her söze toplum diyerek başlamak

aslında burada vurgulanmak istenen şey, toplumdan ziyade sürü'dür. zira bireyselleşmenin tam anlamıyla gerçekleşmediği koşullarda, sağlıklı bir toplumsallaşmadan da bahsedilemez.
bireyselleşme özgürleşmeyle, özgürleşme mücadeleyle kazanılır.
seküler yaşam tarzının oturduğu, kadın ve lgbt haklarının tanındığı, sendikal hakların, örgütlenme özgürlüğünün önünde engeller olmayan ülkelere bir bakarsak, arkalarında yüzlerce yıllık bir mücadele geleneği görüyoruz.

oysa biz 600 yıllık bir kulluk, kölelik sisteminden geliyoruz.
devlet baba lütfederse taltif edildiğimiz, kahrederse kellemizin alındığı bir ceberrut sistem.. ve bu sistem bize "hoşgörülü" ve "adaletli" bir sistem olarak anlatıldı, hala anlatılıyor.

bu sistemin en gaddarlarına, ecdatlarımız oldukları için secde etmemiz, onların kahramanlıklarıyla gurur duymamız öğretildi, hala öğretiliyor.

bu bozuk düzene başkaldıran ama yenilen şeyh bedreddin ler, pir sultanlar, köroğlularla olan bağımız kopartıldı.
o yenilen ama teslim olmayan kahramanları değil, bizi katliamlara ugratan kendi cellatlarımızı ecdat olarak belledik.
celepli çobanin peşisıra salhaneye koşturan koyunlar gibi...

şimdi de bize ulufe dağıtanların peşinden gidiyoruz. bize ileri demokrasinin ışığını getirecek, her şeye kadir, ulu kağanımız her ne eylerse güzel eyler.