bu seferlik boyle olsun

Durum: 500 - 0 - 0 - 0 - 30.12.2023 01:25

Puan: 8584 - Sözlük Kezbanı

7 yıl önce kayıt oldu. 8.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 25

rasim kaan aytoğu'nun eşcinsel videosu

o değil de bu olay benim için bir gay turnusolu daha doğrusu hetero turnusolu oldu. ilk defa insanların yoğun bir şekilde bu derece açık bir gay pornosu izlediğine şahit olduk. yani çevremizin yüzde doksanı buna maruz kaldı.

şimdi ben mümkün oldukça herhangi bir ortamda bu konuyu açmadım, hatta açılırsa nasıl davranmam gerekeceği konusunda bir takım provalar yaptım. haberi duymadım ya da videoyu izlemedim demek bir kaçış olarak görüneceğinden izlediğimi söylecektim mecburen. ama diğer izleyenler gibi ıyy çok iğrenç mi demem gerekiyordu, yoksa gayet rahat izledim mi demeliydim bilemedim.

sonraki gün işten çıktım arkadaşla oturuyoruz adam açtı videoyu inceleyip detaylara giriyor bak kamera burada, yok kerhaneye gitsen böyle sakso çekemez vs. pornodaki tipim olmasa da olgun sevdiğimden ister istemez uyanıyor insan. çadır kurup ifşa olmayayım diye de kafamda başka şeyler kuruyorum, konuyu değiştiriyorum falan.

o değil de hakketen etrafımda ne kadar çok hetero olduğunu farkettim. mesela patronumun bir arkadaşı vardı, böyle feminen duruyordu. vücudu da fena değildi. muhabbet ilerlerse belki iş atarım diyordum. son zamanlarda bu fikrimden vazgeçmiş olsam da aklımın bir köşesinde saklıyordum yine de. ta ki dün bizim ofise gelene kadar. baktım mevzu videoya geldi. bizim patrona abi gördün mü sedatın yaptığını diyor. patron izleyemedim valla dedi. abi izleme , izledim kusuyordum dedi. içimden yine baltayı taşa vuracaktık, bu sevda da buraya kadardı dedim.

rasim kaan aytoğu'nun eşcinsel videosu

sırf bu başlığı açmaya geldim. nasıl açılmadı bu saate kadar gerçekten hayret ediyorum. ayı sözlük cidden ölmüş, neyse.

tabii ki eşcinsellik üzerine yargılamıyorum adamı. hatta sikimde değil. yetiştirdikleri homofobik toplum ile şimdi karşı karşıya geldiler. biz bunları zaten biliyorduk. onlar da görsün iki yüzlülüklerini diyecem de hepsi aynı bokun laciverti.

ağda yaptırmak

benim de kollarımdaki kıllar seyrek ama çok uzuyor sinir oluyorum. kış gelince birkaç seans denemeyi düşünüyorum belki zayıflayıp bu kadar uzamazlar.

hemcinsle asansörde kalmak

badoo

alogaritmasını çözemediğim uygulama. eskiden büyükşehirlerdeyken hornet gibi kullanırdım. görüp de beğendiğim herkese tereddütsüz yazabiliyordum.

şimdi bu küçücük yere geldim. arada açıp çevreye bakıyorum. ilk okul müdürümden tutun komşuma kadar profilleri var. tamam olabilir, sadece gayların takıldığı bir uygulama değil ama ben onları gördüğüme göre onlar da ilgilendikleri kısmı erkek seçmişlerdir. hadi seçmiş olsunlar, herkeste olabilir ama erkek arayan biri nasıl oluyor da isim soyisimle hesap açıyor? o yüzden alogaritmasını çözmeyi kafam almıyor.

parkta sevişen dayılar

malum partiye oy vermiyorlarsa eğer video çekenleri sikerken videoya çekip yayınlamak lazım.

ayı sözlük yardım

bulunduğum yer küçük bir yer. geçenlerde hornette bir gençle muhabbet ettik. gençlere ilgim hiç yok. çocuk hoşlandı benden ama benim kriterlerimde ne kadar katı olduğumu görünce arkadaş olarak görüşmek istedi. benim de burada pek arkadaşım olmadığı için bir arkadaşım olmasını istiyorum açıkçası. ama görüşmekte kararsızım, ileride ayak bağı olur diye. yani biliyorum kötü niyetli biri değil, ikimiz de aynı yolun yolcusuyuz ama görüşme konusunda hâlâ kararsızım. birincisi yanımda biri varken karşılaşma ihtimalimiz çok yüksek bir de bana ilgi duyan biriyle arkadaş olarak görüşebilir miyim emin değilim. yani bir defa bile çocuğun karşısına çıksam onun hafızasından silemem kendimi o yüzden çok kararsızım. bu konuda fikirlerinize ihtiyacım var. görüşmeli miyim ve ne gibi problemler yaşayabilirim?

hornet

profilimi herkese gizlediğim için de mesaj falan almıyordum. sadece yakınında kimler var merak ettiğimden ayda yılda bir göz atardım. geçen tesadüfen canlı yayının birine denk geldim. ondan sonra beni bi canlı yayın bağımlılığı tuttu. yayınlara dalıp gidiyorum. kimi atmosfer hoşuma gidiyor, kimilerinin yaptığı salaklıklara gülüyorum, enteresan bir ortam. mesele dün çocuğun birini izledim, samimi olduğu bir arkadaşıyla yayın açmış. daha doğrusu muhabbete gitmiş ama biri tutturmuş yayın açacam diye o açınca diğeri de açmış. bana çok doğal bir ortam gibi geldi, bu hoşuma gitti. toplum gözünde yavaş yavaş normalleştiğimizi hissettim. hornete en son girdiğimde millet profiline manzara resmi koyuyordu, şimdi canlı yayınlara çıkıyor. üstelik muhabbeti dinleyince; öyle ortam hakkında da değil, günlük hayattan muhabbetler ediliyor. hornette olmasa kesin hetero derdim. gerçi z kuşağı öyleymiş, bi tane tarih hocası vardı görüştüğüm. sınıfta gay olduğu bilinen bir çocuk varmış, kızı erkeği ayrı saygı duyuyormuş.

