oggito öykü
calm your eyes
şuna benzer bir diyaloğa neden olmuş olağanüstü bir şarkı. hikayeleştirdim.
çıplak, marihuana - şeker, arkadan sarılış, pencereden ankara az ışıkları, ostim oto yıkama yukarı katı,
- bir şarkı aç
- ne istersin?
- çok güzel klibi olan bir şarkı dinledim geçen, onu açayım,
- olur,
- bunlar sevgili mi?
- evet.
- erkek erkeğe sevgili olur mu?
- sadece sikişirler mi erkekler, pekala olur?
- hangisi pasif?
- ne önemi var?
- ben aktifim, sevgili olmam.
- peki, şarkıya kendimizi bırakalım mı?
- olur, senin de sevgillin olacak mı bir gün?
- bilmem belki bir gün.
- sevgili olunca böyle şeyler mi yaparlar?
- nasıl?
- kitap mı okurlar, birden bire öperler mi birbirlerini?
- evet.
- tıpkı karım ile yaptığım gibi mi?
- evet, tıpkı karın ile yaptığın gibi.
- şarkı güzelmiş.
- peki klip.
- niye öldürüyor ki? sikişemediği için mi?
- aşktan yapıyor sanırım.
- erkek erkeğe aşık mı olmuşlar?
- evet.
- bir de öldürüyorlar?
- evet.
- hadi içine gireyim.
- şarkıyı kapatayım mı?
- yok kalsın, güzel şarkı.
marihuana , bir ayının ince gözleri , çocukluk fotoğrafı, sevgisiz ankara.
keep the lights on ile happy together filmlerinde eşcinsel ilişki
ağır spoiler içerir.
spoiler!
2000'lerin bana göre en iyi eşcinsel temalı filmi (evet weekend'den iyi, ama weekend ile başka bir tarz açısından kıyaslama yapılamaz.
ile 90'ların wong kar wai'sinin harikasında happy together filmlerinde eşcinsel ilişkilerde bağlanmayı gösteren birkaç analiz yapmak istedim.
keeps the lights on, bir kere mavi en sıcak renktir'i aratmayacak kadar, çıplaklık, erotizm barındırıyor, aslında bu anlamda da özel benim için. çünkü yavaş temposuna rağmen hepimizin yaşadığı o çıplaklığı yeniden yaşatıyor.
filmin konusunu her yerden bulabilirsiniz: kısaca, biri uyuşturucu bağımlısı paul ve film belgeseli yönetmeni erik'in 10 yıl boyunca aşkına tanıklık ediyoruz, filmin yönetmeni ıra sachs,
bu filmde bağlanma sorunu anlatıp happy together'e geçeceğim,
karakterler beraber eve taşınınca, yoğun bir cinsellik ve aşk bizi bekliyor önce, bu cinsellikte sınır tanımayan bir erotizm söz konusu. paul sonrasında uyuşturucu bağımlısı olunca, erik onu terk edip etmeme konusunda kararsızlığı bence, üç temel öge ile anlatılır: çıplaklık, cinsellik ve sarı ışık. sarı, biraz da samandan geldiği için bu kanıya geldim.
birhan keskin o enfes şiiri'ni anımsatırcasına; her şey bittiğinde, o saman sarısı kalacak, der.
erik, paul'u terk ettikten sonra /edemedikten sonra hıv'e kapılma ihtimali gösterir, ara ara yine de paul'a döner tabi ki.
burada esas olan, karakterlerin bizdeki eşcinsel filmlerdeki gibi, homofobi yok gibidir, mesele burda iki erkek değildir, bağlanma ve ilişki zorluğudur anlatılmak istenen, tıpkı fassbinder'in özgürlüğün zorbalık hakkı'nda olduğu gibidir, biraz sömürü taşıdığını fassbinder'e gönderme yapar sanki yönetmen. ben en azından öyle hissettim.
yavaş ağır kamera çekimleri ve banyo, akşam yemeği sahneleri ile karakterlere derin derin girebiliyoruz. ve bir ilişkiyi/ilişkisizliği hepimiz yaşıyoruz.
gelelim happy together filmine;
bir kere çok farklı temalar anlatılmasına rağmen, ben ilk keep the lights on sonra happy together filmini izlediğimde, resmen şiirsel bir keep the lights on bu film dedim.
buradaki karakterler iki eşcinsel aşığın bir türlü birleşememesini anlatıyor, isim yok. isimleri olmaması belki de, yok sayılan eşcinselliğe atıf olabilir,
biri uçarı kaçarı, erkek fahişe, diğeri ise küçük bir işte çalışarak mutluluğu yakalamaya çalışan bir bar görevlisi,
temel öğeler, arjantin sokakları, şelale (ki şelale bence erkek fahişenin köpüren bir karakterine yansıması) ve burada da kullanılan sarı tonlar,
bu filmde de homofobi yok sayılır, aşk anlatılır, kişilerinin cinsel yönelimi önemsizdir, ilişkisizliği anlatır,
keep the lights on ile happy together benzerliği budur sadece. ayrıca keep the lights on ne kadar sert ve ağırsa, happy together bir o kadar da yumuşak, cinsellik sadece su gibi ilerler.
(tüm zamanların en iyi tango sahnesi bence cabası)
- belki de yalnız insanlar her yerde hep aynı diye bitirilir happy together,
iki filmde de eşcinsel ilişkilerinin açmazlarını çok net gösterilmesi açısından çok iyi ve net,
ayrıca, eşcinsellik deyince olmazsa olmaz olan cinsellik, uyuşturucu, hıv, threesome, fahişelik temalarını işlerler ki sanki "toplumdaki eşcinsellerin maruz bırakıldığı konumu" irdelerler gibi gelir. )
@astral'a sevgimle;
düşün ki o bunu okuyor
ahlakçı değilim, ama whatsapp fotoğrafında kızın ile beraber görünce seni, bunun sadece kolileşmek olmadığını (sen koli demezsin, takılmak derdin) anladım. aşık olmamalıydım,
yine de sana bir isim taktım: musa. kör yakup'un babası, yusuf'un dedesi, dünyaya harika bir torun getireceğinden habersiz, kızıldeniz'i ikiye bölen biriydin benim için musa.
biz senle orospuyduk, bana hep senin gibilerle ne işim var dendi? sana layık değilmişim, esrar, şeker, işin bile boktanmış. umrumda değildi,
bize evlenmek öğretildi , evlenmesek bile kendimize bir hayat seçilmeyi, o hayatta daha çok migros'a gitmeyi , daha çok zengin olmayı, plazalarda tolga beylerin kokuşmuş suratına bakıp cumartesileri arabalarını yıkamak için sana verilmek öğretildi.
en çok zoruma giden neydi biliyor musun musa? uzundur bir arkadaşım ile oturmadım, seni anlattım,
bana ne buluyorum senin gibi herifler ile dedi, kendisi fransa'dan yeni dönmüş, çocukları önemsemeyen çocuk hakları çalışan bir uluslararası sivil topluma kapağı atan beyaz türk. onu da terk ettim.
biz modern çağın gereklerine inat
biz ayrılmayacaktık arabesktik biz
karına iyi bak musa, denizi böldüğüne inanmadım hiçbir zaman. ama bildim ki firavun sana aşıktı ve bunu kendisine bile söyleyemedi.
beraber çektiğimiz marihuanalarda, içime girerken, o herkesten fısıldadığın o küçük sözdeyim.: orospu.
beyazlar kahrolsun musa.
yıkadığın arabalarda kendine iğrenç bir yaşam seç. ben öyle yapacağım.
ne kadar rezil kokarsak o kadar iyi.
bu gece senin için, küçük iskender okuyup tarih öncesi köpekler havlatacağım.
roy andersson
tsai ming liang'dan sonra bir de bu yönetmene girdi gireyim dedim ki, benden önce davranılmış,
"ikinci kattan şarkılar" filmi vardır, modernizm eleştirisi alaaşağı etmiştir.
roy andersson, "insanları seyreden güvercin" ile bence zirve yapmıştır,
o filmdeki izci marşları, yakılma sahnesi , atlı prens , trafik sıkışıklığı lanet dünyaya son çığlıktır.
bela tarr " torino loi"den sonra bu kadar iyi film izlemedim, net.
