köyde yaşamak

istanbul gibi bir metropolun karmaşasından kısa süreliğine kaçılabilir ama uzun süre yaşamak insanı sıkabilir. organik yaşamda bi yere kadar.
ilkokula başladığımdan beri "yazları köye gitmek" konusu hep canımı sıkmıştır.
evet bir köyüm yok ve bu duruma gerçekten çok üzülüyorum.
o yüzden köy yaşamını da bilmem. sadece televizyonda gördüğüm, insanlardan duyduğum kadarıyla...
arada bir uğrayanlar için hazır gıda tüketmemek adına anlamlı olsa da, köyde yaşayanlar için o ürünlerin sofraya gelmesi göründüğü kadar kolay bir süreçten geçmez. yani o bakımlı ellerle süt sağmak, öncesinde o ineği otlatmak, ahıra sokmak, yumurtayı pis kokan kümesten alıp sofraya getirmek, bağı bahçeyi bellemek, otlardan arındırmak her yiğidin harcı değildir. bu nedenle köyde yaşamak sadece temiz hava almak, doğru beslenmek anlamına gelmez, mücadeleyi gerektirir.
ben köyde büyümedim. annemin köy dediği bir yer var ama köy demeye bin şahit ister. herkes birbirinin akrabası. yolda karşıma çıkan adama direk dayı diyorum. çünkü annemin dayısı çıkıyor bir şekilde. ev desen dökülüyor. hepsini geçtim şehirde büyümüş, hafta sonları dinlenmek için hafta sonlarına gitmiş, arkadaşlarıyla bir kahveye 10 tl vermeye alışmış, otobüs sırasında ezilme tehlikesi geçirmiş birisi olarak köyün durağan yaşamı gerçekten bunalttı. bir de arkadaşın yok falan işte öyle.

ama tüm bu kafamdaki olumsuz düşüncelere rağmen ilerde ege'de bir kır evi almayı düşünüyorum. ufak bir bahçesi olsun. her sabah taze sütü, yumurtayı ve gazeteyi kapıma bıraksınlar. köy pazarından en doğal yiyecekleri alayım. o bir hafta telefonumu komple kapatıp bilgisayarımı hiç çıkarmayayım. belki bir kaç eş dost gelir ziyaretime. yeter. tüm enerjimi toplayıp tekrar şehir meydanına, arenaya çıkarım. biraz dinlenmek, biraz huzur gibi. arada öyle. 1 hafta. çok abartmanın anlamı yok.

bir de seviyorum köy insanını. doğallar. gereksiz boyadan ve kirden uzaklar. içleri dışları bir. yormuyorlar. otur saatlerce çayınla sohbet et.