neden yalnızsınız

yarın bayram, muhtemelen geçen bayramlarda olduğu gibi yine kıyafetlerimi giyip akşama hiç dışarı çıkmanış bir şekilde çıkaracağım. az önce duş alırken bunu düşünüyordum. dışarı çıkmak için arayacağım bir arkadaşım yok diye. kafam biraz daha eskiye gitti. bu hep böyle miydi diye analiz ettim içimden.

eskiden iyi kötü sürekli ortam değişirdim. lise ortamı, dershane ortamı, kısa süreliğine çalıştığım iş yerleri olurdu. nereye gidersem gideyim samimiyet kurduğum birileri olurdu. o ortamlardan ayrılsam da o kişilerle görüşmelerim devam ediyordu. aradan on seneden fazla zaman geçince hiçbiri kalmadı gerçi ama bi şekilde kafa dengi birini bulur boş kalan zamanlarda yalnızlığımı giderirdim.

şimdi üniversite falan bitince yine aynı yere geldim. yine insan içine karıştım ama arayıp gel bi çay içelim diyeceğim samimiyeti yakalayamadım kimseyle. bu olayı çevreme bağlasam da ben de eskisi gibi olmadığım kanısındayım. bazen eski zamanlarımı düşünüyorum; arkadaş ortamında olsun, sınıfta olsun muabbetim, yaptığım espriler falan bi hafta gülünürdü, tanıdıkları arkadaşlara anlatılırdı böyle böyle oldu diye. şu an düşününce bunları ben mi söyledim diyorum. insanlarla muhabbet kuramıyor artık, sessiz duruşum çekingen olduğum izlenimi yaratıyor, bu psikolojiyle ben de artık öyle hissetmeye başlıyorum. eskiden girdiğim her ortamda kendimi sevdirirken artık somurtkan bir insan olmaya başladım. gülecek, şakalaşacak, boş muhabbet yapacak enerjiyi bulamıyorum kendimde. bu da ister istemez sizin yalnız kalmanıza sebebiyet verir. illa ki bir şey yapacam desem de iş arkadaşıma bakıyorum; 3 ayda bir traş olan biri, geçen 1200 km uzağa şehir dışına çıktı bir iş vesilesiyle, en son giydiği kıyafetiyle giden işi biter bitmez de binip gelen biri. böyle koyun biriyle de kaynaşamama benim sorunum değil diye düşünüyorum. yani biraz benden biraz da çevremden kaynaklanan bir durum.

hoşlanılan kişiden soğuma nedenleri

çirkin olması. bunu biliyordum ama bu kadar yakından görmemiştim. iki sene boyunca onu o haliyle sevmiştim. hatta zamanla bana yakışıklı bile gelmeye başlamıştı. dış görünüşün her şey olmadığı gerçeğine kapılmıştım.

iki hafta önce bi şey lazım oldu. çevredeki bi kaç kişiden rica ettim o adamda olduğu söylendi. ben de biliyordum bunu ama oraya da gidemedim ilkin. sonra baktım tüm oklar orayı gösteriyor dedim o zaman bundan özel bi mana çıkmaz. kim olsa aynı şeyi yapardı zaten. tuttum gittim adamın yanına. ilk defa bu kadar yakın temas kurduk. konuya girdim, bi yandan da yok artık, iki sene boyunca bunu mu düşünüyordum diye geçiriyordum içimden. zaten adam yardımcı olmak istemedi. şöyle düşünün; sizden çakmak istedim, siz de gazı biter bahanesiyle vermediniz. yani kimse bi yakımlık gazı dert etmez ama dert eden varsa da konu gaz değildir. olayın aslı öyle değil tabii, örnek verdim. sonra kendi kendime, bir insanın dışı iç güzelliği hatrına gözardı edilir, dışı kötü olan insanın içi de kötüyse ne işim olur adamla deyip tamamen soğudum.

unutmak

bi türlü benimseyemediğim bir tabir. biri bi olay anlatır ya da ilk okul arkadaşınız birinden bahseder hiç bir şekilde kafanızda canlanmaz, unuttum dersiniz ama sevgili için neden böyle bir şey kullanılır ki?

+eski sevgilini hâlâ seviyor musun?
- yok unuttum onu ben.

nasıl yani, şimdi görsen hatırlamaz mısın? alıştım demek daha doğru olabilirdi. onsuzluğa, yokluğuna, varlığına alıştığı gibi ona da alışıyor insan.

uzun süreli ilişki bulma yolları

bu kafayla bulamazsın üzgünüm. o kişiye denk gelsen bile diğer insanlardan ayırd edemicen, neden mi?

bu tür uzun ilişki peşinde koşacam diye kasıntı yapanlar sürekli hep bir deneme yanılma yolunda. mesela ben kendimi keşfedeli üzerinden altı yıl geçtiğinde daha yeni uzun süre ilişki yaşayacağım kişiye denk gelmiştim. daha önce iki üç kez sex yaptıklarım da olmuştu. şimdi aralarındaki farkı anlatayım.

eğer eşcinselseniz ve sevgiliniz yoksa tek gecelik ilişkiler yaşamak zorundasınız. bu herkesin yaptığı bir şey. ben de öyle yaptım. sex olayına geçmeden bi çay içilir nezaketen. tanışma yazışarak oluyorsa biraz kendinden bahsedilir, kişisel zevklerden bahsedilir. bu karşıdakinden aldığınız enerjiye bağlı. bazen hiç konuşmadan uygun zamanı bekliyorsunuz, sex olayı bitince de vedalaşıp gidiyorsunuz. sadece sex için görüştüklerimde bunlar oldu. zaten doğru kişiyi bulana kadar sizin için herkes öyle.

bi gün gece yine biriyle yazışırken camera açalım dedik. saat gece 1 gibi. sonra baktım saat 4'e geliyor. ikimizi de uyku basmış ama kapatamıyoruz. uyandığımda mesaj atayım derken onun benden önce atmış olduğunu görüyorum. sonraki zamanlarda birimiz diğerinden haber almadığında birbirimizi merak ediyoruz. sürekli onu düşündüğümü farkediyorum, onun olduğu şehir bile bana başka gelmeye başlıyor. tüm bunlar olurken bi defa bile olsun o kişi bu kişi demedim. uzun bir ilişki aradığımın farkında bile değildim. doğal olarak zaten bütün her şey olmadı gerektiği gibi ilerliyor. 5 senelik bir ilişkimiz oldu.

