ayı sözlük itiraf
2 saat sonra bir iş görüşmem var. fransız firması ve iş yurtdışında. belki yurtdışına taşınıcam ve hayatım komple değişecek ama ben yarın a101 e gelecek tost makinesi için daha heyecanlıyım. acaba sabah kapıda sıra olacak mı teyzeleri yenip alabilecek miyim. belki de sıra olmaz bilmiyorum ama içim içime sığmıyor.
şimdiye kadar hiçbir aktife kendimi tam anlamıyla teslim edemedim. erkeklere olan güvensizliğimden midir, cazgırlıktan mıdır, kendimi bir türlü tam kabullenmemekten midir, dışarıda bir sürü maskeyle dolaştıktan sonra evde bile onlardan azade çırılçıplak olamamaktan mıdır bilmem. aktifin ipleri eline almasına izin vermedim hiç, böyle bir anda şimşek çakar gibi adamın altında çaresiz olduğumu hisseder hemen üstüne çıkardım. en azılı aktifler bile sikiş sonrası "sen sikilmedin ben götlendim" derdi, haklıydılar. sekste en çok yorulan hep ben olurdum. aktifken de böyle, altıma yatan her pasifi pasif kelimesinin hakkını verdirecek şekilde becerdim. ama tükendim sözlük, gerçekten tam teslim sevişeceğim birini arıyorum, yatakta kan verirmiş gibi yatan kezban türk kızı olmak istiyorum, bulabilir miyim bilmiyorum ama deli gibi istiyorum. bacaklarımı kocamın gövdesine sarmak ve hazdan gözlerimi kapatıp onun boynuna gömülmek istiyorum. sonra amı döllensin diye dümdüz yatan kadınlar gibi hiç kalkmadan öylece tavanı izlemek istiyorum. çok mu şey istiyorum?
kitaplarda akıcı geçen cümlelerin arasında verilmiş dip notlar gibi hissediyorum kendimi, ara ara hayatın değerli olduğunu hatırlatmak için aralara serpiştirilmiş, okuyucuyu bir an olsun hayatın akışından çevirip aşağıya merakla bakmaya, beni görmeye iten dip not işaretleri. aşağıda ne yazdığını ben bilemem minik, ona yüklediğin anlam sadece seninle vardır.
ben coşkun cümlelerinin arasındaki kesintili bir dip not olarak kalacağım hayatında. devam ettikçe sen ara ara dikkatini dağıtarak bana bakmak zorunda kalacaksın. ne yapalım kitap yazacak kadar, okunacak kadar dolu dizgin bir yaşamım olmadığı için kendimi suçlayamam ki.
sana hayatı keyifle okumanı dilemekten başka bir temenni sunamıyorum.
ön sözünden son cümlesine kadar huzur dolu olsun kitabın. ben sekteye uğratan dip notların olmaya razıyım.
30 yaşın altındakiler artık ilgimi çekmiyor. 30 yaş üstü candır kandır benim için
#431956 bu itiraf değil algı yönetimi. bu yazar oldukça yakışıklı bir kardeşimiz ama böyle kendini çirkin gibi lanse ediyor ki buluştuğunuzda aa hani çirkindi lan bu diye şaşırıp etkilenin. manipülasyona dikkat çekmek istedim ki kimse tuzağına düşmesin.
hayatımdaki insandan (hetero) gizli, yakın bir erkek arkadaşım formatında görüşüp gizli gizli sevişeceğim pasif arkadaş istiyorum. fantezi konusunda zirveye çıkıp hazzı sonuna kadar yaşamak istiyorum. ah bu izmir’de de bulamadım
biraz sarhoşluğun biraz kalp kırıklığının e tabi biraz da 6 saatlik motorumla yaptığım yolculuğun verdiği yetkiye dayanarak çok pis götümü başımı dağıttığımı artık toparlayacak bir şey kalmadığını söyleyebilirim!
uyuyun annecim sonra sabah kalkamıyonuz!
belki de hiç konuşmadan yanına gidip, sevişip, dönebileceğim, onu mutlu edip çıkıp gideceğim birini istediğimi itiraf etmek istiyorum.
uzun soluklu bir ilişkiden iki ay önce çıktım. ayrılırken uzun süre ilişki istemiyorum, aman aman diyordum ama şu an öyle garip bir ruh halindeyim ki anlatamam. biriyle seviştiğimde ten uyumu varsa direkt yükseliyorum adama. tek gecelik olduğunu bile bile. bir kaç gün sadece o adam aklımda oluyor. sonra geçiyor, biriyle daha takılıyorum ve şak! ona da aynı hisler. kısır bir döngü gibi. artık biriyle yatmaktan korkar oldum.
sarışın ve fit erkek seviyorum.
en son böyle biriyle beraber olduğumda neredeyse yatağa yapacaktım.
