quo vadis

latince, "nereye gidiyoruz?" veya "gidişat nereye?" anlamlarını taşıyan ve iki sözcükten oluşan söz öbeğidir.

sinema tarihinde en az üç önemli filme kaynaklık eden, nobel ödülü sahibi polonyalı yazar henryk sienkiewicz'in bir romanıdır aynı zamanda. bu üç filmin en önemlisi 1951 tarihli olanıdır. roman ve film(ler) özetle pagan roma'daki yeni filizlenmekte olan hristiyanlar'a yapılan zulmü esas alır ve bir aşk hikayesi ile taçlandırır.

quo vadis, durumu, gündemi, gidişatı sorgulamak için evrensel bir başlık sözü olmuştur.

bahsi geçen üç film, tarih sırasıyla şunlardır:

http://www.imdb.com/title/tt0002445/

http://www.imdb.com/title/tt0043949/

http://www.imdb.com/title/tt0282108/

"gündem üzerinden türkiye'nin gidişatının sorgulanabileceği bir başlık olmasından imtina ederim!" diyerek, başlığın ikinci girisini girerken, aklıma estikçe insanlığın gidişatı üzerine düşüncelerimi bu başlıkta paylaşacağımı ve burasının bir sözlük olduğunu unutmadan da her bir girimde "tanım" yapacağımı belirteyim; hayır, uzun cümleler kuruşumunun, orhan pamuk'la akraba oluşumla bir ilgisi yok; zaten akrabası da değilim!*

elbette dileyen " sözlüktaş" başlığa dilediği giriyi yapabilir. bu benim sorunum değil.

quo vadis? nereye gidiyoruz beşeriyet olarak? bunun sorgulanma gereksinimi bile insanın, insanoğlu denen "gezegen bükücünün" bir ütopyada değil, distopyada yaşadığını düşündürüyor.

tanım: " quo vadis?", ütopyaların değil distopyaların sorgulanmasıdır.
insanoğlu denen hedeyi oluşturan insan neler ister? öncelikle yaşamak ister. öyleyse " yaşama hakkı" her bireyin kutsal hakkıdır. kimi özel durumlar hariç, kişinin kendi isteği haricinde diyelim*, yaşam hakkı, yaşama hakkı, yaşamak hakkı kutsaldır; kimsenin elinden alınamaz. alınıyor mu? alınıyor elbette. ütopyada değil distopyada yaşadığımızı belirtmiştim.

dünya bu nüfusu daha ne kadar kaldıracak? nüfus planlaması, ki doğru düzgün uygulanmıyor, bile korkunç bir hızla artan nüfusu dizginleyemiyor, dizginleyemeyecek de...

çare? sıkıştık. bu gezegende buna kalıcı bir çare yok. insanlık, türünü devam ettirmek istiyorsa, ne yapıp edip, uzaya açılmalı ve yeni yaşam alanları oluşturmalı. bunu en geç 2-3 yy. içinde ciddi anlamda yapabilmeliyiz. kitlelerin uzaydaki kolonilerde yaşamasından bahsediyorum; milyarların. uzayda arkolojiler kurabilmeliyiz.

tanım: " quo vadis?", insanoğlu denen hedenin dünya ile sınırlı kalmadan sorgulanmasıdır.
evrensel ahlak ilkeleri oturmuş değil. herkesin ahlağı kendine. herkesin dini kendine. herkesin tabusu kendine. ortak bir insanlık kültürü son yıllarda gittikçe yara aldı; çok hızlı bir şekilde kendini yaralamaya devam ediyor insanlık. tüm dünyada kamplaşma ve taraflar arası keskinleşme artıyor. ötekileştirenler bile ötekileştirme yapıyor. topluma entegre olmak yerine kimileri asimilasyonu seçiyor veya kendini gizliyor, kimileriyse karşı tarafa kılıcını çekiyor; bunu gören öteki, ötekine çekiveriyor kılıcını. her grup ve/veya kişi kendi geçişkenliğini mikro kimliklerle sınırlıyor.
eşcinseller açısından olan gelişmeler iyiymiş gibi gözüküyor dünyada ama öyle değil, gelişmiş batı ülkelerinde evlilik vb. gibi tanınan haklar ne kadar yeterli? bu verilen haklar, karşı kampta bilenme yarattı mı, yaratmadı mı? bunları hep sorgulamak gerek...
gidişat iyi değil aslında; gidişat hiç ama hiç iyi değil. hayır, nihilist değilim ve edebiyat parçalama derdinde de değilim veya popüler olmak gibi bir gayem de yok.
düşünebilenlere düşünebildiklerini anımsatmak... evet, belki bir önceki cümlem gayemdir.

