james joyce

1882-1941 yıllarında yaşamış irlandalı bir yazar. eserlerinde ülkesinden ne kadar etkilendiği açıkça görülebilir. özellikle dublinliler adlı kısa öykü kitabında.
"'ulysses'i çevirmek de bir yolculuktur-hiç bitmeyecek. o tanımsız labirentte acımasız devlerle kapıştım, fettan denizkızlarıyla oynaştım, dublin insanlarıyla ne oyunlar oynadım, sokaklaryla yoldaş oldum, joyce'un ulusesini dinledim de dinledim, bir mr. bloom olup çıktım." diyor çevirmeni nevzat erkmen.

açıkcası james joyce kadar dikkatimi çeken nevzat erkmen'in hayatı da bir roman gibi. ama ben james joyce ile ilgileneceğim.
cümlelerinin uzun olması nedeniyle marcel proust'la beraber anılan yazardır. bir marcel proust değildir orası ayrı.
şöyle demiştir; "aşk, bir başkasının mutluluğunu istemek olarak anlaşılan tanımını kastederek aslında hiç doğal olmayan bir olgudur ki kendini nadiren tekrar eder; ruh yeniden bakire kalamayacak hale gelir ve bir başkasının ruhundaki okyanusa dalacak gücü yeniden kendinde bulamaz."
"(bkz: stream-of-consciousness)" meali "(bkz: bilinç akışı)" olan teknikle yazar. onun tekniği kullanışı, sözkonusu tekniği kullanan diğer isimlerle karıştırılmamalıdır. woolf'un bu tekniği kullanış şekli mesela (bkz: mrs. dalloway)'de zihninden akan düşünceleri, hayalleri bir süzgeçten geçirip yazma şeklindedir. oysa, joyce zihninden akanlara müdahale etmez, filtre kullanmaz. woolf'un akşam vereceği partiye hazırlanan mrs dalloway'i ile joyce'un mr. bloom'u çok farklıdır.