abdullah cömert
bir genç öldürüldü...o gezi parkı'na bu gencin adını versinler...sezen aksu "erdal eren" için bir şarkı yapmıştı...keşke, bu gencin de bir şarkısı olsa...bir köşede de son yazdıklarının yazılı olduğu bir lehva ve christopher park'ta(newyork) ki gibi bembeyaz bir bankta otururken ya da çimenlere uzanmış kitap okurkenki halini gösteren bir heykeli, tam öldürüldüğü yaşta...
istanbul'u lalelerle bezedik diye mi bu direniş
o laleleri, kızları ithal ediyor ve binlerce euro ceplerine giriyor. insanları iyice saf ve salak bellediler. çıkarı olmasa yaralı parmağa işemeyecek insanlar vardır: malum kişi de o model!
özel kreşte şiddet
toplumsal cinnetin ucu nerelere kadar uzanmış! izle izle bitmiyor. muktedirler insanlara "evlenin, üreyin" demek yerine; çocuk sahibi olmayı daha ciddiye almalı. psikolojik problemi olanların çocuk sahibi olmasına izin verilmemeli. niteliksiz nicelik, bindiğin dalı kesmekten başka bir şey değildir.
nurgül yeşilçay
"
melekler adası" dizisiyle sevdiğim oyuncu. odasının duvarına astığı
türkan şoray posterinden güç alarak ailesine karşı ayakta kalmaya çalışan genç bir kızı oynuyordu.
ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi
öncelikle, kimsenin bahane yaratmadığına eminim. sadece, herkesin hayatı ve şartları "ha" deyince her şeyi yapacak rahatlıkta değil. kimsenin bir başkasının üzerinde çeşitli vesilelerle baskı kurmaya hakkı yok! gelmek isteyen, şartları uygun olan zaten gelecektir. gelmek istemeyen ve kendince nedenleri olanları isteyen mazur görür, istemeyen de küçük oğluna almasın! faşizan uygulamalara tepki göstermek için yola çıkanlara selametler diliyorum: canavarlarla savaşırken canavarlaşmamaya özen gösterin. çünkü, bu sizlerle onlar arasındaki yegane fark olacaktır!
bugün ne yemek yapsam
yalnız yaşamak, ömrümüzü "hayat" yapacak ayrıntıları "geçiştirmek" anlamına gelmez. ayda on gün tr'deyim. evimdeyken her öğünde kendim için yemek yaparım. kahvaltı için bile mutlaka birkaç şey pişiririm. seyahatlerimden eve, hangi öğünde ne pişireceğimin kararını vermiş olarak dönerim. başlangıcından, çorbasına, ara sıcağına, ana yemeğinden, tatlısına kadar öğlen ve akşam yemeklerini ayrı ayrı hazırlamayı kendime karşı bir görev sayarım.
russell crowe
uluslararası türkçe olimpiyatları
dünya'nın en az bir asır evvel hallettiği şeye mal bulmuş mağribi gibi sarılmak da ayrı bir ruh hali istiyor tabi. merak ettim, neden hep 3. dünya ülkeleri? istismara daha açık oldukları için mi?
yakışıklı olduğunun farkında olmayan erkek
gerçekten yakışıklıysa muhakkak fark edilmiş ve kendisine fark ettirilmiştir. ancak, bu tarz şeyleri önemsemeyecek kadar popülizmden uzak bir ademse kendi dahli olmadan vuk'u bulmuş fiziksel güzelliğinin kendisince bir manası yok demektir. kendisi ne küçük ne de büyük dağları yaratmıştır: düz ovada yaşamaktadır.
ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi
söz konusu tarihte tr'de olsam katılmayı kesinlikle düşünürdüm. tüm türkiye adaletsizliğin, hukuksuzluğun, vicdansızlığın, açgözlülüğün, çalıp çırpmanın gösterişli yapılarıyla doldu. artık, yaşadığı çevre insanı yansıtır oldu. oysa, makbul olan insanların adaletli, hukukun üstünlüğüne saygılı, vicdanlı, yaşadığı çevreyi tüketmeden hayatını idame ettirebilecek bilgi ve görgüye sahip olmalarıdır. dünya ihtiyacınızı karşılayacak her şeyi verebilir ama egonuzu tatmin etmek dünyayı da aşar. dini referanslarla konuşan gerek başbakan, gerek partisinin milletvekilleri ve gerekte akp'liler "kefenin cebi" olmadığını hatırlamalılar. istanbul zamanında itiraz edilen yapılarla dolu: gökkafes, demirören avm,...dün şiddetle karşı çıktıklarına bugün "eyvallah" demek sadece kişilerin değişimiyle açıklanacak bir şey değildir. bize onların tenezzüllerini de işaret eder. hiçbir dini inancın insana onda olmayan şeyi vereceğine inanmam. yaşadığım ülke de bu düşüncemi olumlayan milyonlarca insanla dolu.
elbette, halkın tv dizilerinde ölen karakterler için gıyabî cenaze namazı kıldığı bir ülkede, "din" kitleleri yönlendirmek ve kontrol altında tutmak için en elverişli araçtır. dini inancı sayesinde daha rafine olmayı başarmak mümkün olsaydı, bugün yaşadığımız birçok olumsuzluğu yaşamıyor ve konuşmuyor olurduk. mesela, birkaç gün evvel, akp'li tıp doktoru bir milletvekilinin bilimdışı açıklamalarını dinledik. eğitim birçok şeyi değiştirmemize vesile olabilir ama bizim de çabalamamız gerekir. dünya çapında bir doktor olmak bize bilimsel gerçekleri, artık geçerliliği kalmamış ortaçağ zırvalarıyla çarpıtma hakkını vermez. neresinden tutarsanız tutun hemen her şeyin elinizde kaldığı bir ülkede yaşayınca bütün bu gelişmelerin(!) ardı arkasının gelmemesinin bir anlamı muhakkak ki vardır, diye düşünmeden edemiyor insan. kamuoyu bunlarla meşgulken, kim bilir kimler "akarken dolduracaksın" modunda? tarihi anlamadan geçenler, onu yeniden yaşamak zorunda kalırlar. bir zamanlar bir menderes, bir özal vardı. menderes idam edildi; özal'ın ise nasıl öldüğü bile net değil. tarih tekerrür ediyor, yine yeniden.
erkeğin seksiliğinden çalan unsurlar
fırlamalık, küfretmeden meramını anlatamıyor olmak, bakımsızlık, patavatsızlığı dobralık sanma yanılgısı, beş dakikada bütün hayatını sayıp dökmek, kendisini dayanılmaz ve vazgeçilmez sanmak, ölçüsüz olmak, yalancılık,...
erkeği seksi yapan unsurlar
cinsi cazibeyi gözardı edecek değilim. fiziksel özellikleriyle heyecanlanmışsam, devamında efendiliği ve mahcubiyetiyle beni tavlayacaktır. aynı zamanda kitaplığı varsa. konuşurken hava atmak için değil söylediklerini desteklemek için referanslar kullanabiliyor ve örneklemeler yapabiliyorsa merakımı celbedecektir.
taksim gezi parkında direnen cesur kırmızılı kadın
dino buzzati'nin "
yumurta" adlı öyküsündeki annenin cesaretini hatırlattı biber gazı sıkan polisin karşısındaki duruşu.
seda sayan
ne önemli ne de gereklidir. bir zamanlar söylediği şu sözü hatırlarım, "bugünlere oturarak gelmedim. çıplak fotoğraf da çektirdim. kimseyi durduk yere bir yere getirmezler."
