bu seferlik boyle olsun

Durum: 500 - 0 - 0 - 0 - 30.12.2023 01:25

Puan: 8584 - Sözlük Kezbanı

7 yıl önce kayıt oldu. 8.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 25

sevdiğim çocuk bana abi deyince

yani yaş farkının fazla olduğu kişiler arasında denmesi zorunlu hâle geliyor. onu geçtim; buluşup sevişip ardından yine de abi diye hitap edeni gördüm. beraber olduğunuz kişi sevgiliniz değilse aşkım diye seslenemeyeceğinize göre abi dersiniz. o biraz aranızdaki samimiyete kalmış.

ben genelde ortam dışında hoşlandığım kişilere hitap etmeden direkt konuya dalarım. bunu yapman için de sürekli göz göze olmanız lazım. çağırmanın zorunlu olduğu zamanlarda mecburen x abi diye seslenirsiniz. hatta bazen sırf tepkisini görmek için de abi diye seslenilebilir.

yeni alınan kararlar

uygulayabiliyorsanız ne âlâ. mesela ben şahsen yeni kararlar alamıyorum. aslında alıyorum ama sürdüremiyorum. özüm neyse o'yum, karakterimin dışına çıkamıyorum.

çoğu zaman insanlara karşı daha girişken olacağım, tanımadığım insanlarla bile muhabbet kuracağım diyorum. hatta bazı insanlarla hayali konuşmalar yapıyorum, yaptığım esprilere hep beraber yarılıyoruz falan ve eminim aynı sahne gerçekte de canlansa hemen hemen benzer şeyler olacak ama reel olarak bu sahneyi canlandırma fırsatı doğunca, o kişiler karşımda kanlı canlı durunca o hayalimi yaşayamıyorum. bırak yaşamayı normal bir konuşmada bile sesim cılız çıkmaya başlıyor. dış etkenler üzerimde gerginlik yaratıyor, gerginlikten gelen baskıyla da kontrol mekanizmam duruyor. hemen savunmaya geçiyorum, yanlış bir şey yapmamak, saçmalamamak gibi. bu eskiden böyle değildi, son zamanlarda olan bir şey. bir de ortama göre değişiyor.

feminen erkeklerin hepsi gay mi

cevabını merak ettiğim soru. ünlülerden adını bilmediğim birkaç ünlü var. hetero olduklarını iddia ediyorlar. yani kimse eşcinselim demez de sonuçta ispatlayamıyorsun. neyse konumuz o değil.

uzun süre seksiz yaşayınca, belki de yaş almaktan da kaynaklanan bir durum bilmiyorum. eskiden adamın yüzü güzel olsun diyordum, gerisi hiç önemli değildi benim için. sonra birkaç kez pornoda denk geldim, adamın kalçaları çok hoşuma gidiyor. yüzüne bile bakmıyorum, böyle elma gibi, pürüzsüz. sonra bunu gerçek hayatta da yaşamaya başladım. adamın yüzüne bakıyorum, ıhh olmaz diyorum içimden ama bi dönüyor ağzımın suyu akıyor.


patronumun bi tane arkadaşı var. geçen patronla oturuyorlardı, bende yanlarına geçtim oturdum. bir iki laf ettik. adam tip olarak ilgimi çekmedi ilk başta. oturunca biraz daha süzdüm. vücudu hafif toplu, kalça ve bacaklar belirgin. sonra kalkıp yürüyünce kalçasına baktım. adamı arzulamaya başladım.

adamın biraz feminen olması beni daha da heyecanlandırdı. giyimi de biraz o yöndeydi. böyle parlak, tam bacak ve kalçalarını kavrayan kadife bi pantolon. eğer feminen olması eşcinsel olduğuna işaretse adamla samimiyet kurmaya çalışacağım.

gaytorrent.ru

gaytorrent gözümde hamallıktan başka bir şey değil. ben xhmaster'da orada burada bulabileceğim videoları ne yapayım? bana onlyfans, erişimi sınırlı porno yıldızlarının videoları lazım. onları bulamayacaksam herhangi bir porno sitesinden ne farkı kalır? üstelik izleme özelliği de yok.

fal baktırmak

fala inanmam, baktırdım, birçok şeyi bildi, hâlâ da inanmıyorum. ama aklımın bir köşelerini de kurcaladı.

fala bakan arkadaşımın kız arkadaşı. kahve içtik, resim çektik yolladık kıza. kız benim hakkımda hiçbir şey bilmiyor, arkadaşım da cinsel yönelim hakkında bir şey bilmiyor.

arkadaşımın söylediğine göre başka birine baktırmış, kız isimlere kadar görmüş. sırf merakımdan baktırdım ben de.diğer falcılar gibi uyduracaksa da benim diğer insanlar gibi sıradan bir hayatım yoktu neticede.


arladaşla oturup konuşurken bir anda ona mesaj geldi. baktım bi süre okumaya başladı. sonra bana dönüp kıza benim hakkımda tek kelime bile etmediğine dair yemin etti. onun şaşırdığı noktalar benim birkaç belirgin özelliğimi saymasıydı ama benim şaşırdığım noktalar farklıydı. arkadaşım anlamadı o noktaları, kız da anlamadı ama ben anlamıştım.

