere göç yaşandı. herhangi bir mal varlığın yoksa sıçtın ki bazı insanlar görüyorum bu konuda sıfır noktasındalar. anadan, babadan kalacak bir şey de yok ortada.
çok sevdiğim bir alıntı var;
"baban seni memum yapabilmek için tarlarınını sattı, sense şimdi kirasını zarzor ödediğin odanda, dokuz beş hayatında kendi küçük toprak parçanı hayal ediyorsun"
koca bir trajedi! koskocaman bir trajedi içerisindeyiz. aklım almıyor, büyük bir trajedi bu.

iş alanları daralıyor, mal, mülk edinmek eskisinden çok daha zor ve asgari ücretle mal edinilebileceğini düşünmüyorum bile. bu artık bir hayal, koca bir hayal. hükümet hiçbir zaman yanınızda olmadı sefil halk. memurluk seksi bir şey değildi, hiçbir zaman da olmadı.
olayın bime, a101'e, burgerking, mcdonalds a girmek olmadığını, bilmem nerde baristalık, garsonluk olmadığını biliyorum. üniversite mezunu olmak bir işe yaramıyor. her şey tamamen seninle ilgili, çevrenle ilgili, ailenle ilgili, şansınla ilgili... iş sahibi olmak için bile paranın olması lazım. meslek sahibi olmak için bile paranın olması lazım. zenginler daha çok zenginleşiyor ve fakirler daha çok fakirleşiyor.

şehir hayatında, birikimsiz ve tek başına işssizlik çok berbat bir şey. deneyimlemedim ama hayal edebiliyorum. aile evinde olan işssizlik de bence oldukça zor. uzun süre sonra gelen değersizlik ve bir işe yaramıyormuşluk hissi heleki yaş ilerideyse oldukça sıkıcıdır eminim ki. e okul okuduk kendimize göre bir şeyler yaptık? her şey mi yetersiz düşüncesi can sıkıcı olabilir.
toprağı işlemeyi bilmiyoruz, kendimizi beslemeyi bilmiyoruz, ağaçları bilmiyoruz, hayvanları bilmiyoruz. o meta işimizi kaybediyorsak marketten yemek dahi alamıyoruz. bu normal mi ? kendimizi nasıl besleyeceğiz? ölmememiz lazım!! köylere dönüş ve yeni köylerin düşlenmesi gerektiğine inanıyorum. herkes yeni şehirler düşleyelim diyor. hayır kardeşim, yeni şehir filan düşlemek istemiyorum ama. şehir zaten yapısı gereği insan yaşamına uygun bir alan değil. başta zaten estetik yok edildi. kare kare, gri, toprak tonları apartmanlar, parksız yeşilsiz yerler. beyaz çirkin florasan ışıklar, alışveriş merkezleri. konfor bence bu değil.

ben bunları görüyorum, hissediyorum ve anlıyorum. köy yaşantısı çok kolay, muhteşem harikadır demiyorum ama iyi planlanırsa keyifli olabilir diyorum. hiçbir şey bilmeyişimin eksikliğini de yaşıyorum. hayvana dair bir şey bilmem, ağaca dair bir şey bilmem, ota dair bir şey bilmem. doğada birçok farklı ot var yenilebilir, pişirilebilen. hiçbirini bilmiyoruz mesela. elime kazma kürek almamışımdır mesela, ev yapmayı bilmiyorum mesela. teknik beceri isteten şeyleri bilmek şart. bence bir erkek olarak bunlar çok büyük eksiklikler. atalarımız ev yapıyormuş, avlanıyormuş, ateş yakıyor, pişiriyor, inşa ediyormuş aile kuruyorlarmış ya . ki biz daha kendi evimizi inşa etmekten, kendi yemeğimizi yetiştirmekten aciz yaratıklarız. laptop başına geçmiş kambur bir şekilde entry giriyorum mesela.

insanlık çok yoğun bir şekilde asimile edilmiş durumda ve kölelik sisteminin içine çekilmiş durumda. çıkış yolu arıyorum? neler yapabileceğimi düşünüyorum, ortalama insan ömrü 90 yıl.
ilk 20 çocukluk vb, biraz büyümek
20-30 bir şeyler i oluşturmayı deneyimleme hali. şansliysanız 24 gibi bir şeyler yapmaya başlamışlık.
30-40 neler oluyor lan, ben napıyorum, naptım napıcam hali
40-50 biraz daha olgunluk, geçmişin meyvelerini yeme ya dahesaplaşma
50-60 biraz daha sakinlik huzur arayışı, amelelik için uygun yaşlar değil.
60-70 dinlence, eğlence hayat geçti bitti
70-80 çeşitli yaşlılık halleri, wise bir adamsanız wise manlik yaparsınız yoksa kimse sizi siklemez
80-90 dedelik!
90-100 daha ne yapasın yaşadın yaşayacağını!