daha sonra ortamdan arkadaşlarım oldu. adam geliyor yanıma yeni sevgili yaptım diyor. dün hornetten yazışmışlar, gece eve çağırmış her şey süper geçmiş. aradan bi hafta geçiyor sevgilimle kavga ettim diyor. sebep ne diyorum; ağrıya gitmiş telefonlarına cevap vermiyormuş. ağrı'da ne işi var diyarbakırlı değil miydi diyorum. hee bu başka biri, iki gün önce parkta tanıştık diyor. yani demek istediğim insanlarda bir sevgili hevesi var, karşısına gelen her kişiyi o profilde değerlendiriyor. bi yanlışını gördükten sonra hemen diğerine yöneliyor. böyle olunca da asıl kişi de arada kaynıyor. o yüzden hiç kasmayın, o insana denk gelince kendinize o kadar çekecekseniz ki dağları aşıp yine bulacaksınız birbirinizi.

hiç seks yapmamış pasif gay

hiç sex yapmadıysan pasif olduğunu nereden anladın diye cehalet kokan bir soru sormak istiyorum. yani bana hep öyle geliyor; bi kere deneniyor sonra hoşuna gidince devam ediliyor diye. sanırım o içine alma dürtüsü başlamadan da varmış.

görücü usulü gay evlilik

allah'ın emri peygamberi kabriyle oğlunuzu oğlumuza istiyoruz.

aşktan yana şanssız olmak

içinde bulunduğum durum. kime gönlümü kaptırdıysam duygularımın hatrına ilişkiyi sürdürmüşümdür. o duygusal bağlılığım olmasa selam bile vermeyeceğim tiplerdi. düzelir diyorsun, o da seviyorsa kafa yapına uymak zorunda kalır diyorsun ama illa ki bir yerde patlak veriyor, onunla olmayacağı gerçeği tokat gibi yüzüne çarpıyor.

buna kader diyemiyorum, çünkü hepsi kendi tercihlerim. nedense hep böyleleri beni mıknatıs gibi kendine çekiyor. belki de beni etkileyen yönleri böyle olmalarıdır.

facebook'un bana ölmüş adamı önermesi

50 yaş üzeri adamların profillerini dolaştığımdan bana mesaj mı veriyor anlamadım. al bak buna da ölü adamları seversin gibisinden.

geçen sene bizim burada ölen bir adamın profilini bu gün önerilenlerde gördüm. o değil de bu durum üzdü beni. yani bazen önerilenlerde hoşuma giden tipler çıkıyordu. kendimce umutlanıyordum, profilimi falan kurcalamıştır diye çıkıyor karşıma diye. facebook'un alogaritması böyle çalışıyordur belki diyordum. artık öyle bir şey olmadığından eminim, dayı öbür dünyada beni stalklamıyorsa o da.

askerlik arkadaşım bana mı yürüyor

eğer kadınsı bir duruşun ve parlak bir vücudun varsa muhtemelen soyunurken falan gözüne çarpmışsındır. sex için ortam yaratıyor diyebiliriz. yok bunlarla alakam yok diyorsan görüşmek istemesi gayet doğal. ülkemizde herkesin askerlik anılarını sabaha kadar anlatma kültürü varken o da askerliğe dair hayatında bir iz kalsın istiyordur ya da ne bileyim o süreç içinde güzel anılarınız olmuştur bunun hatrına ebedi bir dostluğa çevirmek istiyordur. yani bunu en iyi sen bilebilirsin, yaşadıklarınız, beraber geçirdiğiniz zaman, birbirinize olan tavrınıza bakarak.

kayganlaştırıcı kullanmadan yapılan seks

uzun süre sex yapmadıysanız ve hem kendiniz hem de partnerinizin sağlıklı olduğundan eminseniz uzun sevişme sonrası akan zevk suyuyla sürte sürte girebilirsiniz.

nedense bana böylesi daha zevkli gelir; hem lak diye girmiş olmazsınız hem de biraz sonra içinde olacağım heyecanını uzatmış olursunuz. yarı yolda patlarsanız karışmam.

kitap açık sınav

bi gün kitabın sebest olduğu bir sınavda arkadaşla tesadüfen denk geldik. o dersi verse mezun olacaktı, bu yüzden hayvan gibi çalışmıştı. elinde de bi ton not. ben ise ne de olsa kitap serbest diye bi türlü o derse çalışamıyordum. sınav da bütünleme sınavı. çocuk da önümde oturuyordu. dedim ki sen sınavı bitirdikten sonra cevapladığın şıkları notlara yazıp bana versen olur mu? kaçtır geçemiyorum bu dersi ben de diye. çocuk ayıp ettin ya, sen bana bırak dedi.

sınav süresi boyunca soruları okuyup oyalanıyorum ben de. son beş dk kala çocuğa bakıyorum hareket yok. bir de bunun daha optiğe geçirmesi var, beni de bir telaş sardı. ondan sonra hiç kağıda bakmadan optiğe rastgele işaretledim. önümdeki orospu çocuğu da sınavı bitirip hiçbir şey yapmadan çıktı. daha da görüşemedik. kendim yapsam belki de geçeceğim derse o çocuk yüzünden yaz okulunda 350 400 tl para ödemiştim.

aşk

zamanında birine aşık olmuştum. ilk defa böyle bir şey yaşadığım için, hissettiğim heyecanın, çektiğim özlemin birebir aynısı yaşıyor sanırdım. adam bir de olgun, iki katım yaşamış. ben sanıyordum ki insan sevgili olunca; hetero ilişkilerde nasıl evli çift oluyorsa eşcinsel ilişkilerde de aynı şekil bağlılık oluyormuş. meğerse adam ortam kaşarıymış. onun benim gibi elli tane daha takıldığı varmış. hepsine de aynı muamele. başka alternatifleri olduğunu bilsem de hayatının bu kadar kalabalık olduğunu tahmin edemiyordum. nereden bilebilirdim ki, daha toydum o zamanlar. buna rağmen deli gibi seviyordum.