bahsettiğim şey aile ve aşk hayatımla ilgili şeyler. ailemle ilgili nokta atışı yaptı. yani ailesiyle arası iyi değil yerine şöyle şöyle bir durum görüyorum dedi. ve bu durum sallayıp tutturacak kadar bir şey değildi. aşk hayatına gelince; tercihlerim farklı, hoşlandığım yaş aralığı farklı(45 üstü). falında yaşlı bir kadın görüyorum dedi ama tam net değil. bakıyorum bakıyorum ama çözemiyorum dedi. sürekli aklını kurcalıyor, aklı sürekli o yönde dedi. kadın dışında her şey doğruydu. yaşlı bir adam vardı, gece gündüz aklımı kurcalayan. çözemiyorum dediği nokta da oydu sanırım. her şeyi gördüm demiş ama eksik bir şeyler varmış. belki de değildi adam olduğunu görmüş ama söylemek istememiş. ben pek üstüne gitmedim, korktum açıkçası. biraz daha zorlarsa onu da görecekti diye. o günden sonra falın dinsel değil bilimsel bir olay olduğuna inandım.

yapılmış en büyük salaklık

liseden mezun olur olmaz istanbul'a gitmiştim. sözde yaz tatili için gitmişken seneyi orada bekarların kaldığı bir evde geçirdim. ilk başta beyoğlu'nda bir restoranda çalışıyordum ama bulunduğum konumdan beyoğlu'a gitmek işkence gibi geliyordu. sabah 8 de orada olmak için 6'da evden çıkıyordum. gece en az 1'de uyurdum. dolu otobüste ayakta rüya gördüğümü hatırlıyorum. daha fazla bu durumu sürdüremediğim için bulunduğum semtte iş aramaya başladım. kafe, restoran nereye başvurduysam seni aricaz dediler. benim de bekleyecek zamanım olmadığı için en kolay girebileceğim tekstile girdim.


tekstilde ilk günümdü. öğle arası moladan dönerken merdivende biriyle karşılaştım. beni gördüğü gibi gülümsedi bana. yanından geçip yukarı çıktım. böyle durumlarda insan hissediyor, o insanla uzun bir yolculuğun başlayacağını. gerek tek taraflı olsun, gerekse karşılıklı olsun. gün boyu aklımdan çıkmadı. sürekli acaba onu bir daha görebilecek miyim, acaba tekstilin sahiplerinden mi diye düşünüyordum. ikindiye doğru kafamı kaldırır kaldırmaz kapıdan girdiğini gördüm. bu olay bir sene boyunca tekrar etti. her kapıdan girişinde sanki bir şeyler beni dürtüyor gibiydi. kafamı kaldırdığım gibi o içeri girer, göz göze gelirdik.

ilk günden muhabbet kurduğum bi çocuk vardı. adamı sorunca patronun abisi dedi. adamın tek görevi arabasıyla malı alır bir yere götürürdü. beraber gitmesi için de yanında biri olurdu. bu işi özel yapan bir adamı da vardı zaten. belirli saatlerde gelir adamına seslenir, malı yükleyip götürürlerdi.

bi gün yine malı yüklemeye gelirken adamına görünmeden beni çağırdı. senle bunları götürelim dedi. ilk seferde yükledik götürdük. benim gittiğimi giren çocuk bu durumdan pek hoşlanmadı.


tekstil ortamını gören bilir. cehennem gibi. dakikalar saat gibi gelir. adamlar sanki seni gün boyu kiralamış, konuşmana bile karışıyorlar. biriyle iki laf ettiğin zaman hemen uyarı alıyorsun işini yap diye. ben bunu başka bir sektörde görmedim. öyle lanet bir yer. o yüzden günde 3-4 defa yarım saatliğine dışarı gidip gelmek çok büyük nimet sayılırdı. bu sebepten o çocuk koltuğunu bana kaptırmak istemiyordu. benim de koltuğunda gözüm yoktu açıkçası. derdim sadece o adamdı, hem gitmeyi de kendim tercih etmedim. beni o çağırmıştı.


ikinci seferde çocuk pusudaydı. adam gelir gelmez zıpladı yanına. malı yükleyip çıktılar. sonraki sefere adam yine beni çağırdı. hatta bana işi takip et, hazır olduğunda sen gel beni çağır diyordu. diyordu da ben bu konularda hiç iyi değilim. sırf adamdan hoşlandım diye yanına gidip her şey hazır demek aşkımı ilan etmek gibi geliyordu. sanki adam kafasında bak benden hoşlandığı için bahane üretiyor diye düşünecek korkusu vardı. ne alakaysa artık, hem düşünse ne olacaktı ki? zaten hoşlanmıyor muydun? ben ona olan ilgimi gizlersem nasıl çözülecekti bu iş? aradan 10 sene geçmiş olmasına rağmen hâlâ aynı malım. hoşlandığım kişinin ondan hoşlandığımı anlamaması için elimden geleni yapıyorum. sonra neden olmuyor benim iş diyorum.

her neyse ikincide de beraber gittik. üçüncüde tabii ki adamın dediği gibi yapmadım. o da beni beklemiş, benden haber gelmeyince kendi gelmiş.- nerden gelmiş diye soru işareti olursa eğer; bizim iş yeri üçüncü kattaydı, patronların odaları ikinci katta olurdu. diğer zamanlarda odasında oturudu. - adamı görünce çocuk hemen tetiğe geçti ama adam onu geri çevirip benim onunla gideceğini söyledi. sonra beni çağırıp neden haber vermediğimi sordu, bundan sonra mutlaka haber vermemi tembihledi ve öyle de yaptım artık.

bu süreçten sonra o adama en yakın kişi ben olmuştum. kardeşi bile ona ulaşamayınca bana sorardı nerede olduğunu.