tabii bu anlattıklarım kişiden kişiye de çok değişkenlik gösteriyor. aile faktörü çok önemli, çocukluğu ve gençliği nasıl deneyimlediğimiz, miraslar ve mal varlıkları, arkamızda birileri var mı yok mu, yaşanılan ülke ki avrupa ülkeleri belirli bir finanssal stabilite sağlasa dahi geçmiş yıllarda orada da zengin olamazsınız. devlet kontrolü daha çok üzerinizdedir, iş kurmak, fabrika kurmak vıdı vıdı çok da kolay değil.

olay her ne kadar işssizlik olsa dahi, zaten yapılmaya çalışılan şey bu insan denilen canlıyı sistemin içerisinde tutmak, sistemin içerisinde iyi bir fare değilse de ölmesini sağlamak, değersiz hissettirmek, hasta etmek, her türlü dış uyarıcı ile kolay bir şekilde buluşturmak ve daha çok hasta etmek, derin hipnozda ve uykuda kalmasını sağlamak. kısacası kendinizi suçlamayın ve elinizden gelenin en iyisini yapın. sistemi değiştiremiyorsanız dahi, sistem sevicilik yapmayın ve o sikindirik işlerinizi birer başarı ile gibi göstermeyi bırakın. kimseyi yargılamayın. bu süreçleri atlatmış olduğunuz noktada da ki atlatırsanız bir yaralı parmağa işememezlik yapmayın. olay tamamen mental.

minimalizm

sadece esyalarla ve materyalle ilgili olmayan olgu. hayatin her alaninda pratik edilebilecek bir alan. fiziksel ve mental minimalizme deger veriyorum. fiziksel, az esya, temiz esya.
mental az insan, az drama, az olay. korkmayin ve ustunuze ustunuze gelen seylerden ozgurlesin. rahatlayin. o hiç listenizde konusmadiginiz, birgun haberlesiriz dediginiz kisileri silin mesela, o kullanmadiginiz kalemleri birine verin ya da yok edin, kitaplari duzenleyin, eskiyen kiyafetleri atin. mesajlari silin mesela, fotograflari silin. yük olan her seyi birakin ve alan açin. minimalizm bence tamamen alan acmakla alakali. mental ve fiziksel.

evdeki bütün dolapların ağzına kadar dolu olması

kendi odam harici bizim evdede bu durum söz konusu. ayrica buna ek olarak birnirinden bağimsiz esya kombinasyonlarida söz konusu. bunun sosyoekonomik durumla alakasi olduğu kadar bence kişisel seçimler dogrultusunda da geliştiğini düşünüyorum. birsuru farkli bardak, tabak takımı, bircok farkli nevresim, ivir zivir hiç bilmiyorum... zaten anneannem gecekondu ile başlamiş hayatinda, annemde gece konduda büyümüş. toplayicilik ve serbest birakamama hali soz konusu. ben çok sıkılıyorum bu düzensizlil ve karmasadan mesela. ablam evden tasindi ve ben onun odasina geçtim. annem benim odamı da doldurdu uç ay icerisinde. saka gibi. tabii ki çöp ev değil ama çok fazla esyada yok değil.
benim bazamin altini bosalttiğim için ve hicbir sey istemediğim için odamda, yatagimin altinda da icten içe arzusu var ama caktirmiyor. ben de annemin aksine çok minimalist oldum. bir bavula sigacak kadar esyam var. baska da bir seyim yok. tabii kitaplarim hariç... çok sey attim, yok ettim, hediye ettim. hayatimda da hicbir sey degismedi. esyalarla iliskimize goz atmamiz gerekiyor.

kiki's delivery service

en sevdiğim studio ghibli eserlerinden biridir.

iki alıntı bırakmak istiyorum...

" kiki:ıf ı lose my magic, that means ı've lost absolutely everything."