o değil de aşk insanı psikopatlaştırıyormuş. başkasıyla görüşmesinden çok benim hayal ettiğim ilişkiyi başkasıyla yaşıyor olabileceğinden korkuyordum. yani diyordum ki ya başkasına sadıksa, gözü sadece onu görüyorsa, onun dışında hiçkimseyle görüşmüyorsa. sonra bu adam benimle sevgili ayağına giriyorsa nerede kaldı başkasına karşı olan sadakati, aşkı. kendimi böyle avutuyordum.

insan olgunlaştıkça bir şeylerin farkına varıyor tabii. her şeyin net bilincine vardığımda o kadar sevmeme rağmen onu yüreğimden söküp söküp attım. hep on sene sonrasına odaklanırdım, çünkü tanrılaşmıştı gözümde. hayatım boyunca unutamam korkusu vardı. bu yüzden on sene sonra yaşlanıp gidecek, şimdiki güzelliğinden eser kalmayacak, ben hâlâ beğeniyor olsam da başkası beğenmeyecek diyordum. bu gün tanışmamızın üzerinden on sene geçmiş.


mesafe koyduğum dönemlerde çok geri dönüşler aldım ondan. yaptığım tek şey ölü taklidi yapmak oldu. ben sustukça daha da üzerime düşmeye başladı. bu sadece işimi kolaylaştırıyordu, o bana ulaşmaya çalıştıkça ben daha fazla direnme gücü kazanıyordum. içi boş, ciddiyetsiz cevaplar verirdim. önemsemediğimi hissettirerek.

en son bir talihsizlik yaşadı, ölümden döndü. daha hasta yatağındayken mesaj attı bana, durumu anlattı. üzüldüm adama, ilk defa ciddiyetli bir tavırla yazdım, geçmiş olsun dileklerinde bulundum. beni ne kadar çok özlediğinden bahsetti.

sonra bi gün olduğu şehre yolum düştü. daha önce bende travmalar yarattığı için(gecelere kadar beklediğim olurdu onu 5 dk görebileyim diye. ya çok geç gelirdi, ya da hiç gelmezdi) pek görüşme niyetinde değildim. yolumuz çakışırsa anca. sadece geldim diye mesaj attım. mesajımı görür görmez aramaya başladı. uygun olduğum için cevap veremedim ama uygun olunca dönerim diye de mesaj attım. ne de olsa ileride bi gün çay içeriz diye konuşacaz diye o gün pek önemsemedim. ama o durmadı, bekliyorum diye mesajlar atmaya başladı. aradığımda neredesin dedi. direkt ben mi geleyim sen mi gelecen dedi. aramızda da bayağı mesafe de var yani. şakasına sen gel dedim. tamam çıkıyorum dedi. niyetim de zaten bunu test etmekti. ortak bir noktada buluşalım dedim.

ben ondan önce vardım. o benim bulunduğum karşı tarafındaydı. benim tarafa gelebilmesi için alt geçidi kullanması gerekiyordu. ben de alt geçide biraz uzak olduğum için sen benim tarafa gel o zamana kadar ben de alt geçide varmış olurum dedim. zihnimde yer etmiş bir ana denk geldiğim için bu gereksiz ayrıntıya girdim. alt geçide erken vardım ya da o yavaş geldi. merdiven çit taraflıydı. başında beklediğim merdivenlerden çıkanlar arasında onu göremedim. 3 sene sonra onu göreceğimin heyecanı da vardı açıkçası, gözlerim her yerde onu arıyordu. karşı merdivene bakmaya başladım. insan kalabalığının içinde nihayet onu görebildim. onca hızlı akan trafik içinde merdivenleri tek tek yavaş yavaş çıkıyordu. içim kıyıldı, gözlerim nemlendi. farketmesin diye toparlamaya çalıştım. hemen olduğu yere yürüdüm. beni gördüğü gibi sarıldı, çok özlemişti hissediyordum. bende ise sadece acıma duygusu.

neyle geldin dedim dolmuşla dedi, eee araba? dedim. sattım dedi, ameliyat masrafını karşılamak için. gözlerim tekrar nemlendi, kalabalığa çevirdim yüzümü. sağlık olsun dedim, param olursa sana alırım yenisi dedim. belimi sıktı, bi cafeye doğru yürüdük.


anlattığına göre benden sonra çok özlemişti beni. hatta geleceğimi bilse 1000 km öteden olduğum yere gelip otel tutacakmış. geleceğimi düşünmediğinden yapmamış. gelir miydin diye sordu. düşündüm, cevap bulamadım. ameliyattan sonra olsa gelirdim dedim. peki ya önce? dedi. öncesine gitmek gerek dedim.

işin yoksa buradan bana gidelim dedi. şaşırdım. hiç yapmadığı şeydi. sevgiliyken bile bunu teklif etmemişti. evi kırmızı çizgisiydi, doğup büyüdüğü yerdi. beni asla davet etmezdi. benim işim yok da sen emin misin dedim. gel ne olacak dedi. içimi bir huzur kapladı. belki hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ama bunu da gördüm dedim. içimdeki o problemli aşk duygusu yerini şefkata bırakmıştı. kendini affettirdi bana ve anladım ki bir insan anca affettiği zaman üzerindeki yükü atıyormuş.


evine gittik, gece yarısına kadar oturduk sohbet ettik. gece uyurken bana sarıl bırakma dedi. sabah da bir işi vardı erken çıkacaktı. ben uyandığımda mutfaktan sesler geliyordu. kalkıp gittiğimde çıkmadan kahvaltını hazırlayayım, uyanınca yersin dedi.
  • /
  • 25

özel fotolarımın olduğu telefonu kaybetmem olayı

iki yılda iki defa görüştüğü adama "sevildim de inkar edemem şimdi" demez mi... bi irkildim okuyunca, oğlum sen insanı delirtirsin ya...

ayrıca amatör pornolar tam olarak böyle sızıyor ahahha

şaka bi yana geçmiş olsun, evet kimse şifre kırmaya uğraşayım demez. algoritma şöyle işler, önce sıfırlamaya çalışır yapamazsa kırmaya çalışır. ki kusura bakma ama redmi telefonu çalacak adam ona tamah eden adam onu gider direkt telefoncuya satar. telefoncu da onu sıfırlar kırmaya uğraşmaz.

ayrıca kimse şu dönemde böyle bi şeyi sızdırmak istemez emin ol kvkk ile adam sikiyolar şu an.

illa porno çekecekseniz de bu casual bir telefonla yapılmaz, yüz kere dedik bee...
al işte ortalama bir kamera, şifreli iyi bir de harddisk. bitti gitti.

yılmaz erdoğan'ın gel gel yapan pozu

yazılanı okuyup fotoğrafa tıklayınca hayretlere düştüm ve çok sinirlendim.
ruh halim:

ayrılık

kolay incelenmesi açısından dönemlere ayrılır.

