çok fazla ağlamak istiyorum, çok dolu hissediyorum kendimi. birine sarılmak, omuzunda saatlerce ağlamak istiyorum. bırakmasın beni, bir şey demesinde. ben öylece ağlayayım sessizce, sarılayım ona. bırakayım kendimi orada, o da yanımda dayanağım olsun o süre içinde sadece dursun benimle beraber.
yapması kişi için çok tehlikeli olabilecek bir eylem. gerçekten bir şeyler hissedilebilmişse, karşıdakini sevebilmişsen ve aslında ayrılmayı istemeyen tarafsan bir zulüm olabilir. ne git diyebiliyorsun ne de tam olarak kal diyebiliyorsun. ben ucundan döndüm, yapamadım. pişman mıyım, bilmiyorum
geriye dönemem, ölümden beterdir yenilgiler gözyaşlarım birer birer, uykularımda toplanmış gece oldu, sözüm bitti uykum geldi, yatağım boş, üşüyorum, nerdesin? tükendim artık, sen yoktun, hiç olmadın ben ağladım, sen güldün, nerdeyim?
sevgiler nerde, gerçekler yalanmış aşk için kurduğum düşlerin yerini kocaman yanılgılar almış
sons of anarchy'nin efsane müziklerini yapan insan. asıl adı jake smith. inanılmaz bir güzellikte sese sahip. ilk duyduğumda çok şaşırtmıştı beni. etkileyici şarkılar yazıp söylemekte kendisi. tarzıda çok hoşuma gidiyor. hem dinlenilesi hem seyredilesi. bir kaç tane etkilendiğim şarkısını bırakıyorum aşağıya. dinleyin, ağlayın, düşüncelere dalın efenim.
they call him the matador he settles all the scores he kills in plain sight with a blade and a smile well he dont know what to think he aint had enough to drink will he take him by surprise to see the whites of his eyes
çok beğendiğim bir cover parçası. girişi mükemmel ötesi.
come join the murder soar on my wings you'll touch the hand of god and he'll make you king
bu şarkıdan kurtulamıyorum. ansızın hiç aklımda yokken dinlerken buluyorum kendimi. tekrar tekrar, her dinleyişimde daha çok hissederek, içimdeki fırtınalarla eşlik ediyorum. kurtulmayı istiyor muyum emin de değilim hani. varolsun çalsın, hissedeyim kalbimde. takılıp kalmayayım ama devamda edebileyim. bir şarkı olarak kalsın geride.
benim gibi devasa bir boyunuz varsa belirli koltuklar dışında cehenneme çok rahatça dönebilecek yolculuktur. önümde koltuk olmayan koltuklara oturamazsam büyük sıkıntı, zira dizimi kaybedebilirim yolculuk sırasında. bir de uyku çok büyük sıkıntı, kafan koltuğun dışarısında kaldığı için yaslayabilecek bir yerin olmuyor. gelsin boyun tutulması.
kıyıda köşede kalmış, çok başarılı şarkıları olan gruplardan biridir efenim. son zamanlarda keşfetmeyi başarabildiğim mükemmel gruplardan. vokalin sesi çok güzel. bana cem adrian'ı hatırlatıyor, belki de bu yüzden çabuk sevebildim. çok sevdiğim 2 şarkısını bırakıyorum, dinleyin ve hissedin efenim.
"boşluğun dibinde yalnızım biraz kararsızım kendinden utanır mısın? sonum belki en başımdır yollar karışmıştır ben olmadan kaçamaz mısın?"
kendisiyle konuşmaktan, dertleşmekten, goy goy yapmaktan çok keyif aldığım, sözlüğün bana kazandırdığı büyük insanlardan. tanıdığım ve belkide tanıyacağım en iyi insanlardan olabilir kendileri. bir kere tanıştık artık yakasınıda bırakmam, benden kurtulamazsın efenim. iyi ki varsın xalocum
bugün erken uyandım, günün en başından itibaren yapacak bir işim vardı, kendimi meşgul etmeyi başardım. evdekiler yatmaya teker teker başlayınca kahvemi aldım, kitabımı okumaya başlayacaktım ki kokunu hissettim. beynimle beraber burnumun bir oyunumu yoksa istemediğim özlemimin getirdiği bir sonuç mu bilmiyorum ama kokunu hissettim. aramızda kilometrelerce mesafe varken ben senin kokunu almayı başarabildim.
