bu seferlik boyle olsun

Durum: 500 - 0 - 0 - 0 - 30.12.2023 01:25

Puan: 8584 - Sözlük Kezbanı

6 yıl önce kayıt oldu. 8.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 25

arko krem kokusundan tahrik olmak

geçen iş yerinde klavyemin tuşları sertleşmişti. ben de söküp temizleyelim derken, hazır sökmüşken kaygan bir şey süreyim dedim. hazırda yağ falan olmayınca masadaki arko kremi kullanayım dedim. kapağını açar açmaz gelen kokudan kalp atışımın hızlandığını aletimde kıpırdama olduğunu hissettim. hemen kokoyu içime çekip hipnoza girdim. bi adam vardı, kaç yıl önce tanışmıştık. adam hoş biriydi, öyle yazıştık tam iş buluşma noktasına gelince aktifim demişti. kendim de aktif olduğumdan başta söylemesi gerektiğini, gidemeyeceğimi söyledim. hiç yapmadım ama istersen sevişiriz sana oral yaparım demişti. gittim, adam gerçekten hoş biriydi ama ne sevişmesini beğendi ne de oral yapabilmişti bana. o da baktı olmadı eliyle boşaltmıştı. zaten adam tuhaf biriydi yani belki gay bile değildi. sekse geçmeden bira içip muhabbet etmiştik. değişiklik olsun istiyorum diyordu. kadın arkadaşları vardı, çokça sorunları vardı. dertli biriydi. kafa dağıtıyordu.

bi süre görüşmedik, baktım tekrar yazdı. seks istemiyorum ama arkadaş olarak görüşebiliriz dedim. ısrar etti yok dedim. sebebini sordu yaptığı oralın beni tatmin etmediğini söyledim. o ara da içiyordu zaten. gel belki denerim dedi. beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri de aktif birinin pasif olması. o öyle deyince kalbim atmaya başladı. kesin olursamin gelirim dedim. alkol alıyorum kafam güzel olursa bakarız dedi. o bunu söylediyse her türlü ikna ederim diye bindim gittim. yanımda da bira götürdüm. beraber de içtik bi kaç tane. sonra mevzuya geldik. ne düşünüyorsun dedim. deneriz alabilirsem olur dedi. neyse ikimiz de ayrı ayrı duşa girdik vücutlar gıcır gıcır olmuş, aletim değen yerde sürtünüp kalıyor. mevsim kış zaten. odada küçük bir elektrikli soba varz vücutlarımız daha kup kuru bile olmamış. doğru dürüst kayganlaştırıcısı da yok. açtı arko kremin kapağını bir yandan sikime sürüyor bir yandan deliğine. nemli olduğundan kaydırıcılığı da gidiyor. deniyorum kafası bile girmiyor. kalça içinde takılıp kalıyor. onun bana pasif olma fikri de bir yandan azdırıyor beni, elimle iyice yayıyorum arkoyu, deliğinin içine falan yediriyorum. kutudan biraz daha alıp aletime sürüyorum, elim yüzüm krem oluyor. kokusu zaten beynime kazınıyor. en son kalkıyor üstüne oturmaya çalışıyor zorla kafası içeri girecek gibi oluyor bekliyor öylece ama gram ilerleme olmuyor. git gel yapayım derken aradan kaçıyor yine. bu mücadeleyi verirken boşalıyorum ben de. ve arko krem kokusunu duydukça bu anı canlanıyor gözümde.

alışınca kol gibisini alırsın alışmazsan serçe parmak gibisi acıtır

açıkçası bu güne kadar ne benim gevşetmeye ne de karşımdakinin gevşemeye ihtiyacı olmadı. sebebini bilmiyorum, acaba olgunların o yaşa gelene kadar yaşadığı deneyimlerden kaynaklı mı yoksa yaştan dolayı mı geniş oluyorlar. hatta hiç unutmam sevişme sırasında birine arkadan sürteyim derken sadece akan zevk suyu sayesinde lak diye girmiştim.

ayı sözlük itiraf

herkeste var mı bilmiyorum, ben hiç görmediğim biriyle görüşmeye gideceğim zaman eğer yaş olarak kriterlerim arasındaysa kendi kendime acaba hoşlandığım tiplerden biri mi diye düşünürüm. bu, gideceğin iş başvurusunda patronun olabilir, telefonda görüşürken bir vesileyle buluşacağın kişi olabilir hiç farketmez öyle anlarım oluyor.

kaç gündür kalbimde bir çarpıntı vardı. normalde anında doktora giden biri değilim, son noktaya kadar ihmal ederim ama kalp olunca da insan tedirgin oluyor biraz. bi sürw devam edince hemen girdim sisteme sonraki güne buldum randevüyü. kardiyolojiye sadece bir erkek doktor vardı ve randevüyü oluşturdum. beyin otomatikmen birinin uzman doktor noktasına gelene kadar katettiği yaşı hesapladı. kendim de olgun seviyorum zaten acaba hoş biri mi falan diye geçiyor aklımdan. tabii bu tür düşüncelerin gerçeklikle alakası da yok. beyin çok hızlı düşündüğünden bu da geçiyor işte her zaman olduğu gibi. yoksa gideyim de doktordan medet umayım gibi aptalca bir düşünceye asla girmem.

neyse sırada beklerken içeri giren çıkan oluyor o aralıktan da doktoru gördüm. eh işte idare ediyor diyorum. o arada sırası gelmeyen bi kadın giriyor içeri diğerleriyle doktor kadını dışarı gönderiyor, sırada benim önümde bir adam var o daha net görüyor olayı. sonra bana dönüp bu doktor biraz cins biri diyor. o öyle deyince idare eder kısmı da bitti gözümde sıfıra indi. cins insanları da sevmem zaten. ama benim konum o değil, ben muayene kısmına takıldım. umarım bir cinslik yapmadan güzel vir şekilde muayenemi yapar gönderir diyorum. çünkü örneğini çok gördüm, yüzüne bile bakmadan çok yüzeysel bir şekilde bir şey yapmadan göndereni.

sıram geldi, içeri girdim o da zaten ismimi söylüyordu içeri gel diye. rahatsızlığımı sordu, söyledim. sigara içtiğimi sordu, neden içiyorsun falan dedi. beni sedyeye gönderdi kalp ritmimi dinlemek için. sonra sola yatırıp cihazla kalbime baktı. bunların hepsi olurken de benle sohbet ediyordu. yani öyle mecburi muhabbet falan da değil, genel hayattan konuşuyorduk. bana o kadar samimi ve sıcak geldi ki kendim bile karşıdakinin doktor olduğunu unutup normal bir arkadaşımmış gibi muhabbetler yaptım, kendi de aynı şekilde karşılık verdi. muayene bitti benden birkaç tahlil istedi, bunları al bekliyorum seni dedi. bu cümlesi bile o kadar bana samimi geldi ki. yani ne bileyim, sonuçlar çıkınca bana getirirsin demek var bir de gel bekliyorum demek var.

