daha çok çocuklarda görülür, çok çok nadiren ise yetişkinlerde. babamı kaybedişimin ardından hayat şartlarımın da değişmesiyle son 1 yıl içinde bedenimde gelişmiştir. *
ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabilmektedir.
en temel haliyle bolca pişirilmiş pirincin ve ona eşlik eden ton balığı, avokado, somon, füme et ve sebzelerin rulo haline getirilmesiyle yapılan bir yiyecek. suşi'nin fermente/konserve hali.
hasta için korkunç bir deneyim. özellikle manevrayla kırılmayan svt'lerde adenozin puşelemek zorunda kalmak doktor için de hasta için de kötü, saniyelik de olsa kalbi neredeyse durduruyoruz çünkü ve bu esnada hastanın bilinci açık.
aslında yetişkinlerde çok da nadir sayılmaz. erişkin acilde çalışırken her gün en az 3 hastam olurdu svt'li. ben elimden geldiğince böyle hastalara müdahale ettikten sonra taburcu etmeden vagal manevralar öğretirdim evde tek başlarınayken atağa girerlerse diye. modifiye valsalva manevralarını bilmek en az heimlich bilmek kadar hayati, siz veya bir yakınınız yaşarsa acillik olmadan kırabilirsiniz svt'yi. belli bir noktada ilaç tedavisi gerekiyor tabii ki, çok ileri dönemde ise ablasyon yapılıyor.
youtube'da shorts şeklinde güzel manevra videoları var mutlaka bakın derim.
kesinlikle uzak durulması gereken uygulama. hele bu camidan ve kimliğinizi gizleyen biriyseniz hiç bulaşmayın. kimin sizi nasıl kaydettiğini kabak gibi ortaya çıkarıyor. beni allahtan direkt gay diye kaydeden olmamış. bir tek sıkıntı yaratan ortamda kullandığım isimle kaydeden olmuş, bir de memleketimin yanına g yazan bir adet gerizekalı var. şimdi tüm bilgilerimin silinmesi talebi oluşturdum. yıllardır profesynel olarak sakladım böyle basit bir şekilde ifşa olmayalım.
diğer yandan platonik olduğum adamı bu uygulamayla sorgulama fikri beni acaip cezbediyor. onun da bilgisi gidiyormuş sizi arattı diye. yani tamamen uzak durmak gerek. millet telegram gibi kullanıyor fakat benim sicilim o kadar temiz değil.
islamcıların "ahlak", "edep", "haya" kelimeleri üzerinden kurdukları anlatıya bir kere prim verirseniz, o prim verdiğiniz şey azınlıklara karşı bir silah olarak başlar, sonra o silah size de füze olarak döner. bir zaman sonra bakarsınız ki "millet-i hakime", kendisinden olmayan herkese diz çöktürmüş yalnız kendi değerlerini egemen kılmıştır.
bazen osmanlı dağılma devri gibi geliyor insana, kimliklere bölünmüş toplum, ama sadece bu kadarı değil, millet-i hakime olan müslimler bir de nasıl ne şekilde doğarsa doğsun resmi ideoloji (ama sadece resmi ideoloji değil, artık bu toplumun bir unsuru da sosyal konumu ne olursa olsun bir suç ortağı) tarafından gayrimüslim konumuna getirilenler (ama onlarda çeşit çeşit, diyorum ya geç dönem osmanlı prototipi). düşünmüyor değilim, bu topraklar hepimizi birden kaldıramayacak, varlığımız sürecekse kavgadan öte gırtlak gırtlağa savaşmamız lazım, ama metafordan daha çok antagonistik bir çatışma bu!
o kadar e-disco'da yazdım, blog açıp yıllarca blogumda yazdım. buraya geldim, nadir de olsa yine yazıyorum. sanırım bu şekilde date işin ben beceremiyorum. yazma ve paylaşma dışında hiçbir şey yapmadım *
ben bu platforma o yakıştırmayı yapmaktan ziyade ötekileştirilen insanların, bir arada olabileceği güvenli bir liman olarak nitelendirmeyi isterdim. bu kişi heteroseksüel olsa bile toplumdan dışlanmış olabilir. yalnızlaştırılmış. küstürülmüş olabilir. ben lgbt bireylerinin heteroseksüel hakim dünyadan çok daha iyi bir şekilde ötekileştirilen insanları birleştirici olabileceğine inanmak isteyen bir birieyim saygılar.