gözlerimi kapattım. tüm gün uğraşıp kendimi kandırabildiğimi düşündüm. rahatlayabileceğimi düşündüm. mutlu bir gün geçirebileceğimi sandım. engellemeye çalıştıkça, sistemimden seni uzaklaştırmaya çalıştıkça bir yerden çıkıp bana kendini hatırlatmayı başarabiliyorsun. ne zaman kurtulacağım senden. neden sadece ben acı hissediyorum. beni merak etmemen, iletişim kurmamana üzülüyorum. nasıl bu kadar farklı duygular hissedebildik birbirimize karşı.
çok basit bir insan olmaya başladım. değerlerimi kaybediyorum. saplanmış durumdayım.
------------------------------------------------------------------ "yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık hava ağır toprak ağır yaprak ağır su tozları yağıyor üstümüze özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı karanlık çöktü denize yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle" ------------------------------------------------------------------
bireysel problemler yetmiyormuş gibi bir de sevdiğim, yüklerimi boşalttığım sözlüğün başına başıboş bireyciklerin de dadanması. insanda akıl ve amaç olmalı, mantıklı hareketlerde bulunmalı. nerdeee
trolleri engellemek için aşı bulmak lazım. sözlüğe girmeden önce ıq testimi yapılsa, bilemiyorum. beslemeyelim diyoruzda boşlukta daha da kuduruyor bu bireycikler. üzücü.
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca alt katında uyumayı bir ranzanın üst katında çocukluğum... kâğıttan gemiler yaptım kalbimden ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı. aşk diyorsunuz, limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca havı dökülmüş yerlerine yüzümün büyük bir aşk yamadım hayır yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım gözyaşlarım bitse tespih tanelerim vardı tespih tanelerim bitse gözyaşlarım... saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı. aşk diyorsunuz ya ben istemenin allahını bilirim bayım!
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca balkona yorgun çamaşırlar asmay ki uçlarından çile damlardı. güneşte nane kurutmayı ben acılarımın başını evcimen telaşlarla okşadım bayım. bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. insan kaybolmayı ister mi? ben işte istedim bayım. uzaklara gittim uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
süt içtim acım hafiflesin diye çikolata yedim bir köşeye çekilip zehrimi alsın diye sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz ilahiler öğrendim. siz zehir nedir bilmezsiniz zehir aşkı bilir oysa bayım!
ben işte miraç gecelerinde bir peygamberin kanatlarında teselli aradım, birlikte yere inebileceğim bir dost aradım, uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin bir şiir aradım. geçen üç yıl boyunca yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım. ülkem olmayan ülkemi kayboluşumu aradım. bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. bir ters bir yüz kazaklar ördüm haroşa bir hayat bırakmak için. bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
kimi gün öylesine yalnızdım derdimi annemin fotoğrafına anlattım. annem ki beyaz bir kadındır. ölüsünü şiirle yıkadım. bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım. çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca acının ortasında acısız olmayı, kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım. kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım. aşk diyorsunuz ya, işte orda durun bayım ıslak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım kendimin ucunda öyle ıslak, öyle kötü kokan, yırtık ve perişan.
siz aşkı ne bilirsiniz bayım aşkı aşk bilir yalnız!
okuyucuların velvele olarak da andıkları, velvele.net adresinden ikamet eden, lgbti+ kültür sitesi. çok değerli yazılar, çeviriler yayımlamalarının yanı sıra yeryüzü ağacı ve eflatun koza adlı köşelerinde daha önce adlarını duymadığımız ya da başka edebiyat platformlarında kendilerine yer bulamamış şair ve öykücüleri lgbti+ topluluğuna ve edebiyata kazandırıyorlar.
türkiyeli lgbti+ topluluğu için devasa bir arşiv oluşturmaya da başladılar. bu nedenle takip edip, desteklemek gerekiyor ki daha fazlasını yapabilsinler.
tekrar aynı şeyi yaptı ve ayrıldım. ilişkide şiddetin boyutu siz müsaade ettikçe artıyor. aslında şiddete uğrayan insanlar çoğu zaman zamanında önlem almadıkları için sonu ağır oluyor. tavsiyem sevgiliniz tarafından uğradığınız şiddete bahane bulmadan, örtbas etmeden zamanında yüzleşin.