tahliller öğle arasına denk geldi o süre içinde aklım hep onda kaldı. idare eder dediğim adamın huyuna, benle olan samimiyetine vurulmuştum. en çok da cins diye tabir edilen adamın bana öyle sıcak gelmesi kafamı karıştırıyordu. asla beklenti içinde değildim, sadece etkilendim bu da itiraf başlığı olduğu için bunu burada itiraf ediyorum. çünkü biliyorum doktor hasta etiği var alanında uzman bir doktor, kaldı ki tercihi bile belli değil, orada bana asılacak hali yok. farklı zaman farklı şartlar olsaydı şansımı dener miydim? sonuna kadar hem de. beni üzen kısmı bu adamla hiçbir şekilde bir daha yollarımızın kesişmeyeceği ve dilerim ki öyle de olur. kalbimde çıkacak bir rahatsızlık sebebiyle ancak yollarımız kesişir. sonuçlar da temiz çıktı. umarım başka şekilde denk geliriz, daha geniş zamanda daha rahat kafayla. bu entry'i de gün boyu etkisinde kaldım diye girdim.

ayı sözlük yazarlarının en tuhaf takıntıları

aynı ortamda bulunduğum kişiler mümkünse nefes bile almasın istiyorum. yani tekrarlanan şeyler beni aşırı rahatsız eder bu ne olursa olsun. hatta çalıştığım iş yerinde stajyer liseli bir kız vardı. işe zaten gram ilgisi yok, oturmuş köşede telefonla mesajlaşıyor sabahtan akşama kadar. bir de burnu mu akıyor ne geldiği günden beri fıs fıs fıs burnunu çekiyor. ilk başlarda kulaklığı takıp son ses müzik açarak bastırdım sesini ama sürekli de kulaklık takamıyon. söyleyeceğim söyleyeceğim diyorum ama kırılır diye söyleyemiyorum. kaç kez seslendim hatta söylemek için, bana bakınca başka bir şey söyleyip geçiştirdim. neyse daha sonra ben hastalandım, burnum akmaya başladı. baktım sabah uyanır uyanmaz sömkürüyorum, iş yerine gelince de her aktığında lavaboya gidip iyice bir temizleyip geliyorum. bunları da şey diye yapmıyorum, ondan farkım kalmaz diye, refleks olarak yapıyorum. yani insanlar diyebilir sen de hasta olabilirdin, bunlar normal diye. hayır değil, ben de hasta oldum ve odada tek bile olsam burnumda yarım kilo sümüğü asansör gibi aşağı indikçe yukarı çekemem. hastayım yetmiyormuş gibi bir de bunun hamallığını mı yapayıp. neyse hasta oldum, iyileşecektim neredeyse baktım bi gün yine bu başladı çekmeye. o an da keyifsizim zaten. dedim ki bak burnun akıyor anlayabiliyorum ama utanma git lavaboya sömkür ne varsa. burada o sesi çıkararak insanları rahatsız ediyorsun diye. sonra baktım lavaboya gitmeden de durdurabiliyormuş. kaç kez unutup tekrarlasa bile hops diye durdurdum. artık yapmıyor allahtan.

entry yarısındayken silip göndermekten vazgeçmek

son zamanlarda ayı sözlükte yaşadığım durum. bir şeyler karalıyorum, tam noktalandıracam sıkılıp direkt çarpıya basıyorum. bunda ayı sözlük'ün eskisi gibi aktif olmamasının payı var. yazacaklarını buraya veya not defterine kaydetmek arasında bir fark kalmamış.

hornet kullanıcılarını trollemek

seninle buluşmaya gelecek kadar azan tip bunu hakediyordur.

getcontact

kesinlikle uzak durulması gereken uygulama. hele bu camidan ve kimliğinizi gizleyen biriyseniz hiç bulaşmayın. kimin sizi nasıl kaydettiğini kabak gibi ortaya çıkarıyor. beni allahtan direkt gay diye kaydeden olmamış. bir tek sıkıntı yaratan ortamda kullandığım isimle kaydeden olmuş, bir de memleketimin yanına g yazan bir adet gerizekalı var. şimdi tüm bilgilerimin silinmesi talebi oluşturdum. yıllardır profesynel olarak sakladım böyle basit bir şekilde ifşa olmayalım.

diğer yandan platonik olduğum adamı bu uygulamayla sorgulama fikri beni acaip cezbediyor. onun da bilgisi gidiyormuş sizi arattı diye. yani tamamen uzak durmak gerek. millet telegram gibi kullanıyor fakat benim sicilim o kadar temiz değil.

şehiriçi otobüslerde yaşanan dumur olaylar

otobüs deyince aklıma geldi. üniversite yıllarımda okuldan çıkış saatinde bindiğim otobüste sürekli bir adamla denk gelirdik. 50 yaşlarında, esmer, bıyıklı hoş bir adamdı. sürekli çapraz oturur bakışırdık. bazen cam yansımasından izlerdim orda bile göz göze gelip bakışlarımızı kaçırırdık. o benden sonra inerdi, her inişimde de arkamdan inmesini beklerdim. şimdi ne yapıyordur acaba.

yazarların hatırladıkları en eski anıları

bi keresinde kapıda uzanırken su vanasına gözüm ilişmişti. ona bir süre dalıp acaba bu anı ne zamana kadar hatırlayacağım diyordum. en eski anı denilince aklıma o gelir.

ayı sözlük

çok aktif üysesi varmış gibi porno sitesinden çok reklam çıkıyor. yani reklam anlaşmaları nasıl oluyor bilmiyorum, link tıklama üzerineyse bu kadar üyeyle toplasan 100 lira çıkmaz. farklı bir yöntemse de kim neden ayı sözlük reklam için anlaşma yapsın. prezervatif, kayganlaştıcı reklamı burda iş yapar desen o da değil. değer mi 3-5 kuruş için keyfimizi kaçırmaya?

yaşlandıkça çirkinleşen erkekler

45'ten sonrası erkeğin zirve noktasıdır. 55'ten sonra düşüş başlar yavaştan. 60'tan sonra hafiften çöküş başlar ama hala gideri var. 70 ten sonra deri kendini çeker, etler, kaslar erimeye başlar. o yaşın kadını da erkeği de birbirinden farksız artık gözümde.

özel fotolarımın olduğu telefonu kaybetmem olayı

olayın üzerinden yaklaşık 1 ay falan geçti ama ondan önce 5-6 yıl öncesine gidelim. uzun mesafe bir ilişkim vardı hatta ilk ve tek ilişkimdi diyebilirim. normalde kolay bağlanan biri değilim ama o adamı öyle sevmiştim ki. ilişkimiz iki yıllıkken toplasan iki defa görüşmüştük onunla. hayat toz bembeydi benim için o zamanlar. hayalimdeki ilişkiyi yaşıyorum sanıyorum. karşı taraf açık ilişki yaşıyordu. istanbul ortamını da bilmiyoruz haliyle. ama sevildim de, inkar edemem.

neyse yalnız eve geçtim. bu da bana gelirdi iki ayda bir falan. yani düşünün istanbul aktarmalı uçakla seyahat ediyorum, 4 saatlik vaktim var, sırf onu yarım saat görebileyim diye sabihadan taksim'e gidiyorum, tekrar havaalanına dönüyorum, öyle seviyorum. bir de onunla günlerce aynı evde kaldığınızı düşünün. kendimi öyle özel hissediyordum ki. tanrı bütün işleri bırakmış benim mutluluğumla ilgileniyor diyordum, öyle bir his. tabii salağız, hatta hayatımda yaptığım en büyük salaklık. sevişirken, yataktayken tonla fotoğraf çekmişim. ona da atmışım özledikçe bakarsın falan.

