risotto34

Durum: 277 - 0 - 0 - 0 - 04.06.2013 23:55

Puan: 3050 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

00000000000000000000
  • /
  • 14

devran çağlar

bülent ersoy'un piyasadan sildiği güzel sesli, "değer miydi?" , "silemediler" gibi damar şarkılarıyla, efkarı tepesinden taşan eşcinselleri her dinledikleri zaman daha fazla içlendiren travestit. gün gelir "devran" döner dediler ama "altın" makas olmadı.

alttaki yazara soracaklarım var

okumadım...

altta rahat mısın?

edebiyat eleştirmeni

zaman zaman ömer türkeş'de eleştirmenmiş gibi duruyor.

askk

bana aşk teklif ediliyor sanmıştım...içimdeki cılız kıpırdı hemencecik sönüverdi...gerçi komite falan varmış, allah'tan ümit kesilmez...

gelmiş geçmiş en iyi türkçe dizeler


anne

sahi senden mi doğdum anne
yollar nehirler kuşluk vakitleri dururken
bir insandan mı doğar bir çocuk

anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı
kuş olsa çiçek olsa gündüz olsa
kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu

bu kez dağlar doğursun beni anne
sen de ılık bir yağmur ol
durmadan yağ kanayan yerlerime



haydar ergülen

nahid sırrı örik

1895-1960 yılları arasında yaşamış, " cihan kaynanası" adıyla bilinen, neredeyse üzerine yazı yazmadığı konu olmayan, "bize unutturulmuş" değerli bir yazar. bazı romanlarının film uyarlamaları da vardır: kıskanmak, abdülhamit düşerken... bahriye çeri'nin " bir cihan kaynanası: nahid sırrı örik" adlı kitabı yazar hakkında hazırlanmış en kapsamlı çalışmadır. sultan hamid düşerken, eski zaman kadınları arasında, gece olmadan, kozmopolitler, eve düşen yıldırım, kıskanmak,..en bilinen kitaplarıdır. "dar bir yüzeyin derinliği olan hikayelerini ürettiği" söylenir. cinsel yöneliminden dolayı ciddi olarak negatif ayrımcılığa maruz kalır. yusuf ziya çimdik müstearıyla akbaba dergisi'ne yazdığı bir şiirde onunla dalga geçer:

kırıtarak gelirken uzaktan nahid sırrı
sanırım pantolonlu ceketli bir kız gelir!

yıldırım türker'de örik'le alakalı bir yazısında, yazarın dillere destan çirkinliğine ve bugün elimizde silik siyah beyaz bir fotoğrafının kalmış olduğuna değinir.

ayı sözlük yazarlarının fetişleri

yalan dünya zerrin

beyaz şov'da kendisine yapılan şakayı yutan hatunkişi, zerrin gibi kıvıramamış ve "şimdi rezil mi oldum." demiştir.

sen iyilere layıksın

kraldan çok kralcı edasıyla söylense de, kralın soytarısının mertebesinden daha muteber değildir bunu söyleyenin mertebesi...

julianne moore

"the hours" adlı filmde döktüren muhteşem kadın...

oscar wilde

"adını söylemeye cesaret edemeyen aşk" ı bahane edilerek reading zindanı'nda hapsedilen büyük oyun yazarı. brian gilbert'in yönettiği stephen fry'ın oscar wilde rolünü, jude law'ın lord alfred douglas rolünü oynadığı filmde de mahvına neden olan şımarık bossie'yle ilişkisinin başlangıcından gurbet ellerde bir otel odasındaki ölümüne kadar geçen zamanı anlatılır.

bent

martin sherman'ın oyunundan sean mathias'ın filme aldığı, temerküz kamplarında eşcinsellerin yaşadıklarını anlatan film. uzun bıçaklar gecesi ve akabinde yaşananları, daha önce hiçbir dönem filminde değinilmediği yanlarıyla anlatmaktadır.

aldattın beni

mine geçili'nin zeki müren bestelerinin yer aldığı "gece kirpikli kadın" adlı albümündeki ilk şarkı.

michelle demishevich

bülent ersoy ya da zeki müren yerine rol model alınması daha yerinde olacak trans kadın.

eski sevgiliden sms almak

hep sessiz kalınması gereken durum. "eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı." derler.

murathan mungan

kendi hayatını göze alamayan lgbtt'lerin, özellikle erkek eşcinsel ve biseksüellerin en çok nefret ettiği ve bu nefretlerini de entellektüalize ederek dile getirmeye çalıştığı şair, yazardır. kendisiyle ilgili bolca efsane mevcuttur. hatta, her geçen gün buna yenileri eklenmektedir: kanlıca'da sezen aksu'nun ev aldığı da en yenilerindendir. lgbtt'ler böyledir: uzaktan gördükleri insanları, aynı bara birkaç defa gitmiş olmaları sebebiyle "kanka" olarak pazarlamayı severler. nefret ettiği bir insandan nemalanmak nasıl bir ruh halindir öyle!