evrene gönderilen partner mesajının cevaplandığı, hornette atılan binlerce mesajın hiç olmazsa birine yanıt verildiği, çirkin şansına sahip olup halihazırda partnerin/sevgilinin var olduğu ilk saniyeler. işin özü elde var sıfırken sözde sabaha kadar, olunca bulunduğu yerde ve zamanda.
ofis bilgisayarında bir dosya ararken, arama sonuçları içerisinde bir adet onunla fotoğrafım çıktı bugün. meğerse, onunla olan fotoğraflarımın hepsini, flash bellek içine koyup, iş için belgeler var diye kaydetmişim. tesadüfen gördüm. bir dünya fotoğraf var. birkaç video.
yukarıda filmle ilgili çok güzel bilgiler verilmiş. ben en çok filmde beni etkileyen kısımdan bahsetmek istiyorum ki zaten eminim burada hepimiz aynı noktada benzer şekilde etkilenmişizdir.
spoiler!
çağlar çorumlu'nun oynadığı suavi karakteri ülkemizdeki gizli eşcinsel rolünü güzel yansıttığını düşünüyorum. oyunculuk olarak heteroseksüel bir karakterden aslında gizli gay rolü yapmasını istemek çok zor değil. ancak bunun bizler için ne kadar zor, gerçeği bilmeyen arkadaş çevremizle beraber iken benzer karı kız muhabbetleri olduğunda ne kadar tedirgin ve yaratıcı olunabildiği gerçeğini biz çok iyi biliyoruz. üstelik suavi'nin yapmak istediği "artık yakalanayım bitsin" düşüncesi de çoğu kez kafamdan geçtiği için ciddi anlamda karakter ile kendimi özdeşleştirdiğimi söyleyebilirim.
bir güzel nokta'da suavi'ye sorulan "neden daha önce söylemedin?" sorusu üzerine kerem'in "2 saat top oldum, neler çektiğimi ben biliyorum" cevabı sebebi oldukça güzel özetliyor. böyle bir soru ile karşılaşıldığında verilebilecek güzel bir cevap. kendime not.
diğer aldatma kısımları, artık o kadar çok gördük ki yerli/yabancı filmlerden, güzel birer plot twist olmaktan öteye geçmedi benim için. şaşırdım mı evet? beni suavi'nin durumu kadar etkiledi mi? hayır. muhtemelen bu konu hakkında yeteri kadar empati yapamadığım için
aşık olduğum grup. bu dünya üstünde bilim insanları kadar hayran olduğum başka bir kitle yok. gerçekten dünya sizin sayenizde iyi ve kötüyü deneyimliyor.
tabi gerçek bilim insanlarını diyorum 3 ay sonra ülkesine gelen virüsle baş edemeyecek kadar düşük iqlu tipleri değil.
alıştım diyorum ama aslında alışmadım. her gün bunla uyanıyorum, her gün ilaç alıyorum, her 3 ayda bir hastaneye gidiyorum. hastanelerde ayrımcılık yaşıyorum, işyerimde çok mobbing gördüm. kısacası alışmak kolay değil. bakınca tek ilaç alıyorsunuz ama o öyle olmuyor.
hele bir de tek savaşmak o kadar da kolay değil.
üstüne biriyle tanışmak çok zor. gerçekten biriyle tanışıp gelecek planları kurmak bile çok zor. nasıl söylerim, anlar mı, umursar mı, yanımda kalır mı, sever mi aklınızda bir çok soru.
ve en büyük üzüntülerimden biri. yurtdışına gidebilme konusu. gezide sanırım çok sorun yok ancak oturum izni sorun. parası olana her zaman her kapı açık ama yoksa o para işte o zaman zor.
o yüzden dikkat edin. karşınızdakinden beklemeyin, siz kendinizi korumakla yükümlüsünüz. çünkü sonrasında tüm üzüntüleri siz yaşayacaksınız.