üzerinden yıllar geçti, yollar ayrıldı. ara sıra arar, hâlâ resimlerimize bakıyorum içim gidiyor falan diyor. sen hala silmedin mi onları diyorum. silecem diyor da silmez biliyorum. hem ben de silmedim. en azından nereye saklayacağımı biliyorum ben. yani böyle arada aklıma gelir, keyfimi kaçırıyor işte. en son bulut sisteminde saklıyorum demişti de. aslında hangi akılla böyle resimler çektim diye kendime daha çok kızıyorum. neyse asıl konuya geleyim.

benim yedek bir telefonum vardı, redmi marka. bilen bilir, bu telefonların ikinci alan diye bir özelliği var. yani iki tane alanı var ikisi bir biriyle bağımsız. ikisine ayrı şifre giriyorsun, hangi şifreyi girsen o alana girer. benim bi alan full ortam, diğeri de normal temiz işte. ve ikinci alanda bizim resimler duruyor.

geçen ay kuzenle bi tatil yapalım dedik. belki 3 sene oldu seks hayatım sıfır. bulunduğum yerde ortam yok. gideceğimiz yerde uygulamalardan belki biri denk gelir diye o yedek telefonu da yanıma aldım. iki gece kalacağız. bi gecelik otel bulduk, diğer güne doluymuş. sonraki gün mecbur çıkıp başka otele geçeceğiz. yedek telefonumda ayrıca alarm kuruluydu. o sabah alarm çaldığını hatırlıyorum. elimle kapattım uyku sersemiyken, telefon bi yerlere düştü ama pek takılmadım, uyumaya devam ettim. uyandık, kahvaltı ettik, toparlandık, çıktık.

o akşam gece yarısı alarmı kapatayım da yine aynı şey olmasın diye çantaya baktım telefon yok. hafızamı yokladım, sabah telefon yataktan düşmüştü ve çantaya aldığımı hatırlamıyorum. gece yarısı koştum diğer otele. resepsiyona kimse bir şey getirmemiş. odaya bakayım dedim, misafir uyuyor ayıp olur dedi. yarın sabah gelirsen sorarız misafire, odaya falan bakarız dedi. sabah 8'de gittik 10 da gelin dediler. 10'da gittik odaya baktık bulamadık dedi. normalde bulamadık deyince mevzu kapanmış oluyor. yani ya telefonu burada bırakmamışsın, ya da üstüne soğuk bi su iç. telefon desen bi ıphone 14 de değil kıyameti koparasın. şimdi bu dandik telefona kıyameti koparsan da olmaz durumu da izah edemezsin. o anki ruh halime falan değinmedim ama beynimin içi zonkluyor. neden zonkluyor? çünkü telefonun ikinci alan şifresi, telefonu eline aldığın zaman ilk deneyeceğin şifrelerden biri. kafamda kuruyorum biri alıp direkt o şifreyi denese ve açılsa biterim ben. o adamla olan bütün resimlerim galerimde. bunlar aklımda ve diyorum ki o telefon yerin dibine girdiyse bile bulmam lazım. kuzeni de peşimden sürüklüyorum, o gün eve döneceğiz yolda planladığımız her şey de iptal oldu, bütün mesaimizi telefonu aramakla harcadık. allah'tan kuzen olayın telefon olmadığını çaktı ama tam olarak değil. o nude falan var diye düşünüyor. nude olsa siklemezdim bile. bunun yanında melek kalırdı. yani kuzenin öyle düşünmesi bana anlayış göstermesini sağladı. hiç şikayet etmeden belki elli defa beraber otele gidip didik didik ettik, bulamadık.
artık dönüş saatimiz de yaklaştı, ben bulamayacağımı kabulleniyorum yavaş yavaş. kafamdan olabilecekleri tarttım. telefonun şarjı çok az kalmıştı. telefonun bataryası biter ve kapanırsa eğer, açtıldıktan sonra açan kişi sakıncalı olan alanın şifresini doğru girse bile bir uyarı alır. ilk alanın kilidini açmadan ikinci alana giremezsin diye ve o ilk alan şifresi deneme yanılmayla bulunmayacak kadar zordu. bu kısım beni rahatlattı. endişelendim diğer kısım, şifreyi kırmaya çalışmasıydı. android sistemi dandik bir sistem sonuçta. ıphone oldu mu şifeyi bilmiyorsan çöp olur. telefoncu arkadaşıma sordum, şifreyi kıramaz, onunla upraşacağına telefonu sıfırlar dedi. o telefonları sıfırlamak çok kolaymış. youtuba yazsa karşısına yüzlerce video çıkarmış. bunu öğrenince biraz daha rahatladım. bir de mail adresim açıktı. dün kontrol ettim. bağlı olan cihazlarda o telefondan giriş tarihine baktım. benim girdiğim tarihi gösteriyordu. eğer telefonu açıp internete bağlatsaydı mutlaka tarih kendini güncellerdi. bu beni biraz daha rahatlattı. umarım çoktan sıfırlanmışır.

hornette fotomun kullanılması

herkese merhaba. eşcinseller için sıkıntılı bir yerde yaşıyorum. yaklaşık üç senedir buradayım ve bu üç sene içerisinde buradan hiçkimseyle görüştüğüm olmamıştır. sebebi ise ilgi duyduğum yaşın teknolojiden uzak olması, yakın olanın da tam olarak bana hitap etmesi. hoşlandığım tiplere denk gelme olasılığım çok düşük, en azından bulunduğum yerde öyle. o yüzden pek aramıyorum, hornetten gelen mesajlara da çok bakmam. bir de işin resim atma boyutu var, o kısmı da aşamadığımız için hiç öyle arayış işlerine girmiyorum. dostluğa da her zaman açığım, ilgi alanımız dışında olup da muhabbetini sevdiğim biri oldu mu da sohbet ederim, gerekirse çay içmeye bile çıkarım onunla. onun dışında hornetim açık, kırk yılda bir de olsa girip bakarım.

geçen seneydi, yine hornetten biri yazdı. profilimden yola çıkarak tam olarak hoşlandığım şekilde bir profil yaratmıştı. facebook istedi, oradan görüntülü konuşacaktık. adamı ekleyip görüntülü aradım. karşıma çıkan tipin söyledikleriyle alakası yoktu. ne yaş olarak ne de tip olarak. asla tercih etmeyeceğim bir tipti. direkt kapatıp yalan söylediği için bir iki laf ettim. niye yaşa takıntılısın sanki nikah kıyacağız gibisinden bir şeyler dedi. mk aradığım kriterlere uymuyorsan uymuyorum de. ya da o anlık de, niye takıntılısın diye. beni niye uğraştırıyorsun? engelleyip geçtim.