öğretmenlik
ilk dönem sonunda bıraktığım meslek.
dayı olmak
çok güzel bir duygudur. iyi bir dayı olduğumu iddia edemeyeceğim; fazlasıyla bencil olduğum için. kendime ayırdığım zamanı kimseyle paylaşmayı sevmem. çocuk severim, mızmızlanmadığı sürece. dört yaşındaki ikiz yeğenlerim kitaplarımı karıştırdıkları zaman sesim çıkmaz, diğer üçü gibi onların da iyi birer okur olmalarını isterim. kendi kitaplarını getirirler "sen oku" bize diye. gece yatarken kitap okumamı çok seviyorlar. ben yemek pişirirken bana malzeme getirmek, bir şeyler doğrarken seyretmekten çok mutlu oluyorlar. hep aynı sopruyorlar "yemek yapmayı nereden öğrendin?"
2 numaralı yeğenimin bana dayı demesi uzun zaman aldı: "ayi" diyordu ve hem ben hem de onun bana bu şekilde seslenmesini duyan herkes çok eğlendiği için "ayı"lık ruhuma nüfuz etti.
gey olduğumu bilen büyük yeğenlerim, sevgili bulmamı söylüyorlar. "ne güzel birlikte yemeğe, tatile gideriz. ona da dayı deriz." diyorlar.
sezen aksu
beyaz şov adlı programda sarf ettiği sözler şu mealdeydi; "bu kadar karakterli durduğuma bakmayın, sıkıştığım yerde çark etmeyi iyi bilirim."
yıldırım türker
yeni türkü'nün albümlerinden birisinde
derya köroğlu'nun bestesiyle yer almış yıldırım türker şiiridir.
(bkz:
uzak bir gölge)
sevişirken soğuk uzak bir mevsim
aramıza sızdı sevgilim
inciniyor inciniyor bir şeyler
aramızda sanki sevgilim
uzak bir gölge
düşmüş üstüme
yetişemem artık ben sana
acıyla ve tutkuyla
bakıyorsun gözlerime
kayıp bir çocuk gibi
bakıyorsun gözlerime
susalım sular gibi suskun
karışalım geçmişe
bizi bize versin sessizlik
unutuyor ellerini ellerim
unutuyor beni yüreğin
siliniyor siliniyor sevgimiz
yaşanmamış gibi sevgilim
buz kesmiş iki ırmak
kavuşamaz birbirine
yabancı iki yalnız
sığınamaz birbirine
elveda yorgun heyecanım
ıssızlığım elveda
seni yolcu ediyorum hayata
seni yolcu ediyorum
elveda..
pedofili
birhan keskin
türkiye'nin muhteşem kadın şairlerinden birisidir. "ruth" adlı şiiri gibi bir şiir yazılmış mıdır? vuran ama öldürmeyen şiirlerin sahibidir. yanlış anlaşılmasın; öldürmeyip de süründüren cinsinden değildir. aksine, insana kendine ve kişisel tarihine yeniden bakmanın gözlerini verirler: çünkü, en zararlı yalanlar insanın kendisine söyledikleridir. birhan keskin şiirleri, insanı küstükleriyle barıştıracak güçtedir. zamanında bizden vazgeçmişlerin engin denizlere saldığı ruhumuzu, şiirinin dalgalarıyla dost kıyılara bırakır: zarafetin kelimelere iskelet olduğu şiirleri, kelimelere sadece derinlik değil aynı zamanda hakkaniyet ve vicdan bahşeder.
sadece önemli değil aynı zamanda kesinlikle gerekli kocaman yüreğindeki kelimelerle, hepimize hayatı sınama ve ruhumuzu tımar etme şansı verir.
"...
ah, ruth, hâlâ sevgili ruth,
ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep.
isteseydim kolayca ortaya çıkardı.
istemedim. senin kendinden kaçırdığın şeyleri
ben nasıl ortaya koyardım!
sen kendini kandırıyordun,
seyircin oldum
yalanlarını oynayışını seyrettim.
son âna dek.
kendini ikna ettiysen beni de ikna et
istedim..."