"kiki: without even thinking about it, ı used to be able to fly. now ı'm trying to look inside myself and find out how ı did it."

sevgiliyle yemek yapmak

ben bugun deneyimledim. yukaridaki yazarin dediği gibi, tost bastik. bence cok güzeldi... keçapli ve rus salatali.
tostumu yedim bekliyorum.
tabiiki de seni.
tostumu yedim bekliyorum.
tabikii de seni...

this is your life

and you open the door and you step inside
where inside our hearts
now imagine your pain as a white ball of healing light
that's right, your pain
the pain itself is a white ball of healing light
ı don't think so
this is your life, good to the last drop
doesn't get any better than this
this is your life and it's ending one minute at a time
this isn't a seminar, this isn't a weekend retreat
where you are now you can't even imagine what the bottom will be like
only after disaster can we be resurrected
ıt's only after you've lost everything that you're free to do anything
nothing is static, everything is evolving, everything is falling apart
this is your life, this is your life, this is your life, this is your life
doesn't get any better than this
this is your life, this is your life, this is your life, this is your life
and it and it's ending one-minute at a time
you are not a beautiful and unique snowflake
you are the same decaying organic matter as everything else
we are all part of the same compost heap
we are the all singing, all dancing, crap of the world
you are not your bank account
you are not the clothes you wear
you are not the contents of your wallet
you are not your bowel cancer
you are not your grande latte
you are not the car you drive
you are not your fucking khaki's
you have to give up, you have to give up
you have to realize that someday you will die
until you know that, you are useless
ı say let me never be complete
ı say may ı never be content
ı say deliver me from swedish furniture
ı say deliver me from clever arts
ı say deliver me from clear skin and perfect teeth
ı say you have to give up
ı say evolve, and let the chips fall where they may
this is your life, this is your life, this is your life, this is your life
doesn't get any better than this
this is your life, this is your life, this is your life, this is your life
and it and it's ending one-minute at a time
you have to give up, you have to give up
ı want you to hit me as hard as you can
ı want you to hit me as hard as you can
welcome to fight club
ıf this is your first night, you have to fight

edward hopper

çağını fazlasıyla etkilemiş amerikalı ressam. nighthawks en bilinen eseri. fakat ben 53 yılında tek yaptığı yağlı boya tablo olan 'office in a small city'yi çok sever ve değerli bulurum.

şarjlı dikey süpürge

en beğenilen film replikleri

ah güzel istanbul

ayşe ve haşmet vapurun arkasında oturmakta. istanbul görünmekte. ayşe sorar.

- ne yapacağız şimdi bundan sonra?

- bilmem ama yaşıyoruz, iki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz. korkma dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.

son.

ask olsn yüzünden hayatımın kararması

üzerimde şal var sağol. pavyondan yazıyorum zaten. kiramı ödeyemeyince rio club da çalışmaya başladım.
başlığı ask olsn yüzünden kütahya'da pavyona düşmem şeklinde düzeltebilir misiniz?
beni pezevenklerin elinden kurtaracak cesur bir erkek arıyorum.

ask olsn yüzünden hayatımın kararması

#372558
şu entrisi ile insanları istanbulun keşmekeşinden kaçırıp kütahyaya davet etmişti taşra güzellemesi yapıp. onun gazına gelerek kütahya'ya taşındım. şimdi burada kafayı yedim ve 1500tl kira ödediğim istanbuldaki evimi bırakıp geldim. şimdi kiralar yüzünden istanbula da dönemiyorum. kendisi de mesajlarıma cevap vermiyor.
dün kadıköye taşındım temalı entrisini görünce şok geçirdim.
#427060
insanları taşraya çağırıp kendisi büyükşehirin sefasını süren bu insanın amacı ne bilmiyorum ama kütahyada ölmek istemiyorum. istanbula da dönemiyorum. bu yılansı yazara dikkat edin sinsi sinsi entrikalarıyla hayatınızı karartmasın.

ayı sözlük itiraf

sürekli instagram, pinterest ve twitter gibi sosyal medyalarda gördüğüm kaslı erkek fotoğrafları self body shaming yapmama sebep olup duruyor ama bakmadan da edemiyorum. hep onlar gibi vücudum olsun istiyorum ama bunun için herhangi bir çaba sarf edemiyorum çünkü aile evindeyim. herhangi bir işim gücüm yok, okul yok, düzgün bir spor salonu bulamıyorum, arkadaşım yok, kendimle uğraşasım gelmiyor, vakit ayırmak istemiyorum, bir düzenin parçası olmak istemiyorum.