bu olayı yaşadıktan sonra hornetten yine biri yazdı, böyle tam hoşlandığım tip. resim attı bıyıklı hoş bir olgun. benden istedi ben de attım. bir saat sohbet ettik, çok beğendiğini de söylüyor. haftasonu bir de çıkar bi çay içeriz diye içimden geçiyor. bi bakıyorum onca muhabbetin arasından beni engellemiş. bu neydi şimdi diye düşünüyorum kendi kendime. neyse çok takılmadım, belki cesaret edememiş diye geliştirdim.

başka bir gün yine aynı şekilde biri yazdı. yine istediğim profilde biri, resim attı aynı adam. geçen konuştuk ciddi değilsin falan yazdım. o şekil de boş bir muhhabbet geçti. daha da cevap bile vermedim.

sonra başka bir gün yine biri yazdı. yine tam istediğim profilde biri. bana misafir olduğunu, iş vesilesiyle geldiğini yazdı. birkaç resim de attı tam istediğim tipte biri. misafir olunca güven de veriyor. ben de birkaç fotomu attım. hafta sonu çay içmeyi planlıyorum. bi kaç kez benden açık foto istedi yollamadım. zaten öyle huyum da yok. kendi foto atmış göbek kısmını çekmiş, kamera kaymış falan net değil. ben de kıllandım biraz bana attığı resimlerle alakası yok diye. ona da söyledim sanki sen değilsin gibi diye ama çok büyük bir şüphe değildi. fotonun bulanıklılığına verdim. nedense o günden sonra online olmadı. haftasonu geldi sözde buluşacağız ama hafta sonu boyunca çevirimdışı durdu adam. bu arada bahsettiğim bütün hesapların ortak yanı birkaç gün önce açılmış olması. neyse hornette gezinirken akışta gözüme bir şey çarptı. biri bana attığı resimleri paylaşmış ve bu orospu çocuğuna inanmayın insanları kandırıyor gibisinden bir şeyler yazmış. bana attığı resimler de sonradan öğrendim, google'dan olgun türk erkeği yazınca karşına ilk çıkan bir facebook hesabından alınan resimlermiş mk. ben nasıl anlayamamamışım. hemen çocupa yazdım, dedim ki bu bana da yazmış diye. inanma sakın milletin resimlerini kullanıyor dedi. adamın diğer hesaplarını da verdi bana. girişte yazdığım, bana cam açan orospu çocuğu çıktı. üstelik diğer fotoları da atan da oymuş. pasifim diye attığı bıyıklı adam bir aktife aitmiş falan filan. bütün hesaplarını engelledim orospu çocuğunun. ve süreç devam etti.

o günden sonra hornette bana kim yazdıysa yaptığım ilk şey hesabın açılış tarihine bakmak. çok ciddi muhabbetlere girmedim ama iş buluşma noktasına gelince de ben foto atmadan kendisi olduğuna dair kanıt istedim. zaten toplasan bir kişiyle bu muhabbet geçti, o da oyalıyorum diye laf yapmıştı.

bu arada ben ilçedeyim bahsettiğim şahıs metkezde. merkez daha büyük olduğu için orada insanlar daha rahat olur. geçen iş vesilesiyle merkeze gittim, işim erken bitmiş. hornetten de mesajlar gelmeye başladı, canım da sıkılmış. rastgele biri de çıksa bi yerde oturup muhabbet edeceğiz arkadaşça diyorum. yazdığım olaylar üzerinden de bir sene geçmiş. hop yine bir profil yazdı, yine yardırdı istediğim profilde biri. buluşmayı teklif etti, kendi durup dururken foto attı. pasifim diyor ama attığı adam aktifim gay değilim diyen tiplerden mk. dedim hiç pasif gibi durmuyorsun. erkeksiyim o yüzden:) yazdı. iyi bari sorun yok, şuradayım istersen gel dedim. ee senin foto diyor. profile baktım 1 gün önce açılmış. gelince görürsün dedim. ama ben attım diyor. attın da ben sana at demedim dedim, üstelik profilin de yeni, gelirsen görürsün dedim. neyse dedi seni tanıyorum zaten gerek yok dedi. bi baktım benim resimleri bana attı, engelledi. sonra engeli kaldırıp elimde başka resimlerin de var unutma diyor.


benim bu orospu çocuğundan anladığım hornette milletin attığı insanların resmini arşivleyip başkalarına atıp onlardan da resim almak. bu olay acayip canımı sıktı. böyle sıkıntılı bir yerde insanları ifşa etmek orospu çocukluğudur. ve fotolarımın böyle birinin elinde olması canımı sıkıyor. ayrıca resminin olduğu ekran görüntüsünde de falanca tarihte paylaşıldı diyor. nereye paylaşıldı çözemedim. bu konuda yardıma ihtiyacım var. her türlü fikirlere açığım. bununla ilgili elimde, fake facebook adresi var, bir de hornet hesaplarını biliyorum. hukuki yoldan başımı belaya sokmadan, ifşa olmadan çözebilir miyim durumu? onun dışında önereceğiniz çözüm yolları var mı? teşekkürler şimdiden.


30'undan sonra kariyer değiştirmek

28'imde yaptım bunu, şu an yaşım 29. üstelik seçtiğim kariyer, seçmeden önce bakıştığım adamın sahip olduğu bir kariyerdi. o yüzdendir bunu seçerken biraz utanarak seçtim. üniversiteyi bitirmem pandemi sürecine denk gelince, o boşlukta bu adamla karşılaşıp iki sene boyunca bir şey yapmayıp, o arada da bu adamla karşılıklı bakıştıktan sonra o mesleği seçmem, sanki ondan etkilenip seçmişim gibi hissedeceğinden çekindim. aslında ta üniversitesiyi okurken vardı aklımda ama işte okuduğum bölümle pek alakalı değildi, bölümün bağlı olduğu fakülte aracılığıyla seçebildim.

çok sevdiğim bir alan değildi, kolay kazanılan bir sınav da değildi aslında. ben üniversiteyi bitirdikten sonra farklı şeyler düşünmüştüm, bir aksilik olursa da son çare olarak o alana yönelecektim, nitekim de öyle oldu.

pişman mısın deseler, pişman olduğum yer orası değil, çok daha öncesi. buraya gelene kadar olağanüstü bir çaba sarf etmedim, o yüzden hiçbir şey yapmamış olsam bile yine aynı enerjiyi harcamış olurdum. devam eder miyim bilemiyorum, şimdilik garantilemek için bana vadedilen süreyi dolduruyorum.

erdoğanın yumurtlayacağı olası anti lgbti yasa

akp içindeki gizli lgbt'lilerin desteğini kaybederek oy oranı yüzde 15'lere düşürecek hamledir.