(bkz: ötekileştirilenlerin ötekileştirme yapması)
(bkz: ötekileştirmek)
(bkz: ötekileştirmemeye çalışıp ötekileştiren insan)
(bkz: ötekinin ötekisi)
(bkz: ötekileştirme yaptığı halde ötekileştirmediğini iddia eden ötekileştirilmiş kişi)
(bkz: ötekileştirmeyin derken ötekileştirebilen insan modeli)
(bkz: sözlükte açılan her başlığı faşizanlıkla ve ötekileştirmekle ilişkilendirmek)
(bkz: ötekileştirme sanatı)
(bkz: ötekileştirme)
...

tanım: " quo vadis?", eşcinsellerin uzayda izole arkolojilerde yaşamalarını dahi düşünmektir ve bu tam bir distopya olacaktır insanoğlu için;* bunu cidden düşünen homofobikler var ve benzer şekilde kimi ırkları, etnisiteleri yok etmeyi, eşcinselleri yeryüzünden kazımayı amaç bellemiş kişiler, gruplar barındırıyor insanoğlu hala ve bu artmakta; öyleyse buna dur demek için neler yapmalı?
düşünelim. düşüneyim. düşünün.
birey, doğduğundan itibaren, ailenin, toplumun ve toplumsal - sistemsel dayatmaların sistematik bombardımanı altındadır.
birey, sahiden özgürleşmek istiyorsa, önce kendini, sonra ötekini ve nihayetinde geriye kalan ne varsa onları sorgulayabilmelidir.
bunu yapabildikten sonra kendi özgür iradesi ile dilediğini seçme yolunda hakiki özgürlüğe kavuşabilecektir.
toplum, bireylerden oluşur. toplumu eğitme çabaları yetersizdir. sistem, düzen, zaten toplumu sürekli eğitir kendi çıkarları doğrultusunda ve düzen, "düzer" bireyi de, birey üzerinden toplumu da. toplum mühendisliği tekniklerine girmeyeceğim; bu konular hakkında merakınız, ilginiz varsa, zaten araştırmışsınızdır yahut araştıracaksınızdır.

ötekini anlamak olgusu gerçekleştirilmeden, anlaşılabilecek bir şey olmadığına inanıyorum.

tanım: quo vadis sorgulaması, birey üzerinden toplumu sorgulamak değildir; toplumun hastalıklı yapısının farkına varılmasıdır ve
bireyin gidişatının, toplumu, insanlığı nasıl etkileyeceğinin sorgulanmasıdır.
insanlık birleşebilecek mi ütopik bir zamanda? insanlığın tek bir toplum oluşturabileceği bir zaman gelirse bu ütopya mı olur, distopya mı?
birleşmiş bir dünya devleti mümkün mü? uzaya kitleler halinde açılamayacak olursa insanlık, kendi içine çöküp, birbirini boğazlayacak kaynak yetersizliğinden ve kaynakların paylaşım savaşlarından. şu anda da olan hal ve gidişat da bu yüzden değil mi? zengin-fakir arasındaki artan uçurum, teknolojiyi özgürlük gibi gösterip yeni köleler mi yaratıyor? düzen, kendi kendimizi düzdüğümüz bir düzen(mi?)!

tanım: quo vadis, toplumların tek toplum olup olamayacağının sorgulanmasıdır aynı zamanda.
beyaz yakalıların mavi yakalılaştığı, mavi yakalılarınsa çivit mavisi bir renge büründüğü bu dünyada sınıfsal varoluşlar nereye gidecek, nereye evrilecek?
geleceğin proletarya robotlar mı olacak?

tanım: quo vadis, toplumsal sınıfların gidişatının da sorgulanmasıdır.
insanoğlu bana göre üç ana yönetim şekli uyguladı geçmişten günümüze.

a) monarşi
b) komünizm
c) demokrasi

elbette daha bir sürü yönetim şekli var. kendi düşüncelerimi ifade etmeye çalışıyorum sadece.
yukarıda saydığım üç yönetim şekli veya sistem/düzen uygulamasının kendilerine göre artıları ve eksileri var.
bugün için revaçta olanı demokrasi. demokrasi ama nasıl bir demokrasi?
gelişmiş demokrasilerde bile karar alma mekanizmaları yetersiz. alttan, üste akışlar tıkalıymış sanki...
toplumun, oy ve vergi verenlerin baskıları her zaman işe yaramıyor.
hoş, bu baskılar işe yarasa bile, kitlelerin doğru kararı mı verdikleri yoksa işlerine geleni mi seçtikleri, kendi rahatlarını mı düşündükleri sorunsalı her daim mevcut.

monarşi, diğer bir deyişle " mutlakiyet" ise en ağır şekliyle, nesilden nesile geçen, bir hanedanın keyfi idaresine kalmış bir yönetim ama doğru insanın başta olduğunu düşünün bir; yönettiği tüm insanların refahı ve iyiliği için çabalayan, didinen birinin... hayır, monarşi yanlısı değilim de, yiğidi öldürürken hakkını da vermek isterim. doğru insanlar, hep gelmeyebilir başa. insan yerine bir yapay zeka* mı koymalı?