tsai ming liang
yine benden başka kimsenin girdi girmeyeceği bir yönetmen sanırım, neyse ki
hazineci sağ olsun, yalnız bırakmıyor,
bu yönetmeni çok seviyorum , kimilerine göre yaşayan en iyi yönetmen godard ve haneke der, ama bana göre yaşayan en iyi yönetmen tsai ming liang, ikincisi de
roy andersson,
evet çok zordur izlemesi, hatta izledikten sonra " ben ne izledim, yarak gibi filmler" dersiniz, ama ne zaman anlaşılır,
ilaç mümessili iseniz misal, bir vergi dairesinde sarışın bir teyzeye laf anlatamıyorsanız, eve yorgun argın geldiğinizde tık sesi ile yalnız olduğunuzu anlayıp karpuza, patatese, belki de bir bibloya sardıysanız, o zaman dersiniz buna benzer bir film izledim, o zaman dersiniz " vive l'amour / yaşasın aşk " izledim dersiniz.
ya da lanet dünyada evsizseniz, sessizce tecavüzlere uğruyorsanız, ya da bir reklam panosunu saatlerce taşıyarak maaş alıp, artık konuşmayacağım böğüreceğim derseniz o zaman "jiao yu" izledim dersiniz.
bir emlakçı iseniz , çok zenginseniz, almaktan doyamadığınız sikik nesneler, kıyafetleriniz aslında yalnızlığınızı doyurmuyorsa, o zaman bir zamanlar ben "tsai ming liang" izledim dersiniz.
iyi uzun, sikik sanat filmi çeker liang. eşcinseller için "siz ne anlarsınız sanat filmi, siz ancak sikişirsiniz" e inat, filmleri eşcinsellere adar, onları anlatır, ona inat eşcinsel aşkları anlatır.
bize özeldir.
buluşmalarda yaşanan güvenlik sorunları
ayısözlük şekerlerine; bu hafta sonu yaşadığımdan yola çıkarak, sonrasında "neden ben bir buluşmada,kızlarıma, güvensizlik/güvencesizlik, korunma yollarıı" anlatmıyorum dedim, tabi bunu üst dilden söylemiyorum, ben dernek değilim sadece kendimden yola çıkıyorum. kişisel aktarım. ve genelde ayı sevenlerin kendilerini bulacağı şeyler, ayısever olduğum için sanırım.
neyse.
olay şu: çukurambar'a hayatımda gitmediğimi fark edip, bu cuma oraya gitmek istedi canım, odtülü ayılara bakmak ya da odtü'de bitti yeaa muhabbeti etmek istedim birkaç benden hallice memur arkadaşlara, hornete açtığımda yakınlarda , threesome isteyen ayı çift yazdı, seni alalım, bir şeyler içeriz, iki aktifiz (çukurambar bile olsa oralar, cinsel rolünü söyleyecek kadar erkeklikle donanması) pasif lazım, ebele gubele,
kabul ettim, arkadaşlardan kibarca ayrıldım, ilkini fazla tutmadım ikincisi beni beğendi ve zaten ikincisi "oh my god, tokiden ev al kredini ödeyeyim" derecesinde ayıydı.
çukurambar, beyaz ford focus, bir an ben " bakın ama aramızda ne yaşanırsa yaşansın, beni kesinlikle eve bırakacaksınız, değil mi?" cümlesini kurdum ki,
(ki bence haklıydım, sonuçta oralar hiç gelmediğim, bilmediğim yerler) hayatlarında hiç risk alamamşı beyaz yakalı amerikalı gay çiftten bozma "oh man what's going out?, ne diyorsun, ne yapabiliriz ki?"gibi bir cümleden sonra ilkinin ikincisi ile bakışmasından ben arabadan indirildim.
neyseki hemen oldu bunlar, arkadaşları aradım geldiler aradılar,.
olaydan sonra benim güvensizlik algım neden genişlemiş ki adamları direk darladım böyle. ?
başlayalım önermelere: (neler olduğu aşağıda)
- yeri olmayıp buluşmaya gidenler için -
1- ben genelde öğrenci iken yaşadığımdır, mutlaka adresi sorun, çaktırmadan oralar hakkında bilgi sahibi olun /(ege mahallesi vardı değil mi orada? hmm nasıl bir yer?..vb) sorularla hem mekanı tanımaya hem de adamı tanıyın.
2- bir miktar nakit para bulundurun, (geri dönüşte taksi için,) yoksa en yakın size uygun olan bankadan para çekebilecek kadar mesafeyi filan araştırın, bunu da çaktırmadan yapın.
3 - sosyoloji bilin. sosyal psikoloji de olabilir. bilin işte. ne demek bu. türkiye'deki cinsellik algısını, gaylerin sosyal hayatı, ..vb. bol bol okuma yapın ki, mesela ben, "ha ben evlidir, tamam, hetero düzeni için beni kesmez" deyip rahat rahat atlarım, beyaz yakalı ise, "orhan pamuk mu postmodern, yapma be oğuz atay'ın paltosundan çıktı" kadar kafa patlatamayacak durumda isem, gitmiyorum. karşınızdakinin, giyiminden, davranışından çıkarımlarda bulunun, (önyargı değil, önsezi: mesleki bir kavram) bize öğrenci iken sosyal yardımlarda kimin yalan söyleyebileceğini bulmamız için böyle bir kavram öğretmişlerdi, bunun için sosyoloji, ..vb. benzeri disiplinlere sahip olun.
4 - asla para alışverişinde bulunmayın.
o teklif ederse bir şeyler içmeyi bırakın alsın, ama borç para, seni sevdim gülüm, ..vb benzeri şeylere girip yaw benim çocuğumun bezi bittilere gelmeyin.
5-vaatlere güvenmeyin.
bana neler söylenmedi ki ah şekerler, beni aşağı ayrancı da ev tutup her ay gelip sikebileceğini söyleyenden tut, akp'den tanıdık birileri varmış da tayin işlerimi halledermişe kadar ne sözler, inanmayın, testesteron söyletiyor onları.
bunlar kişisel deneyimlerden yola çıkıldı. mesela en acısını anlatayım, ostim'e gittim, adam, "ben seni bırakırım" dedi, inandım. ama anlaşmamızda tek kişi olacaktı, neyse uyduruktan bir tamirci dükkanına soktu beni, bir de baktım, bunun gibi başka ayı, daha çiçeğim o zamanlar, götüm parlak , öyle heteronormatifim, threesome, rimming nedir bilmem, dışarıda "tarih öncesi köpekler havlıyordu" adam dedi, böyle ikimizi alacaksın, dedim "yok" biz tek anlaştık, adam o zaman (o sırıtışı unutamam) tek gidersin dedi. ben de öğrenciyim para nakka, taksi felan hak getire. yüzüstü ikisi sikti, iki gün evden çıkamadığımı hatırlıyorum.
ondan dolayıdır beyaz yakalı- çukurambar bebelerine o ilk sorum.
- yeri olanlar için -
1 - gelenin fotoğraflarına baktıysanız bile uymayabilirse, (sonuçta fotoğraflarda başka çıkıyor) lütfen ama lütfen kapıda bırakmayın adamları.
adam sinirlenebilir, kibarca eve alıp kahve ısmarlayın ve uyamayacağını söyleyin, nedenleri açıkça anlatın. ben bana "aşkımm göbeğim o kadar büyük ki, hava yastığı, zıplar zıplar durursun " deyip geldiğinde aslında muscle bear olan arkadaşları alıp kibarca, aslında sen beni yanlış anladım "ben şişko" (böyle deyince anlıyorlar, utanç) seviyorum.. anlatıyorum.
2 - tam tersi de olabilir. sizi beğenmeyebilir,
ben bir kere çıldırmış ağlamıştım . "eee o zaman ne nofem yazmamışşsın " profiline. gerek yok. adam feminen sevmiyor olabilir, pasif misin? diyebilir, ki "yarak kafası okusan tam taleplerim açık açık yazıyor" diyecek kadar sinirlensem de. eğer gururunuz çok incindiyse, sakince çıkmasını iletebilir, sohbet talebine karşı siz karar verin, orası sizin. istediğinizi yapın, siz o hayatı oluşturmak için işyerinde armine giyimli kadınlardan günlerce kreş dinlediniz, onun için aldous huxley'e inanın. ben kahve bileyi çok görüyorum.
3 - ev arkadaşınız varsa, söyleyin
ev arkadaşınız varsa, bunu ona söyleyin, zaten homofobik ise eve çıkmayın, benim ev arkadaşımla hiç sorun çıkmadı konu ile ilgili ve her kolide mesaj atarım ki başıma bir şey gelirse bilsin.