1. yıldız tilbe dönemi
sürekli bir dertlenme kederlenme evresidir. götüme takmayayım derken sürekli kafanda dönüp durur.

2. demet akalın dönemi
amaaaan elimi sallasam ellisi, unuttum çoktan, kendi kaybetti, hayvan, pislik, 'kötü çocuk pezevenk' dönemleridir.

3. orhan gencebay dönemi
demetten sonra birden bire anden gelir. bir sabah uyanırsın ve ben insan değil miyim, ben kulun değil miyim diye uyanırsın, bir dönem de böyle gider.

4. serdar ortaç dönemi
tıpkı sanatçının sarkıları gibi alakasız ve çelişkilisindir. bir an özlerken bir dönem sonra aman umrumda değil, hemen ardından bir dönse diye düşündüğün sonra yüzüne bakmam dediğin, nakaratın daha eğlenceli geçtiği dönemdir.

5. ilhan şeşen dönemi
artık atıp tuttuğunuz, içten içe atarlandığınız, durup özlediğiniz, dönüp sevdiğiniz dönem geride kalmıştır. artık çok daha olgun ve ilişkiye doğru bir bakış açısıyla yaklaşırsınız. artık dönse de bilirsiniz hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.

böylelikle bir ilişkinin daha sonuna gelmişsiniz demektir.

yakışıklı karizmatik zengin koca adayı

tanım:birçoğumuzun hayallerini süsleyen erkek türü..

fakat söyleyim hepiniz buna heves ediyorsunuz ama bu o kadar kolay bir şey değil...üfff tanım girdiğime göre,bir sigara yakayım...bugün stresten ikinci sigaramı yakıyorum,deliler gibi de utanıyorum kendimden...ay biliyorum,dedikodu istiyorsunuz,şu lanet olasıcayı yakayımda,vericem dedikodu...

oooh yaktım,şimdi bahsettiğim adam inanılmaz zengin,sıçtığı bile para..ay her şeyi mi madem anlatıyorum ismini de söyleyim,tam olsun..ismi zülfikar, 29 yaşında.. ve elbette yakışıklı... ahahaha ne sandın bebeğim..

ay neyse geçen sabah bir kalktım,ama içimden hiç işe falan gitmek gelmiyor,her zamanki gibi...dedim ki zengin koca adayıma yavşayım,istifa falan etmemi istesin,desin ki mesela evinin gayi ol brokolim,hiç çalışma...

yakışıklı karizmatik zengin koca adayı: zülfikar, psk3: ben

z:efendim bebeğim?
psk3: günaydın ya,ooof o kadar hastayım ki anlatamam sana,sanki gözkapaklarımda adamlar oturuyor,sanki kollarım ayaklarım yok...sanırım ölüyorum...hiç işe falan gitmeyeyim diyorum
z:kalkıp koşsana,hem sevdiğin spor...
psk3: işte bende onu diyorum ya,enerjim sadece spor için...diğer şeylere hiç enerjim yok...sanırım ölüyorum,azrail benim işe gitmemi bekliyor...ay işyerinde alacak canımı,oraya hiç gitmemeliyim...
z: psk3 çalışmak zorundasın,bu şekilde güçlü olacaksın,para biriktirip...
psk3: ya işte bende onu diyorum,sen bana şu 100 binlik kredi kartını ver,söz taş çatlasın aylık 10 bini geçmem,diğer 90 bin acil durumlar için...ay bakarsın dağda falan mahsur kalırsam diye diğeri...
z: psk3 işe gideceksin,sabah sabah daraltma içimi...sen gene tutunamayanlar ı mı okudun ya?
psk3:aman iyi be,kimseye muhtaç değilim ben tamam mı?

çaaatt!

evet,gururlu bir çüklü kadınım ben ama o gün fal baktırma ihtiyacı duyup,ankaranın en sağlam lubunya falcılarından biri deniz ablaya gideyim dedim...deniz ablayı çok severim,eski lubunyalardan,boktan bir cafe'de fal bakar,asla hiçbir dediği çıkmaz ama işte sevdiğimden,biraz da yaşına hürmeten uğrayayım eski kaşarın yanına dedim..kapattım falımıi,bekledim deniz ablamı...neyse geldi deniz ablam,açtı fincanımı:

d.a: ayhh ne bu ayol,bi kısmet var?
psk3: aaaa nerden bildin kız.evet var,çok zengin,29 yaşında,ismi zülfikar,yakışıklı,sohbetkar,tam kafa adam...ooof deniz abla her boku görüyorsun valla...
d.a: ahaha bebeğim,ben öyle bir falcıyım.o değilde,bu çok çapkın...sen de bu saflık,onda bu açıklık...yani yetememe durumu var sanki...
psk3: bırakta o elindeki fincanı azıcık akıl ver,malum eski kaşarlardansın,ne yapabilirim avcumun içine almak için şimdi?
d.a: seksapelliğini kullanacaksın,adamı azdırıcaksın..adeta seninle her anlamda irtibat içindeyken,seni arzulamalı,manasız yere şeyi kalkmalı!
psk3: kız sus,ne diyorsun sen,etraftan duyanlar olacak..ben asla öyle şeyler yapamam..
d.a: ayyy halen aynı kezbanlık..27 yaşına geldin,ama evde kaldın..bu kafayla gidersen,asla bir bok olmaz senden...ama profesyonel bir falcı olarak söyleyim,bu adamı kaçırma...biraz tabularını falan yık..
psk3:aman iyi be,seksi olacağım...azdıracağım onu..

