risotto34

Durum: 277 - 0 - 0 - 0 - 04.06.2013 23:55

Puan: 3050 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

00000000000000000000
  • /
  • 14

abdullah cömert

bir genç öldürüldü...o gezi parkı'na bu gencin adını versinler...sezen aksu "erdal eren" için bir şarkı yapmıştı...keşke, bu gencin de bir şarkısı olsa...bir köşede de son yazdıklarının yazılı olduğu bir lehva ve christopher park'ta(newyork) ki gibi bembeyaz bir bankta otururken ya da çimenlere uzanmış kitap okurkenki halini gösteren bir heykeli, tam öldürüldüğü yaşta...

istanbul'u lalelerle bezedik diye mi bu direniş

o laleleri, kızları ithal ediyor ve binlerce euro ceplerine giriyor. insanları iyice saf ve salak bellediler. çıkarı olmasa yaralı parmağa işemeyecek insanlar vardır: malum kişi de o model!

özel kreşte şiddet

toplumsal cinnetin ucu nerelere kadar uzanmış! izle izle bitmiyor. muktedirler insanlara "evlenin, üreyin" demek yerine; çocuk sahibi olmayı daha ciddiye almalı. psikolojik problemi olanların çocuk sahibi olmasına izin verilmemeli. niteliksiz nicelik, bindiğin dalı kesmekten başka bir şey değildir.

nurgül yeşilçay

" melekler adası" dizisiyle sevdiğim oyuncu. odasının duvarına astığı türkan şoray posterinden güç alarak ailesine karşı ayakta kalmaya çalışan genç bir kızı oynuyordu.

ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi

öncelikle, kimsenin bahane yaratmadığına eminim. sadece, herkesin hayatı ve şartları "ha" deyince her şeyi yapacak rahatlıkta değil. kimsenin bir başkasının üzerinde çeşitli vesilelerle baskı kurmaya hakkı yok! gelmek isteyen, şartları uygun olan zaten gelecektir. gelmek istemeyen ve kendince nedenleri olanları isteyen mazur görür, istemeyen de küçük oğluna almasın! faşizan uygulamalara tepki göstermek için yola çıkanlara selametler diliyorum: canavarlarla savaşırken canavarlaşmamaya özen gösterin. çünkü, bu sizlerle onlar arasındaki yegane fark olacaktır!

bugün ne yemek yapsam

yalnız yaşamak, ömrümüzü "hayat" yapacak ayrıntıları "geçiştirmek" anlamına gelmez. ayda on gün tr'deyim. evimdeyken her öğünde kendim için yemek yaparım. kahvaltı için bile mutlaka birkaç şey pişiririm. seyahatlerimden eve, hangi öğünde ne pişireceğimin kararını vermiş olarak dönerim. başlangıcından, çorbasına, ara sıcağına, ana yemeğinden, tatlısına kadar öğlen ve akşam yemeklerini ayrı ayrı hazırlamayı kendime karşı bir görev sayarım.

russell crowe

james ellroy'un los angeles dörtlemesi'nin 3. kitabı olan " l.a. confidential" adlı romanının uyarlamasında rol almış ve güzel bir oyunculuk sergilemiştir.

uluslararası türkçe olimpiyatları

dünya'nın en az bir asır evvel hallettiği şeye mal bulmuş mağribi gibi sarılmak da ayrı bir ruh hali istiyor tabi. merak ettim, neden hep 3. dünya ülkeleri? istismara daha açık oldukları için mi?

yakışıklı olduğunun farkında olmayan erkek

gerçekten yakışıklıysa muhakkak fark edilmiş ve kendisine fark ettirilmiştir. ancak, bu tarz şeyleri önemsemeyecek kadar popülizmden uzak bir ademse kendi dahli olmadan vuk'u bulmuş fiziksel güzelliğinin kendisince bir manası yok demektir. kendisi ne küçük ne de büyük dağları yaratmıştır: düz ovada yaşamaktadır.

ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi

söz konusu tarihte tr'de olsam katılmayı kesinlikle düşünürdüm. tüm türkiye adaletsizliğin, hukuksuzluğun, vicdansızlığın, açgözlülüğün, çalıp çırpmanın gösterişli yapılarıyla doldu. artık, yaşadığı çevre insanı yansıtır oldu. oysa, makbul olan insanların adaletli, hukukun üstünlüğüne saygılı, vicdanlı, yaşadığı çevreyi tüketmeden hayatını idame ettirebilecek bilgi ve görgüye sahip olmalarıdır. dünya ihtiyacınızı karşılayacak her şeyi verebilir ama egonuzu tatmin etmek dünyayı da aşar. dini referanslarla konuşan gerek başbakan, gerek partisinin milletvekilleri ve gerekte akp'liler "kefenin cebi" olmadığını hatırlamalılar. istanbul zamanında itiraz edilen yapılarla dolu: gökkafes, demirören avm,...dün şiddetle karşı çıktıklarına bugün "eyvallah" demek sadece kişilerin değişimiyle açıklanacak bir şey değildir. bize onların tenezzüllerini de işaret eder. hiçbir dini inancın insana onda olmayan şeyi vereceğine inanmam. yaşadığım ülke de bu düşüncemi olumlayan milyonlarca insanla dolu.

elbette, halkın tv dizilerinde ölen karakterler için gıyabî cenaze namazı kıldığı bir ülkede, "din" kitleleri yönlendirmek ve kontrol altında tutmak için en elverişli araçtır. dini inancı sayesinde daha rafine olmayı başarmak mümkün olsaydı, bugün yaşadığımız birçok olumsuzluğu yaşamıyor ve konuşmuyor olurduk. mesela, birkaç gün evvel, akp'li tıp doktoru bir milletvekilinin bilimdışı açıklamalarını dinledik. eğitim birçok şeyi değiştirmemize vesile olabilir ama bizim de çabalamamız gerekir. dünya çapında bir doktor olmak bize bilimsel gerçekleri, artık geçerliliği kalmamış ortaçağ zırvalarıyla çarpıtma hakkını vermez. neresinden tutarsanız tutun hemen her şeyin elinizde kaldığı bir ülkede yaşayınca bütün bu gelişmelerin(!) ardı arkasının gelmemesinin bir anlamı muhakkak ki vardır, diye düşünmeden edemiyor insan. kamuoyu bunlarla meşgulken, kim bilir kimler "akarken dolduracaksın" modunda? tarihi anlamadan geçenler, onu yeniden yaşamak zorunda kalırlar. bir zamanlar bir menderes, bir özal vardı. menderes idam edildi; özal'ın ise nasıl öldüğü bile net değil. tarih tekerrür ediyor, yine yeniden.

erkeğin seksiliğinden çalan unsurlar

fırlamalık, küfretmeden meramını anlatamıyor olmak, bakımsızlık, patavatsızlığı dobralık sanma yanılgısı, beş dakikada bütün hayatını sayıp dökmek, kendisini dayanılmaz ve vazgeçilmez sanmak, ölçüsüz olmak, yalancılık,...

erkeği seksi yapan unsurlar

cinsi cazibeyi gözardı edecek değilim. fiziksel özellikleriyle heyecanlanmışsam, devamında efendiliği ve mahcubiyetiyle beni tavlayacaktır. aynı zamanda kitaplığı varsa. konuşurken hava atmak için değil söylediklerini desteklemek için referanslar kullanabiliyor ve örneklemeler yapabiliyorsa merakımı celbedecektir.

taksim gezi parkında direnen cesur kırmızılı kadın

dino buzzati'nin " yumurta" adlı öyküsündeki annenin cesaretini hatırlattı biber gazı sıkan polisin karşısındaki duruşu.

seda sayan

ne önemli ne de gereklidir. bir zamanlar söylediği şu sözü hatırlarım, "bugünlere oturarak gelmedim. çıplak fotoğraf da çektirdim. kimseyi durduk yere bir yere getirmezler."

öğretmenlik

ilk dönem sonunda bıraktığım meslek.

dayı olmak

çok güzel bir duygudur. iyi bir dayı olduğumu iddia edemeyeceğim; fazlasıyla bencil olduğum için. kendime ayırdığım zamanı kimseyle paylaşmayı sevmem. çocuk severim, mızmızlanmadığı sürece. dört yaşındaki ikiz yeğenlerim kitaplarımı karıştırdıkları zaman sesim çıkmaz, diğer üçü gibi onların da iyi birer okur olmalarını isterim. kendi kitaplarını getirirler "sen oku" bize diye. gece yatarken kitap okumamı çok seviyorlar. ben yemek pişirirken bana malzeme getirmek, bir şeyler doğrarken seyretmekten çok mutlu oluyorlar. hep aynı sopruyorlar "yemek yapmayı nereden öğrendin?"

