aylak adam

türk romanının başyapıtlarından biri sayılabilecek,dönüp dönüp 3 defa okuduğum, yusuf atılgannı ölümsüz yapan roman.

"kendini güç tuttu. bu öfke bir kırgınlık, bir başkalarına küsme duygusuyla karışıktı. seveceğini sandığı insanlar bunlar mıydı?"
"biliyorum sizi. küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. büyüklerinden korkarsınız. akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. sizi bekleyenler vardır. rahatsınız. hem ne kolay rahatlıyorsunuz. içinizde boşluklar yok. neden ben de sizin gibi olamıyorum? bir ben miyim böyle düşünen? bir ben miyim yani?"
"iş avutur," derdi babası. o böyle avuntu istemiyordu. bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. ne kolaydı onlara uymak..
sustu,konuşmadı...konuşmak lüzumsuzdu.biliyordu,anlamazlardı...
işi gücü olmayan.boş boş gezip,boş gezenın boş kalfası olan,evlenmek istediğinde kız verilmeyen ,kahvehane adamı...
düşenlerin kitabıdır. <br> <br>"sanki onu tanıyormuşum, görsem bilecekmişim gibi bakıyordum geçenlere."
şöyle bir bölüm var sevmeye dair:

"- beni çok düşünmeni istemem.
+ nedenmiş o! düşünmeden edemem, biliyorsun, seni seviyorum ben.

sigarasını küllüğe bastırdı. "nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. sevmek! kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?"
yusuf atılganın 1959 yılında yayınlanan ama aradan geçen elli küsür yıla rağmen günümüzde dahi güncelliğini koruyan modern türk edebiyatının başyapıtlarından biri. mesela bahsi geçen bu yaratığı hala yaşatıyoruz içimizde.

“çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. sinemadan çıkmış insan. gördüğü film ona bir şeyler yapmış. salt çıkarını düşünen kişi değil. insanlarla barışık. onun büyük işler yapacağı umulur. ama beş-on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.”
c'nin hayatından bir dönemin anlatıldığı roman. özendiren yapısına, kafasına, ruhuna ulaşabilenler yalnız, fakat muhakkak mutlu olmalıdırlar.
lisede bize zorla okutulan pek çok kitaptan biriydi ama ilginçtir ki hiçbir kitabın olamadığı kadar popüler olmuştu biz öğrenciler arasında. aşklar, ilişkiler, beklentiler, gerçekler ve hayatın türlü durumları hakkında toplu olarak bir sorgulamaya sokmuştu bizi. sınavdan önceki gün özet okuyup işini halledenlerden tutun; en serseri, en dersle işi olmayan kişi bile bitirmişti bu kitabı. benim de bilinç akışı tekniğine duyduğum ilgiyi başlatmıştır.