müslüman eşcinsel

tam aksine inançsız olanların umrunda olmayan durumdur. sadece biz engel olarak kriterlerimizi görürken, siz içine girdiğiniz vicdan muhasebesiyle ikna olana kadar içinizden verdiğiniz savaşı gereksiz yük olarak görüyoruz. peki ne yapalım, biz de mi vicdanımız rahat takılalım diyorsanız size kötü bir haberim var; o kadar da rahat olmayın çünkü cayır cayır yanacaksınız. kaçarı yok abi, eşcinselseniz ve gerçekten islam denen şeye inanıyorsanız yanacaksınız buna da en içten duygularınızla inanmak zorundasınız. yok eğer aksini düşünüyorsanız islam'ı henüz anlamamışsınız demektir. o allah affedicidir, bir adama duydugum temiz duygulardan dolayı affedilecek siniz yanılgısına kapılmayın. herif helak ettim diyor, sen hala bağışlayandır deyip aşk, meşk, zevk kovalıyorsun.

cinsel yönelimim zamanla değişti mi acaba

tam olarak başlığı açan yazarla benzer şeyleri yaşadım. eskiden sex dergileri vardı, onları izlerken fena tahrik oluyordum. internet kafelerin yaygın olduğu dönemlerde hetero pornosu izlerken tuvalete kaçıp 31 çekiyordum. hatta okulda aşık oldupum kız bile vardı. nasıl olduysa komşumla yaşadığım deneyimden sonra ilgim erkeklere kaydı.

ayı sözlük itiraf

facebook devri her ne kadar geçmiş olsa da tercihlerimden dolayı kapatmamak için direniyorum. olgun seven biri olarak, telepatik yollarla hoşlandığım kişinin ara sıra beni stalklıyor olabilme ihtimaline karşı bazen imalı paylaşımlarda bulunuyorum. bunun dışında asla ortamla alakalı bir etkileşime girmedim ve yapacak olsam bile bunu gerçek hesabımdan yapmam. bilen bilir, tek bi kişiyle bile konuştuktan sonra ortamdan istekler yapmaya başlar. bu yüzden alogaritmam tertemiz.


pek öyle mesaj alan biri değilim. nasıl olduysa dün bi arkadaşlık isteği geldi. gelen istek bir kadın profiline ait. bütün resimleri dekolteli, fake olduğu bariz belli yani. profil mayısta açılmış, ondan sonra seri paylaşıma başlanmış. göstermelik birkaç kişi de eklenmiş. bazı resimlerinin altında "çok güzelsin" "aşık oldum" "ne güzel gülüyorsun" tarzı abazalık içeren yorumlar vardı. akşam face'a girdiğimde tam da düşündüğüm şey oldu; slm diye mesaj atmıştı.

as deyip çıkmıştım. sabah baktım rahatsız etmiyorum umarım, seninle tanışmak istiyorum diye mesaj atmıştı. tabii burada yazdığım gibi yazmıyordu. kocaeli'de yaşıyorum sende oşlandım diyor. yazım tarzını nedense bana bizim buranın yaşlılarına benzettim. hani yumuşak g yerine y yazan tipler var ya öyle yazıyor hatta genel olarak düzgün kullanamıyor kelimeleri. ben de salağa yattım belki bir ipcucu yakalarım diye ama olmadı. onun niyeti benden xx almaktı, karşılıklı ratlayalım, ilimizin arasında kalacak şekilde yazmıştı. her ne kadar kadınlarla münasebetim olmasa da, bir kadının karşılıklı rahatlayalım diyemeyeceğini düşünüyorum. çünkü kadınların orgazm süreci farklı bir olay, karşılıklı rahatlayalım derken aklıma direkt erkek erkeğe boşalmak geliyor. neyse, sanal sevmiyorum dedim. ben onu yazdıktan sonra daha da yazmadı.

şimdi kafamda bir sürü soru dönüyor. belli ki beni tanıyan biri. yazım şekline bakılırsa olgun biri. eski takıldıklarımdan biri olduğunu hiç sanmıyorum. bakıştığım bir kişi var,o olabilir mi diyorum ama o da okumuş etmiş biri, o kadar berbat yazmaz o. muhabbetim olmayan biriyse, bu sefer olgun sevdiğimi nereden biliyor. şu an acaip merak ediyorum kim olduğunu ve ne yazık ki asla öğrenemeyeceğim. bu tür durumlarda kimse benim demez çünkü.

yılmaz erdoğan'ın gel gel yapan pozu

yılmaz erdoğan çok tipim biri değil ama gördüğüm bu fotosu beni kendine çekiyor, cinsel çağrışım uyandırıyor bende he nasılsa. adam oraya çıplak oturup çekse dönüp bakmayacağım belki de ama o şortla bacak bacak üstüne atması, gömlek aralarından göbeğinin hafiften görünmesi libidomu tavan yapıyor. yılmaz okuyorsan buraları bana özelden yaz.


https://www.hizliresim.com/8x1bx1r

azgınlıktan ötürü yaptığınız saçma olaylar

iş yerinin tuvaletinde 31 çektim.

bir adamla tanışmıştım. yazışırken ilk deneyiminden bahsetti. adam aktifim diyor ama bu inkarcı pasiflerden değil. pasif oldum bi defa ama aktif takılıyorum diyor. hoşuma giderse pasif de olurum diyor. ilk pasif olma hikayesini anlattı. bir aktifin pasif olması beni heyecanlandırmıştı her zaman. tutamadım kendimi hemen tuvalete kaçıp 31 çektim.
  • /
  • 25

özel fotolarımın olduğu telefonu kaybetmem olayı

iki yılda iki defa görüştüğü adama "sevildim de inkar edemem şimdi" demez mi... bi irkildim okuyunca, oğlum sen insanı delirtirsin ya...

ayrıca amatör pornolar tam olarak böyle sızıyor ahahha

şaka bi yana geçmiş olsun, evet kimse şifre kırmaya uğraşayım demez. algoritma şöyle işler, önce sıfırlamaya çalışır yapamazsa kırmaya çalışır. ki kusura bakma ama redmi telefonu çalacak adam ona tamah eden adam onu gider direkt telefoncuya satar. telefoncu da onu sıfırlar kırmaya uğraşmaz.

ayrıca kimse şu dönemde böyle bi şeyi sızdırmak istemez emin ol kvkk ile adam sikiyolar şu an.

illa porno çekecekseniz de bu casual bir telefonla yapılmaz, yüz kere dedik bee...
al işte ortalama bir kamera, şifreli iyi bir de harddisk. bitti gitti.

yılmaz erdoğan'ın gel gel yapan pozu

yazılanı okuyup fotoğrafa tıklayınca hayretlere düştüm ve çok sinirlendim.
ruh halim:

ayrılık

kolay incelenmesi açısından dönemlere ayrılır.

1. yıldız tilbe dönemi
sürekli bir dertlenme kederlenme evresidir. götüme takmayayım derken sürekli kafanda dönüp durur.

2. demet akalın dönemi
amaaaan elimi sallasam ellisi, unuttum çoktan, kendi kaybetti, hayvan, pislik, 'kötü çocuk pezevenk' dönemleridir.

3. orhan gencebay dönemi
demetten sonra birden bire anden gelir. bir sabah uyanırsın ve ben insan değil miyim, ben kulun değil miyim diye uyanırsın, bir dönem de böyle gider.