amaaan deniz gudubeti moralimi öyle bozdu ki,yol boyunca kendimin ne kadar salak olduğumu düşündüm...neyse benim eleman gene bir ihaleye mi ne girmişti,ayy kazanacağını bildiğimden sorma gereksinimi bile sormamıştım..zırrr gene telefon,aaa zülfikar,açayım hemen:

z: ya inanamacağın bir şey oldu?
psk3: noldu gene mi aldın ihaleyi?
z:ahaha evet ya,çok mutluyum..
psk3: amaan ne güzel,bir kola ısmarlada,boğazımın kuruluğu gitsin bari.
z:ahaha kola köpeğin olsun bebeğim,coca-colayı alırım senin için..ya o değilde,hastaneye gittin mi sen?
psk3: hayır gitmedim, ama babamın doktor arkadaşına anlattım,muhtemelen tansiyon diyor...
z:bence de tansiyon ama hastaneye de git,belki kansersin..
psk3: ohaaa, kanser olmamı istiyorsun,sırf parayı tek başına yemek için...
z:ahaha saçmalama be,şaka yaptım..
psk3:ya inanamıyorum gerçekten...benim erkenden ölüp gitmemi ve parayı başkalarıyla yemenin hayalindesin sen...haram zıkkım olsun...
z:saçmalama ya,ben kazanmayı seviyorum,sende yemeyi...ben kazanayım,sen de yersin işte...
psl3:üfff istemiyorum hiçbir şey...

gene çaaattt...

istemez olurmuyum halbuki..deliler gibi istiyorum elit bir yaşamı... dur bir daha arayımda,azıcık orospuluk yapayım,deniz ablamdan öğrendiğim tüyolarla...bu sefer ben arayayım:

z:efendim?
psk3: üfff max blum ve ben bir bar açacağız,çok zengin olacağız...onun haberini vereyim dedim...o barda ayrıca go-go boy da olabilirim..kıskandın değil mi?
z:ahahah,şaka mı bu,kamera nerde,götümü açıp sallayacağım...siz ikiniz,bir barınız falan bile olduğunu unutup,açmazsınız orayı haftalarca...
psk3: ahahaha oha,kıskanıyorsun...

çaaaaattt...

ayh lanet olsun gene sabah iş var ve ben gırtlağa kadar borca batmış durumdayım...dur arayım en iyisi,aklımda deniz ablam:

z:noldu gene yaaaa?
psk3:inanmazsın ama bak bu sefer gerçekten ölüyorum,belki işe gitmezsem asla ölmeyeceğim...
z:noldu ki?
psk3: bak ayaklarımın altından sanki kılıçlar sokuyorlar,kasıklarıma kadar gidiyor..
z: kasıkların mı,oyşşş kötü oldum..üff ne seksisin böyle..
psk3: aaa,hadi ya,evet beni keşfet aşkım,cm cm,her yanımı keşfet..
z:şunu söyledikten sonra varya direkt koptum,salak direkt içine ettin ahahahaha..olum bence sen seksi olmaya çalışma valla..ahahahaha
psk3:belki çalışmama mı istesen ve 100 binlik kredi kartını versen böyle olmazdım..
z: psk3 hadi yatalım,uyuyalım.bundan sonrada asla seksi davranmaya çalışma..beni keşfetmiş...ahahahaha...
psk3:amaan iyi hadi bye...

trans erkek

bazen düşünüyorum heteroseksüel bir kadınla mı, biseksüel bir kadınla mı yoksa trans kadınla mı beraber olunmalı diye. çünkü heteroseksüel kadının trans erkek adına çoğunlukla bir bilgisi olmuyor. boş boş bakıyorsun suratına. bedenin kadın, hareketlerin maskülen, kimliğin trans erkek.

geçenlerde bir kadınla buluştum. konuşurken(buluşmadan önce yazışırken) benim ne olduğumun onun için bir önemi olmadığını yani insanları insan olarak görüp sevdiğini söylemişti.

buluştuğumuzda sık sık "kız" sözcüğü kulaklarıma çarptı. o an üzülsem belki ağlamaya başlardım ama duymamazlıktan geldim ilkinde. sana istemediğin bir şekilde hitap edilmesi o kadar iğrenç ki. sonra zaten yanlış insan olduğunu anlayıp saldım.

hayatımın daha önceki evrelerinde saçlarım kısayken ve daha erkeksi bir görünüme sahipken hayatıma dahil olan kadınlarla başta her şey iyiyken bir yerden sonra anlıyorsun yetmediğini. biri çıkıp çocuk istiyorum ben anne olacagım diyip senden ayrılıyor. bir diğeri erkeklerle olduğu gibi değil diyip ayrılıyor. halbuki sen elinden gelebi yapıyorsun yetmek için. tüm çaban karşındaki insanı mutlu etmek üzerine kuruluyken herkes gitmeye çalışıyor. diyorsun ki sevgim her şeyi kurtarabilir, şefkatim her şeye yetebilir. o kadınların daha önceki kötü deneyimlerini(şiddet, küfür, taciz) dinledikten sonra o günlerinin travmasini unutsun atlatsın diye ekstra çaba gösterirken gidiyorlar. neden? çünkü bir çükün yok. neden? çünkü sen çocuk yapamazsın. olmaz yani. seni sen olarak görüp sevemiyorlar. sonra boş boş duvara bakıyorsun. dallara, ağaçlara bakıyorsun bir ağaç olmayı yeğliyorsun ki bu zaten daha faydalı olurdu.

alttaki yazara soracaklarım var

ermeni müziğinin mihenk taşı duduk gibi geldi bana. djvan gasparyan'ın şu dinletisi de bonus olsundu.


cevap için girmiştim soru bulamadım. alttaki altta olmak nasıl bir duygu?

benzeyeni çok çıkan ünlüler

küçük iskender

oldukça çarpıcı, duygularının ve düşüncelerinin cesaretini, kaleminin cesaretini aktarabilen şair, eleştirmen gerçek adı da derman iskender över'dir. * şiiri de sevilesi, tekrar tekrar okunulasıdır.