beraber gidip gelirken samimiyetimiz arttı. malı eline eli elime değerdi, arabada otururken dolu koluma değerdi falan. yani sürekli tensel temas içinde olurduk. artık bilerek mi yapıyordu, öyle mi denk geliyordu bilmiyorum. ama bunlar dışında da bana ilgi duyduğuna dair belirtiler seziyordum. mesela çoğu kez giyindiğim renk elbisenin sonraki gün aynı rengini giydiğini görürdüm. bazen telefonunu elime verip bir şeyler gösterir gibi elini elimin üzerine koyardı. hatta bi gün bi tane halka gibi bir şey vardı arkadaşın elinde, bana verdi. ben de kurcalarken parmağıma takmıştım. tıpkı bir yüzük gibi parmağıma uymuştu. ben de çıkarmadım, kaldı öyle. o ara o da görmüştü. bundan ne anlam çıkar bilmiyorum ama sonraki gün baktım parmağına bir yüzük takmış, yüzüğüm nasıl diye bana elini uzatmıştı.


günler böyle geçerken ona her gün biraz daha bağlanıyordum. ilk günkü heyecan artık yerini acıya bırakıyordu. günün büyük bir kısmında beraberdik ama bu bana yetmiyordu artık. ona sarılmak, dokunmak gibi dehşet arzular içindeydim. ona açılacak gibi girişken de değildim, onun da bir hamle yapacağı yoktu. bunlar içimi kemirirken memlekete dönüp üniversite sınavına hazırlanmam da yaklaşıyordu. tek isteğim gitmeden bir şeyler yaşamak, en azından birbirimize açılmaktı. çünkü gidersem onu sonsuza dek görememe ihtimalim vardı. cesaret bulursam ona açılırım diye numarasını buldum bi yerden. sonra mesaj yazmaya karar verdim. ne yapacağıma bir türlü karar veremedim. yani düşününce aşağı yukarı ne yazacağımı belirliyordum ama iş gönder kısmına gelince saçmalama diyordum kendi kendime. ya olumsuz bir şey olursa yarın öbür gün iş yerinde bu adamın yüzüne nasıl bakacaktım? bu düşünce sürekli beni vazgeçiriyordu. böyle böyle son güne kadar geldik. tek şansımız kalmıştı o da gideceğim gün. veda ederken belki bir şeyler olurdu. ama o da olmadı. çünkü gideceğim gün çalışanlarla vedalaşırken o gelmemişti. vedalaşamadan gittim.

memlekete döndüğümde de sürekli aklım ondaydı. kafamda; acaba şu an ne yapıyor, o da beni düşünüyor mu, özlemiş midir düşünceleri gidip geliyordu. numaramı bir yerlerden bulup arar diye bekledim o da olmadı.


işin salaklık kısmına gelelim. belki de hayatımda yaptığım en büyük salaklık diyebilirim. ondan haber gelmeyince kendim bi mesaj atayım dedim. mesajı atmam çok çok zor oldu ama sessiz kalmak ondan da zordu. mesajın içeriğini tam olarak hatırlamıyorum ama hatırladığım kadarıyla şöyle bir şeydi; merhaba ben x, yanına da genel durumu özetleyen duygu dolu bir mesaj. gönderilme saati gece 23 gibi. diğer gün öğlene kadar karşıdan ses gelmedi. keşke atmasaydım diye içim içimi yiyordu. oysa adam mesajımı görür görmez ona açılmamdan cesaret alıp paragraflar dizecekti. ne salak mışım. hiç demiyorum evli adama gecenin bu saatinde böyle bir mesaj atılır mı diye. bir de iyimserliğe bak. adam mesajımı okuyup anında dökecek içini. neyse öğlen gibi cevap geldi. tam olarak tanıyamadığına dair bir mesaj(yalan tabi). ben de kendimi tanıtmakta ısrar etmedim. muhabbet farklı yönlere kaydı, artık bir birimizin yazdığı son cümlelerden yeni cümleler türetiyoruz ama bunların bizimle hiç alakası yok. beni tanımıyormuş gibi yaptığından fazla detaya giremiyor. muhabbet bi yerde tıkandı. daha da ne o yazdı ne ben. bi kaç gün sonra yine mesaj attım, aynı şekil bir muhabbet döndü. sonra rahatsız etmemesi söyledi. ben ise bunları kabullenemiyorum, yediremiyorum kendime. hadi bu adam beni o manada sevmese de öbür türlü severdi beni. bunların da mı hattı diyordum kendi kendime. diğer gün tekrar yazınca evli olduğunu, onu rahatsız etmemi istemediğimi söyledi yine. tekrar tekrar yazınca bu aramaya başladı. ilk başta cevap vermedim, ama o üst üste aramayı bırakmadı. en son cesaretimi toplayı bu sefer ararsa açacam dedim. hem sesimden de beni tanıdığını inkar edemez diye düşündüm. belki sesli konuşunca bir birimizi daha iyi anlarız dedim.

cümlelerimi tek tek hazırlayıp telefonun başında bekledim. nihayet arama geldi, açtım. tek bir kelime edebildim o da alo. açtığım gibi yapmaya başladığı küfürler, mesaj atmaya devam edersem savcılığa verip götümden şırıngayla kan aldıracaklarmış. olduğum yerde yıkıldım kaldım. savcılığa verecek diye değil, bir sene boyunca onu her özlediğimde o da özlüyor şu an beni, her düşündüğümde o da beni düşünüyordur dediğim adam 5 saniye içinde bütün bu hislerimi yerle bir etti. onu geçtim yüz yüzeyken bana sesini bile yükseltmeyen adam ana avrat düz gitti. olayın şokunu atlayamadım o gün. ve bu bana çok büyük ders oldu. o güne kadar farklı farklı platoniklerim oldu, hepsi hakkında aynı şeyleri düşünmüştüm. demek ki onlara açılsam yine aynı tepkiyi alacaktım. insan sanıyor ki hayat düşündüğü gibi toz pembe. bu gün yine bana ilgisi olduğuna yüzde doksan emin olduğum biri var ama ihtimali sıfır tutuyorum. ve o adam bana gelip açılmadan ben bir adım bile atmam.