4. serdar ortaç dönemi
tıpkı sanatçının sarkıları gibi alakasız ve çelişkilisindir. bir an özlerken bir dönem sonra aman umrumda değil, hemen ardından bir dönse diye düşündüğün sonra yüzüne bakmam dediğin, nakaratın daha eğlenceli geçtiği dönemdir.

5. ilhan şeşen dönemi
artık atıp tuttuğunuz, içten içe atarlandığınız, durup özlediğiniz, dönüp sevdiğiniz dönem geride kalmıştır. artık çok daha olgun ve ilişkiye doğru bir bakış açısıyla yaklaşırsınız. artık dönse de bilirsiniz hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.

böylelikle bir ilişkinin daha sonuna gelmişsiniz demektir.

yakışıklı karizmatik zengin koca adayı

tanım:birçoğumuzun hayallerini süsleyen erkek türü..

fakat söyleyim hepiniz buna heves ediyorsunuz ama bu o kadar kolay bir şey değil...üfff tanım girdiğime göre,bir sigara yakayım...bugün stresten ikinci sigaramı yakıyorum,deliler gibi de utanıyorum kendimden...ay biliyorum,dedikodu istiyorsunuz,şu lanet olasıcayı yakayımda,vericem dedikodu...

oooh yaktım,şimdi bahsettiğim adam inanılmaz zengin,sıçtığı bile para..ay her şeyi mi madem anlatıyorum ismini de söyleyim,tam olsun..ismi zülfikar, 29 yaşında.. ve elbette yakışıklı... ahahaha ne sandın bebeğim..

ay neyse geçen sabah bir kalktım,ama içimden hiç işe falan gitmek gelmiyor,her zamanki gibi...dedim ki zengin koca adayıma yavşayım,istifa falan etmemi istesin,desin ki mesela evinin gayi ol brokolim,hiç çalışma...

yakışıklı karizmatik zengin koca adayı: zülfikar, psk3: ben

z:efendim bebeğim?
psk3: günaydın ya,ooof o kadar hastayım ki anlatamam sana,sanki gözkapaklarımda adamlar oturuyor,sanki kollarım ayaklarım yok...sanırım ölüyorum...hiç işe falan gitmeyeyim diyorum
z:kalkıp koşsana,hem sevdiğin spor...
psk3: işte bende onu diyorum ya,enerjim sadece spor için...diğer şeylere hiç enerjim yok...sanırım ölüyorum,azrail benim işe gitmemi bekliyor...ay işyerinde alacak canımı,oraya hiç gitmemeliyim...
z: psk3 çalışmak zorundasın,bu şekilde güçlü olacaksın,para biriktirip...
psk3: ya işte bende onu diyorum,sen bana şu 100 binlik kredi kartını ver,söz taş çatlasın aylık 10 bini geçmem,diğer 90 bin acil durumlar için...ay bakarsın dağda falan mahsur kalırsam diye diğeri...
z: psk3 işe gideceksin,sabah sabah daraltma içimi...sen gene tutunamayanlar ı mı okudun ya?
psk3:aman iyi be,kimseye muhtaç değilim ben tamam mı?

çaaatt!

evet,gururlu bir çüklü kadınım ben ama o gün fal baktırma ihtiyacı duyup,ankaranın en sağlam lubunya falcılarından biri deniz ablaya gideyim dedim...deniz ablayı çok severim,eski lubunyalardan,boktan bir cafe'de fal bakar,asla hiçbir dediği çıkmaz ama işte sevdiğimden,biraz da yaşına hürmeten uğrayayım eski kaşarın yanına dedim..kapattım falımıi,bekledim deniz ablamı...neyse geldi deniz ablam,açtı fincanımı:

d.a: ayhh ne bu ayol,bi kısmet var?
psk3: aaaa nerden bildin kız.evet var,çok zengin,29 yaşında,ismi zülfikar,yakışıklı,sohbetkar,tam kafa adam...ooof deniz abla her boku görüyorsun valla...
d.a: ahaha bebeğim,ben öyle bir falcıyım.o değilde,bu çok çapkın...sen de bu saflık,onda bu açıklık...yani yetememe durumu var sanki...
psk3: bırakta o elindeki fincanı azıcık akıl ver,malum eski kaşarlardansın,ne yapabilirim avcumun içine almak için şimdi?
d.a: seksapelliğini kullanacaksın,adamı azdırıcaksın..adeta seninle her anlamda irtibat içindeyken,seni arzulamalı,manasız yere şeyi kalkmalı!
psk3: kız sus,ne diyorsun sen,etraftan duyanlar olacak..ben asla öyle şeyler yapamam..
d.a: ayyy halen aynı kezbanlık..27 yaşına geldin,ama evde kaldın..bu kafayla gidersen,asla bir bok olmaz senden...ama profesyonel bir falcı olarak söyleyim,bu adamı kaçırma...biraz tabularını falan yık..
psk3:aman iyi be,seksi olacağım...azdıracağım onu..

amaaan deniz gudubeti moralimi öyle bozdu ki,yol boyunca kendimin ne kadar salak olduğumu düşündüm...neyse benim eleman gene bir ihaleye mi ne girmişti,ayy kazanacağını bildiğimden sorma gereksinimi bile sormamıştım..zırrr gene telefon,aaa zülfikar,açayım hemen:

z: ya inanamacağın bir şey oldu?
psk3: noldu gene mi aldın ihaleyi?
z:ahaha evet ya,çok mutluyum..
psk3: amaan ne güzel,bir kola ısmarlada,boğazımın kuruluğu gitsin bari.
z:ahaha kola köpeğin olsun bebeğim,coca-colayı alırım senin için..ya o değilde,hastaneye gittin mi sen?
psk3: hayır gitmedim, ama babamın doktor arkadaşına anlattım,muhtemelen tansiyon diyor...
z:bence de tansiyon ama hastaneye de git,belki kansersin..
psk3: ohaaa, kanser olmamı istiyorsun,sırf parayı tek başına yemek için...
z:ahaha saçmalama be,şaka yaptım..
psk3:ya inanamıyorum gerçekten...benim erkenden ölüp gitmemi ve parayı başkalarıyla yemenin hayalindesin sen...haram zıkkım olsun...
z:saçmalama ya,ben kazanmayı seviyorum,sende yemeyi...ben kazanayım,sen de yersin işte...
psl3:üfff istemiyorum hiçbir şey...

gene çaaattt...

istemez olurmuyum halbuki..deliler gibi istiyorum elit bir yaşamı... dur bir daha arayımda,azıcık orospuluk yapayım,deniz ablamdan öğrendiğim tüyolarla...bu sefer ben arayayım:

z:efendim?
psk3: üfff max blum ve ben bir bar açacağız,çok zengin olacağız...onun haberini vereyim dedim...o barda ayrıca go-go boy da olabilirim..kıskandın değil mi?
z:ahahah,şaka mı bu,kamera nerde,götümü açıp sallayacağım...siz ikiniz,bir barınız falan bile olduğunu unutup,açmazsınız orayı haftalarca...
psk3: ahahaha oha,kıskanıyorsun...