2 numaralı yeğenimin bana dayı demesi uzun zaman aldı: "ayi" diyordu ve hem ben hem de onun bana bu şekilde seslenmesini duyan herkes çok eğlendiği için "ayı"lık ruhuma nüfuz etti.

gey olduğumu bilen büyük yeğenlerim, sevgili bulmamı söylüyorlar. "ne güzel birlikte yemeğe, tatile gideriz. ona da dayı deriz." diyorlar.

sezen aksu

beyaz şov adlı programda sarf ettiği sözler şu mealdeydi; "bu kadar karakterli durduğuma bakmayın, sıkıştığım yerde çark etmeyi iyi bilirim."

yıldırım türker

yeni türkü'nün albümlerinden birisinde derya köroğlu'nun bestesiyle yer almış yıldırım türker şiiridir.


(bkz: uzak bir gölge)

sevişirken soğuk uzak bir mevsim
aramıza sızdı sevgilim
inciniyor inciniyor bir şeyler
aramızda sanki sevgilim

uzak bir gölge
düşmüş üstüme
yetişemem artık ben sana

acıyla ve tutkuyla
bakıyorsun gözlerime

kayıp bir çocuk gibi
bakıyorsun gözlerime

susalım sular gibi suskun
karışalım geçmişe
bizi bize versin sessizlik

unutuyor ellerini ellerim
unutuyor beni yüreğin
siliniyor siliniyor sevgimiz
yaşanmamış gibi sevgilim

buz kesmiş iki ırmak
kavuşamaz birbirine
yabancı iki yalnız
sığınamaz birbirine

elveda yorgun heyecanım
ıssızlığım elveda
seni yolcu ediyorum hayata
seni yolcu ediyorum
elveda..

pedofili

çocukların cinsel istismara maruz kalması anlatılmak istenendir. halk arasında "sübyancılık" da denilmektedir.

edebiyatta,

"(bkz: balkonda bir adam vardı)" (bkz: per wahlöö ve maj sjöwall)
"(bkz: şair)" (bkz: michael connely)
"(bkz: the lovely bones)" (bkz: alice sebold) aynı adla film versiyonu da vardır.
"(bkz: venedik'te ölüm)" (bkz: thomas mann) film versiyonu da mevcuttur.

sinemada,

(bkz: little children) dir: (bkz: todd field)(bkz: )//(bkz: kate winslet)
(bkz: notes on a scandal) dir: (bkz: richard eyre)
(bkz: the pledge) dir:(bkz: sean penn) // (bkz: jack nicholson), (bkz: vanessa redgrave), (bkz: mickey rourke)
(bkz: the woodsman) dir: nicole kassell // (bkz: kevin bacon)

birhan keskin

türkiye'nin muhteşem kadın şairlerinden birisidir. "ruth" adlı şiiri gibi bir şiir yazılmış mıdır? vuran ama öldürmeyen şiirlerin sahibidir. yanlış anlaşılmasın; öldürmeyip de süründüren cinsinden değildir. aksine, insana kendine ve kişisel tarihine yeniden bakmanın gözlerini verirler: çünkü, en zararlı yalanlar insanın kendisine söyledikleridir. birhan keskin şiirleri, insanı küstükleriyle barıştıracak güçtedir. zamanında bizden vazgeçmişlerin engin denizlere saldığı ruhumuzu, şiirinin dalgalarıyla dost kıyılara bırakır: zarafetin kelimelere iskelet olduğu şiirleri, kelimelere sadece derinlik değil aynı zamanda hakkaniyet ve vicdan bahşeder.

sadece önemli değil aynı zamanda kesinlikle gerekli kocaman yüreğindeki kelimelerle, hepimize hayatı sınama ve ruhumuzu tımar etme şansı verir.

"...
ah, ruth, hâlâ sevgili ruth,
ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep.
isteseydim kolayca ortaya çıkardı.
istemedim. senin kendinden kaçırdığın şeyleri
ben nasıl ortaya koyardım!
sen kendini kandırıyordun,
seyircin oldum
yalanlarını oynayışını seyrettim.
son âna dek.
kendini ikna ettiysen beni de ikna et
istedim..."
  • /
  • 14
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 277

eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

ilkokul birinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı, adı rıdvan bana aşıktı. bir de komşumuzun oğlu ahmet. rıdvan saklambaç oynarken, nereye saklansam arkamdan gelir ve beni sıkıştırıp öperdi. günün birinde ahmet bizi yakaladı. fena kavgaya tutuştular. sonra dallas'ı çevirmeye başladık. onların da pipisi olduğunu görünce ortada doğaüstü bir durum olduğunu anlamıştım ama bu doğaüstü duruma eşcinsellik denildiğini bilmiyordum. yıllar geçti: rıdvan halen daha bana farklı davranır. ahmet ise ne zaman telefonda konuşsak, "ne güzel günlerdi." der.

ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

sınıf okulundan sonra, kur'a da zırhlı tugay çıktı. antep'e gittim. geyler ya da erkeklere ilgi duyan erkekler birbirlerini gözlerinden tanıyor: gözlerimizle yiyorduk birbirimizi. gördüğümde dizlerimin bağının çözülmesine neden olan birkaç subay ve astsubay vardı ama bakıp geçiyordum. ancak onlardan birisi vardı ki, uzaktan uzağa birbirimize bakıyorduk uzun uzun. herkesin birbirine uzaktan baktığı bir askerlik yapıyordum. yaptığım iş, sivil hayattaki mesleğimdi. kısa sürede kendi sistemimi kurmuştum. şiddete karşı olduğum için, bunu duyan askerler nerede görseler yolumu kesiyor "komutanım sivilde aşçıydım, garsondum, stewarttım, otelde çalışıyordum. deyip kendilerini gazinoya ve misafirhaneye aldırmak için gazino müdürü binbaşıyla konuşmamı istiyorlardı. günün birinde oda arkadaşım bir çocuğun pembe teskere almak için revire gelip ağladığını, üst dönem teğmenin de çocuğu odaya kapatıp dövdüğünü anlatınca çok rahatsız olmuştum. oda arkadaşım gey olduğumu tahmin ediyordu ama konu hiç konuşulmuyordu. ertesi gün gelip bir bakar mısın çocuğa ? dedi. sabahı zor ettim. ertesi sabah, gazino ünitelerini kontrol ettikten sonra soluğu revirde aldım. arkadaşım, "çocuk hiç belli etmiyor." demişti. birlikte revire gittik, kapıdaki camdan içeri bir göz attım, "dördüncü yataktaki asker mi?" dedim. "evet, ama nereden anladın?" diye sordu. biliyorum anlatmak için çabalamama gerek yoktu: çünkü, yüz metre uzaktan görsen, "işte geliyor." diyebileceğimiz bir edaya sahipti. iskenderun deniz hastanesi'ne götürdüm. bütün yol boyunca nasıl bir muameleyle karşılaşacağı anlattım. çok şaşkın gözlerle bakıyordu bana. "kuzenim rapor aldı. hayatımın hatası, der her konuşmasında." diye açıklama yaptım. zaten, herkese de öyle söylemiştim. gerçekte, rapor alan bir arkadaşımdı ve çok pişman olmuştu ama yanlış arkadaşlıkların ve yanlış kararların bazen dönüşü olmuyor. rapor almaktan vazgeçti. o devredeki, asteğmenler çok güzel bir iş başarmışlar, bir gencin yanlış bir karar almaması için her türlü yardımı yapmışlardı. herhangi bir mesleği olmayan bu genci, askeri gazinoya yanıma almak için askeri gazino müdürü olan yüzbaşıya az dil dökmedim. çocuk askerliğini askeri gazinoda çok rahat bir şekilde yaptı. terhis olduktan sonra, ayrılmadan önce vedalaşırken kendisine "gey" olduğumu söyledim. askerliğini bitirdikten sonra istanbul'da beş yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştı, en son gördüğümde. hayatım boyunca yaptığım en güzel ve en faydalı şeydir benim için

ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi

söz konusu tarihte tr'de olsam katılmayı kesinlikle düşünürdüm. tüm türkiye adaletsizliğin, hukuksuzluğun, vicdansızlığın, açgözlülüğün, çalıp çırpmanın gösterişli yapılarıyla doldu. artık, yaşadığı çevre insanı yansıtır oldu. oysa, makbul olan insanların adaletli, hukukun üstünlüğüne saygılı, vicdanlı, yaşadığı çevreyi tüketmeden hayatını idame ettirebilecek bilgi ve görgüye sahip olmalarıdır. dünya ihtiyacınızı karşılayacak her şeyi verebilir ama egonuzu tatmin etmek dünyayı da aşar. dini referanslarla konuşan gerek başbakan, gerek partisinin milletvekilleri ve gerekte akp'liler "kefenin cebi" olmadığını hatırlamalılar. istanbul zamanında itiraz edilen yapılarla dolu: gökkafes, demirören avm,...dün şiddetle karşı çıktıklarına bugün "eyvallah" demek sadece kişilerin değişimiyle açıklanacak bir şey değildir. bize onların tenezzüllerini de işaret eder. hiçbir dini inancın insana onda olmayan şeyi vereceğine inanmam. yaşadığım ülke de bu düşüncemi olumlayan milyonlarca insanla dolu.

elbette, halkın tv dizilerinde ölen karakterler için gıyabî cenaze namazı kıldığı bir ülkede, "din" kitleleri yönlendirmek ve kontrol altında tutmak için en elverişli araçtır. dini inancı sayesinde daha rafine olmayı başarmak mümkün olsaydı, bugün yaşadığımız birçok olumsuzluğu yaşamıyor ve konuşmuyor olurduk. mesela, birkaç gün evvel, akp'li tıp doktoru bir milletvekilinin bilimdışı açıklamalarını dinledik. eğitim birçok şeyi değiştirmemize vesile olabilir ama bizim de çabalamamız gerekir. dünya çapında bir doktor olmak bize bilimsel gerçekleri, artık geçerliliği kalmamış ortaçağ zırvalarıyla çarpıtma hakkını vermez. neresinden tutarsanız tutun hemen her şeyin elinizde kaldığı bir ülkede yaşayınca bütün bu gelişmelerin(!) ardı arkasının gelmemesinin bir anlamı muhakkak ki vardır, diye düşünmeden edemiyor insan. kamuoyu bunlarla meşgulken, kim bilir kimler "akarken dolduracaksın" modunda? tarihi anlamadan geçenler, onu yeniden yaşamak zorunda kalırlar. bir zamanlar bir menderes, bir özal vardı. menderes idam edildi; özal'ın ise nasıl öldüğü bile net değil. tarih tekerrür ediyor, yine yeniden.

ayı sözlük itiraf

çok samimi olduğum bir arkadaşımın şimdi eşi olan kişi, onlar çıkarken bana birlikte olmayı teklif etmişti. evlendikten sonra da zaman zaman bu teklifini tekrar etti. ilk teklif ettiği zaman "gey olduğumu bildikleri için beni deniyorlar mı?" diye düşünmüştüm. ancak, adamın birkaç gey arkadaşımla birlikte olduğunu ve evliliğinin "vitrin" olduğunu ifade etmesi beni çok kızdırmıştı. iki defa evlerine kadar gittim, arkadaşımla konuşmak için ama yapamadım.

türkiye'de eşcinsel ünlüler

eşcinselliklerini bir "sır" zanneden ve herkesin bildiği ama dillendirmediği bu hakikatin "sır" olarak kalmasını sağlayabilmek için muktedirlerin her dediğine "eyvallah" diyen şöhretliler tayfası.
zeki müren'de hiçbir zaman "geyim" ya da eşcinselim" dememiştir. belgrad ormanları'ında alman helgalarla poz vermiş, bugün muadili olan bazı popçular gibi o da vakt-i zamanında erkekliğini yabancı dilberlerle teşrik-i mesailerde cilalamıştır. öldüğünde gazetelerde kadim dostları o cilalı yalanı parlatmaya devam etmiştir, mesela ismet ay, "zeki müren'in hamile bıraktığı kadınlardan bahsetmiştir." bülent ersoy rol aldığı filmi izleyen ve "erkeliğimden utandım." diyen zeki müren için "neyinden utanmış, neyinden utanmış!" diyerek alaylı cevap vermiştir.
doğrudur, bu ülkede eşcinsel ünlü yoktur, yani herkesin bildiği "çok gizli" büyük harf abiler eşcinsel bile değildir: güya halka duydukları saygıdan ötürü açıklamadıkları cinsel yönelimlerini bir "fabrikasyon" hatası olarak yaşarlar.
biliyoruz ve yazmıyoruz. ihtiyacımız olan bir "lavanta" mafyasıdır.

capote

philip seymour hoffman'ın başrolünde oynadığı truman capote'un in cold blood adlı romanını yazdığı dönemi ve sonrasındaki süreci anlatan film.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.