the fault in our stars

yine gençlerin oldukça yükseklere çıkarttığı, laf söyletmediği; sanki iki kanserli sevgili koyup aşklarına engel olursak daha çok prim yaparmışcasına bir acındırma duygusu ile piyasaya sürülen yapay ve gerçek olması çok az olan; inandırıcı olmayan ve abartılmış bir aşk hikayesi. * * *

--- spoiler ---

ne kadar aşk filmi gibi dursa da, aşkın üstünde pek fazla durmadıklarını düşünüyorum. evet ortada bir ilişki var, üstüne çok fazla rastlantı koymuşlar, çok bomba güzel gösterip, sonra bunu yıkmışlar, sonra diğeri ölmüş falan hemencecik; ama bu denli yüceltilecek bir aşk yaşamış gözükmediler. gerçekçi değil, olay orada. sen git insanlara bunu göster, sonra insanlar gerçek hayatta bu aşkı arasın, bulamasın, depresyona girsin. ya da başka bir açıdan; bakın sizden daha fazla zorluklarla başa çıkan insanlar var, kıymetinizi bilin, sevgilinizi sevin; mesajı da genişletilebilir tabi. okay? okay.

ayrıca, filmde, kızın okuduğu kitabın yarıda kesilmesi sonucu, gus'ın yazara mail atması, cevap gelmesi, birlikte amsterdam'a gitmeleri * falan bu arayışları ve cevap alamamaları ve filmin sonunu da kızın ileride ne olacağını bildirmeden kapatmaları, ne kadar gereksiz bir şeydir diye sorgulatıyor. okay? okay.

ayrıca madem konu kanser, belki aileyi de bir o kadar ön plana koyabilirlerdi. özellikle gus'ın ailesini. sanki bi tek cenazede gözüktüler, bi anlam ifade etmedi onların ağlaması... mesela my sister's keeper filmi. o filmdeki aşka aileye bak, buna bak. şaka gibi bu film, ciddiye bile alınmaz, o filmi zilyon kere izledikten sonra. okay? okay.

--- spoiler ---

*
"when you go into the er, one of the first things they ask you to do is rate your pain on a scale of one to ten, and from there they decide which drugs to use and how quickly to use them. i'd been asked this question hundreds of times over the years, and i remember once early on when i couldn't get my breath and it felt like my chest was on fire, flames licking the inside of my ribs fighting for a way to burn out of my body, my parents took me to the er. nurse asked me about the pain, and i couldn't even speak, so i held up nine fingers.

later, after they'd given me something, the nurse came in and she was kind of stroking my head while she took my blood pressure and said, "you know how i know you're a fighter? you called a ten a nine."

but that wasn't quite right. i called it a nine because i was saving my ten. and here it was, the great and terrible ten, slamming me again and again as i lay still and alone in my bed staring at the ceiling, the waves tossing me against the rocks then pulling me back out to sea so they could launch me again into the jagged face of the cliff, leaving me floating faceup on the water, undrowned."


bunu ilk okuduğumda gözlerim dolmuştu. saatlerce bunu düşünmüştüm.