komünizm ise totaliter uygulamalarıyla insanları canından bezdirip en sonunda mao'nun ülkesinde, çin'de bile göstermelik olarak kalmış adı var, kendi yok bir sistem. kuzey kore veya abd ile şu an yakınlaşmaya başlamış küba'daki komünist uygulamaları saymazsak, ki bunlar müzelik uygulamalar ne yazık ki, dünya'da an itibariyle pek geçerliliği yok. hele kuzey kore, monarşik bir komünizme evrilmiş rezil bir ülke. evrilmiş sosyalizm'i, isveç sosyalizmi gibi şeyleri komünizm içinde değil, demokrasi içinde değerlendirdiğimi belirteyim. lenin'den sonra stalin yerine troçki gelmiş olaydı, sscb'nin ve dünya'nın kaderi çok farklı olabilirdi ama geçmişte o öyle olaydı, bu böyle olaydı diyerek geleceğe bakamayız.

fakirlikte eşitliği, bu saatten sonra toplumlar istemiyor. geçmişte de istemişler miydi acaba? girişimciliğin olmadığı bir dünya renksiz.

tüm bu sistemleri din faktörü olmadan irdelemek imkansızsa da, şimdilik din konusunu ve/veya teokrasi'yi es geçeceğim.
teknoloji faktörünü devreye sokacağım; insanlığın doğru yöndeki bir gidişatı, distopya'dan ütopya'ya geçiş umudu için.


demokrasi, tüm eksikliklerine karşın, insanoğlu'nın bulabildiği en iyi sistem. laf ola beri gele demokrasilerden, eski "demokratik alman cumhuriyeti" gibi ucube demokrasilerden değil, gerçek demokrasiden bahsediyorum.

demos ve kratos... bu iki sözcükten oluşur demokrasi. krater sözcüğün kökeni de bu kratos ile ilintilidir.
kratein, yönetmek demektir. krater, kase (kap) ve yanardağ* çukuru, bir çarpma sonucu oluşmuş yüzeydeki oyukluk ( ay'ın yüzeyindeki meteor çarpmaları gibi) anlamlarına da gelir. kratos ile ilintisiyse, antik yunan şehir devleti demokrasi'sinde, oyların atıldığı kasenin adıyla olan ilişkisinden gelmektedir.

örneğin aristokrat yönetimine, aristokratlar'ın yani soyluların yönetim şekline de aristokrasi denir. ah şu aristo! başımıza ne işler açtın!
demos, grekçe'de, antik yunanca'da halk demek. fakat aslında halk derken, tüm eski grek şehir devletlerinde yaşayanlar değil, şehre dışarıdan gelen erkekler ile tüm kadınlar ve kölelerin ve diğer tüm yaşayanların söz hakkı olmayan bir demokrasi! oy verenler, vatandaşlar sadece yetişkin ve oranın yerlisi erkeklerden oluşuyordu. oldukça ataerkil bir sistem! köleliğin ve kadını aşağı sınıf bir insan olarak değerlendirmenin olduğu bir yerde başka türlüsü de biraz zordu!

kratos, devlet, hükmeden güç, iktidar, yönetim, otorite, erk, egemenlik anlamlarına gelmekte. mitolojik olaraksa, bir yarı tanrı; pallas ile styx'in oğlu. egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur / hakimiyet-i milliye...
teokrasi'yi es geçeceğimi belirtmiştim. din ve tanrı konusu ve dogmalar bu girinin dışındadır şimdilik.
samimi olarak dindar bir okuyansanız, size saygı duyduğumu belirtir, kendi inanış veya inançsızlığımın belirtisini yazılarımda aramamanızı salık veririm!

çağdaş demokrasilerde, demos kratos'a ve kratos da demos'a yabancılaşmıştır; uygulama sahalarının az veya çok gelişmişlik ölçüsüne göre, skalanın farklı noktalarında az-çok bir yabancılaşma, inkar edilemezdir ve bir şekilde gözlemlenebilir. bir tek demokrasi yok, demokrasi üst kavramında çokça demokrasiler var. hepsinin üst düzeyde ortak, alt düzeydeyse farklı tıkanıklıkları var. bu demokrasi türlerine tarihsel olanlar da dahil, örnekler verecek olursam, atina demokrasisi, klasik demokrasi, doğrudan demokrasi, yarı doğrudan demokrasi, genel oy demokrasisi, yarı oy demokrasisi, sınırlı oy demokrasisi, temsili demokrasi, sosyal demokrasi, marksist demokrasi, çoğunlukçu demokrasi, endüstriyel demokrasi, ekonomik demokrasi, tele demokrasi, korporatist demokrasi, liberal demokrasi, halkçı demokrasi, özgürlükçü demokrasi, anayasal demokrasi, parlamenter demokrasi, katılımcı demokrasi, plebisitarian demokrasi vb. gibi demokrasi türlerini sayabilirim.

peki ama bu girinin başında saydığım üç yönetim şeklinin en iyisi olan demokrasi'nin tıkanıklıkları diğer iki yönetim şeklinin artılarından yararlanıp ve teknolojik olanaklar kullanılarak beslenip, daha iyi ve doğru bir demokrasi elde edilip, tüm insanlığa sunulamaz mı?

düşünüyorum, bu girimi okuyan sayın okuyucu, buraya kadar okuduysan sen de düşün.

tanım: quo vadis, distopya'dan ütopya'ya geçiş için "daha iyi bir demokrasi nasıl olabilir?" sorusunun irdelenmesidir.