sürekli siyaset yapan insanın aptal olması

bir bakımda katıldığım ama tam olarak ''aptal'' ifadesine konduramadığım, başka bir durum. benim gözümde ikiye ayrılıyor:

ilk olarak, ülke genelinde bakılırsa; bu bizim ülkemiz veya herhangi bir ülke, siyasetin tamamen bir açlık oyunu olduğunu düşünüyorum. oyuncular değişiyor ama oyun aynı, kişiler güç açlığını doyurma peşinde, bu yolda para pul vs de edinip esas oraya gelme amacından bihaber, ben işime bakarım benden önceki de şunu yaptı şöyle dedi gibi hep sorumluluk almadan üçüncü kişiye topu atmakta. hatta bir ara izlemesem de political animals diye bir dizi vardı, bence zaten adı her şeyi anlatıyor. iktidar açı hayvanlar senin halkın temsilcisi diye seçtiğin adam orada uyuyakalıyor, yumruk yumruğa giriyor, yıl 2015'e gelmişken hala at gözlükleriyle hayata bakıyor. neden? çünkü basit, vizyon yok. bu da bu anlamda ne yazık ki ülkemizin en büyük eksikliği. test mantığıyla a-b-c-d arasından %25 şansla doğruyu bulan, bir şekilde bir yerlere gelen insanlar olunca şaşılmaması gereken durum. bu tarz bir başarıyı belki az, belki çok kapasitesine de göre herkes elde etme şansına sahip ama esas şans, bu yolda ilerlerken dünyadan, pozitif bilimden de haberdar olup muhakeme yapabilmek, olabildiğince öğrenme arzusunda olmak. halktan geldiğini-geleceğini iddia edip de köşkte sıcacık çayını yudumlarken şehitler, ölen işçiler, koca terörüne uğrayan kadınlar ne ki ya, collateral damage ( yani istemedik ama oldu, napalım). böyle bir şey yok, bu bireyler birtakım haklarından vazgeçip devlet çatısı altında bir ulus oluyorsa sen de bu bireyleri çift taraflı ilişki uyarınca koruyacaksın kollayacaksın. jean-jacques rousseau bunu 1762'de söylemiş ama bizdeki o zihniyet nerede, hala karanlık çağda... hala kimin eteği kısa, kim kiminle nerede ne zaman ne yapıyor kafasında. işin acı tarafı bunların farkında olup haykıranlarla bunlar hakkında yakınan ama kabullenenler aslında aynı şeyden muzdarip. o yüzden istediginiz kadar akıllı da olsanız, aptalların oyununda daha da aptala getiriliyorsunuz.

kişi bazında siyasete gelirsek, ben hiç siyaset anlamında aşırı bir insan olmadım. atatürkçü bir ailede büyüdüm, özellikle de annem bu konuya çok önem verir, ben de öyle oldum. lise zamanı aynı sırada oturan ama biri yavrukurt, biri ''devrimci'' olan arkadaşlarım da oldu ama ben hep kendi bildiğimdeydim. bu sadece zaten her partinin, birçok ideolojinin yozlaşmış olmasından ya da benim bir eşcinsel birey olarak zaten bu ülkede görünmez olmamdan değil, dönen düzenin farkında olmamdandı. böyle çok bu konularda alevli arkadaşlarım bana liboş mu demedi, neyse. benim nezlimde şöyle bir şey var ki, siz istediğiniz kadar konuşun, bağırın, sokaklara çıkın; sizin bir birey veya 5 ve dahası olarak yaptığınız şeyin legal, dahası siyasi anlamda hiçbir etkisi yok ne yazık ki. bunu söylediğim için gerçekten üzülüyorum ama durum bu kadar acı. binlerce insan gezi zamanı aynı şey için direndi, ne değişti büyük resme baktığımızda? taht oyunları aldı başına gitti, sonumuz persepolis'ten beter. diyeceksiniz ki belki ''off çok abarttın'' ama durum böyle benim gözümde, siz ne yaparsanız yapın her şey kuralına, hukuka uygun bir şekilde dönüyor siyasette, dönmüyorsa da anında bir torba yasa vs uyduruluyor. böyle olunca siz haklı da olsanız sizin bu en doğal hakkınızı uygulamanız tepki göstermekten öteye gidemiyor. o yüzden ben ortaokul-lise başlarından beri hiç siyasete karışmadım çünkü dürüst olalım kimse bir deniz gezmiş değil ya da bu zamanda bir kişi her şeyi değiştirecek, yok öyle bir dünya. o insanlar bile o kadar çabaya, zorbalığa rağmen amaçladıklarının ne kadarını başardı? görebildiler mi? belki fazla kötümser bakıyorum ama ben hep kendimi gerçekçi olarak gördüm, her şey istemekle çabalamakla olmuyor, bazen hayat suratınıza yumruğu çakıp sizi tükürür atar çünkü adil değil. o yüzden sürekli siyaset hakkında atan, kendini ''korkak'' olarak görmeyen, öne atan tipler hep benim için itici, yapmacık gelmiştir. tabi ki her birey hakkını, özgürlüğünü savunmakta sonuna kadar gidebilir ama şöyle de bir şey var ki, siyaset denilen şey hukuk çervesinde, yani bu savaşta çarpışacaksanız hukuki olmayan hiçbir şey ''teğet'' geçenden başka bir şey olmuyor. o yüzden bu ''beni susturamazlar'','ben x düşünüyorum'' bilmemne vs olayları bana boşa kulaç atmak gibi geliyor. karşınızdakini yenmek istiyorsanız, bir dakika durup, onun yerine geçip onun kafasına girip onun gibi düşünmelisiniz.
aptallık, koşullara göre değişebilen bir durumdur.
sürekli siyaset yapmak, aptallığa değil, başka birçok şeye işaret edebilir. örneğin yandaş toplamak için propaganda tutkusu, maddi çıkar sağlama,...vb. nedenlerle siyaset yapmayı yaşam tarzı haline getirmek olanaklıdır.
doğal olarak, herşeyin aşırısı ve abartılısı iğrenç ve rahatsız edicidir.
diğer yandan, hiç siyaset yapmamak ve az siyaset yapmak da aptallığın, bencilliğin, topluma karşı sorumsuzluğun ve düşük zeka düzeyinin göstergesi olabilmektedir.
daha doğrusu; sürekli siyaset yapanların insanları aptal yerine koymasıdır. ve bu o kadar sistemli, etkili, hassas noktalara parmak basarak yapılır ki; o aptallığın içinde hapsolup tek tip düşünceyle beslenir insanlar. siyasetçi onları neyle beslerse onla sabit kalırlar, büyüyemezler, gelişemezler.