her ne kadar kötü sonuçlansa da hayatımın en güzel günleriydi. bu gün hâlâ aramızda olanları düşününce içim bi hoş oluyor. yaşanan kötü olaylara inandıramıyorum kendimi. oysa biraz mantıklı düşünebilseydim o çevreden beni tanıyan birinci dereceden kimse yoktu. yüzüne karşı böyle bir durum var desem eminim bu kadar sert tepki almazdım. en kötü bir daha görüşmezdik.

o kadar şeye rağmen hâlâ belki arayıp özür diler diye beklemiştim. belki gerçekten tanımamış diyordum. orada samimi olduğum bir arkadaşım vardı. hala da konuşuyoruz. olayın yaşandığı yakın bir dönemde tekrar konuşurken adamın beni sorduğunu, numaramı istediğini söyledi. muhtemelen teyit etmişti orda. böylelikle beni tanıdığı kesinleşmişti.

son olarak o zamanlar 17 yaşındaydım. o 45 yaş. mantıklı düşününce o yaşta birini kim ciddiye alsın? alsa da 45 yaşında olan birinin 17 yaşında birine hisleri olan birinden saflık bekleyemezsin. o zamanki aklıyla düşünemiyor insan ama şu an düşünce benim aşkıma karşılık vermesi aşk değil ruhsal bir bozukluk gibi geliyor. işin içine kötü niyet giriyor, tuhaf ve derin bir konu.

ayı sözlük itiraf

küçük şehirler eşcinsel bireyler için cehennemdir. daha önce bahsettiğim ilişkilerle karışık bir şeyler yazmak istiyorum... neredeyse bir seneyi bulacak bu küçük yere gelişim. başlarda her ne kadar ortamla alakasız yaşasanız da zamanla eşcinsel yönünüzün içinizde açtığı boşluk zamanla büyüyor, ilginizi bu tarafa doğru kaydırıyor. o boşluk büyüdükçe; bırakın sex yapacak birini, sohbet edecek birini bulmak bile çok büyük nimet sayılır. böyle bir dönemde gabile'nin chat sitesinde bulunduğum şehrin kanalına girdim.- horneti oldum olası sevmedim. gabile hoşlandığım tipler (olgunlar) arasında daha yaygın olduğu için orayı kullandım. - kanalda aynı anda 5 online kişi bulmak mucize. o yüzden kim olduğuna bakmadan genelde bulunduğumuz şehrin ortam koşullarından dolayı karşılıklı sitem şeklinde birileriyle muhabbet ederdik. bi gün yine böyle bir muhabbet döndü. konuştuğum kişi 38 yaşlarında biriydi. ikimiz aynı şehirde farklı ilçelerdeydik. bulunduğum ilçeyi sorunca, burada tam aradığım tipte ve yaşta biriyle olduğunu söyledi. ismini ondan aldığımı söylemem şartıyla, adamın ismini ve mesleğini yazdı. ismini aldığım gibi facebook'tan böyle bir kişi var mı diye arattım. gerçekten vardı öyle biri, ismi aratınca çıkan kişinin mesleğiyle her şeyi uyuştu. yazıştığım kişinin bahsettiği kişi olduğundan emindim artık. hesabını biraz kurcaladım, bi açık yakalarım diye ama ortamla alakalı hiçbir şey yoktu. fake hesaptan istek attım kabul etti. biraz sohbet muhabbet ettik, olay kimsine döndü. direkt konuya girince de engel yedim. adam çok hoşuma gitmişti ama ne yapabileceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. eğer ortamdan olduğundan yüzde yüz emin olsaydım bi şekilde reelden tanışırdım ama diğer adamın yalan söyleme ihtimali de vardı. zaten bi kez daha gabileden yazınca kimsin, öyle bir şey yazmadım ayağına yatınca tamamen şüphelendim. bu adamı da sürekli inceliyordum bi işaret bulurum diye. bi gün reelde adamı yanımdan geçerken gördüm ama o beni görmedi. en iyisi dedim reelden ayarlamak. ne de olsa onu nerede bulabileceğimi biliyordum artık. aradan biraz zaman geçti, adamı unutmuştum resmen. bi gün yolda giderken 20 metreden farkettim. ortamdan da biraz deneyimimiz var. fırsat girmişti elime, adamda bir şeylerin olup olmadığı ve beni beğenip beğenmeyeceğini anlamak için mükemmel bir açıydı. adam beni gördüğü gibi gözlerimin içine girdi resmen, ben zaten bi saniye bile ayırmadım maksat ona hissettirmek için. kalbim yerinden fırlayacaktı, her şeyi kafadan atıp silsem, sadece bu an kalsa yine adamın ilgisi olduğundan emin olurdum. gün boyu aklım onda kaldı. bu sefer ınstagram'dan profilini arattım ve buldum fake hesaptan. tek bi resmini beğenip bıraktım öyle. bi gün baktım takip isteği atmış. bu sefer kendisi beni takip etmişti, işim daha kolay olur diye düşünüyordum. onunla ortam diliyle konuşmaya başladım, profil falan dedim. normal nasılsın, ne yapıyorsun soruları sorunca konuşurdu ama arayış ne falan sorduğumda kimsin tanıyamadım falan tarzı muhabbetler ediyordu. ben sinirlenip pornografik resimler atmaya başlamıştım. cevap yazmıyor ama resimlere like atıyordu. açık vermeyince engelledim hesabı, sosyal medyadan umudu kestim artık. bir nevi haklıydı da, ben olsam gerçek hesabıma biri yazdı mı cevap vermeden engellerdim. her neyse akışına bıraktım her şeyi. illaki bi gün tekrar karşılaşacaktık. geçen gün bizim iş yerinin oradan geçti sabah, geçerken yine beni gördü, gözlerimin içine baka baka yürüdü. sonraki gün ben içerdeyken geçti ve tam iş yerinin oraya gelince içeri bakıp selam verip öyle geçti. bu gün akşam tekrar gördüm ve yine beni kesti. onun aklından geçenleri, konuşursam ne tepki vereceğini o kadar meral ediyorum ki azıcık cesaretim olsa durmam peşinden koşardım ama sanırım bu iş böyle uzayıp gidecek.