kendisiyle konuşmaktan, dertleşmekten, goy goy yapmaktan çok keyif aldığım, sözlüğün bana kazandırdığı büyük insanlardan. tanıdığım ve belkide tanıyacağım en iyi insanlardan olabilir kendileri. bir kere tanıştık artık yakasınıda bırakmam, benden kurtulamazsın efenim. iyi ki varsın xalocum
bugün erken uyandım, günün en başından itibaren yapacak bir işim vardı, kendimi meşgul etmeyi başardım. evdekiler yatmaya teker teker başlayınca kahvemi aldım, kitabımı okumaya başlayacaktım ki kokunu hissettim. beynimle beraber burnumun bir oyunumu yoksa istemediğim özlemimin getirdiği bir sonuç mu bilmiyorum ama kokunu hissettim. aramızda kilometrelerce mesafe varken ben senin kokunu almayı başarabildim.
gözlerimi kapattım. tüm gün uğraşıp kendimi kandırabildiğimi düşündüm. rahatlayabileceğimi düşündüm. mutlu bir gün geçirebileceğimi sandım. engellemeye çalıştıkça, sistemimden seni uzaklaştırmaya çalıştıkça bir yerden çıkıp bana kendini hatırlatmayı başarabiliyorsun. ne zaman kurtulacağım senden. neden sadece ben acı hissediyorum. beni merak etmemen, iletişim kurmamana üzülüyorum. nasıl bu kadar farklı duygular hissedebildik birbirimize karşı.
çok basit bir insan olmaya başladım. değerlerimi kaybediyorum. saplanmış durumdayım.
artık birisiyle sevişebilmeyi istiyorum. çok gerginim ve eskiye takılmış durumdayım, sürekli "ya gitmeseydi" diyerek hayaller kuruyorum. hayatımı yaşamama engel oluyor. gencim, üniversitedeyim ama tamamen ev kuşu haline geldim. insanların beni sevdiğini düşünmüyorum, beğenildiğimi hiç zannetmiyorum. ne mesaj atan var ne de iletişime geçen. beni sevebilecek tek kişiyi bulup kaybettiğimi düşünüyorum. tutarsızca sevişmek istiyorum. başka vücutlarda teselli aramak istiyorum ama cesaretim yok. başka biri ile tanışmak istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum. hayatımın güzel bir evresinde olmam gerekirken ben bir noktaya saplanmış bulunmaktayım. bazı şeyleri kabullenmekten çekiniyorum, korkuyorum.
kırmızı bir kuştur soluğum kumral göklerinde saçlarının seni kucağıma alıyorum tarifsiz uzuyor bacakların
kırmızı bir at oluyor soluğum yüzümün yanmasından anlıyorum yoksuluz gecelerimiz çok kısa dörtnala sevişmek lazım. ---------------------------- sadece rüyalarımda yapabildiğim eylem
1 ay önce hayal edip kurguladığım hiç bir şeyi yapamadım bu "yılsonun da". yeni yıla girmek istediğim beyefendi son 3 gündür mesaj atmıyor bile, ben yazarsam kısa cevaplarla cevap verip kapatıyor konuyu. çok sinirimi bozuyor bu durum sözlük. sanırsam istemeden ona kendimi kaptırdım...
efendim bu paradoks öncelikle iki varsayımdan dolayı kaynaklanıyor. 1- insanlar ya yalancıdır ya da değildir. 2- yalancılar hep yalan, yalancı olmayanlar hep doğruyu söylerler. bu varsayımların kendileri yanlış çünkü epimenides ne yalancı olabilir ne de olmayabilir. paradoksu burada ortadan kaldırabiliriz. şayet ki konuya felsefe den yaklaşıyorsak evet felsefi sorunlar oluşturmakta ama konuyu matematik açısından ele alıyorsak tamamen saçmalıktan oluşuyor. alfred tarski böyle bir mantıksal çıkarımın matematik te yazılıp çıkarılmayacağını kanıtlamıştır efendim. ancak bu matematiğin çelişkisiz olduğunuda ortaya atamıyor çünkü kurt gödel ise matematiğin çelişkisiz olamayacağını kanıtlamıştır. bertrand russel'ın frege nin aritmetiğine yönelik ortaya attığı bu paradoks ise gerçekten o zaman ki matematiğin çelişkisiz olmadığını düşündürüp temellerini ciddi bir şekilde sarsmıştır. kesinlikle bir bilim insanının başına gelebilecek en kötü şeye, bir eseri biter bitmez temellerinin yıkılmasını, fregel uğramıştır. yine de aralarında ki mektuplaşmalar tamamen saygı ve bilimsel etik çerçevesindedir. güzel ve ilginç bir başlık için teşekkürler efendim. bilimle kalınız!
