yatılı okul

daha iyi bir eğitim için lise çağındaki çocukların yollandığı yarı askeri okul. erken yaşta aileden ayrılmanın getirdiği yalnız başına yaşamaya alışma falan filan hikaye. tecrübe ettim biliyorum.

eğer aile ile çocuk arasındaki ilişki kopuk, limoni falan değilse, aile hayatı nispeten normal ise yani, aile ile geçirilebilecek güzel vakitlerin çocuktan çalınmasından başka bir anlamı olmayan hadisedir. fen lisesi adı altında eğitim veren ucubelerden birinde ben de okudum. sayısal alana mahkum olduğum yetmezmiş gibi, şimdi düşünüyorum da, üniversite yıllarını da işin içine katarsak, ailemle sadece doğumumdan on üç yaşıma kadar birlikte yaşadım. okulda gerçekten bir iki iyi arkadaş edindim evet, ama açıkçası nerede okursam okuyayım lisede iyi arkadaşlar edinecektim. yatılı okumanın bana tek etkisi beni ailemden ayırmak oldu.

şimdi istesem bile aileme katlanamayacak kadar kendim olduğum halde o vakitler mutlu olabilirdim onlarla. onun yerine egosunu bizim üzerimizden tatmin eden hocalarla sabah akşam bir arada yaşamak zorunda kaldım. okulumuzda ikiyüz civarında öğrenci vardı, tahmin edersiniz ki müdür, müdür yardımcısı falan allahtı. kusura bakmayın böyle diyeceğim, o okulda onlar ne derlerse oydu.

bir anadolu lisesinin laçkalığı yoktu, siz fen lisesi öğrencisisiniz, düzgün giyinecek, çok çalışacaksınız, örnek olacaksınız. böyle deniyordu bize. aileler de haklı buluyorlardı bu muameleyi. bana sorarsanız, böyle bir çocukluk sonu yaşayıp microsoft'ta yazılım mühendisi olacağıma ailesi ile güzel anıları olan, halasını, eniştesini, babaannesini ayda yılda bir de olsa gören, onlarla vakit geçirmiş, eğlenmiş, kavga etmiş, küsmüş, barışmış bir manifaturacı olmayı tercih ederdim.

en kötüsü de, birlikte yaşadığınız kedinizden, köpeğinizden ayrılmaktır bence. evet, aileden daha önemlidir bu. çoğu insanın sevgililerinde aradığı o karşılıksız sevme-sevilme duygusu ancak bir hayvan arkadaşla yaşanabilir. evet, sevişilmez köpekle ama üzgün olduğunuzda da, mutlu olduğunuzda da oradadır ve ona sarılarak yaşamışsınızdır o duyguları.

yatılı okul benim için telefondur. bir gün telefon gelir, köpeğin öldü, gömdük...

müdürünüz sen benle taşak mı geçiyorsun, gidemezsin, otur oturduğun yere der. arkadaşların ya üzülmüşün anladık da epi topu bir köpek der. siz de oturur içine içine ağlarsınız.

keşke ailemle, köpeğimle, köşedeki bakalla, aşağıdaki pideciyle daha çok vakit geçirmiş olsaydım da itü'de değil başka bir üniversitede okusaydım, hatta belki okumasaydım. parası da, statü veren diploması da batsın.

çocuğunuzu yollarken dikkat etmeniz önemlidir.

edit: tabii ben söylemedim ama, bu okullarda disiplinli adam yetiştirmek adı altında çocuğa işkence edilir. televizyon yok, bilgisayar yok, üniversitelerde bile yokken doğal olarak bu okulda kütüphane de yok, çocuğun tek girdi kaynağı öğretmenler ve arkadaşları. zaten kapalı kutu olduğu için başka liseden kız arkadaş falan zor, okulda da yüzde otuz nüfus kız, tabii eşcinselseniz hayal edin neler yaşanır. eminim ki burada birileri yaşamıştır bunu, hayal etmeye gerek yok, belki o çıkar anlatır. din, milliyetçilik, hiyeraşi gibi kavramlar bu okullarda yaygındır. yatılı olduğu için genellikle bu konularda fikir de beyan etmek zorunda kalırsınız. örneğin odanızda kalan diğer dört kişiden üçü namazında niyazında gençler ise, haydi sen de gel birlikte kılalım, haydi sen de abdest al, bu gün sen de oruç tut haydi gibi iyi niyetli tacizler gayri müslim ya da ateist gençleri travmaya sokabilir.

evet bu hikayedeki dindar bendim ama olmayan çocuk da en yakın arkadaşlarımdan biridir, ve baskı altında kalıyordu açıkça, rahatsız oluyordu ama çıkıntı olmamak adına bir şey demiyordu.

1 yıl kalanların bile 100 yıl anlatacak hikaye bıraktığı yer