4 - asla siyaset , aktivizim konuşmayın?
ilk dönemlerde çok yaptım, "aktifler gay değil mi?" ne demek oluyor deyip adamları darladım, aktif pasif ne demek, yataktaki rollere göre mi belirleniyor efeminelik, ..vb aman allah'ım bir dernek broşürü dolaştım hep,sanki sandım ki" yes durup dururken, haklısın, gayliği senden öğrendim" deyip, hemen önüne çıkan ilk derneğe kayıt olacak.
siyaset de o aynı, ben haziran seçimlerinde, (sosyal psikolojik bir durum) yee hdpye oy ver, evet evet filan dolaştığım için, önüme çıkan herkese propogandik davrandığımdan, "pis terörist, ananı sikecekler" senin diye mesajlar aldığım çok oldu.
asla siyaset yok, demokrasi nöbetine gidenlerle, polislerle, askerlerle yattım, ondan sonra asla siyaset yapmadım, evime gelip lgbti simgelerini sorunca kısaca bilgi verdim.
5- her şeyinizi anlatmayın.
bunu yapıyorsunuz bence, ben ilklerde kızkardeşim lezbiyenliğe kadar gidip her şeyi anlatıyordum, kızkardeşinin kız arkadaşını izleyebilir miyim gibi teklif ile karşılaştıktan sonra anladım ki, herkese her şeyi anlatmamak gerek.
6 - sevin.
o ev sizin ve o birkaç saatlik an da. güzelleştirin. karşınızdaki kim olursa (evli, tamirci, bekar, tırcı, okuma yazma bilmeyen, lacan yutmuş, doktor, ilahiyatçı, hacı hoca..vb.) olsun, onu o anlarda sevin, müzik açın ona. bak vega albüm çıkarmış,
sohbet edin havadan sudan, çocuğu varsa anlatabileceği kadar sorun,
siz özelsiniz, siz bu lanet toplumda o özel alanı oluşturmak için sigortacılık yaptınız, siz kimbilir kaç kişiden "gay misin, ıyy bir de şişmansınız kim siker ki sizi" deyip malafatını okşayan piçlerden o özel alana geldiniz.
bu girdiyi de istediğiniz kadar kullanıp dikkate almama, geliştirme, hakkınız var.
bir heteroseksüele aşık olan geyin yapması gerekenler
merhaba sevgili ayısözlük şekerleri;
bu girdiye daha önce "bir heterokseüle aşık olan gay" diye başlık açmıştım, şimdi geliştirmek adına "yapılması gerekenler" diye de beraber düşünelim diye başlığı yeniden üretelim dedim.
öncelikle bu aşk ile ilgili küçük bir anekdot yazmıştım, okumanızı isterim zamanınız olursa:
(bkz:
https://ayisozluk.com/sekersiz-cay.html?entry_id=319442)
önermelerimden bir tanesi, genelde 20 - 25 yaş arası daha yeni yeni açılmaya başlayan eşcinsellerde ortaya çıkan bir durum; çünkü genelde etrafı heteroseksüel ortamı olduğu için, vücudu kimyevi olarak onlara karşı arzu salgılıyor.
ben 3 defa diyebilecek heteroseksüellere aşık oldum, 3'ü de çok sancılıydı,
1 - biri liseye denk gelir, deniz manzaralı evi vardı ve babası alper hasanoğlu salağının dediği baba türdendi, benim baba bir çığ olduğu için belki de aşık olmuştum ayıya. sonuç mu? bir gün pantolonounu indirip "senin istediğin bu yarak asıl" deyip homofobisini kusmuştu.
2 - üniversitemin 4 yılını kapsar ikincisi, hala ismini duysam irkilirim, hatta onun için fahişelik bile yapabilirdim, neyse aşkı benden daha iyi bilirsiniz işte, kader filmi, masumiyet, ulucanlar, yenidoğan takıldık, yine de ona aşık olduğum için pişman değilim ama o pişmandı, sonuç mu? en son onu 2012'de gördüm ve bana şekersiz çayını bırakıp gitti, inanılmaz güzel bir ayıydı ve dünyaya gözleri inanılmaz bir öfke ile bakıyordu.
3 - tıp öğrencisi, önceleri biseksüelim derdi ama geçenlerde burada okudum @darkbear yazmış bimerak mı ne? bence o öyleydi. roboski katliamında bir nöbet eyleminde tanımıştım. diğerlerine göre daha açıktı ki bence homofobi kendine dokunana kadar uyutur, kendisine dokununca bir yılan başı sokar. onu da öyle yaptı. homofobisini kusup gitti. hala görürüm ucuz solcu eylemlerde. konuşmak istemem.
bunları bana arabeske bağlayıp "oh no durup duruken ne acı yaşamışsın , hadi gel yıldız tilbe dinleyelim" diye yazmadım.
sadece kısa anekdotlarda , yaptığım hataları söylemek isterim:
ben herkesin herkes olduğunu düşündüm. yani, sandım ki aşk, saflıktır ve karşısındakine bulaşır. hah, kötü bir şaka.
unutulmamalı, homofobi ile yüzleşeceksin eğer bir heteroya aşık olursan. zırhını kuşanacaksın, sırf eşcinsel kelimesinde cinsel kelimesi geçiyor diye, senin götünü sikebileceğini anlayacak karşıdaki. bunu bil.
bazen homofobik olmamasa, şunu yaparlar, "bana bir erkek aşık oldu" ki kaldı ki bu da homofobik bir tavır, kendisini diğer ortamlarda "free" göstermek adına , ne demek abicim, homofobiğim, bana bir erkek aşık oldu derler,
açılmamayı becerebilirsen, bırak açılma, hatta yatağa at, ama eğer gerçekten aşık isen o biraz zor oluyor, ben genelde hep açıldım. ne de olsa 100 - 100 heteroluk yok, inan buna.
aşkın tadını kendiniz için çıkarın, sabahlara kadar için mesela onun için, ona mektuplar yazın, inanın zaten karşılık göremeyince bitiyor ve bitince size kalan saman sarısı tadı (birhan keskin'e bakabilirsin bunun için) unutamıyorsunuz ve bu bazen sizi mutlu ediyor, ben ne zaman deniz görsem mutlu olurum mesela, şekersiz içtiğim her çayda. bunun için bile aşık olunur.
kulak asmayın. size "kız heteroya mı aşık oldun?" diyecekler, siz eşcinseller kudurdunuz diyecekler, senin derdin sikiş oğlum diyecekler, unutun bunları, aç müziğini ve o kafanı yaşa, çünkü o geçecek ve kulak astıklarına pişman olabilirsin. içinizde bir şey kalmasın.
ben rezil oldum, eğer rezil olmadan kontrol altına alabilecekseniz, bence yapın, ama aşk rezilliktir, (kader filmi) ondan dolayı bence rezil olmaktan korkmayın.
son olarak, beni 3'ü de aradı, ciddiyim, bir erkeğin onların egosunu okşaması hoşuna gidiyor, hele de bu kişiler lanet toplumun şişman denilip itilen kakılan kişileri ise, size bir gün ama bir gün geri döneceklerdir. ondan dolayı kendinizi sevin, sizi arasa aşk için aramayacak, bir daha ego isteyecek, melih gökçek'e başvurmasını söyleyin, sizi seviyorum ve siz asla birilerinin egosunu tatmin eden bir aşk yaşamadınız, gayet saflığı ile inadına politik bir aşk bu.
yazın. yazmak çok iyi geliyor. blog aç, twitterdan yaz, buraya yaz, homojene yaz, bana da yazabilirsiniz, inan çok rahatlatıyor.
kendinize o aşk sırasında acı çektirin ki acı da bitecek çünkü, bitince oh be iyi yaşadım sağol straight diyeceksin.
nazan öncel dinleyin. iyi geliyor.
son olarak dedim bir bitmedi, gerisini siz tamamlayın.
eşcinsellerin homofobisi ile nasıl başa çıkılır
homofobi ile nasıl başa çıkılır, benim alanımın ve bir şeyler yazarsam ukalaca olur, politik bir süreç çünkü homofobi, bilirsiniz, benim asıl kafa patlatmaya müsait konum,
eşcinsellerin homofobisi ile nasıl başa çıkılır?
homofobi denen rahatsızlıktan herkes nemalandığı için, eşcinseller de bu ataerkil toplumun bir parçası olarak tabi ki homofobik olunabilir,
birkaç bilgi vermek istiyorum uzun yazıma geçmden önce, bir kere ben homofobinin bir ölçü - scala olduğunu düşünüyorum, herkes de biraz vardır yani, sadece kat sayısı düşüktür, atıyorum, orlando,'ya saldıran piç kurusunun 100 ise, twitter da kendisine yürüyen erkeğe "heteroyum la ben, git ibne" mesela 70dir, tabi sayılar kafamdan uyduruldu, kendinize bir katsayı bulun işte.
ikinci açıklamam: eşcinsellerin homofobisi derken , içselleştirilmiş homofobiden bahsetmiyorum, ben psikolog değilim," içselleştirilmiş homofobik kesin gizli gay"dir diyemem,
yukarıda yazdığım bilgiler ışığında, biri neredeyse beni intihara sürükleyen, 4 olayı anlatacağım, gerçi biri heteronormatifliğe kaçıyor, onlar üzerinden benim eşcinsellerin homofobisi ile nasıl başa çıktığımı size naçizane öneriler de bulunarak yazacağım, kabul edip etmemek sizin elinizde.