kendimi bildim bileli hep zayıf bir çocuktum, büyüdüm yine aynıyım. eskiden sorun etmezdim ama büyüyünce ve diğer insanları görünce vücudumdan çok utanıyorum. sanki kimse beni beğenmiyormuş gibi hissediyorum ya da çok çirkinmişim gibi geliyor. en yüksek gördüğüm kilo 57 o da 11. sınıftaydı. lisenin son senesinde annemin tıp kazanma baskısı, okuldakilerin beni dışlaması, dershane hocamın bana ibne diye bakışları arkadaşlarım da ha keza o konuyu hiç katmıyorum, tüm bu sebeplerden dolayı 48 kiloya kadar düştüm sonrasında bir daha asla toplayamadım kendimi. üniversiteye gidince sıkıntılarımdan dolayı ve arkadaş ortamı sebebiyle sigaraya başladım. ara ara bırakma girişimlerim oldu ama hiçbir zaman 3 aydan fazla bırakamadım. geçen dönem 53 kiloyu gördüm spor ve düzenli beslenme, uyku ile ama okul tatil olunca tekrardan 50 kiloya kadar düştüm ve yaptığım o kaslar bile eridi gitti.
yaz boyunca hep kendime body shaming yaptım. annemler yüzme öğrenmem için havuza yazdırdı düzenli gidiyordum lakin orada da kaslı ya da iri ama fit vücutlu insanlar yüzünden yine kendime body shaming yaptığım için bir ay dayanabildim ve sonrasında bıraktım.

şimdi çok üzülüyorum sigaraya başladığım için, kendime dikkat etmediğim için, yemek yemek yerine kıyafete para harcadığım için. keşke demek istemiyorum ama giden zamanı geri alabilsem ve hayatımı daha düzenli, sağlıklı hale getirebilsem. bu entry hem itiraf, hem yazarak içimdekileri dökmek adına yazdım. çok rahatladım niye bilmiyorum. belki sadece sessizce birilerine anlatmaya ihtiyacım vardı.

son olarak kendime söz vermek istiyorum, bundan sonra hayatımı daha düzenli hale getireceğim. mesela okula gidince tekrar havuza üyelik yaptıracağım, üyeliğimi açtırıp spor salonuna devam edeceğim, günde bir saat kitap okuyacağım, derslerime düzenli çalışacağım, düzenli beslenmeye dikkat edeceğim. umarım istediğim kiloya ulaşırım ve derslerimde başarılı olurum. başka da bir şey istemiyorum açıkçası.

ben ibne değilim

ben ibne değilim.
ben tanrının heybesinden yer yüzüne düşen bir cennet tohumuyum.
toprağına alışmaya çalışan mor bir menekşeyim.
kırılmaya yüz tutmuş, buzdan bir kalbim ben.
ben ibne değilim.
ben soluksuz bırakılan altından bir deniz atıyım.
gelinlerin belinden 3 kez geçirilen kırmızı kuşağın sonuncusuyum.
bereket getirsin diye yere atılan narım.
ben sizin geleneklerinizin altında ezilen incecik bir ruhum.
hey, ben ibne değilim.
ben bir insanım!

heteroseksüel erkeklerin farklı auraya sahip olması

bu ülkede sağlıklı yetiştirilmiş kaç hetero erkek var ki? sünnet töreni ile yüceltilen, akranlarına kıyasta güçsüzse yerilen, kızları elde etmenin yegâne misyon olarak yüklendiği, farkındalıktan yoksun, iğrenç karakterli erkekler yetiştiriliyor. böyle bir psikolojinin ortaya çıkardığı auradan nasıl etkilenebilir ki bir insan? bunun altında derin travmatik izler yatıyor olabilir. aman dikkat.

yemek yapan erkek kas yapan erkekten daha seksi

candan katıldığım bir önermedir.
kadın veya erkek olsun, yemekten başka birşeye yaramayan tiplerden pek hoşlanmam zaten...
erkeklere daha çok yakışır gerçekten. bir tür zanaat gibidir bence.
uğraşarak birşeyler oluşturmak çok yakışır erkek kimliğine.

Toplam entry sayısı: 8

sevgiliyle yemek yapmak

ben bugun deneyimledim. yukaridaki yazarin dediği gibi, tost bastik. bence cok güzeldi... keçapli ve rus salatali.
tostumu yedim bekliyorum.
tabiiki de seni.
tostumu yedim bekliyorum.
tabikii de seni...