çok büyüktü.
tüp mide olup tekrar kilo aldım. bırakın kendimi s/kicem, bırakınn
ayda, 2 ayda bir de olsa iki satır 'uygun musun' mesajı alıp, gidip neredeyse hiç konuşmadan fb ile buluşup hayata devam etmek hoşuma gidiyor
burada ne kadar aksi bir tablo çizsem de içten içe tek eşliliğe çok önem veren biriyim. biriyle 50 60 yıl birlikte geçirme fikri bana zor ve korkutucu gelmiyor. dalga geçtiğim gelenekselciler kadar evkuşuyum. dubleks, bahçeli kedi dolu bir ev hayalim var. kitaplarımızı dvd'lerimizi biblolarımızı birleştireceğimiz koca vitrinler, ortasında ada olan ocağında yemek pişen bir mutfak, geniş bir küvet... çok değil bunlar ama bizim gibiler için bir hayalden öteye gidemiyor. keşke çok daha farklı olabilseydi her şey. sevdiğim adamla mülteci yetim bir çocuğa aile olmak isterdim mesela. ya da engelli hayvanlara yuva olabilmeyi. ama biliyorum ki bunları hayal etmek zarardan başka bir şey vermez çünkü asla gerçek olamayacaklar. heterolardan nefret etsem de tüm bunlara rahatlıkla erişebilmeleri stabil bir hayat kurabilmelerine özeniyor hatta kıskanıyorum.
çocukken gittiğim düğün salonlarında gelin-damat salona gelirken kamerayı projeksiyonla duvara yansıtırlardı. arabanın gelişi, arabadan inişleri ve salona girişleri. o arabadan hep iki erkeğin çıkmasını beklediğimi hatırlıyorum. salona girecekler ve dans edeceklerdi. tabii ki böyle bir şey hiç olmadı. şimdi boktan uygulamalardan birine adını sormaya kendimi tanıtmaya bile korktuğum bu ülkede böyle yaşamaktan çok yoruldum.
4 sene önce kayıt olmuşum buraya. enteresan bir şekilde bugün aklıma geldi girip bakayım dedim nick ve şifreyi tek attım. nasıl unutmamışım hayret ettim kendime.
mesaj kutuma baktım o da boş ?
sahi niye geldim lan ben buraya 4 sene önce ?
yaş 23, ergenlik yıllarındaki gibi şımarıklık lüksüne sahip değilim. gerçi kendimi hiç olmadığı kadar anlamam o yıllara denk geldi, haliyle bunun sinirinden bahsetmeye gerek yok. ama insan sonra sonra anlıyor, asıl mesele kendimi tam olarak kabullenemememmiş, kendi içinde cebelleşen birinin dışarıdan görünen hali yani. bir noktada bunu da aştım sanırım, ama kayıp giden senelerin bir daha gelme olanağı yok, bir insanın her şeyin yeni yeni farkına vardığı, ve pek çok anıyı ilk defa tadacağı bir zamanda kapalı kutu olarak yaşamak telafi edilebilecek bir şey değil maalesef, sanırım ömrümün kalanında bunun hesaplaşması kendi içimde devam edecek.
ya ileriye bakmak? evet daha açık ve daha cesurum, çünkü kaybedilecek pek bir şey yok, ama çok daha büyük dertler var artık. belki üniversite yıllarımda bir şeyleri yoluna koyabilirdim, ancak günden güne berbat bir hale gelen ekonominin yanında iki senesi pandemide bir senesi kenarda köşede karambole bir yarım senesi de deprem felaketi sonucu geçirmiş bir insanım. ve şimdi aile evi kafese dönmüş oturuyorum. yüksek lisans yapsam? bir dönem buradan ilerleyip yolumu bulabilirdim, ama buna hazırlanırken karşılayacak durumumuz vardı, şimdi ise iş bulma yükümlülüğü pencereden kafayı uzatıp usulca selamlıyor. bir işe girebilirim, küçücük bir yerde 10 saat çalıştığım ve kendi ihtiyaçlarımı karşıladığım bir iş, ancak bir daha asla eski imkanlara sahip olamam, yaşam çalışıp yemek yiyip o aile evinde uyuyarak geçecek, sonrasında zaten gençliğini bir kenara bırakmış birisi oluyorum.
meşhur bir şiir başlar "yaşamak güzel şey kardeşim!", evet yaşamak güzel bir şey, ancak belli bir imkanınız varsa güzel bir şey! benim klansman daha çok karambole gidiyor. neticede sonuç belli ama, hiçlikten geldik ve hiçliğe gidiyoruz, arada küçük bir aralık ve hikayenin sonu belli, bu şartlar altında kutsanacak bir şey de yok.
sözün kısası günler geçiyor, yaşanmamış bir hayat oturduğum yerden kayıp gidiyormuş gibi hissediyorum, ya da bir başka panik durumu, ama netice belli; yaşam ile ölüm arasında gezdiğimiz ipince çizginin iyice görünmez hale geldiği bir an, belki de cinnetin kıyısı.