bülent ersoy

faşizm denilen illetten nasibini en çok alan lgbtt bireylerin başında gelir...hani derler ya "faşizm ne tankla ne tüfekle başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar." diye. kendisi birçok şeyle suçlandı ama en saçmalarının başını, bir transseksüel olarak "eşcinsel" olduğunu kabul etmiyor olması çekiyor. daha lgbtt bireyler bile "transseksüellik" le "eşcinsellik" in aynı şey olmadığını bilmiyor olması ne kadar da trajikomik. kendisi için bir şeyler yapmayan lgbtt bireyler bile bülent ersoy'dan beklenti içerisinde. bunca baskı altında olan bir kadının ruh hali nice olur...çok yaşasın ve daha az bağırarak söyleyeceği şarkılarıyla ruhlarımıza nefes versin...
  • /
  • 14
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 277

eşcinsel olunduğunun ilk fark edildiği an

ilkokul birinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı, adı rıdvan bana aşıktı. bir de komşumuzun oğlu ahmet. rıdvan saklambaç oynarken, nereye saklansam arkamdan gelir ve beni sıkıştırıp öperdi. günün birinde ahmet bizi yakaladı. fena kavgaya tutuştular. sonra dallas'ı çevirmeye başladık. onların da pipisi olduğunu görünce ortada doğaüstü bir durum olduğunu anlamıştım ama bu doğaüstü duruma eşcinsellik denildiğini bilmiyordum. yıllar geçti: rıdvan halen daha bana farklı davranır. ahmet ise ne zaman telefonda konuşsak, "ne güzel günlerdi." der.

ayı sözlük yazarlarının askerlik anıları

sınıf okulundan sonra, kur'a da zırhlı tugay çıktı. antep'e gittim. geyler ya da erkeklere ilgi duyan erkekler birbirlerini gözlerinden tanıyor: gözlerimizle yiyorduk birbirimizi. gördüğümde dizlerimin bağının çözülmesine neden olan birkaç subay ve astsubay vardı ama bakıp geçiyordum. ancak onlardan birisi vardı ki, uzaktan uzağa birbirimize bakıyorduk uzun uzun. herkesin birbirine uzaktan baktığı bir askerlik yapıyordum. yaptığım iş, sivil hayattaki mesleğimdi. kısa sürede kendi sistemimi kurmuştum. şiddete karşı olduğum için, bunu duyan askerler nerede görseler yolumu kesiyor "komutanım sivilde aşçıydım, garsondum, stewarttım, otelde çalışıyordum. deyip kendilerini gazinoya ve misafirhaneye aldırmak için gazino müdürü binbaşıyla konuşmamı istiyorlardı. günün birinde oda arkadaşım bir çocuğun pembe teskere almak için revire gelip ağladığını, üst dönem teğmenin de çocuğu odaya kapatıp dövdüğünü anlatınca çok rahatsız olmuştum. oda arkadaşım gey olduğumu tahmin ediyordu ama konu hiç konuşulmuyordu. ertesi gün gelip bir bakar mısın çocuğa ? dedi. sabahı zor ettim. ertesi sabah, gazino ünitelerini kontrol ettikten sonra soluğu revirde aldım. arkadaşım, "çocuk hiç belli etmiyor." demişti. birlikte revire gittik, kapıdaki camdan içeri bir göz attım, "dördüncü yataktaki asker mi?" dedim. "evet, ama nereden anladın?" diye sordu. biliyorum anlatmak için çabalamama gerek yoktu: çünkü, yüz metre uzaktan görsen, "işte geliyor." diyebileceğimiz bir edaya sahipti. iskenderun deniz hastanesi'ne götürdüm. bütün yol boyunca nasıl bir muameleyle karşılaşacağı anlattım. çok şaşkın gözlerle bakıyordu bana. "kuzenim rapor aldı. hayatımın hatası, der her konuşmasında." diye açıklama yaptım. zaten, herkese de öyle söylemiştim. gerçekte, rapor alan bir arkadaşımdı ve çok pişman olmuştu ama yanlış arkadaşlıkların ve yanlış kararların bazen dönüşü olmuyor. rapor almaktan vazgeçti. o devredeki, asteğmenler çok güzel bir iş başarmışlar, bir gencin yanlış bir karar almaması için her türlü yardımı yapmışlardı. herhangi bir mesleği olmayan bu genci, askeri gazinoya yanıma almak için askeri gazino müdürü olan yüzbaşıya az dil dökmedim. çocuk askerliğini askeri gazinoda çok rahat bir şekilde yaptı. terhis olduktan sonra, ayrılmadan önce vedalaşırken kendisine "gey" olduğumu söyledim. askerliğini bitirdikten sonra istanbul'da beş yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştı, en son gördüğümde. hayatım boyunca yaptığım en güzel ve en faydalı şeydir benim için

ayı sözlük itiraf

çok samimi olduğum bir arkadaşımın şimdi eşi olan kişi, onlar çıkarken bana birlikte olmayı teklif etmişti. evlendikten sonra da zaman zaman bu teklifini tekrar etti. ilk teklif ettiği zaman "gey olduğumu bildikleri için beni deniyorlar mı?" diye düşünmüştüm. ancak, adamın birkaç gey arkadaşımla birlikte olduğunu ve evliliğinin "vitrin" olduğunu ifade etmesi beni çok kızdırmıştı. iki defa evlerine kadar gittim, arkadaşımla konuşmak için ama yapamadım.