evdeki bütün dolapların ağzına kadar dolu olması

kendi odam harici bizim evdede bu durum söz konusu. ayrica buna ek olarak birnirinden bağimsiz esya kombinasyonlarida söz konusu. bunun sosyoekonomik durumla alakasi olduğu kadar bence kişisel seçimler dogrultusunda da geliştiğini düşünüyorum. birsuru farkli bardak, tabak takımı, bircok farkli nevresim, ivir zivir hiç bilmiyorum... zaten anneannem gecekondu ile başlamiş hayatinda, annemde gece konduda büyümüş. toplayicilik ve serbest birakamama hali soz konusu. ben çok sıkılıyorum bu düzensizlil ve karmasadan mesela. ablam evden tasindi ve ben onun odasina geçtim. annem benim odamı da doldurdu uç ay icerisinde. saka gibi. tabii ki çöp ev değil ama çok fazla esyada yok değil.
benim bazamin altini bosalttiğim için ve hicbir sey istemediğim için odamda, yatagimin altinda da icten içe arzusu var ama caktirmiyor. ben de annemin aksine çok minimalist oldum. bir bavula sigacak kadar esyam var. baska da bir seyim yok. tabii kitaplarim hariç... çok sey attim, yok ettim, hediye ettim. hayatimda da hicbir sey degismedi. esyalarla iliskimize goz atmamiz gerekiyor.

işsizlik

işsizlik olgusundan çok başka şeyler konuşmamız gerektiğine inanıyorum. sözlüğü okuyan var mı yok mu bilmiyorum ama kendi düşüncelerimi yazmayı seviyorum.
öncelikle ben z kuşağı dediğimiz 1996 - 2015 doğumlu olan tayfadanım. 2000-2005 aralığında doğdum diyebilirim. gerçek yaşımı gizlilik nedenlerinden dolayı vermek istemiyorum. ailede 3. nesilim ve ilk nesil anneannem ve dedemdi 0'dan başladılar.

annneannem yunanistan göçmeni, dedem ise anadolunun bir köyünden ıstanbul'a göçmüş ailesiz, köksüz bir adamdı. babannem de yine annesiz ve babasız kalmış, istanbula göçmüş bir kadın, dede ise yine genç yaşında iç anadolundan biryerlerden ıstanbul'a gelmiş bir adam. yani kısacası genel aile yapısının sosyoekonomik yapısı ve eğitim seviyeleri anlaşılabilir. anneannem tütünde çalışmış, dedem pazarcılık, limonculuk ve belediye kanalizasyon işinde çalışmış. annemler üç kardeş. annem tek lise mezunu olan kişi kardeşleri arasında. yani kısacası ailenin genel sosyoekonomik ve eğitim seviyesi anlaşılabilmiştir diye düşünüyorum. baba tarafında da benzerlikler söz konusu.

ilk okul dönemlerimde ve ortaokul dönemlerimde mesleklere, paraya hayata dair pek bir düşüncem yoktuç ot gibi okula gidip geliyordum. kendi çapımda başarılı bir öğrenci olsam dahi yeteneklerimi yoğun bir şekilde geliştirmek adına çeşitli pratikler yapmıyordum. ana hedefim yüksek notlar almaktı. aynı zamanda kendi çapımda resim çizerdim, kitap okurdum. annemin çeşitli yönlendirmeleri doğrultusunda iyi bir öğrenci olmak kafama kazınmıştı ve genel olarak bana emek veriliyordu. (yeterli, yetersiz, faydacı kısmını konuşmuyoruz ki birçok şeyin yetersiz kaldığını zaten biliyorum) ellinden geldiğince diyelim bu emek kısmına. lise mezunu bir kadından, kendi kendine bir şeyler yapmayı deneyimlemiş, orrtalama bir zeka seviyesi olan, ailesi tarafınan çok da desteklenmemiş bir kadın ne kadar yapabiliyorsa artık.

lise ilk iki yılım yine kafam kuma gömülü bir şekilde devam ettim ama onbirinci sınıfta alan seçme muhabbetleri başladığı noktada kafamı kumdan çıkarttım ve gerçeklikle yüzleşmeye başladım. hayatın başından beri bana anlatılan şey memur kafasında şuydu; iyi bir lise, iyi üniversite, staj, meslek sonrasında para, kariyer, seyehat aile filan falan. klasik hikaye bildiğiniz gibi. benim onbirinci sınıf dönemimde işlerin hiç de böyle olmadığını anladım. ülke ekonomisi boka sarıyordu, kimse yaptığı işten memnun değildi, üniversiteler saçmalamaya başlamıştı, işsizlik hat saffadaydı. dünya zaten sonbirkaç senede çok hızlı bir şekilde değişti. sanayi devrimi yaşandı bitti. şuanda başlıbaşına bambaşka bir devrimin içindeyiz. yapay zeka devrimi.

