dedem gibi konuşuyorsun

işte bu lafı duyduğunda büyüdüğünü anlıyorsun.
çocuklarda klasik bir laftır. ona ne yapıp yapmaması, nerenin kötü nerenin iyi yerler olduğunu, insanlara güvenmemesini, bu yaşta sevgili olmaz gibi gibi laflar edilince çocuğun tepkisi direkt "uff dedem gibi konuşuyosun".
aslında hepimizin çocukluğu bu dönemden geçti. umursamaz, duymaz, görmez, hep kendi bildiğini yapar. belki de hataların yapılabilecek en kolay dönemi. bu uyuşturucu gibi, iğrenç mekanlarda iğrenç ortamlar gibi, arkadaşlar tarafında kullanılmak gibi. ama hepimiz bir şekilde atlatıyoruz bu dönemi. kimimiz çok iyi, kimimiz çok kötü. daha sonra büyüyorsun ve kendinden küçük bir çocuğa bu nasihatleri verdiğinde aslında zamanında senin de aynı tepkiyi verdiğin şeyi ondan duyuyorsun. ve gerçekten bir şey yapamayacağını anlıyorsun çünkü sen de zamanında onun kadar inatçıydın.
gerçekten hayat yaşanarak öğrenilen bir şey. okunmaz, izlenmez. yaşanır.
nasıl da becerikli bir oyuncudur insanoğlu!
aynı sahnede giyip çıkardığımız kostümlerin, taktığımız maskelerin ve kestiğimiz rollerin haddi hesabı tutulamaya!
dedelerimiz gibi konuşacak yaşlara eriştiğimizi bize farkettiren bir mesaj algıladığımızda, herkesin hissettiği ortak duygular vardır gerçekten.
bunlar arasında "hayret", "şaşkınlık", "ürperti", "korku", "merak" ve "acı bir memnuniyet" olabilir...
hayret ve şaşkınlık, yaşlanmayı kendinize yakıştıramadığınızdandır.
ürperti ve korku, sona yaklaşıyor olma olasılığına karşı verilen doğal bir tepkidir.
merak ise, hem zamanın yüksek akış hızının nedenlerine hem de gelecek günlerde neler olabileceğine ilişkindir.
hafif buruk bir tat veren memnuniyet ise, hayatınızın en güzel sahnelerinde size eşlik etmiş, fakat, aniden ayrılmış o en özel ve güzel insanların (ninelerimiz ve dedelerimiz) içinizde yaşıyor olmasına sevinirken, sizi bu halinizle göremiyor olmaları nedeniyle hissedebileceğiniz üzüntünün karışımıdır...