bir nedeni yok yalnızca öptüm

dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve 'hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. 'neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

engelli eşcinsel

@bu seferlik böyle olsun, henüz biraraya gelmemenize rağmen ilgini çekmeyi başarmış seni etkilemiş yazdıklarından öyle anladım. böyle bir ikilemde kalman son derece normal araçtaki simge olmasa belki sende farketmeyecektin bu durumu. ben karşı tarafta halâ kabullenememe durumu sezdim.( fotoğraflarda saklamaya çalışması, sana bu durumdan bahsetmemesi beni buna itti.)sonradan engelli olan hemen hemen tüm bireylerde vardır bu arafta kalma durumu. buluşma olursa şayet çok dikkatli olman gerekir selamlaşmak için elini atmak yerine direkt sarılmanı öneririm.( sağ kolu yok diye belirtmişsin) bence bu durum birlikte olmanız vakit geçirmeniz için bir engel değil. bu durum yokmuş gibi davranamazsın, kendinden ödün vereceğin noktalarda azımsanmayacak kadar fazla. fakat etkilendiysen; sana, kalbine hitap ettiyse biraraya gelmemizde fayda var derim.

huzursuz bacak sendromu

yatarken bile rahat duramayıp nevresim altından ayaklarımı oynatmaya devam ederken, iki kedimin yakalayabileceklerini düşündükleri bir canlı olduğunu zannetmesiyle, ayaklarımın sürekli pati ve kedi ısırığına maruz kalmasına sebep olandır.

Toplam entry sayısı: 500

neden en popüler yazar sen değilsin

valla ister dövün, ister sövün, ister eksi verin, özelden taciz edin. ben dayanamıcam, söylicem ağzıma gelenleri.

öncelikle başlıkta yazdığın gibi, neden en popüler ben değilimse amacın böyle zerre yaratıcılık olmayan başlıklar acarsın. ve bana göre de gayet popülersin. sol frame'de ne zaman yüzümü ekşitip anlamsız bir başlık okusam, tıkladığımda tahmin ettiğim gibi bir çift ampül bir de atlet görüyorum.

benim anladığım, biri başlık açmadan kafasında tartar, olur mu olmaz mı diye az düşünür. ama sanırım bu arkadaş olur mu olmaz mı sını uygulamalı anlamaya çalışıyor.bunu hissediyor insan ilk akla geldiği şekilde yapıştırıyor. ben iyi ya da kötü yazdığını söylemiyorum veya o konuda eleştirmiyorum sorun ne zaman bi şeyine denk gelsem: ''ne diyo bu laa'' oluyorum. o yuzden tutamadım kendimi patladım. ohh rahatladım.

ayı sözlük itiraf

insanlar ne kadar mantıklı, sağduyulu, tutarlı düşünse de bazı konularda olaylar düşüncelerini desteklediğinde çok salakça fikirlere kapılabiliyor. lise dönemi ergenliğiyle platonik bağlandığım okulumuzun müdür yardımcısı vardı. neredeyse aradan on sene geçmiştir. platoniklerin arasindan en tutkuyla bağlandığım adamdı. hayatta bana bir fırsat sunulsaydi, her türlü onunla değerlendirmeyi seçerdim. o kadar olağanüstü bir şey gibi geliyordu ki tenimin tenine değmesi; aşkı sevgiyi geçtim, sırf nasıl bir histir bu merağından belki de en çok istediğim şeydi. bilen bilir platonikler durup dururken birine bağlanma olayı değildir. dogru ya da yanlış karşı tarafın da tavırları seni buna sürükler. etkisini yitirdiğinde karşılık konusunda en iyimser düşündüğüm adamdı kendisi. yeni yaslarimin getirdiği tecrübe ve olaya birkac sene uzaktan bakınca en ufak bir alaka görmüyordum bile. hatta yakın zamanda onu gördüğümde karşılaşmamak için elimden geleni yaptım. ama dün telefona dalmışken iş yerinin oradan birinin geçtiğini farkederken kafamı kaldırır kaldirmaz birinin gözleriyle içeriye göz gezdirdigini gördüm. aynı zamanda yürüdüğü için tam gözler bana kayınca işyerini de geçmiş oldu. bir anlık noluyor lan dedim kendi kendime. anlam vermeye çalışıyorum. oldukça düşündüklerimden uzak ihtimallerden yana kullanıyorum mantığımı ama hafiften de aklım başka yana kaymiyor da değil. hani bir şey olacağından değil. biliyorum kırk yıl böyle sürse hiçbir şey olmaz ama içinin bi yerlerinde bir şeyler cız ediyor yine. gecem onu düşünerek geçti. hala karşıma çıkınca ayaklarım titriyor.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

bitip eridiğiniz olgunun yanında şişman kapalı teyze görmek

yolda geçiyorsun gözün bir olguna takılıyor tam bi afet. bıyıklı, kır saçlı tontiş bir şey. ortama girse belki kızların rüyalarında bile göremeyeceği erkekleri götürür ama yanına bakıyorsun bütün duygularını alt üst eden bir teyze. sonra mantıklı düşünmeye başlıyorsun... ortada yanlış bir şey yok. karşıda bir aile profili var. yine de tuhaf düşüncelerden kurtulamıyorsun bir yandan o afetle seviştiğini düşünüyorsun diğer yandan onun teyzeyle seviştiğini. bu seferde teyzeyle kendini kıyasılıyorsun. aynı kategoride miyiz gibi saçma sapan düşünceler geçiyor aklından. seviştiğim bir olgun olsaydı, tesadüfen yanından geçip selamlaşsaydık, arka planda muhabbetimize teyzenin saf gülüşleriyle eşlik ettiğini görseydim, aklıma teyzenin belki de 30 yıllık yaşamadığı fantezileri o bedende fazlasıyla yaşadığım gelseydi, gittikten sonra kimdi bu diye sorsaydı falan kişi deseydi, çok saygılı iyi vs vs birini benziyor deseydi.... hayat çok garip bee.