1 - tarihi siktir et, twitterdan kendisine resmen koştuğum bir ayı vardı, taciz ettiğimi düşünmüyorum, çünkü o genelde cevap veriyordu, hatta bir tweetimi fav filan yaptı, neyse, bir gün ayıyı yolda gördüm, bana nerede oturduğumu ve nerede çalıştığımı sordu, söyledim. akşam buluşmak istediğini söyledi.
ben orospu ibne olarak, umrumda olmayan biçilmiş ahlak kurallarından yoksunlukla tamam dedim, sanıyorum ki şarap içeceğiz, ..vb. elemanın sevgilisi varmış (ki bu da umrumda değil, çünkü benle gayet tek gibi konuşuyordu) ve sevgilisi , bir uzman olarak danışıldığım bir arkadaşın instagramına fotoğrafımı (üstelik çok samimi değilim o kişi ile de neyseki açığım) gönderip arkadaşa "taciz ediyor beni" demiş. arkadaş asla benim birini taciz etmediğimi biliyor olacak ki bana ilk olarak danıştı. ama danışırken , ayısözlük inan bana, jagten filmindeki herife döndüm, öyle bir utandım ki, öyle bir yerin dibine girdim ki, tamam açığım ama o kadar açık değilim, ne diyeceğimi bilemedim, neyse arkadaş uygun dille öbür ayıya cevap verdi.
engellemeden önce o ayıya şunu yazdım "sakın karşıma çıkma!" , o ne yazdı "siktir git orospu ibne!"
önerme: eğer biri size yavşıyorsa , yaylarınız gevşiyorsa egonuz yumuşar ve peşinizden koşulmak hoşa gider, "uyy göbüşünü yidiğim" denmesi harika., 40 yılda bir üstelik sadece "sokarım erkeklerine" denilen bir ülkede, bir küçük sinek kadar kocanız olmuşsa ve o bunu görmüşse , (olabilir) o zaman ibne olan karşıdaki oluyor, siz rahat rahat istikbal;'e gidip ortopedik yatak bakabilirsiniz.
kendisi ibne olmuyor, aldatan suçlu (bu kavramlara inanmamakla beraber) değil , sen orospusun , tıpkı kötü kadın arzu okay gibi.
işte o zaman homofobisini kusarlar.
çözüm: birine yavşarken, mutlaka homofobi ile maruz kalacağınızı hesap edin,yani o karşıdaki istediği kadar lgbti, aktivist, açık olsun, homofobi öldürür ve homofobi kişide bitmez.
2 - çalıştığınız yerde, lgbti varsa size uzak davranacaktır, çünkü açığa çıkmak istemeyecektir, hatta size kötü bile davranıp arkanızdan konuşabilir (ki bu içselleştirilmiş homofobi oluyor) , bu mesele çok önemli değil, eşcinsel olduğunu düşündüğüm kişiyi yine twitter da ekleyince, beni direk engelledi.
önerme: ben ki öğrenci iken fahişelik yapmış biri olarak, o kişiyi az biraz stalk ederek aslında facebookunda , ..vb. ayılarla arkadaş olduğunu gördüm, çünkü ben ona göre kadınsı, efemine..vb.yim. ve eğer benimle yemekhaneye gelirse "ibneler geliyoooo diye" marş söyleyeceklerini düşünüyor.
çözüm: maskülanite evet etkili bir yöntem, yapabilirseniz maskulenmişsiniz davranın, ben yapamıyorum, "ay doktor beyy" diyerek gayet rahat davranıyorum, bırakın karşıdakinin homofobisini. dönüp dolaşacak yanınıza gelecektir. size gelmese bile etrafında mutlaka sizin de etrafında olduğunuz insanlar olacaktır. homofobi bumerang gibidir, içinde tutamazsın ama geri tekrar sana döner.
3- çok güzel seviştiğim adam, sabahında çay içmeye çağırdığımda, beni "lütfen çok yazma , annemler yanımda" demişti ki aslında o dün seviştiğimizde yarın yemek yiyelim deyip, full aktifliğinden ödün vererek boynumu çok güzel öpmüştü. mesele burda full aktif barzoluk değil.
önerme: adam bir gün öncesinden harika seks yaptığına pişman olmamak adına "belki bir daha götürürüm" diyerek yemek daveti sözü veriyor, sonra "aman allahım, çüküm çürüyecek, ibne oldum, cehennemde yanacağım, hayatım yozgat, bok pusür" diyerek panik yaparak homofobisini kusuyor.
çözüm: seksi kendiniz için yaratın, öyle davetler alınca gerçekten karşınızdakinin emin olup olmadığını bilin, benim ki yozgatlıydı, daha ne kadar kesin olabilirdi, tabi ki ensest oranının tavan yaptığı şehirden bekleneni yapacak adam,
takmayın, maddeci olun, karşısındakinin göbeği umrunuzda olsun, orada zıplayın ve ertesi günü "aşkım güneşli sabaha uyanalım" diye düşünmeyin.
4 - aşk:
birkaç hafta önce birine açıldım, önceleri arkadaşımdı ve ben her şeyi açık açık konuşan biri olarak onunla da konuşuyordum, cinselliğimi özgürce eyleme dökmem ona biraz ahlaksızca geliyordu ama iyi arkadaştık.
dayanamayıp aşık oldum. (sonraki yazılarım, heteroya aşık olmak ve arkadaşa aşık olmak olacak) neyse ne. aşk hikayesi anlatmayacağım:
adam bana bunu yazdı: sen benle sadece sevişmek istiyorsun.
önerme: eğer orospu ibne iseniz, aşık olamazsınız, istediğiniz sadece yaraktır. ondan dolayı sadece sevişmek istersiniz. alyans takmayanlar sadece sevişmek isterler, diğerleri aşık olur, düğün yapanlar, sevgilisine su altı evlenme teklifi edenler.
homofobileri şuna dönüşür: eşcinseller seksi düşünür sadece?
çözüm: ben adamı aradım ve gerçekten düzgünce aşık olmak ile cinselliğin temel ilişkisi olduğunu ama aşkın başka şeyler ile birleşince güzelleşebileceğini anlattım, amacım onu istemek değildi, homofobiden bile bahsettim ve ona dedim ki, (şekersiz çay) ben bir adam için ömrüm boyunca şekersiz çay içmeye lanetlendim, sence bu sadece seks mi?
arkadaşlar, kendinizi anlatın, kim olursa olsun, aşağılanmanıza izin vermeyin, meselenin içyüzünü güzelce anlatın, açık açık, tane tane. imam hatipliye anlatır gibi.
ben öyle yaptım. adam anladı ve anladı.
genel çözüm: korunun, herkesin homofobisi bir anda çıkar , işte korunduğunuzda şaşırmazsınız, zırhınızı çıkartıp kalbinizin paramparça olmasından kurtulmuş olursunuz.
konuşun: son örnek gibi.
kısa kesin bazen: sakın karşıma çıkma filan ..gibi değil de homofobisini yenemeyecekseniz, kesin.
susun ve dinleyin. : bazen onlar konuşmak isterler, ben de eşcinselim homofobik değilim demek isterler.
lgbti arkadaş: eğer işyerinizde varsa, onu uzaktan izleyin, kendisi yaklaşırsa yaklaşın ve korunaklı alan yaratın birbirinize, uzaktan uzağa koruyun birbirinizi ben öyle yapıyorum.
sizi seviyorum buraya kadar okuduysanız, siz de beni sevdiğinizi biliyorum.
alper hasanoğlu

merhaba alper,
sana birkaç kelime kelam etmek isterim, affedersen. biraz sert olacak ama, kızma gerçi sen ekşi sözlük'ten okursun en fazla. buralar filan ibnemsi kadınsı kadın şeyler, sevmezsin.
az biraz bildiğim kadariyle freudyen bir yorumlama yaparak resmine, öyle giriş yapayım mektubuma alper;
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/6133/baba...