üstteki yazar

sözlüğe yararlı entryler giren bir yazar. başka sözlüklerde yazdığı aşikar.

flört süresinin uzaması

öncelikle flörtün kelime anlamını iki kişinin birbirinden hoşlandığını uzaktan hissettirmek olarak biliyordum. günlük hayatta çok kullandığım bir kelime olmadığı için de öylece kalmış aklımda çok uzun süre. başlığı açarken yanlışlık olmasın diye tekrar kelime anlamına baktım. anladığım kadarıyla tanışma evresinden sonra sevgili olup ama henüz adını koymamak gibi bir şey. benim bahsettiğim ise tamamen yakın bi temas kurmadan sadece uzak mesafeden. hem başlığa cuk diye oturdu. gel de şimdi uzun uzun cümleleri başlığa uyacak şekilde uyarla zor oluyor.


şimdi gelelim asıl mevzuya. her şeyin ilk zamanları tatlıdır, zevki ayrıdır. buna evlilik, sigara, alkol, arkadaşlık, benim tabirimle flört de dahil. mesela sigaraya ilk başlandığında içtiğin sigaradan zevk alırsınız ama zamanla bu işkenceye dönüşür. ağzımızın tadı leş gibi olur, içtiğinizden bir şey anlamazsınız ama kendinizi içmek zorunda hissedersiniz. uzaktan hoşlanma belirtileri başlarken de öyle. gözgöze geldiğiniz bir anda ciğeriniz titrer. bi hafta boyunca leyla gezersiniz. yokluğu da canınızı yakmaz. her şey tadında şimdilik. eğer şartlar ve şans sizden yanaysa bu evreyi başarılı bir şekilde atlayıp daha yakın temasa geçersiniz. aksine her iki taraf da adım atmakta tereddüt yaşayıp bu iş uzarsa işte o zaman bu ilişki işkenceye dönüşür. bizzat deneyimlerinin, hala da devam eden uzaktan ilişkim bu tür bir girdapa girdi. başta her şey tatlı gelirken zamanla tadı kaçtı. şartlar gereği gündüz hayatımız 50 metre kare içinde geçerken, birbirimizle hiçbir bağlantımız yok. yok kendi alanında ben kendi alanımdayım. bu kadar dar bi çemberde böyle uzağız bir birimize. ara sıra kaçamak bakışlar atıp, yakalanmamak için elimizden geleni yaparken, zamanın verdiği yıpranmışlıkla içimizden kopan çığlıkları, dilimizle ifade edemediğiz kelimeleri bariz ve uzun bakışlarımıza yüklediğimiz anlamlarla iletmeye çalışıyoruz birbirimize. ben soluma, o sağına baka baka boynumuz olduğumuz yöne tutulur diye telaşlanıyorum. bazen o dışardayken ve ben içerden çıktığımda, çıktığım gibi göz göze geliyoruz. insanlarla doğru dürüst iletişim kuramıyoruz. yanıma biri gelirse iki konuşma da bir başım onun tarafa döner istemsizce aynısını o da yapar. doğallıktan uzağız tamamen. kimi zaman yakınlaşmaya çok istekli görünce kimi zaman yorgun bakışlar görürüm. kimi zaman da trip atıp kasıtlı olarak gün boyu karşı tarafa görünmeme gibi hallere gireriz. insanı şizofrenik duygulara sürükler. böyle bir girdapa girdiyseniz ya en kısa zamanda ortamı değiştirin ya da bir şekilde karşısına geçip muhabbet kurun. 8 ay gibi bi süreç içinde iki defa konuşmuşluğumuz oldu. bi keresinde ortamı o yarattı, diğerinde kendim gittim bir şey sordum. ikisi de 10 saniyeden fazla sürmedi. sanki biraz zor gibi. sanırım ben de ortamdan uzaklaşmayı seçeceğim bu gidişle.

bi gelişme olursa editlerim buraya.

muhasebeci

ya eşcinsellikle bu meslek arasında gerçekten bir bağ var ya da insanlar muhasebeciyim diye sallıyor.

hadi internet ortamıydı, tek gecelik ilişkiydi, ilk akla gelen meslek olabilir, ya da zamanında biri muhasebeciyim diye patlatmış ortaya çok tutulmuş da herkes muhasebeciyim diye geçiştirmiş diyelim. reel de bile bakıştığımız, tanışmaya çok az bi şey kalan adam da muhasebeci. onu geçtim duruş olarak sert, bıyıklı, tam bir aile babası dediğim bir başka muhasebecinin yolda yürürken telefon konuşmasına şahit oldum. tamam dış görünüşle insanlar yargılanmamalı ama yüksek deneyimlerimden yola çıkarsam ful+ful pasif olduğu kanısına varıyorum. eğer bir insanın gay olup olmadığını nasıl anlarım diye kafa yoran biriyseniz bence seçenekler arasında muhasebeci olup olmadığını da ekleyebilirsiniz.