artık birisiyle sevişebilmeyi istiyorum. çok gerginim ve eskiye takılmış durumdayım, sürekli "ya gitmeseydi" diyerek hayaller kuruyorum. hayatımı yaşamama engel oluyor. gencim, üniversitedeyim ama tamamen ev kuşu haline geldim. insanların beni sevdiğini düşünmüyorum, beğenildiğimi hiç zannetmiyorum. ne mesaj atan var ne de iletişime geçen. beni sevebilecek tek kişiyi bulup kaybettiğimi düşünüyorum. tutarsızca sevişmek istiyorum. başka vücutlarda teselli aramak istiyorum ama cesaretim yok. başka biri ile tanışmak istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum. hayatımın güzel bir evresinde olmam gerekirken ben bir noktaya saplanmış bulunmaktayım. bazı şeyleri kabullenmekten çekiniyorum, korkuyorum.
kendisiyle konuşmaktan, dertleşmekten, goy goy yapmaktan çok keyif aldığım, sözlüğün bana kazandırdığı büyük insanlardan. tanıdığım ve belkide tanıyacağım en iyi insanlardan olabilir kendileri. bir kere tanıştık artık yakasınıda bırakmam, benden kurtulamazsın efenim. iyi ki varsın xalocum
yazmayacaktım ama eski entryleri okudukça tutamadım kendimi.
türkan saylan, sağlık ordusunun yenilmez bir neferidir. sadece türkiye'nin değil, insanlığın yetiştirdiği en büyük hümanistlerden biridir. çok iyi bir kadın hakları, çocuk hakları savunucusudur. özellikle kız çocuklarının eğitimine, kendilerini kurtarmalarına çok önem veren ve bunu hiçbir beklenti içinde bulunmadan yapan bir insandır. adını karalamaya, ona laf atmaya çalışan insanlar, şu anda onun yetiştirdiği, özgürleştirdiği, kurtardığı öğrenclierinden medet umuyorlar.
türkan saylan iyi ki var oldu, milyonların annesi, ablası oldu, düşüncesi oldu, umudu oldu, şifası oldu. hakkı asla ödenemeyecektir. asla unutmayacağım kendisini ve hayatının son dönemlerinde ona yapılanları. huzur içinde uyu türkan hocam. "eğer bir yerlerde bilime, demokrasiye, barışa, aydınlığa aç bir çocuk senin ışığını bekliyorsa, sönmeye hakkın yoktur. ışıyacaksın! ölüme saniyeler kalmış olsa bile."
yazmayacaktım ama eski entryleri okudukça tutamadım kendimi.
türkan saylan, sağlık ordusunun yenilmez bir neferidir. sadece türkiye'nin değil, insanlığın yetiştirdiği en büyük hümanistlerden biridir. çok iyi bir kadın hakları, çocuk hakları savunucusudur. özellikle kız çocuklarının eğitimine, kendilerini kurtarmalarına çok önem veren ve bunu hiçbir beklenti içinde bulunmadan yapan bir insandır. adını karalamaya, ona laf atmaya çalışan insanlar, şu anda onun yetiştirdiği, özgürleştirdiği, kurtardığı öğrenclierinden medet umuyorlar.
türkan saylan iyi ki var oldu, milyonların annesi, ablası oldu, düşüncesi oldu, umudu oldu, şifası oldu. hakkı asla ödenemeyecektir. asla unutmayacağım kendisini ve hayatının son dönemlerinde ona yapılanları. huzur içinde uyu türkan hocam. "eğer bir yerlerde bilime, demokrasiye, barışa, aydınlığa aç bir çocuk senin ışığını bekliyorsa, sönmeye hakkın yoktur. ışıyacaksın! ölüme saniyeler kalmış olsa bile."
sokaktayı görmeyi çok istediğim insan. sesine bayılıyorum ve son zamanlarda sürekli şarkılarını tekrar tekrar dinlemekteyim. daha fazla görmemiz lazım dediğim sanatçılardandır kendileri.
------------------------ kapıyı çarptın, rakıyı döktün, ağzını bozdun, kediyi üzdün iyi mi ettin, kötü mü ettin bilemiyorsun, beni çok üzüyorsun ------------------------