yess; başlayalım mı alper bey; (pardon bey dedim ama, muhtemelen kadın değilsinizdir, yani erkekliğinizi yücelterek, bir erkek olduğunuzu var sayıyorum, gerçi ne geveledim, cinsiyetsizlik...vb. zor konular)
bu yazı daha eski bir yazı, 2012'lerde yanılmıyorsam, hırant öldükten 5 sene sonra, davası sürerken, agos'a ropörtaj vermek aslında bir nevi , senin beyaz türklüğünün özür dilenmesi bence, ki zaten belirtmişsin ropörtajda. neyse o takıldığım değil, takıldığım,
verdiğin poz ve title, babalar babalık...vb. sayamıyorum bile, söyleyemiyorum, verdiğin poz da tam ayılara yaraşır, bir baba güveni, yüzünde sevecen bir gülümseme. kirli sakal ihmal etmemek gerek,
alper, biz kadınlar ve lgbti'ler, oraya da geleceğim, şu borderline meselesi, babalarımızın yuvarladığı çığın altında kalmamak için, bazılarımız senin gibi isveç'lerde okuyup buralara "psikiyatri" yapmadı, biz bize sikilen engelleri aşa aşa, inadına inadına okumayı, düşünmeyi, kültür yaratmayı denedik, öyle babalar olmasaydı bok yerdik ile değil, biz hep babasızdık, ya babalarımızdan tecavüzer uğradık ya da saçımızı az boyattık diye babalar evden kovdu bizi. izmir otogarlarında zeki demirkubuz'u aratmayan hayatlardan kendimize kariyer seçtik.
neyse demagoji dersin sen sonra ve borderline dersin.
gelelim o yazıya, kaç kere okudum o maşist yazıyı, bir iki terapide borderline tanımakla, ya da angelina jolie filmi mi sandın borderline bozukluğunu?
buraya yazamıyorum, iyi sevişirler, erkeği zevkten zevke uçururlar.... iğrenç ötesi misojenik bir yazı neyse ne.
peki bizler neden borderline olduk ? sorman gereken bu değil mi? tıp denilen dipsiz sadece o dönemin toplumuna göre şekillenen bir alakasız bilimin bizleri neden borderline diye tanıladığından haberin var mı?
siz. bizler sizin yüzünden borderline olduk, kerhanlere gitmeyi reddettiğimiz için, beden eğitimlerinde dur la bakayım dediklerinde örttüğümüz için, bizler kalbimizin attığı bizi "siktir lan ibne" dedikleri için, bizler dolmuşlarda yalnız kalmaktan korka korka, bugün de tecavüz edilmedik yerabbim sana şükürlerle uyuduğumuz için, o oturduğun pozisyonda zevkle zıplamak için sadece, bizler neler neler yapmak zorunda kaldık? her tarih dersinde, fatih'in 21 yaşında erkek bir şevkle fetihini konuşurken yüzümüzü yere eğdik, okullarda alparslan'ın suratına bakıp, "sorry alparslan ben erkek değilim", kadın astronotların aslında ilk ayı keşfettiğini biliyor musun alper? bizi , biz görünmediğimiz için inadına iyi olmak zorundaydık, inadına okuduk, izledik,çünkü biliyoruz ki bizi sevmiyorsunuz, bize tecavüz etmek için bekliyorsunuz, peki bütün bu okumalar sağlıklı kafa ile mi oldu? ha sorarım? senin gibi mi okuduk sanıyorsun?
kızların okula giderken etekleri küçültüldü, arkalarına çük yememek için susturuldu, her gün ölmemek için senin okumandan daha fazla dopamin salgıladık. peki ne oldu dopamin fazla salgılayınca? modern tıp senden sorulur?
sen cevapla.
şimdi kes zırvalamayı, biz borderline, bipolar, ..vb değiliz. biz sadece senin de içinde yaşadığın toplumun ayakta kalmak direnenleriz.
kucağında iyi sikişmeyiz, erkekleri zevkten zevke uçurmayız, bizler senin gibi kendine tıpçı diyenlerin (ileri gitmeyeyim belki de iyi bir cerrah olabilirsin) tanılarının da dışında harvey milk'ten, jane adams'ta, clara zetkin'den bu yana varız, direnenleriz.
kal sağlıcakla.
durup dururken
neden hornette full aktif barzolara cevap vermeliyiz
yaşamı sorgulaya sorgulaya kafayı yemiş biri olarak, yeni bir tartışma konusu açmak istiyorum sizlere, yine kişisel deneyimlere dayanarak bir iki şey karalamak, beraber düşünmek isterim sevgili ayısözlük şekerleri;
başlığı daha da genişletip, "neden fotoğrafsız yazanlara cevap atmalıyız, neden full aktifler (full aktif derken sadece sikerim sokarım diyen) e cevap verilmeli ya da yatılmalı?
tamamiyle kişisel yorum yapacağım?
aslında ilk olarak kırsaldatıpokuyangay'in bir yazısı üzerine kafa patlatmaya başladım, o bunun tam tersi tezi öne sürüyor, hatta ileri gidip, biz twinklere saldırıyordu, biraz hak verdim esasen, locke'un deneme tahtası gibi deneyeyim lan bu adamın dediklerini dedim.
ve başta ayı olması şartı üzerine, sözde kendini kabul etmiş , toplumda az biraz kendine yer etmiş, bir iki devlet dairesine, üniversiteye, hastaneye kapaklanmış adamlarla görüşmeye başladım.
görüşmeye başladım derken öyle kolay olmadı;
kıyaslamaya gelelim, ktog okur mu bilemem ama birkaç deneyimden sonra, "fuckkk yuuu" moduna girip, davulun dengi dengine ayarlarına geldim. her türlü genelleştirmeden uzak durarara bunlar kendi deneyimlerden oluşturduğum maddeler,
let's come to kıyas.
1 - full aktif tipolojisini kısaltayım f diyelim, öbür tipolojiye de b diyelim mi? (beyaz yakalı) ,
bir kere hornette b ile yazışmak bütün fotolarını gösterip, eniğine cücüğüne inceleyip, sonra sonra sohbete başlar, kendisi açıktır ki karşısındakinden aynı açıklığı beklemekte haklıdır ama artık farklı açılardan göderdiğin fotolardan, off sohbete başla artık moduna giriyorsunuz, sohbet de sanırsın, "schubert mi oh no? bach geçen yüzyılın en iyisi , kesinlikle katılmıyorum," yok öyle olmuyor, direk f gibi talebi yerinde oluyor, ama f gibi "aşkım foto at, sikiim mi? 17 cm? alır mısın?" gibi olmuyor, ayrıca f'ye bir tane foto göndermen yeterli oluyor.
az biraz belki de, "ooo ingiliz dili edebiyatı mı? canım annemdeyim, yazacağım" geldiniz mi gelişme göstermiş oluyorsunuz. aferin ikinize.
2 - iki tipolojinin karşılıklı talebi üzerinden belli dedik. buluşma noktasına. gidilen yerler, genelde okunmayı bekleyen , bazen de popüler maeve binchy kitapları ile dolu kütüphane ve bir çalışma masası oluyor, geniş ve ferah, kibarca ne içersin diye sorar ama aslında aklındaki "sikiim de gitsindir, az sonra bitirmesi gereken projeleri, hiç izlemeyeceği tiyatro oyununu düşünmek vardır. "
f:, yeri yoktur zaten, ondan dolayı seninle nerede olsa yapar ve bir şey içmez, çünkü birazdan az kaytardığı işe dönecektir, ya da çocuk ağlıyordur, karısına eczaneye gideceğini demiştir. nettir. seni direk oksamaya başlayıp kemerini çözmeye başlar, arada az da mesleğini sorar, ,
3 - ktog affet ama, resmen iğrendiğim tavır; b'nin instagramı açıktır, bir iki kadın arkadaşı vardır, hatta evde lgbti'ye dair küçük simgeler de bulabilirsiniz, sanarsın ki "waoaaaav, yess" sonra muhabbet, lgbti sikik derneklere bok atmakla sürer, ama (kesin bilgi , yeminlen) hepsi hemen hemen hepsi ucundan kıyısından bulaşmıştır, akademisyen ise konferansına gitmiştir, işyerinde kendini teminata almak için gitmiştir, iki ya da bir kez gidilmiştir. sonra "onlarrr ne yapıo ki yeaa" deyip küçümserler,
f; zaten lgbti'yi pasiften ayrı olarak göremediği için, dernek nedir bilmez, gbt kontrolü sanar, hatta, uzak durmanız gerektiğini anlarsınız, sohbeti bitirip "haddiii aşkımm" a geçersinizi.