homofobiye hayır demek homofobiyi öldürmez. psikolojide nefretin sebebi bulunmaya çalışılır ve o duygudan kurtarılır insan. kısaca bu insanlar bizden neden nefret ediyorlar diye düşünün biraz, düşünelim. önemli olan homofobiye hayır demek, pankartları açmak, olay çıkartmak, boykot etmek çözüm değil. çözüm olsaydı bugün böyle bir sorun olmazdı ve her geçen gün homofobi bu kadar ilerlememiş olurdu. homofobiye hastalık demek, tedavi olun demek de çözüm değil. o nefreti bir şekilde biz yarattık, sen veya ben yaratmasamda gözde görünür eşcinseller çok iyi homofobiyi besliyorlar. o nefreti nasıl yeneceğimize odaklanmak belki daha iyidir. devlet bize hak verse onu yapsa, bunu yapsa ne değişecek? sadece nefretin boyutunu büyütecekler. bu ülkede her şeyin bu kadar zor olması neden? neden insanlar bunu bu kadar zorlaştırıyorlar? neden gözde görünür insanlar ayta sözeri gibi nefreti yenmek yerine nefreti beslemeyi tercih ediyorlar? anlamıyorum. suç veya hastalık var ise çift yönlü bu. eşcinselliğini kabul etmeyip direnen hastalar en büyük homofobikler onlar, yani en büyük nefret algısı bir eşcinselde. translara gidenler de sokakta homofobikler. bunu normal buluyorum türk toplumunun algısında, geceyi eskortta geçirirler sokakta taşlarlar. tüm ülkeyi tedavi ettirebilir miyiz. insanları durmaya itmek, insanlara sadece gaz verir. insan yapma denileni yapmaya meyillidir, yaş fark etmez. dur demek ile yasalarda hak sahibi olmakla bu nefreti yenemeyiz, sadece besleriz bu nefreti. bu ülkede yasalar işe yaramaz, yaramış olsaydı her geçen gün bu halk bu kadar suça meyilli olmazdı. sorun bir kısımda değil tüm toplumda, hastalık sa evet hepimiz bir şekilde hastayız.
kişisel düşüncelerim bunlar, saygı duyun duymayın pek umrumda değil.
4 milyar yıl önce dünya'ya çarpıp ay'ı oluşturan mars büyüklüğünde bir gök cismi. bir teoriye göre theia adlı gök cismi, bundan 4.3 milyar yıl önce dünya'ya çarptı ve bunun sonucunda ay oluştu.
şayet bu hipotez doğruysa dünya'da hayatın var olmasını sağlayacak ideal şartların oluşmasını sağladığından kendisine minnettar olmamız lazım. zira bilim adamlarının hesaplamaları uyarınca dünya'nın çekirdeği dünya'nın iriliğine kıyasla olması gerektiğinden çok daha büyük; buradan da dünya ve theia'nın çarpışma esnasında çekirdek ve mantolarının birleştiği sonucuna varıyoruz.
bu tür bir ortamda volkanik olarak fazlasıyla etkin bir gezegenimiz oluyor; bu da hayatın oluşmasını sağlayacak koşullardan birisi. ayrıca dünya'nın kütlesini ve eksenini çarpışmayla etkilemesi gerek hayatın oluşması için gereken yer çekimini, gerekse de değişik mevsimlerin olmasını sağlayacak eksen eğikliğini oluşturmuştur.
hiç birimiz aynı düşünmek zorunda değiliz. aynı şekilde yaşamak zorunda değiliz. dinlere, dillere, yaşam tarzlarına aynı mesafede durmak zorunda değiliz. aynı şeyleri sevmek, beğenmek, ilgi göstermek zorunda değiliz. ancak birbirimize saygı göstermek zorundayız.
dolayısıyla birinin x fikrini sevmesi ve diğerinin karşı olması kimsenin birbirini kötü sıfatlarla nitelemesini gerektirmez. bunun için başlık açmaya yada kişinin rumuz başlığına hakaretvari yazmaya gerek yok (forumda bu iki eylem trend durumda). ve en kötüsü maalesef birbirimize tahammülsüzlüğümüz almış başını gidiyor. oysa biz farklılıklarımızla gökkuşağını oluşturmamış mıydık?