ayı sözlük taksim gezi parkı zirvesi

söz konusu tarihte tr'de olsam katılmayı kesinlikle düşünürdüm. tüm türkiye adaletsizliğin, hukuksuzluğun, vicdansızlığın, açgözlülüğün, çalıp çırpmanın gösterişli yapılarıyla doldu. artık, yaşadığı çevre insanı yansıtır oldu. oysa, makbul olan insanların adaletli, hukukun üstünlüğüne saygılı, vicdanlı, yaşadığı çevreyi tüketmeden hayatını idame ettirebilecek bilgi ve görgüye sahip olmalarıdır. dünya ihtiyacınızı karşılayacak her şeyi verebilir ama egonuzu tatmin etmek dünyayı da aşar. dini referanslarla konuşan gerek başbakan, gerek partisinin milletvekilleri ve gerekte akp'liler "kefenin cebi" olmadığını hatırlamalılar. istanbul zamanında itiraz edilen yapılarla dolu: gökkafes, demirören avm,...dün şiddetle karşı çıktıklarına bugün "eyvallah" demek sadece kişilerin değişimiyle açıklanacak bir şey değildir. bize onların tenezzüllerini de işaret eder. hiçbir dini inancın insana onda olmayan şeyi vereceğine inanmam. yaşadığım ülke de bu düşüncemi olumlayan milyonlarca insanla dolu.

elbette, halkın tv dizilerinde ölen karakterler için gıyabî cenaze namazı kıldığı bir ülkede, "din" kitleleri yönlendirmek ve kontrol altında tutmak için en elverişli araçtır. dini inancı sayesinde daha rafine olmayı başarmak mümkün olsaydı, bugün yaşadığımız birçok olumsuzluğu yaşamıyor ve konuşmuyor olurduk. mesela, birkaç gün evvel, akp'li tıp doktoru bir milletvekilinin bilimdışı açıklamalarını dinledik. eğitim birçok şeyi değiştirmemize vesile olabilir ama bizim de çabalamamız gerekir. dünya çapında bir doktor olmak bize bilimsel gerçekleri, artık geçerliliği kalmamış ortaçağ zırvalarıyla çarpıtma hakkını vermez. neresinden tutarsanız tutun hemen her şeyin elinizde kaldığı bir ülkede yaşayınca bütün bu gelişmelerin(!) ardı arkasının gelmemesinin bir anlamı muhakkak ki vardır, diye düşünmeden edemiyor insan. kamuoyu bunlarla meşgulken, kim bilir kimler "akarken dolduracaksın" modunda? tarihi anlamadan geçenler, onu yeniden yaşamak zorunda kalırlar. bir zamanlar bir menderes, bir özal vardı. menderes idam edildi; özal'ın ise nasıl öldüğü bile net değil. tarih tekerrür ediyor, yine yeniden.

türkiye'de eşcinsel ünlüler

eşcinselliklerini bir "sır" zanneden ve herkesin bildiği ama dillendirmediği bu hakikatin "sır" olarak kalmasını sağlayabilmek için muktedirlerin her dediğine "eyvallah" diyen şöhretliler tayfası.
zeki müren'de hiçbir zaman "geyim" ya da eşcinselim" dememiştir. belgrad ormanları'ında alman helgalarla poz vermiş, bugün muadili olan bazı popçular gibi o da vakt-i zamanında erkekliğini yabancı dilberlerle teşrik-i mesailerde cilalamıştır. öldüğünde gazetelerde kadim dostları o cilalı yalanı parlatmaya devam etmiştir, mesela ismet ay, "zeki müren'in hamile bıraktığı kadınlardan bahsetmiştir." bülent ersoy rol aldığı filmi izleyen ve "erkeliğimden utandım." diyen zeki müren için "neyinden utanmış, neyinden utanmış!" diyerek alaylı cevap vermiştir.
doğrudur, bu ülkede eşcinsel ünlü yoktur, yani herkesin bildiği "çok gizli" büyük harf abiler eşcinsel bile değildir: güya halka duydukları saygıdan ötürü açıklamadıkları cinsel yönelimlerini bir "fabrikasyon" hatası olarak yaşarlar.
biliyoruz ve yazmıyoruz. ihtiyacımız olan bir "lavanta" mafyasıdır.

capote

philip seymour hoffman'ın başrolünde oynadığı truman capote'un in cold blood adlı romanını yazdığı dönemi ve sonrasındaki süreci anlatan film.
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.