sanayi devrimi sonrası fabriaklar kuruldu, işlerde çalışıldı, üretimler yapıldı, birkaç parça varlık edinilindiyse edinilindi.(anneannem, annemlerin dönemi) ve şuanda dünyada birçok farklı sektörde tokluk var. her şey zaten çok sayıda üretildi, yapıldı, hatta şuanda dünyada herkese yetecek kadar giysi de olduğu söyleniyor ama hepsi ya depolarda ya da imha ediliyor çünkü marka değerleri bozulmaması lazım. kapitalizm 101.

yapay zekanın gelişi ile birlikte bazı meslek alanları daralmaya başladı, insanalar işssiz kalmaya başladı. ve gelecekte bu durum daha da artacak gibi duruyor. yetişkinlerin hayal ettikleri plan ellerinde mi patlamaya başladı, götümüzde mi patlamaya başladı bilmiyorum ama dünya genelinde iyi bir noktaya ilerlemediğimiz çok açık ve net.

fakirler, zenginler için çalışır durumda. her şey parayla ilgili ve ucuz olan her şeyde aslında ürünün bir parçası da sensin. ucuz ye hastalan, ilaç al iyi olmaya çalış, ilaca paran mı yetmiyor? kredi çek, ilaca öde stres yap çünkü kredi borcun var daha çok hastalan ve sistem içerisinde daha çok çalış ya da yerinde say. basic slaverity system. bunları tek gören kişi ben miyim diye düşünüyorum ama bu konularda hiç konuşmadığımızı farkediyorum.
kendimi bazen koca bir matrix içerisinde hissediyorum. apartmanlara kapatılmış, zamanında şehirlere daha konforlu bir yaşam için göç etmiş, bir şekilde gelmiş minik fareler. her şey para ile ilgili. "güzel" üniversiteler okumak istememizin sebebi akademik kaygılar, bilim üretmek, akademiye katkı sunmak vb değildi birçoğumuzun, özellikle sosyoekonomik dargelirli ailelerin çocukları bunları ana hedef olarak arzuyabildiklerini düşünmüyorum(arzulaynlar vardrı tabii ki ama istisna olduğuna inanıyorum) daha karnını doyuramazken, kitap alamazken, şuradan şuraya nasıl gidecğinin hesabını yaparken, üşürken, hastayken herhalde dünyaya bilim getireceğim, sanat getireceğim derdi ve motviasyonu ile kimse tutuşmadı. birçok kişinin ana motivasyonu ki doğal olarak daha iyi yaşam standartlarına sahip olmaktı. o okulların, işlerin, mesleklerin arzulanmasının sebebi de temel olarak bununla ilgili "daha iyi yaşam standartlarına sahip olmak enazından temel seviye" ki temelden kastıma hala birçok kişi ulaşabilmiş değil. karnımız doyuyor, kiramızı ödüyoruz, işe gidip geliyoruz çok şükür rabbime bir temel değildir. temel işsiz kalma korkusununun ortadan kalktığı noktada ve 3 yıl işssiz de kalsan hayatında ve standartlarına bir şey değişmeyeceği noktada başlar...

şehirlere hapsedildik, köyler boşaltıldı ve yoğun bir şekilde plansız bir şekilde kentlere göç yaşandı. herhangi bir mal varlığın yoksa sıçtın ki bazı insanlar görüyorum bu konuda sıfır noktasındalar. anadan, babadan kalacak bir şey de yok ortada.
çok sevdiğim bir alıntı var;
"baban seni memum yapabilmek için tarlarınını sattı, sense şimdi kirasını zarzor ödediğin odanda, dokuz beş hayatında kendi küçük toprak parçanı hayal ediyorsun"
koca bir trajedi! koskocaman bir trajedi içerisindeyiz. aklım almıyor, büyük bir trajedi bu.

iş alanları daralıyor, mal, mülk edinmek eskisinden çok daha zor ve asgari ücretle mal edinilebileceğini düşünmüyorum bile. bu artık bir hayal, koca bir hayal. hükümet hiçbir zaman yanınızda olmadı sefil halk. memurluk seksi bir şey değildi, hiçbir zaman da olmadı.
olayın bime, a101'e, burgerking, mcdonalds a girmek olmadığını, bilmem nerde baristalık, garsonluk olmadığını biliyorum. üniversite mezunu olmak bir işe yaramıyor. her şey tamamen seninle ilgili, çevrenle ilgili, ailenle ilgili, şansınla ilgili... iş sahibi olmak için bile paranın olması lazım. meslek sahibi olmak için bile paranın olması lazım. zenginler daha çok zenginleşiyor ve fakirler daha çok fakirleşiyor.