onca yoğunluğun arasında bir sevgili kaprisi çekecek, nöbetleri "neden cevap vermiyorsun" tripleri içerisinde tutacak. o esnada ders çalışabilecek ve 7/24 sevgilinin sağlık danışmanı olarak çalışacak. allah kolaylık versin.
suriyelilerin ülkemizde yaptığını türkler de avrupa ülkelerinde yapıyor. maç vs ertesi kornalarla sokaklarda geziyor, düğün konvoylarıyla yol kapatıyor, bulunduğu ülkenin meydanlarında türkiye diye zılgıt çekiyorlar. sizin nefretiniz kadar biz de nefret ediliyoruz. bilin istedim. (bkz:yurtdışında yaşamış bir türk)
türkiyede halkın refah seviyesiyle suriyelilerin pek de ilgisi yok. durumun böyle olmasının sebebi suriyeliler değil, hükümet ve kararı verenler. enflasyonu, işsizliği, gençliği suriyeliler yapmadı sonuçta. aksine avrupa 4,5milyar avro vermesi karşılığında seve seve kabul ettik, kaçakları toplama merkezi olduk. dükkan vs açan suriyeliler ise kendi imkanlarıyla açtı.
eşcinsellerden kan alınmamasının sebebi yönelimleri değil. birey hastalık mikrobunu yeni kapmışsa eğer, bunun bir pencere dönemi olduğundan analizlerde kanın sağlıklı görünmesi. türkiye'de ameliyatta pencere dönemi mikrobu taşıyıp da verilen kanlardan hiv, hepatit vs kapan yüzlerce hasta mevcut ve bunun dava süreci de kızılay açısından çok çetin.
etik olarak eşcinsellerden kan alınmaması sorunu var. nedeni ise hala hiv, gonore ve bilimum hastalıkların hala eşcinsellerde daha yaygın olduğu görüşü. çok eşlilik sadece eşcinsellerde yaygınmış gibi saçma bir inanış var.
toplumsal olarak ahlak sorunu yaşadığımızdan, insanların yaptıkları ile oldukları insan arasındaki benlik algılarının şizofrenisinden dolayı kabak sadece eşcinsellere patlamış durumda dünyada.
bir açıdan da yukarıda denildiği gibi wc'de günde bilmem kaç kişiyi götüren ve test olmaktan bi haber olan bir grup azınlık da mevcut. aslında kendi kendimizi ötekileştirilmeye mecbur bırakmışız da farkında değiliz.
bilim insanlarının bitkilerin de bir çeşit hislerinin ve hatta buna tepkilerinin olduğunu açıklamasından sonra vegan olmayanların bitkilerin yaşamına destek olarak topluca eyleme başlayıp başlamayacaklarını merak ettiren durum.
kim seni dışladı guzum? herkes kendi havasında hayalinde yaşantısında burada. kimse kimseye garez gütmüyor, gütmemeli. herkes birbiri için sanal konumda burada. belki sanalın verdiği özgüvenle yazdıklarını umursamıyor olabilirler. sana karşı tutum içinde olan azınlığı umursamazsan yada muhattap olmazsan çok da çekilmeyecek yer değil hani. bazı başlıklar yarıyor, bazen içini döküyorsun. o gözle bakarsan ve çok da ciddiye almazsan sanal kişilikleri bence daha güzel olur. yine de sen bilirsin tabi.
suriyelilerin ülkemizde yaptığını türkler de avrupa ülkelerinde yapıyor. maç vs ertesi kornalarla sokaklarda geziyor, düğün konvoylarıyla yol kapatıyor, bulunduğu ülkenin meydanlarında türkiye diye zılgıt çekiyorlar. sizin nefretiniz kadar biz de nefret ediliyoruz. bilin istedim. (bkz:yurtdışında yaşamış bir türk)
türkiyede halkın refah seviyesiyle suriyelilerin pek de ilgisi yok. durumun böyle olmasının sebebi suriyeliler değil, hükümet ve kararı verenler. enflasyonu, işsizliği, gençliği suriyeliler yapmadı sonuçta. aksine avrupa 4,5milyar avro vermesi karşılığında seve seve kabul ettik, kaçakları toplama merkezi olduk. dükkan vs açan suriyeliler ise kendi imkanlarıyla açtı.