4- kahve ile dünyayı algılarım ben, kahvesiz ve filmsiz bir dünya, yastıksız yatağa benzer kıvranırım. eğer seksten önce içmediyseniz, b; istemeye istemeye teklif eder, glukoz düşmüştür, testeron etkisini yitirmiştir, ama kibar olmak zorundadır, kahve yapmayı bilmezler, filtreli var yapayım mı der mesela, raflarda harika kupa bardaklarına donuk donuk bakar,kahveyi ben yaparım, yaptığımda, sessizce içersiniz, film ve kitap manyağı bir twink olduğum için soru sorarım ben, ama genelde o sorulara kısa cevaplar gelir, çünkü sen nereden biliyorsun ezik bakışı vardır. joseph condrad mı? benim bitirme tezim, nereden biliyorsun diyenine rastladım.
f; 'ye kahveyi siz teklif edersiniz, adam zaten evinize aldıgınız için mahçuptur. elbette ki kahveyi siz yaparsınız, öyle görmüştür, zaten bilmez de. kitap mitap konuşmazsınız ama evinizde okuduğunuza dair simgeler görünce, "sen hdpli misin?" der, çünkü o gökkuşağını pkk bayrağı sanar. konuşamazsınız. ama ayıp olmasın diye, size sokulur, götünüzü ellemeye devam eder.
5 - iş yoğunluğu,
b; vala bila "şey numaramı yer için haberleşmek için verdim, yani bein tus ya da doktora ya da bilmem ne mühendislik şeyim var, hani aramazsın değil mi?" diyeni gördüm. inanın. teli çıkartıp o an siliyorum. arıza diyorlar sonra çünkü onlara göre, kabul edilmedikleri her şey arıza, ya da seni begenmediyse, sana o an bir şey demezler ama evde sivrisinek misali bir hava gezinir.
f; numaranı almışsındır, ama zaten arayamazsın, açmaz ki, açamaz, ya o an tır kullanıyor olur, ya da belediyede açamaz, karısı da görebilir, o yüzden bunu dert etmez.
6 - ktog bir şeyi hesaba katmadı, kibir: aşk, lan aşık oldum ben b:'ye, anamın sütü boğazımdan geldi, ne ankara gölbaşlarında siktirmediğim tırcı kalmamışmıs ne de evime bakmadan ona yazıyormus, şu bile oldu be, dil tarih de sosyoloji okuyorum ben, fuko filan derrida, sen kimsin hovarda? ...vb. kibirleri kariyerlerinden aktı, ama bilmedikleri bir şey var, mesleğimden dolayı ülkenin sosyal politikasını iyi bilirim; ondandır en fazla bir yere kadar kariyer sonra seni yerler. bil.
aşık oldum f:'ye, evet onda da acı çektim, ama inanın ne bir hakaret yedim, ne de bir şey, engelledi en fazla, o da hetero düzeni bozulmasın diye, ama çay içtik, sakarya'da babacan çay evine gittik, midye yedik, gazoz içip nuri alço şakaları yaptık, üstelik her türlü işimi hallettiler, telefoncu ise telefonumu tamir etti, belediye ise yaptı yani.
uzatmak yersiz. neden hornette full aktiflerle yatmalıyız? , çünkü cevapsız kalmıyorsun,b : seni hep cevapsız bırakır, ortamı vardır zaten, hatta burada bile aıdını çıkartır, derneğe bulaşamamış aktivist ya b; seni ifşa bile eder,
f; ise ifsa edecek ortamı yoktur.
ktog'a saygılarla,
hurde
kendisi aylar aylar önce, growlr hesabımı sormuştur, ben de söyledim, kendisininkini vermeyerek ayısözlüğü growlr gibi kullanarak beni sinir etmiştir.
foto açmazsan açmam kural ı:) uzak dursun. alimallah.
eşcinsellerin yaşlanması
kafa patlatmaya sayısız ve kendimce çözüm bulduğum konulardan birini paylaşmak istiyorum sevgili ayısözlük şekerleri.
ilk ne zaman düşündüm oradan başlayayım yaşlanmak üzerine, herkesini bir anda ilki vardır konu ile ilgili, kimi sakalında beyaz görür, kimi memelerinin sarktığını düşünür, kimi eskisi performatif seks yapamadığını düşünür..vb uzatılır bu örnekler, hayal gücünüze bağlı,
benim yaşlanmaya ilk cemrem; üniversite 4. sınıfta başlar, evet doğru, 4. sınıfta bir arkadaşım, "bak sen şimdi çıtır bir twinksin, götürmediğin ayı yok, ama yaş ilerleyince kaslı ve atletik olmak zorundasın, genç gösterebilmek için." o dönemde ayı üstüne ayı bir hayatım olduğu için çok takmamıştım.
sonraları sevgili chaser seven ayılar tarafından yeterince kaslı ve atletik bulunmayarak bazen kibarca bazen de sert bir şekilde reddedilerek, neymiş lan bu kas deyip kendimi spor salonuna yazdırmaya karar verdim.
şimdi burada duralım. hiç yazılamadım. spor merkezi'nin önünde durup düşündüm, "ben hayatımda sadece iki şeyi uzun süre sürdürebilirim, ilgilice ve hevesle yaptığım tek iki şey: sinema ve seks. " onun dışında hiçbir şeye para vermeye gerek yok, çünkü biliyorum ki sürdüremeyeceğim." geri döndüm.
peki dostlar yaşlanma stresinden nasıl kurtulabiliriz? kendimce bulduğum yöntemleri paylaşayım madem:
1 - arkadaşımın önerisini yazayım, spor merkezine eğer benim gibi maymun iştahlı değilseniz, buyrunuz gidiniz, hem orada enfes ayılar ile haşır neşir olup hem de hobi olarak da kendinizi iyi hissederseniz, ben yapamıyorum, ama evimin önünde parkurda zaman buldukça yürüyorum.
2 - chasersanız , bırakın kendinizi, zorlamayın, inanın sizi siz olduğunuz için önemseyecek birileri çıkacak, her yaşta, benim uzun süredir takıldığım bir daddybear vardı, adam yaşlandıkça ilgimi çekmez oldu, ama bana sabaha kadar öyle sarılırdı ki , bazen çok özlüyorum o sarılışı, sırf sizi sarılmanızdan, gülüşünüzden seksinizden hoşlanan bir ayı olacak. kaslı, atletik, ..vb kıvanç tatlıtuğ olmanıza gerek yok.
ayı iseniz, yukarıdaki uyarıları dikkate alabilir, sadece yılda bir check up yaptırabilmeniz sağlınız için önemli gerisi, sizi siz olduğu için sevecek, sikişecek birileri olacaktır.
3 - yaşlanacaksınız.
evet, bunu kabul edin, artık aşık olamadığınızı, banka kuyruguna kızamadığınızı, trafikte kadın şoförlere bok atanlara dönüp bakmadığınızı, acun ılıcalı'nın hayatı daha çok dikkate değer olduğunu fark ettiğimizde yaşlanacağımızı anlayacağız. bundan kaçış yok. her yaşın kendine ait bir tortusu var bunu bilmek gerek sadece. (osho gibi oldu biraz bu ama öyle)
4 - sosyal güvenlik sistemine dikkat etmek
aile cehennemi ile aranız bilmiyorum ama eğer yalnızsanız, bir iş sahibi edinmeye çalışın, okul, kariyer gibi yüksek hedefleriniz olmak zorunda değil, ne iş yapıyorsanız ileride kendinize sahip çıkacak bir sosyal güvenlik sistemi geliştirin. çoğunuz yapıyorsunuzdur.
5 - huzurevine gidin.
eğer şansınız varsa, bir trans ile konuşmak iyi gelebilir, ben mutlaka senede bir huzurevine giderim, gerçi benim mesleğim nedeni ile oralara girmek çok kolay ancak, mesela aile bakanlığı'ndan izin alıp bayramlarda belki de huzurevine gitmek vicdan masturbasyonu olarak algılamayın ama inanın çok iyi hissettiriyor, bir zamanlar da o insanların hikayelerini - eğer anlatırlarsa - dinlemek beni iyi hissettiriyor.
6 - korkuyorsanız üstüne üstüne gidin.
ben mesela inadına "muscle, atletik guys" chaser seven kendini beğenmiş welleducated yazan ayılara yazdım. reddedilsem de. çünkü korkuyorum ayısız kalmaktan, kimsenin beni istemeyeceğinden. en son limitimi tüketene kadar, korkum geçene kadar sürdü bu.
artık onları ben istemiyorum. ama ne yaptım biliyor musunuz? 7. madde lütfen
7 - kitap okudum. kitap okuyun
yaşlanma merkezi'nden ders bile aldım ben. makale, kitap , ne bulursam okudum. benim hüzünlü orospularım mesela yaşlanmayı güzel anlatır, ölüm bir varmış bir yokmuş da mesela.