çaaaaattt...

ayh lanet olsun gene sabah iş var ve ben gırtlağa kadar borca batmış durumdayım...dur arayım en iyisi,aklımda deniz ablam:

z:noldu gene yaaaa?
psk3:inanmazsın ama bak bu sefer gerçekten ölüyorum,belki işe gitmezsem asla ölmeyeceğim...
z:noldu ki?
psk3: bak ayaklarımın altından sanki kılıçlar sokuyorlar,kasıklarıma kadar gidiyor..
z: kasıkların mı,oyşşş kötü oldum..üff ne seksisin böyle..
psk3: aaa,hadi ya,evet beni keşfet aşkım,cm cm,her yanımı keşfet..
z:şunu söyledikten sonra varya direkt koptum,salak direkt içine ettin ahahahaha..olum bence sen seksi olmaya çalışma valla..ahahahaha
psk3:belki çalışmama mı istesen ve 100 binlik kredi kartını versen böyle olmazdım..
z: psk3 hadi yatalım,uyuyalım.bundan sonrada asla seksi davranmaya çalışma..beni keşfetmiş...ahahahaha...
psk3:amaan iyi hadi bye...

trans erkek

bazen düşünüyorum heteroseksüel bir kadınla mı, biseksüel bir kadınla mı yoksa trans kadınla mı beraber olunmalı diye. çünkü heteroseksüel kadının trans erkek adına çoğunlukla bir bilgisi olmuyor. boş boş bakıyorsun suratına. bedenin kadın, hareketlerin maskülen, kimliğin trans erkek.

geçenlerde bir kadınla buluştum. konuşurken(buluşmadan önce yazışırken) benim ne olduğumun onun için bir önemi olmadığını yani insanları insan olarak görüp sevdiğini söylemişti.

buluştuğumuzda sık sık "kız" sözcüğü kulaklarıma çarptı. o an üzülsem belki ağlamaya başlardım ama duymamazlıktan geldim ilkinde. sana istemediğin bir şekilde hitap edilmesi o kadar iğrenç ki. sonra zaten yanlış insan olduğunu anlayıp saldım.

hayatımın daha önceki evrelerinde saçlarım kısayken ve daha erkeksi bir görünüme sahipken hayatıma dahil olan kadınlarla başta her şey iyiyken bir yerden sonra anlıyorsun yetmediğini. biri çıkıp çocuk istiyorum ben anne olacagım diyip senden ayrılıyor. bir diğeri erkeklerle olduğu gibi değil diyip ayrılıyor. halbuki sen elinden gelebi yapıyorsun yetmek için. tüm çaban karşındaki insanı mutlu etmek üzerine kuruluyken herkes gitmeye çalışıyor. diyorsun ki sevgim her şeyi kurtarabilir, şefkatim her şeye yetebilir. o kadınların daha önceki kötü deneyimlerini(şiddet, küfür, taciz) dinledikten sonra o günlerinin travmasini unutsun atlatsın diye ekstra çaba gösterirken gidiyorlar. neden? çünkü bir çükün yok. neden? çünkü sen çocuk yapamazsın. olmaz yani. seni sen olarak görüp sevemiyorlar. sonra boş boş duvara bakıyorsun. dallara, ağaçlara bakıyorsun bir ağaç olmayı yeğliyorsun ki bu zaten daha faydalı olurdu.

alttaki yazara soracaklarım var

ermeni müziğinin mihenk taşı duduk gibi geldi bana. djvan gasparyan'ın şu dinletisi de bonus olsundu.


cevap için girmiştim soru bulamadım. alttaki altta olmak nasıl bir duygu?

benzeyeni çok çıkan ünlüler

küçük iskender

oldukça çarpıcı, duygularının ve düşüncelerinin cesaretini, kaleminin cesaretini aktarabilen şair, eleştirmen gerçek adı da derman iskender över'dir. * şiiri de sevilesi, tekrar tekrar okunulasıdır.


bir nedeni yok yalnızca öptüm

dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve 'hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. 'neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

engelli eşcinsel

@bu seferlik böyle olsun, henüz biraraya gelmemenize rağmen ilgini çekmeyi başarmış seni etkilemiş yazdıklarından öyle anladım. böyle bir ikilemde kalman son derece normal araçtaki simge olmasa belki sende farketmeyecektin bu durumu. ben karşı tarafta halâ kabullenememe durumu sezdim.( fotoğraflarda saklamaya çalışması, sana bu durumdan bahsetmemesi beni buna itti.)sonradan engelli olan hemen hemen tüm bireylerde vardır bu arafta kalma durumu. buluşma olursa şayet çok dikkatli olman gerekir selamlaşmak için elini atmak yerine direkt sarılmanı öneririm.( sağ kolu yok diye belirtmişsin) bence bu durum birlikte olmanız vakit geçirmeniz için bir engel değil. bu durum yokmuş gibi davranamazsın, kendinden ödün vereceğin noktalarda azımsanmayacak kadar fazla. fakat etkilendiysen; sana, kalbine hitap ettiyse biraraya gelmemizde fayda var derim.

huzursuz bacak sendromu

yatarken bile rahat duramayıp nevresim altından ayaklarımı oynatmaya devam ederken, iki kedimin yakalayabileceklerini düşündükleri bir canlı olduğunu zannetmesiyle, ayaklarımın sürekli pati ve kedi ısırığına maruz kalmasına sebep olandır.

Toplam entry sayısı: 500

ayı sözlük itiraf

insanlar ne kadar mantıklı, sağduyulu, tutarlı düşünse de bazı konularda olaylar düşüncelerini desteklediğinde çok salakça fikirlere kapılabiliyor. lise dönemi ergenliğiyle platonik bağlandığım okulumuzun müdür yardımcısı vardı. neredeyse aradan on sene geçmiştir. platoniklerin arasindan en tutkuyla bağlandığım adamdı. hayatta bana bir fırsat sunulsaydi, her türlü onunla değerlendirmeyi seçerdim. o kadar olağanüstü bir şey gibi geliyordu ki tenimin tenine değmesi; aşkı sevgiyi geçtim, sırf nasıl bir histir bu merağından belki de en çok istediğim şeydi. bilen bilir platonikler durup dururken birine bağlanma olayı değildir. dogru ya da yanlış karşı tarafın da tavırları seni buna sürükler. etkisini yitirdiğinde karşılık konusunda en iyimser düşündüğüm adamdı kendisi. yeni yaslarimin getirdiği tecrübe ve olaya birkac sene uzaktan bakınca en ufak bir alaka görmüyordum bile. hatta yakın zamanda onu gördüğümde karşılaşmamak için elimden geleni yaptım. ama dün telefona dalmışken iş yerinin oradan birinin geçtiğini farkederken kafamı kaldırır kaldirmaz birinin gözleriyle içeriye göz gezdirdigini gördüm. aynı zamanda yürüdüğü için tam gözler bana kayınca işyerini de geçmiş oldu. bir anlık noluyor lan dedim kendi kendime. anlam vermeye çalışıyorum. oldukça düşündüklerimden uzak ihtimallerden yana kullanıyorum mantığımı ama hafiften de aklım başka yana kaymiyor da değil. hani bir şey olacağından değil. biliyorum kırk yıl böyle sürse hiçbir şey olmaz ama içinin bi yerlerinde bir şeyler cız ediyor yine. gecem onu düşünerek geçti. hala karşıma çıkınca ayaklarım titriyor.

neden en popüler yazar sen değilsin

valla ister dövün, ister sövün, ister eksi verin, özelden taciz edin. ben dayanamıcam, söylicem ağzıma gelenleri.