sevişmek için en iyi saatler

sevişeceğiniz kişiyle görüştükten en geç bir saat sonra. onun dışında saatler önemsiz kalır. hayatımda iki defa en güzel saatlerine denk geldim. birinde ideal tipim olan amerikalı biriyle iletişim sorunundan dolayı yolları, yerleri karıştırıp, nihayetinde buluştuğumuz yerden eve geçtiğimiz saat. diğeri de yine ideal tipim olan biriyle görüştükten sonra sadece donla çay hazırlarken geçen saat.

bir ilişkiyi bitiren nedenler

tekdüzelik, sıradanlık, sürekli başa sarması.

yeni tanıştığım bir arkadaşım vardı, fırsat buldukça görüşür, dertleşirdik. dertleşme demişken, ona eski sevgiliden bahsetmemek olmazdı zaten. öyle özlediğimden falan değil, merak edilip sorulduğu için konuya girilmişti. yoksa unutalı yıllar olmuştu. çok fazla detay konuşmadık. bildiği; bir tek onu sevdiğim, ondan sonra hayatıma kimsemin girmediği, ilişkinin yürümediği için ayrıldığımızdı. daha doğrusu tek taraflı bitirmiştim. bitirirken de al işte bitti dememiştim. yaptığı hatadan dolayı uzun bi süre soğuk davranıp, kibarca hayatımda fazlalık istemiyorum demiştim. yani bi özür payı bırakmıştım ona , o özür gelmeyince geçen zaman aralığında onsuz yaşayabildiğimi keşfetmiştim.

aradan geçen iki yıldan sonra -iki yıl boyunca ikimiz de birbirimize sessiz kalmıştık- ansızın gelen telefon çağrısıyla bu sessizliği bozmuştu. hiç cevap verecek halim yoktu benim, onun da ısrar etmeye niyeti yoktu. pes etmenin verdiği rahatlıkla farklı zamanlarda aramalar, gelen bayram mesajları derken bi gün şuna benzer bir mesaj aldım : " merhaba... çok hayırsız çıktın. o kadar aramama rağmen bi kere bile aramaya tenezzül etmedin. her neyse falanca yerdeyim ( farklı şehirlerde yaşıyorduk. falanca yer dediği, bulunduğum şehirde bir ilçe) gel bir kahve ısmarlayayım eski günlerin hatrına" bu mesajına karşılık anlamsız bir mesaj attım ben de. çok da önemsemediğimi hissettirmek için. ona karşılık tekrar bir mesaj geldi ve ben daha da cevap vermedim.

o ara canım da biraz sıkılmıştı bu durumdan dolayı. arkadaşla da o durum üzerine biraz dertleştik. bu sefer ondan baskı gelmeye başladı; yok işte onu hala seviyormuşum, bir şans daha vermeliymişim gibisinden. arkadaş yanımdayken tekrar bi mesaj geldi eski sevgilimden. "kahve teklifim hala geçerli" diye. tamam de, bu fırsat bir daha önüne çıkmaz, geri çevirme falan dedi. bi dk dedim. " sana afiyet olsun" yazdım. ve arkadaşa " gel beraber olsun " diyecek dedim. biraz sonra gelen mesaj " buyur gel beraber olsun" mesaja karşılık "kahve sevmem ben" yazıp arkadaşa " şerbet ikram ederim" diyecek dedim. gelen mesaj : " şerbet iç". müneccim falan değilim, asıl o kalıpları dışına çıkmıyor. verdiği cevapların aynısını daha önce defalarca yazmış zaten. yukarda da bahsettiğim gibi; bir ilişki tekdüzeye sardıysa o ilişki zaten bitmiştir. sadece tekrar etmiş olursun, aynı filmi tekrar tekrar izlemiş gibi. bir filmi iki defa izleyince iki film izlemiş olmuyorsun, bu da öyle. ilişkide ne bir heyecan, ne bir süpriz kalıyor. yarından tut beş sene sonrasına kadar neler olacağını tahmin edebiliyorsunuz. bir ilişki ne kadar derin olursa, ömrü o kadar uzun olur. sürdürdükçe başka başka şeyler keşfedersiniz onda.

ayı sözlük itiraf

bu gün beni çok utandıran, yerin dibine sokan bir olay yaşadım. bakıştığım biri var, bana ilgisi olduğuna yüksek ihtimal verdiğim için eşcinsel olduğunu düşünüyorum. eşcinsel birinin burayı okuma ihtimali olduğu için de yaşadığım olayı tüm detaylarıyla yazamicam. çok düşük ihtimal de olsa bu utanç üzerine bir de burayı okumasını kaldıramaz bu bünye.

