içine atmak

eşcinsellerin çok yaptığına inandığım durum. yaşadığı duyguları, sıkıntıları, üzüntüleri ve sevinçleri, eşcinsellikle alakası olduğunda çevresiyle paylaşamamak koyar insana. içine atarsın, konuşmazsın, neyin var diye sorarlar, iyiyim dersin, bişi yok dersin, oysa ayan beyan bellidir birşeyin olduğu. yine de kimse ısrar etmez söyle diye. anlatılamayan şeyler birikir de birikir. bi dökülse rahatlayacaktır ama dökülecek kimse yoktur. derdini söylemeyen derman bulamaz derler, haklı bir laftır da, ama söyleyince alacağın tepkiyi kestiremezsin, riski almak istesen dahi anlatmaya olayın neresinden başlayacağını bilemezsin, kafan karışır. gaz ve toz bulutundan mı başlayayım, ilişkimin başından mı alayım, yoksa doğrudan "birini çok sevdim ama o gitti" mi diyeyim? sadece bu karışıklık bile anlatmaktan vazgeçirir adamı. içine atmaya alışmışındır, bunu da atarsın.
gerçekten güvendiğiniz ve nasıl hissettiğinizi umursayan birileri varsa yaparak kendinize ve ona yazık edeceğiniz durum, paylaşmak belki bir çözüm değil ama yine de yararlı olabiliyor.

eğer yoksa, konudan konuya değişse de insanlar dışında herhangi bir noktaya kanalize edilmesi gerekir bu duyguların maalesef.

bu, herhangi bir durumda paylaştığınız çoğu zayıf yönünüze saldıracak bazı insanlar yüzünden oluşturulması gereken bir korunma mekanizması ne yazık ki. bazı durumlarda içine atmak dışarı vurmaktan çok daha iyi. herkesle her şeyi paylaşmak zorunda değilsiniz, çoğu şeyle tek başınıza yüzleşebilirsiniz. duygusal tepkilerine aşina olduğunuz fakat çoğu durumda "acaba ne der" diye düşündüğünüz düşük duygusal zekalı bireylere karşı ise kesinlikle yapılması gerekir. bu insanlarla bir şey paylaşmaktansa içime atıp verem olurum daha iyi.

(bkz: güven problemi)