öncelikle başlıkta yazdığın gibi, neden en popüler ben değilimse amacın böyle zerre yaratıcılık olmayan başlıklar acarsın. ve bana göre de gayet popülersin. sol frame'de ne zaman yüzümü ekşitip anlamsız bir başlık okusam, tıkladığımda tahmin ettiğim gibi bir çift ampül bir de atlet görüyorum.

benim anladığım, biri başlık açmadan kafasında tartar, olur mu olmaz mı diye az düşünür. ama sanırım bu arkadaş olur mu olmaz mı sını uygulamalı anlamaya çalışıyor.bunu hissediyor insan ilk akla geldiği şekilde yapıştırıyor. ben iyi ya da kötü yazdığını söylemiyorum veya o konuda eleştirmiyorum sorun ne zaman bi şeyine denk gelsem: ''ne diyo bu laa'' oluyorum. o yuzden tutamadım kendimi patladım. ohh rahatladım.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

bitip eridiğiniz olgunun yanında şişman kapalı teyze görmek

yolda geçiyorsun gözün bir olguna takılıyor tam bi afet. bıyıklı, kır saçlı tontiş bir şey. ortama girse belki kızların rüyalarında bile göremeyeceği erkekleri götürür ama yanına bakıyorsun bütün duygularını alt üst eden bir teyze. sonra mantıklı düşünmeye başlıyorsun... ortada yanlış bir şey yok. karşıda bir aile profili var. yine de tuhaf düşüncelerden kurtulamıyorsun bir yandan o afetle seviştiğini düşünüyorsun diğer yandan onun teyzeyle seviştiğini. bu seferde teyzeyle kendini kıyasılıyorsun. aynı kategoride miyiz gibi saçma sapan düşünceler geçiyor aklından. seviştiğim bir olgun olsaydı, tesadüfen yanından geçip selamlaşsaydık, arka planda muhabbetimize teyzenin saf gülüşleriyle eşlik ettiğini görseydim, aklıma teyzenin belki de 30 yıllık yaşamadığı fantezileri o bedende fazlasıyla yaşadığım gelseydi, gittikten sonra kimdi bu diye sorsaydı falan kişi deseydi, çok saygılı iyi vs vs birini benziyor deseydi.... hayat çok garip bee.

pasif bir direnis

kızmayın ama gördüğüm en antipatik yazar. keşke entrylerini görmemek için bir imkanım olsa da uygulasam.

thepillars

ben bu embesil yüzünden sözlüğe girmez oldum. sevilmeyen yazarların nickaltina yazıp fav kasoyorlor. burama kadar geldi ki yazıyorum mk. burdan yönetimi de ayakta alkışlıyorum. herkes istediğini yazmakta özgür dusuncesi altında bunca ınsanin dimag zevkine tecavüz eden zatı sözlükte tuttuğu için. ben bunlara katlanmak zorunda değilim. size bol tecavüz fantezili başlıklar.

istanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iptali

menderes gibi kendi sonlarını getiriyorlar. 3 yıl daha dişinizi sıkın.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

evliyim sorun olmaz canım umarım

genç, kaslı sevenlerin cool görünmek için burun kıvırdığı hadise. gay olup evli olmak sucmuş gibi. prensip olarak tercih etmeyebilirsin anlarım da beraber olanlara ıyy bıyy midesiz demek sacmaliğin daniskasıdır. tabii evli denince kafasında yaşlı kilolu 3 çocuk babası bir profil oluşuyor. yoksa o kaslı tiplerden evli birine denk gel bakalım metres mi olursun kuma mi olursun o zaman görürüz.

neden en popüler yazar sen değilsin

valla ister dövün, ister sövün, ister eksi verin, özelden taciz edin. ben dayanamıcam, söylicem ağzıma gelenleri.

öncelikle başlıkta yazdığın gibi, neden en popüler ben değilimse amacın böyle zerre yaratıcılık olmayan başlıklar acarsın. ve bana göre de gayet popülersin. sol frame'de ne zaman yüzümü ekşitip anlamsız bir başlık okusam, tıkladığımda tahmin ettiğim gibi bir çift ampül bir de atlet görüyorum.

benim anladığım, biri başlık açmadan kafasında tartar, olur mu olmaz mı diye az düşünür. ama sanırım bu arkadaş olur mu olmaz mı sını uygulamalı anlamaya çalışıyor.bunu hissediyor insan ilk akla geldiği şekilde yapıştırıyor. ben iyi ya da kötü yazdığını söylemiyorum veya o konuda eleştirmiyorum sorun ne zaman bi şeyine denk gelsem: ''ne diyo bu laa'' oluyorum. o yuzden tutamadım kendimi patladım. ohh rahatladım.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

dark bear

sorduğum soruya cevap vermeye tenezzül etmeyen yazar. ancak bu kadar kezban olunabilirdi.

fisting

biz eşcinsel bireyler olarak fisting, felching, swinger, ensest ilişki olaylarına fazla duyarlı oldugumuzu düşünüyorum. tamam eşcinsel olabiliriz, encinsellik doğaya aykırı olabilir ama yaradilista bir kadın ile erkeğin türünü devam ettirebilmesi, bir birine yakınlık sağlaması için tanrı tarafından ya da başka şekilde insanlara bir takım duygular verilmiş(aşk, sevgi, şehvet vb). bunların olmadığı, uremenin salt duygusuz bir cinsel birleşme sonucu devam eden uzun vadeli dünya yaşamında insanların soyunun tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalacagini düşünerek bu duyguların ne derece ciddi ve önemli olduğunun farkına varırız. eşcinsel bireylere de o yüce güç (!) tarafindan bu duyguların aynısı verilip ama kullanım konusunda pek adil davranilmamistir. aslında eşcinselleri aklayan nokta da burası; o duyguları heterolar nasıl kullanma hakkına sahipse, eşcinseller için de bunu kullanmak kaçınılmazdır.


yani konu daha fazla sapmadan demek istediğim eşcinsellik yaşam tarzı ve zorunlu bir şeyken fisting tamamen fanteziyle alakalı bir şey. bu ve bu tarz olayları eleştirmek için kötü veya zararlı olduğuna dair bi ölçütüm olmadığı halde ne desteklerim ne de saygı duyarım. kelime olarak bile gördükçe huzurum kaçar. bu tarz fantastik olaylara saygı duyan nekrofili , pedofili ye de saygı duymak zorunda.

nefreti taşıyabilme kabiliyeti

şizofreni tedavisi mümkün bir hastalık.

hiç bitmesin dediğiniz an

bitse de geçse dediklerimin dışında kal"an". zamanın vücudum üzerindeki tesiri beni telaşlandırıyor. keşke hep 20 yaşında kalsaydım.