bu gün hoşlandığım kişi 20 30 metre yakınımdayken dalgınlıma gelen bir şey oldu. bir yandan bir kaç insan toplanırken diğer yandan aramızda olay yaşanan kişi ya sen ne yapıyon falan diye bana bağırmaya başladı. buraya kadar her şey normal. bir insanın ayağı kaldırıma takılıp düşebilir, arabayla bir yere çarpabilir. normal şeyler bunlar, unutulur gider. ama aramızda olayın yaşandığı şerefsiz bağırıp çağırırken, hoşlandığım kişinin de kalabalığı görüp beni izlemesi baskısı altında bir an afalladım, geveledim. o ara da o da bize bakıyordu, o bakarken ben de o kargaşa içinde bakıyor mu diye onun tarafa baktığımda göz göze geldik. aklımdan geçen şeyi okuduğuna o kadar emindim ki... utancım iki katına çıktı. hemen içeri kaçıp durumun kritiğini yaptım. defalarca ah ulan keşke bu anı yaşamasaydım dedim. kriz anına hakimiyet sağlayamayan kişiliğime sövdüm. çok sonradan aklıma gelen o anın rezilliğini kurtaracak fikir için hayıflandım. bi kere de zamanında aklıma gelse ne olurdu? sadece bu olay için de değil, genel olarak bu kritik anlara hakimiyet sağlayamama huyumdan nefret ediyorum. bunu aşmanın yolu var mı bilmiyorum ama varsa öyle bir yolu elimden ne gelirse yapardım.

o olayın yaşandığı vakit göz göze geldikten sonra ikinci defa onun tarafa baktığımda orda olmadığını gördüm. eğer ordan gidişi benim utanmamı engellemek içinse gerçekten çok ince bir hareket olurdu benim gözümde. ben olsam aynısını yapardım. bir gün muhabbet kurup açılırsan bir birimize ilk soracağım soru bu olurdu. o gün ordan bu yüzden mi kalktın? diye. bu arada daha önce de ufak çapta beni utandıracak şeyler oldu bunun karşısında, neredeyse karşısına çıkamayacak seviyeye gelecem artık.

bir erkeğin sizden hoşlandığını anlama yolları

öncelikle bunu söylemekte yarar var. bulunduğunuz şehir size ortamdan insan bulacak imkanı sağlıyorsa hiç öyle maceralara girişmeyin, bu tarz şeylere kafa yormayın. ikinci olarak birine yoğunlaştığınız zaman hayat ondan ibaret düşüncesi yanıltıcıdır. bu eşcinsel olduğu belirsiz insanlar için geçerli. salın gitsin, herkesin yerini başkası doldurabilir. kendinizi böyle bir duyguya hapsetmeyin.

asıl mevzuya gelecek olursak; bir insanın senden hoşlanmasını hiçbir zaman kesin ve net sonuçlarla bilemezsin. bunu yüksek tecrübelerine dayanarak tahmin edebilirsin ancak. fakat sadece bildiğiniz faktörler dahilinde geçerli olur tahminleriniz. atıyorum bi akşam hoşlandığınız kişiyi evinizin yakınındaki cafede çay içerken gördünüz ve yalnız başına. hemen kafanızda bir argüman çizersiniz. bu adam benim evi biliyor mu? evet biliyor. peki benim dışımda onu buraya getiren bir sebep görünüyor mu ortada? yalnız başına olduğu için başka bir sebep görünmüyor. bu sadece sizin gördüğünüz. işin aslı şöyle de olabilir. o adamı tanıdığınıza göre yakın çevrenizden biriyle arkadaşlığı olabilir. onu o cafeye çay içmeye çağırmıştır. senin onu gördüğün anda diğeri lavaboya gitmiştir. şu açıdan bakınca aslında adamın senle alakası olmadığını farkedersin. bildiklerimiz sınırlı olduğu için yüzde yüz emin olamıyoruz. başka bir yanılgı da her ne kadar olaylara tarafsız baksan da karşıdaki insanın hal ve hareketlerini kafandaki senaryoya uyarladığında sana her şey mantıklı gelecektir. bunu ifade etmek biraz sıkıntı. bende genelde eski sevgilimi arayıp da ulaşamadığımda oluyordu. kendi kendime mantık yürütüp senaryolar yazıyordum. vayy demek o yüzden şöyle şöyle olmuş da şunu şöyle yaptı diyorum. yani ortaya 3 4 ihtimal çıkıyordu ve bütün ihtimaller de mantıklı gelip taşlar yerine oturuyordu. yani burdan çıkacak sonuç her zaman işinize gelen ihtimali düşünürsünüz ve o ihtimalde taşlar yerine oturur. yanlış ise yandınız.

yine de bir insanın sizden hoşlandığını nasıl anlarsınız konusuna da değinmeden geçmeyeceğim. çünkü bu konuyla ilgili kesin ve net sonuç aldığım da olmuştur. bir insanın size bakması tek başına yeterli değil hiçbir zaman. şahsen bazen bakışından rahatsız olduğum birileri bana uzun süreli bakınca istemeye istemeye bu niçin bakıyor diye gözlerim o tarafa kayıyor. o göz kaymasını yakaladığı anda bu sefer de aha o da bakıyor deyip bu sefer daha çok bakıyor. yani siz de o ilk bakan kişinin pozisyonunda olabilirsiniz. siz birine uzun süre baktığınız zaman o da neden baktığınız merak edip sık sık dönüp bakabilir. eğer bir insan sizi görmek için açı yakalıyorsa, o insan sizden hoşlanıyor olabilir. eğer bir insan siz onu görmediğiniz anlarda size bakıyor ve tüm çevrenizdeki lerle yakın ilişkiler kurup sana soğuk davranmaya yemin ettiyse o insanın büyük ihtimalle size ilgisi vardır.


entryi burda sonlardırmam gerekiyor, belki ileride ekleme yaparım.