şehir hayatında, birikimsiz ve tek başına işssizlik çok berbat bir şey. deneyimlemedim ama hayal edebiliyorum. aile evinde olan işssizlik de bence oldukça zor. uzun süre sonra gelen değersizlik ve bir işe yaramıyormuşluk hissi heleki yaş ilerideyse oldukça sıkıcıdır eminim ki. e okul okuduk kendimize göre bir şeyler yaptık? her şey mi yetersiz düşüncesi can sıkıcı olabilir.
toprağı işlemeyi bilmiyoruz, kendimizi beslemeyi bilmiyoruz, ağaçları bilmiyoruz, hayvanları bilmiyoruz. o meta işimizi kaybediyorsak marketten yemek dahi alamıyoruz. bu normal mi ? kendimizi nasıl besleyeceğiz? ölmememiz lazım!! köylere dönüş ve yeni köylerin düşlenmesi gerektiğine inanıyorum. herkes yeni şehirler düşleyelim diyor. hayır kardeşim, yeni şehir filan düşlemek istemiyorum ama. şehir zaten yapısı gereği insan yaşamına uygun bir alan değil. başta zaten estetik yok edildi. kare kare, gri, toprak tonları apartmanlar, parksız yeşilsiz yerler. beyaz çirkin florasan ışıklar, alışveriş merkezleri. konfor bence bu değil.

ben bunları görüyorum, hissediyorum ve anlıyorum. köy yaşantısı çok kolay, muhteşem harikadır demiyorum ama iyi planlanırsa keyifli olabilir diyorum. hiçbir şey bilmeyişimin eksikliğini de yaşıyorum. hayvana dair bir şey bilmem, ağaca dair bir şey bilmem, ota dair bir şey bilmem. doğada birçok farklı ot var yenilebilir, pişirilebilen. hiçbirini bilmiyoruz mesela. elime kazma kürek almamışımdır mesela, ev yapmayı bilmiyorum mesela. teknik beceri isteten şeyleri bilmek şart. bence bir erkek olarak bunlar çok büyük eksiklikler. atalarımız ev yapıyormuş, avlanıyormuş, ateş yakıyor, pişiriyor, inşa ediyormuş aile kuruyorlarmış ya . ki biz daha kendi evimizi inşa etmekten, kendi yemeğimizi yetiştirmekten aciz yaratıklarız. laptop başına geçmiş kambur bir şekilde entry giriyorum mesela.

insanlık çok yoğun bir şekilde asimile edilmiş durumda ve kölelik sisteminin içine çekilmiş durumda. çıkış yolu arıyorum? neler yapabileceğimi düşünüyorum, ortalama insan ömrü 90 yıl.
ilk 20 çocukluk vb, biraz büyümek
20-30 bir şeyler i oluşturmayı deneyimleme hali. şansliysanız 24 gibi bir şeyler yapmaya başlamışlık.
30-40 neler oluyor lan, ben napıyorum, naptım napıcam hali
40-50 biraz daha olgunluk, geçmişin meyvelerini yeme ya dahesaplaşma
50-60 biraz daha sakinlik huzur arayışı, amelelik için uygun yaşlar değil.
60-70 dinlence, eğlence hayat geçti bitti
70-80 çeşitli yaşlılık halleri, wise bir adamsanız wise manlik yaparsınız yoksa kimse sizi siklemez
80-90 dedelik!
90-100 daha ne yapasın yaşadın yaşayacağını!

tabii bu anlattıklarım kişiden kişiye de çok değişkenlik gösteriyor. aile faktörü çok önemli, çocukluğu ve gençliği nasıl deneyimlediğimiz, miraslar ve mal varlıkları, arkamızda birileri var mı yok mu, yaşanılan ülke ki avrupa ülkeleri belirli bir finanssal stabilite sağlasa dahi geçmiş yıllarda orada da zengin olamazsınız. devlet kontrolü daha çok üzerinizdedir, iş kurmak, fabrika kurmak vıdı vıdı çok da kolay değil.