8 - film izleyin
seviyorsanız, yukarıda da belirttim, benim hayatta yapmazsam haftada 3e yakın film izlemezsem ölürüm, dediğim için, bunu her konu için yapabilirsiniz.
9 - beklenti içerisine girin.
ahmet altan'ın "beklediğim bir şeyler olduğu sürece, yaşlanacağımı düşünmüyorum." aforizması vardır. severim. bir şeyler beklediğiniz sürece yaşlanmazsanız, yorulursunuz, bıkarsınız, özellikle bu ülkede hiçbir ömrün evresine saygı duyulmadığı için, yaşlanmaya da gerek özen gösterilmiyor, yine de bir beklenti içerisinde girmek iyi hissettiriyor.
bunları chaser olarak (atletik ve kaslı olmayan) yazdım, eleştirme hakkına sahip olup, asla hakaret etme hakkına sahip değilsiniz.
gaybarda takılma yöntemleri
merhaba;
bu çıkardığım önerme, sadece ankara'da savoy, sixties ve eski yeni (alt katı) gidilen ve kendi kişisel önermelerimdir. çıkardığım analizler beni bağlar. sadece güvencesizlik - güvenlik alanları bu ara kafamı taktığım konular, kendimizi korumak için bir iki örnek yazmak istedim.
öncelikle bir analiz için verileri yazalım efem; geçen sene nisan ayında @youngbear'i götürmeden önce 2 defa giderek, buna zamana kadar yaklaşık 12 ya da 13 defa sixties'e gidildi. zaman aralığı, bütçem az olduğu için ayda bir ya da bazen iki defa olmuştur.
savoy: hemen her hafta, her hafta içi gidildi, yaklaşık 37 defa gidildi ve sayabildiğim bu kadar.
eski yeni: 1 senede 3 defa gidildi. 1 saate yakın kalındı sadece.
verileri yazdığımıza göre önerilere geçebiliriz.
1 - genelde yalnız olmamaya çalışın.
ben genelde bahtsiz chaser olarak yalnız gittim. yalnız gitmenin bendeki avantajı istediğim ayı ile konuşabiliyor ya da grup isteyenlere üçüncü olabiliyor direk o an karar verebiliyorsunuz, yanınızda biri olsa muhtemelen ona bakarak (eğer arkadaşınız ise yalnız bırakmak istemeyeceksiniz) karar vermeniz gerek.
ama yalnız gitmenin tek avantajı yukarısı sadece. onun dışında yalnız gitmeyin, yanınızda biri var iken, özellikle bu çekingen olmayıp eğlenceli biri ise dans etmeyi sevenseniz o gecenin yıldızı olabilirsiniz, ayrıca sigara molalarında yanınızdaki ayıları kesip birilerine göstermek harika. sarhoş olduğunuzda birinin yanında olma güvencesi sizi iyi hissettiriyor.
2 - çok dans etmeyin.
burası "yaw ben dans ederim de yer yamuk" diyen eniştelerin memleketi, dans etmenin ayıp, olduğunu düşündürten bir erkeklik. ben ilk zamanlarda özgür ruhlu olarak umrumda değildi, dans ediyordum, hatta bir ara direklere çıktığım olmuştu. sonradan yanına gidip konuştuğum ayılar tarafından kibarca reddedildim,
o zaman bu öneriyi 2'ye ayıralım,
eğer amacınız birileri tanışmak ve sabaha geniş omuzlu, yastık göbeğe yaslanarak uyanmak ise, evet fazla görünür olmayacaksın, dans etmek ucuzluk olarak algılanıyor, evet dans eden kolay veriyor çünkü onlara göre, evet dans etmek çirkin baldızın işi, gelin dediğin ağır olmalı sanılıyor.
amacınız sadece dans etmek ve bir iki bira içip arkadaşlarla ile gidip eğlenmek ise, sizi kim tutar, inadına dans edin, inadına çirkin dans edin, köpürün, ben onun için gittiğim zamanlarda, ki zaten kısıtlı bütçemle bir dahaki ay gelemeyeceğimi bildiğimden çok dans ediyorum. dansöz dünya.
3 - hornet - bar aynılığı
şimdi buna çok katılmayabilirsiniz ama inanın insanlar hornette nasıl ise orada da öyleler, bunu bilin, yanınıza gelenlere "direk engelleyin ya da neyse öyle karar verin," ve şunu unutmayın, özellikle orta anadolu'nun anıtkabir'i ve odtü'yü çıkartırsanız bir boka benzemeyen şehrinde iseniz, oraya ta konyalardan, kırıkkale'den kırşehir'den..vb geleceklerdir. ve amaçları, eğlenmek değil.
4 - inanmayın.
savoy'da iken "sana hornet!ten yazmıştım, cevap atmadın" diyen tipler çok yanıma gelirdi. asla. ben kimseyi cevapsız bırakmam,
bir de oralara ya herkes ilk o gün gelmiştir, ya da fazla gelmeyecektir, ya da çok ama çok seyrek gelmiştir, mesele bu değil mesele, o bunu ileterek oranın ucuzluğu üzerinden kendisine bir "entellektüel, üstün" atfetmek, ben inanmıyorum, orada söylenen isimlere, mesleklere inanmıyorum, bu öneriyi hayatınızın aşkını oradan bulamayabilirsiniz diye yazdım. yine de belli olmaz tabi.
5 - tanıdığın bir kolin (partnerin) ile karşılaşırsan, önce ondan bekle,
belki de açık değildir, belki de sadece orayı görmeye gelmiştir, benim ayılar genelde, hornetten tanıştığım, evli , ya da çok da bu tarz mekanlara takılanlar olmadığı için ben hep onlardan beklerim. bazen seni tanımamazlıktan gelinir, bazen de canı ister yanına gelir, bazen de o kadar seçenek arasından lan ben bununla mı yattım diye düşünmüştür. bırakın ilk hamleyi ona. ne yaparsa yapın kızmayın. sonuçta pembe panjurlu bir ev düşlemediniz onunla.
6 - asla kavga etmeyin.
ilk öneri olacaktı aslında. asla. özellikle yalnızsanız. ben genelde kavgacı arıza olduğum için, sixties de bir tokat, savoy'da biri "yeter artık ruh hastası" gibi hakaret yedim. bence benim gibi kavgacı arıza birine göre iyi bir rakam.
7 - gidilen yerlerin trans arkadaşlarımızın "iş" alanı olduğunu unutmayın.
bunu benim ayılar genelde "trans" isteyenler olduğu için, kendini ucuza getirmek adına benimle yatmak isteyenler çok olduğu için yazıyorum.
senin gitme amacın eğlenme olabilir, bazı transların orada ticari amaçla bulunduğunu ve asla onun yanındaki birilerine yanaşmayın,
ben şöyle bir şey yaşadım, ayıyı önce transla gördüm, sonra bir saat sonra aynı ayı yanıma gelince, adam güzeldi, kabul etmek istedim, ancak sonra aklıma geldi, gittim o trans arkadaşı buldum, söyledim. trans arkadaş şaşırdı bana, sonra tabi ki al senindir dedi.
8 - ne istediğinizi bilin.
bu öneriler bazen travmalardan çıktı arkadaşlar, ben artık orada ne istediğimi biliyorum ve bunu kendim oluşturdum. kendi paramla, kendi geceleri uykusuzluğumla kendi gözlemlerimle oluşturdum. emeğim bu benim.
ben asla, kendine doktor, mühendis, akademisyen...vb diyip üstün gören kişiler ile olmuyorum, varoşluk bana samimi geliyor , onu istediğimi fark ettim, yenidoğan'ın göbeğinde beyaz atletli mangalcı ergin abi'yi daha çok arzular oldum eray bey'den, bunu sınıfsal kavgacılık için demiyorum, sadece çok ezildim bu konuda ve ezile ezile insanların ne düşündüğünü umursamaz oldum,
ondan dolayı ne istediğinizi kimle takılmayı istediğinizi gerçekten bilin ki daha bara girer girmez filtreleme başlasın.
9- asla oralarda aşık olmayın.
samimiyet olan şey güzeldir, ama oralarda samimiyeti aramayın.
10 - ittifak kurun.
ben her gittiğimde ev arkadaşıma söyluyorum, ya da sixties, ya da savoy'a gittiğimden haberdar bir dernekte gönüllü yaptığım arkadaşlarım var, bunu başınıza bir şey gelirse, beraber hareket edeceğiniz arkadaşlarınız olsun diye yapın.