evliyim sorun olmaz canım umarım

genç, kaslı sevenlerin cool görünmek için burun kıvırdığı hadise. gay olup evli olmak sucmuş gibi. prensip olarak tercih etmeyebilirsin anlarım da beraber olanlara ıyy bıyy midesiz demek sacmaliğin daniskasıdır. tabii evli denince kafasında yaşlı kilolu 3 çocuk babası bir profil oluşuyor. yoksa o kaslı tiplerden evli birine denk gel bakalım metres mi olursun kuma mi olursun o zaman görürüz.

thepillars

ben bu embesil yüzünden sözlüğe girmez oldum. sevilmeyen yazarların nickaltina yazıp fav kasoyorlor. burama kadar geldi ki yazıyorum mk. burdan yönetimi de ayakta alkışlıyorum. herkes istediğini yazmakta özgür dusuncesi altında bunca ınsanin dimag zevkine tecavüz eden zatı sözlükte tuttuğu için. ben bunlara katlanmak zorunda değilim. size bol tecavüz fantezili başlıklar.

istanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iptali

menderes gibi kendi sonlarını getiriyorlar. 3 yıl daha dişinizi sıkın.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

kişinin eşcinsel olup olmadığını anlama yolları

kesin sonuçlar(istisnalar hariç);

-hornet, grovlr gibi uygulamalarda üyeliği varsa.
-facebook, instagram sayfalarında; beğenenler arasında kaslı hesaplar varsa.
-tarayıcı geçmişinde gay porno geçmişi varsa.
-gay bar ve çark yerlerinde denk gelirseniz.
-gay jargonuyla konuşuyorsa.
-istanbulda yaşıyorsa.
-saati soruyorsa *


büyük ihtimalle;

-gözlerinizin içine bakiyorsa.
-tensel temasta bulunuyorsa.
-sizinle bir şeyler içmek istiyorsa.
-telefonunu elinize vermiyorsa.
-istanbul'a gidip geliyorsa.


bi ihtimal;

-bilgisayarina şifre koyuyorsa.
-giyim kuşamina dikkat ediyorsa.
-güzel yemek yapıyorsa.
-şiir seviyorsa.
-geceleri esrarengiz bir şekilde kayboluyorsa.
-telefonu çaldığında dışarı çıkıp aciyorsa.
-vücut çalışıyorsa.
-sezen aksu dinliyorsa.
-yanından geçen taş gibi hatuna bakmiyorsa.
-istanbul denince ilgisi o tarafa kayiyorsa.


çok uzak ihtimal;

-bir erkekle yan yana yürüyorsa.
-telefonuyla bir sey yapmasını istediğinizde elinize verip sen yap diyorsa.
-futbolla ilgileniyorsa.
-geceleri 00:00 da uyuyorsa.
istanbul'a hiç gitmediyse.

kesin hetero;
-facebookta bütün kadın fake hesaplarda ortak arkadaşsa.
-çirkin kadınlara yavsiyorsa.
-kerhaneye gidiyorsa.

bitip eridiğiniz olgunun yanında şişman kapalı teyze görmek

yolda geçiyorsun gözün bir olguna takılıyor tam bi afet. bıyıklı, kır saçlı tontiş bir şey. ortama girse belki kızların rüyalarında bile göremeyeceği erkekleri götürür ama yanına bakıyorsun bütün duygularını alt üst eden bir teyze. sonra mantıklı düşünmeye başlıyorsun... ortada yanlış bir şey yok. karşıda bir aile profili var. yine de tuhaf düşüncelerden kurtulamıyorsun bir yandan o afetle seviştiğini düşünüyorsun diğer yandan onun teyzeyle seviştiğini. bu seferde teyzeyle kendini kıyasılıyorsun. aynı kategoride miyiz gibi saçma sapan düşünceler geçiyor aklından. seviştiğim bir olgun olsaydı, tesadüfen yanından geçip selamlaşsaydık, arka planda muhabbetimize teyzenin saf gülüşleriyle eşlik ettiğini görseydim, aklıma teyzenin belki de 30 yıllık yaşamadığı fantezileri o bedende fazlasıyla yaşadığım gelseydi, gittikten sonra kimdi bu diye sorsaydı falan kişi deseydi, çok saygılı iyi vs vs birini benziyor deseydi.... hayat çok garip bee.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

dark bear

sorduğum soruya cevap vermeye tenezzül etmeyen yazar. ancak bu kadar kezban olunabilirdi.

fisting

biz eşcinsel bireyler olarak fisting, felching, swinger, ensest ilişki olaylarına fazla duyarlı oldugumuzu düşünüyorum. tamam eşcinsel olabiliriz, encinsellik doğaya aykırı olabilir ama yaradilista bir kadın ile erkeğin türünü devam ettirebilmesi, bir birine yakınlık sağlaması için tanrı tarafından ya da başka şekilde insanlara bir takım duygular verilmiş(aşk, sevgi, şehvet vb). bunların olmadığı, uremenin salt duygusuz bir cinsel birleşme sonucu devam eden uzun vadeli dünya yaşamında insanların soyunun tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalacagini düşünerek bu duyguların ne derece ciddi ve önemli olduğunun farkına varırız. eşcinsel bireylere de o yüce güç (!) tarafindan bu duyguların aynısı verilip ama kullanım konusunda pek adil davranilmamistir. aslında eşcinselleri aklayan nokta da burası; o duyguları heterolar nasıl kullanma hakkına sahipse, eşcinseller için de bunu kullanmak kaçınılmazdır.


yani konu daha fazla sapmadan demek istediğim eşcinsellik yaşam tarzı ve zorunlu bir şeyken fisting tamamen fanteziyle alakalı bir şey. bu ve bu tarz olayları eleştirmek için kötü veya zararlı olduğuna dair bi ölçütüm olmadığı halde ne desteklerim ne de saygı duyarım. kelime olarak bile gördükçe huzurum kaçar. bu tarz fantastik olaylara saygı duyan nekrofili , pedofili ye de saygı duymak zorunda.

nefreti taşıyabilme kabiliyeti

şizofreni tedavisi mümkün bir hastalık.

çay servisimiz yoktur

tamam sana kaçak çay sözüm olsun. cekirdegimizi de alır sabahlara kadar dedikodu yapariz :)