olay her ne kadar işssizlik olsa dahi, zaten yapılmaya çalışılan şey bu insan denilen canlıyı sistemin içerisinde tutmak, sistemin içerisinde iyi bir fare değilse de ölmesini sağlamak, değersiz hissettirmek, hasta etmek, her türlü dış uyarıcı ile kolay bir şekilde buluşturmak ve daha çok hasta etmek, derin hipnozda ve uykuda kalmasını sağlamak. kısacası kendinizi suçlamayın ve elinizden gelenin en iyisini yapın. sistemi değiştiremiyorsanız dahi, sistem sevicilik yapmayın ve o sikindirik işlerinizi birer başarı ile gibi göstermeyi bırakın. kimseyi yargılamayın. bu süreçleri atlatmış olduğunuz noktada da ki atlatırsanız bir yaralı parmağa işememezlik yapmayın. olay tamamen mental.

evdeki bütün dolapların ağzına kadar dolu olması

kendi odam harici bizim evdede bu durum söz konusu. ayrica buna ek olarak birnirinden bağimsiz esya kombinasyonlarida söz konusu. bunun sosyoekonomik durumla alakasi olduğu kadar bence kişisel seçimler dogrultusunda da geliştiğini düşünüyorum. birsuru farkli bardak, tabak takımı, bircok farkli nevresim, ivir zivir hiç bilmiyorum... zaten anneannem gecekondu ile başlamiş hayatinda, annemde gece konduda büyümüş. toplayicilik ve serbest birakamama hali soz konusu. ben çok sıkılıyorum bu düzensizlil ve karmasadan mesela. ablam evden tasindi ve ben onun odasina geçtim. annem benim odamı da doldurdu uç ay icerisinde. saka gibi. tabii ki çöp ev değil ama çok fazla esyada yok değil.
benim bazamin altini bosalttiğim için ve hicbir sey istemediğim için odamda, yatagimin altinda da icten içe arzusu var ama caktirmiyor. ben de annemin aksine çok minimalist oldum. bir bavula sigacak kadar esyam var. baska da bir seyim yok. tabii kitaplarim hariç... çok sey attim, yok ettim, hediye ettim. hayatimda da hicbir sey degismedi. esyalarla iliskimize goz atmamiz gerekiyor.

minimalizm

sadece esyalarla ve materyalle ilgili olmayan olgu. hayatin her alaninda pratik edilebilecek bir alan. fiziksel ve mental minimalizme deger veriyorum. fiziksel, az esya, temiz esya.
mental az insan, az drama, az olay. korkmayin ve ustunuze ustunuze gelen seylerden ozgurlesin. rahatlayin. o hiç listenizde konusmadiginiz, birgun haberlesiriz dediginiz kisileri silin mesela, o kullanmadiginiz kalemleri birine verin ya da yok edin, kitaplari duzenleyin, eskiyen kiyafetleri atin. mesajlari silin mesela, fotograflari silin. yük olan her seyi birakin ve alan açin. minimalizm bence tamamen alan acmakla alakali. mental ve fiziksel.

istanbul ismek

(bkz:işsizlik)
evdeyseniz, kariyerinizde bir ara verdiyseniz, öğrencisyeniz ya da emekliyseniz hiç farketmeksizin ücretsiz bir şekilde ilgi alanlarınız doğrultusunda temel eğitimler alabileceğiniz, sosyalleşebileceğiniz, depresyondaysanız sizi biraz olsun hayata bağlayabilme potansiyali olan kurslar.
bölgeden bölgeye eğitim ve sınıf kalitesi oldukça değişkenlik gösteriyor.
dil kursları
teknik ve mesleki kurslar
meslek edindirme yönelik kurslar
sanatsal becerilerinizi geliştirebileceğiniz kurslar mevcut.
bence böyle bir imaknı istanbullular değerlendirmeli. tamamen ücretsiz ve bazı kurs merkezleri gerçekten kaliteli ve özel kurs tadında.
tek şart devam zorunluluğu. bir de temel seviye sınıflarda biraz saçpasapan insanlar olabiliyor ama seviye ilerledikçe katılımcılarında eğitim seviyesi arttığı için dersler daha verimli ve keyifli oluyor. ilgilenenler bakabilir.

sevgiliyle yemek yapmak

ben bugun deneyimledim. yukaridaki yazarin dediği gibi, tost bastik. bence cok güzeldi... keçapli ve rus salatali.
tostumu yedim bekliyorum.
tabiiki de seni.
tostumu yedim bekliyorum.
tabikii de seni...

kiki's delivery service

en sevdiğim studio ghibli eserlerinden biridir.

iki alıntı bırakmak istiyorum...

" kiki:ıf ı lose my magic, that means ı've lost absolutely everything."

"kiki: without even thinking about it, ı used to be able to fly. now ı'm trying to look inside myself and find out how ı did it."