@youngbear14 bana arada bunu yapar, kendisi farkında olmasa da.
siz de birilerine söyleyin,
sizi seviyorum.
not: bunlar benim önerilerim, tamami ile kişiseldir,
bistro savoy
artık gitmemeye karar verdiğim ankara konur sokak'ta, gece 23:00'de herkesin bir anda "erik dalı yeşildir" diye kaşıklarla ankara havası oynaması ile ünlü gay/gayfriendly cafe.
hornet ve growlr kullanma yöntemleri
merhaba;
aylardır düşündüğüm ve en temelde kişisel olarak uyguladığım hornet - growlr yazışma yöntemlerini siz sevgili dostlar ile paylaşma gereği duydum;
önce hatalarımı yazıp sonra doğrusunu yazarak, umarım size de yardımcı olacak bir iletişim yöntemi buluruz efenim, beraber düşünmek için yazıyorum bu arada, herhangi bir doğruyu kanıtlamak için değil, yazdıklarım beni kapsar.:
ilk olarak, lütfen erkekler ile yazıştığımızı unutmamak gerek, cinsiyetçilikten uzak durarak, toplumsal olarak erkeklikten nemalanması imkansız olan erkeklerden bahsediyorum, buna ben de dahil, cinselliğimiz sürekli karşıdakine yönelince yüceltildiğimiz, elimizden tutulup kerhanelere götürüldüğümüz, beden derslerinde kimin en büyük yarısmalarını yaptığımız erkekler /erkeklik,
1 - hata: duygusal olarak uzun uzun sohbetlere girmek:
ilk dönemlerde yapıyordum, ama sonra anladım ki, hangimiz , uzun bir sohbete katlanır olduk, ya da bir sorun üzerine kafa patlatıp , bir dakika george, politik olarak... diye konuşmaya başladık, hepimiz kestirip attık, "kes lan, siktir lan, sus oğlum" diye diye iletişimimiz kesildi, ondan dolayı uzun sohbet karşındakini tatmin etmeyecektir.
bir örnek: şizofreni çalışan bir psikiyatrist arkadaşım vardı, o artık şizofreni sahibi ailelerinin çocuklarına/yakınlarına bakış açısından yorulduğunu ve aileler ile her terapide uzun uzun konuşmanın bakış açılarını değiştiremeyeceğinden bahsederdi. bu toplumun erkeklerinin de uzun bir şeye katlanamıyor.
aforizma: barış bıçakçı ; erkekler uzun süren şeylere dayanamıyorlar.
2 - evli adamlara kızmak:
zorunlu heteroseksüellik kavramından bihabersizseniz evet kızmakta haklısınız, bence uymuyorsa direk uymuyor yazabilirsiniz, ben ilk başlarda çok kızıyordum, engelliyordum sonra benim mücadele anlayışım ile karşıdakinin aynı olması beklenebilir mi? adam bunu tercih etmiş diye düşünmeye başladım.
3 - ben sevişmem - sakso ve anal yaparım diyen full aktife ayar vermek:
öğrenci iken bu adamlar ile yatardım, sonraları resmen adamlara şu açıklamayı yazdım:
klitoris denen zar, götde de var ve eğer sikin rahat girsin istiyorsan beynindeki serotonin dopamini çalıştırması gerek , bu da insana zevk veren şeylerden oluşur, alkol, halusinasyonlar, rüyalar, uyuşturucu madde ve sevişmek...
sanardım ki anlarlar, "hıh durup dururken, haklısın hadi sevişelim" diyecek, yanılmışım.
bir de düşündüm ki herkesin cinsellik algısı aynı olabilir mi? yani adamın cinsellik algısı o , neden garipsiyoruz, sadece "uymaz" de geçebiliriz, " eleştirmek bize düşmez" dedim.
4 - fotosuz yazana kızmak:
kızdığım bir şeydi, hatta ben götü başı açık lan ben kamuda çalışıyorum, sendeki korkaklığı sikim diye yazdıklarım oldu.
açılma sorunu var dostlar, herkes belli bir yere kadar açık olabiliyor, bu zaten yeterince muhafazakarlaşan bir toplumda onlar için anlaşılır bir durum. ben artık belli yere kadar cevaplıyorum, ki bazen çok güzel sohbetlere neden olabiliyor,
bir örnek: biri ile ilk şöyle yazmıştı : foto da ısrar etmeyeceksen sohbet etmek ister misin demişti, nedense kabul etmiştim. (şimdi olsa kabul ediyorum) inanılmaz komik espriler yapmaya başladık, birbirimizi anlıyorduk, paylaştığı şarkıları hala dinlerim, artık ben buluşmak istedim ve foto da ısrar ettim, buluşmayı kabul etti ancak foto buluşma olmadan göndermedi, ardından beni önemsediğini, işi gereği haftanın 3 günü bulunduğum şehre geleceğini, güzel bir hayatımız olabileceğini..vb bahsetti. buluşma esnasında onun tipini begenmezsem bir şey demeyeceğini en azından bir kahve içmiş olabileceğimizi söyledi. neyse, kabul etmedim, ileri gidip, biz bedel ödüyoruz ..vb. aktivizm kokan cümleler kurdum, siz neden, ..kavga ettiğimizin sabahında:
durup dururken;
al. ben hakimim. dedi. buluşmadık. inanılmaz ayıydı.
5- direk yer sormak kabul edilemez sanmak
ilklerde kızıyordum, neden? aile denen cehennemde pekala insanlar kendilerini iyi hissedecekleri alanı sormak isterler, parklara bar tuvaletlerine maruz kalmış bir hayat sonuçta, ben artık yanıtlıyorum ama bunu sohbet ilerleyince yapıyorum.
6- zayıf iseniz growlr'da pek de umut beklememek
evet, kendime oluşturduğum önerme, yani tamami ile kapattım bir daha geri dönmemek şartı ile. zayıf bir chasersanız evet, pek bir şansımız olmuyor,.
7 - growlr'daki ayıların az konuşmasına içerlemek
bunu ilk maddede yanıtladım. ülkedeki "sen sus, ne bilirsinlerle" büyüdüğümüz için, şişmanlığın ciddiyetsizlik algılanıp kimse düşüncelerini takmayan bir toplumda pekala iletişimde sakat olacak.
8 - sanalcılardan uzak durmamak
önceleri benim yapamadığım durum, seksin her fantezisini konuşuyordum, ama artık o kadar zamanım yok ve ondan dolayı, sanal konuşmaya evet deyip buluşma teklifine bir türlü iş uydurup gelemeyenlere tahammülüm olmuyor,
9 - engellememek
aktivistiz ya insan hakları felan insanları engellemiyordum, ama yanlış, engel tuşunu bol bol kullanın, foto açmayıp sohbet bile etmeyenlerden direk engel basın, küfür içerikli konuya direk girenlerden eğer istemezseniz, siz bir şey yazmadan engel basın, inanın kafa rahatlıyor
9 - cevapsız bırakmak
lütfen yapılmasın, uymazsa "uymaz, tşk" yaz zamanını almaz merak etme, ölmezsin, ısrar ederse, penis fotosu atarsa o zaman bas engeli.
10 - ne istediğinizi gerçekten bilin.
ben mesela arkadaşlık istemiyorum, onu biliyorum,
11 - ne olursa olsun, üzülmemeye çalışın
valla bak önceden köpürüp ağladığım @youngbear14'ün kafasını ağrıttığım zamanlar oldu, bu aylarda artık, beklentilerim çok altında ve kimsenin beni üzemeyeceği bir alan yarattım bu uygulamalarda.
not: bunlar benim naçizane düşüncelerim, umarım eksi oy yemem, ayrıca siz de altına bir şeyler yazıp geliştirebilir, katılmayabilir, uygulayamayabilirsiniz. benim uyguladığım ve oldukça rahat olduğum bir dönemdeyim. ondan sizinle paylaşmak istedim.
ayşe hatun önal
sirenler adlı şarkısının "dağılın kızlar olay bende," bölümünü hande-demet-aleyna'ya yazdığını düşündürten, türkiye popunun kendini en çok geliştiren eski mankeni. kesinlikle çok kaliteli.
hold back your love
klibi ile lgbti temaya göz kırpmış, white lies şarkısı.
hayao miyazaki
bu dünyaya atanmış meddah, bizlere masallarından tanrıdan öğrendiği dünyayı anlatıyor. görevi bu.
kor
zeki demirkubuz'un son filmi. uzun zamandır, bir türlü özlenen zeki tarzını yeniden bulduğumuz, ışıkları ile, karakterlerinin mimikleri ile, zeki'ye yaraşır vicdan sorgulamaları ve işçi sınıfı dediklerimizi cıvık toplumsal gerçekçilikten uzak bir gerçekçilik ile anlatan, taner birsel'in harika oyunculuğu ile bence özlediğimiz tarza hoş gelmiş diyor zeki demirkubuz.