lgbt bireylerin kendini topluma pazarlaması

geçtiğimiz 2 yıldır üzerine çalıştığım bir makale konusudur.
söylememe gerek var mı bilmem ama insan hakları bildirgesine göre tüm insanlar eşit doğar ve eşit haklara sahiptir. hiç kimse renk, dil, din, cinsiyet vb. etiketlerden ötürü yerilemez veya övülemez. bu noktada lgbt bireylerin 'diğer insanlar' tarafından alınan haklarını geri edinmeleri üzerine girişecekleri faaliyetlerde izlenmesi gereken bir yol vardır.

lgbt'yi dünyada malları kalitesiz, hasta eden bir ürün markası gibi düşünün bu markanın ise gey, lezbiyen, travesti, transseksüel ve biseksüel olmak üzre 5 ürünü olsun. bazı ürünleri hiç bilinmezken bazıları nefretle anılmakta en şanslı olanlar ise linç edilmektedir. yapılması gereken çalışma bu 5 ürünün kendi lokal ve markanın (yani lgbt markasının) yeni bir yapılanmaya giderek toplumda bir lansmana çıkmasıdır.

şöyle ki, hepimiz şu ürünlerden en az birini seviyoruz: şeker, çikolata, şarap ve sigara. temelde bu ürünler kötü gibi görünsede aslında son derece keyif verici hatta içlerinden şarap, dozunda kullanıldığı zaman doktorlar tarafından bile tavsiye edilen ve kalp sağlığına iyi gelen bir üründür.

unutmayın, kötü ürün yoktur. kötü pazarlama vardır. özetle burada lgbt bireylerin aslında yapması gereken şey, tüm dünyaya ne kadar örnek insanlar olduklarını göstermektir. ayrıca tüm bu örnek davranışlarının üstüne bir de kimlikleri nedeni ile tüm dünya ile nasıl savaştığını ve buna rağmen hayatını sürdürdüğünü göstermektir.

aslında yapılması gereken, ne kadar 'normal', 'sıradan' insanlar olduğumuzu göstermektir. bizimde herkes gibi sabah 6:30 da kalkıp, metrobüse binip, işe gidip akşam eve gelen tipler olduğumuzu göstermektir.

buradaki dinamiklerin içine gey bar, onur yürüyüşleri vb.leri de açıkca dahil edilmelidir. bunlar her ne kadar aykırı faaliyetler gibi görünse de, heteroseksüel bir yaşam formunda özellikle demografik sınırı türkiye'ye indirdiğimizde daha sapkın şeyler görünmektedir. bunlara örnek olarak 2-3 eşlikik (kuma sistemi), ' dost tutup ev açma', 'öz evlada tecavüz', 'ördeğe tecavüz ( ördek tecavüzcüsü damat )', 'kuran kursunda oğlanlara tecavüz', 'baldızla kaçma' vb gibi. tüm bu sapkınlıkların etiketlerden değil bireylerin kendi davranışlarından ötürü meydana geldiğini vurgulamalıyız ki toplum normları değişsin.

kısacası, adam olalım. örgütlenelim. efendi efendi işimize gücümüze bakalım. köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyelim, sonr gey bir belediye başkanımız olsun ve tadaa mutlu son.
ps: şaka bir yana araştırmam ve konu ile ilgili tezim devam etmekte. her türü fikre ve görüşe açığım.
türkiyedeki en sağlam dernekle işbirliği içine girilerek gerçekleştirilebilecek projedir. takibindeyiz.
politik olmakla ilerleme kaydedilebileceğine inandığım uygulamalar bütünü.
kendi kendinin pezevengi olmak. sözkonusu toplum olunca, grup indirimi yapmak kar maksimizasyonu saglayacaktir.

ibne de olsa insanın gurur duyulacak böyle bir eşi olabiliyor.

(bkz: fashion god)
pazarlamak kelimesiyle bastan kaybeden uygulama.bizler ne bir urunuz ne de kendini potanasiyel musterilere sirin gostermeye calisan sirketiz.dogru kelime tanitmak olabilir.en basta yasama hakki anayasal ve hayati bir haktir.bunu diger insanlarin bize sunmasi icin sekilden sekile girmek ahlaki degildir.onlara kendimizi tanita biliriz ama hak dilenemeyiz.
--- spoiler ---

aslında yapılması gereken, ne kadar 'normal', 'sıradan' insanlar olduğumuzu göstermektir.

--- spoiler ---

iyi niyetli bir makale belliki. içinde çokça paradoks barındırıyor. ama içinde en çok dikkatimi çeken bu oldu. özetlemem gerekirse normal görünme çabası normal bir davranış değildir.

--- spoiler ---

heteroseksüel bir yaşam formunda özellikle demografik sınırı türkiye'ye indirdiğimizde daha sapkın şeyler görünmektedir. bunlara örnek olarak...

--- spoiler ---

bu da dikkatimi çeken başka bir ifade. "eşcinsellik sapkınlıktır ama bakın siz daha sapkınsınız" türünden bir savunma pek de fonksiyonel olamaz.

kimseye kendinizi satmak zorunda değilsiniz. heteroseksüeller tarafından sevilmek zorunda da değilsiniz. olduğunuz şey olmaktan vazgeçmeyin. tek bir önerim olabilir; kendi ayaklarınız üstünde dimdik durmayı öğrenin. bunu başardıktan sonra gerisi gelir zaten.