bir heteroya aşık olmak

büyük konuşmayayım ama heteroya aşık ollmak bile bile acıya koşmaktır. yani bunu yapan insan öbür türlü hayatını sürdüremez. bundan zevk alıyordur. şimdi şöyle; ben olmadım mı? defalarca oldum ama bende durum farklıydı. aşık olduğum insana hiçbir zaman hetero gözüyle bakmadım. başka sebepten de olabilir, bana karşı tavırları diğerlerine sergilediği tavırdan farklıydı. her zaman beni başka yerde tutardı aşık olduğum bütün insanlar. misal okul müdürüm vardı bş tane aşık olduğum, 6 kişi disipline giderdik. çok da sert biriydi. normalde disipline gidene tekme tokat dalarken, beni diğer 5 kişiden ayırıp sadece benle muhabbet kurardı. havadan sudan konuşur, günlük hayattan sorular sorardı. en sonunda hadi çıkın gidin derdi. aynı şekilde aşık olduğum dershane hocam 2-3 kişi derse geç kalınca önden giren ilk başkası olduğu için beni görmeyene kadar giremezsin deyip gördükten sonra hadi bu seferlik onun hatrına alayım demişti. ilgi duyduğun kişinin bunu yapması sana nasıl umut vermesin.

konuya farklı açıdan bakacak olursak geçen tip ve fizik olarak eriyip bittiğim biri ile iş icabı muhabbetimiz oldu. hani böyle biriyle sevişmeden ölmeyeyim diyorum içimden ama bir yandan da adamın bana karşı hiç ilgisi olmadığını görüyorum. normal konuşuyor sadece, ne bir mimik ne bir göz teması. bunu farkettikten sonra tamamen ona karşı beklentim bitiyor , ilgim azalıyor. halbuki iki defa yanlışlıkla gözü gözüme kaysa gece gündüz onu düşünerek yaşarım. yani karşıdan ilgi görmediniz mi bu işlere girişmemeyi öğrenin. en azından sonuçsuz kalacağını, git gide durumun daha da acıya gideceğini bilincinde olun. bu tür olaylar mutlu sonla bitmiyor emin olun. imkansız gibi bir şey. bunu da şöyle anladım: tesadüfen internetten tanışıp buluşup sex düşüncesi olmayan biriyle görüşmüştüm. normalde amaç çay muhabbetti sadece. işte o geçmişinden sevgilisinden bahsediyor, ben aynı şekilde ortam içindeki deneyimlerimden bahsediyorum. muhabbet sarıyor tekrar tekrar görüşüyoruz, evime kadar geliyor çayımızı sigaramızı içiyoruz saat geç oluyor geri gidiyor. ikimiz de muhabbetten, hoşlandığımız tiplerden falan anlıyoruz ki bir birimizi beğeniyoruz. ama bir türlü konuya giriş yapmaya cesaret edemiyoruz. bir iki haftanın sonunda yan yana oturmalar, tensel temastan aldığı cesaretle en son seni biraz sevebilir miyim dedikten sonra rahatça sevişebildik. derecelendirme yapacak olursak; adam eşcinsel, ben aynı şekilde. o genç seviyor, ben olgun. hoşlandığımız tipler tutuyor ama icraat iki hafta sonra. bu en kolayıydı. bunun biraz daha zor kısmı ve şu an yaşadığım. sen adamı kesiyorsun, adam beni kesiyor çok bariz. artık bana karşı ilgisi olduğundan eminim diyecek kadarım, onun da aynı düşüncede olduğunu biliyorum. 6 ay oldu henüz ilk merhabayı vermeye cesaret eden olmadı. tanışma evresi henüz 6 ay sürdü. bunun muhabbet kurup bir de konuya giriş evresi var ne kadar zaman tutar düşünemiyorum. bir de imkansız olan kısım var, hetero olana aşık oluyorsun. bu durumu yaşamadığım için pek bilgim yok. ama sanırım adam seni görmüyor ve sen, seni görmesi için uğraşıyorsun. bunun sonu hep hayal kırıklılığı olur. bu gün bir konuda ilgisini üzerine çekersin, tamam dersin o da seviyor dersin yarın olur katıldığın partiye gelmez, ee seven insan böyle bir fırsatı kaçırır mı dersin. kafanın içi allak bullak olur. tabii yazdığım bütün her şeye rağmen anında gidip karşısına dikilecek rahatlıktaysan zaten acı çekmeyecek potansiyelde olursun. içine kapanık çekingen kişiler için geçerli bunlar.

ayı sözlük itiraf

evimizin en alt katında iş yeri olan birine karşı yoğun duygular içindeyim bu aralar. onun da bana karşı aynı duyguları beslediğini biliyorum. asla böyle bir şey olacağını hayal bile edemezdim. bu kadar imkan vermezken nasıl olurda emin olabiliyorsun diye sorarsanız, ben adamın farkında bile değilken onun bana ters açılardan baktığını çok kez yakaladım ve buna ikna oldum. yeterli mi diye sorarsanız; eskiden olsa belki değildir derdim ama şu gezinti yerlerine bir kaç kez dolaşıp bakışarak tanışma olayından kazandığım deneyimden sonra bulvar caddesi gibi alakasız ve kalabalık bir ortamda bir adama 2 saniye fazla baktım diye adamın bana sık sık bakması yanımdaki arkadaştan kısa süreliğine kurtulup adamın yanına gidip direkt fazla zamanım yok numarasını almamdan sonra bundan emin olmam için fazla bile. hikayesi kısaca böyle. bunu itiraf başlığının altına yazdırmamı sağlayan şey ise bambaşka bir olay.


şimdi her insan gibi benim de kriterlerim var ve bu konuda çok katıyım. yani güzellik çirkinlik önemli değil, tipim olmayana karşı heteroyum. bu adam da bütün kriterlerim arasında uyumlu olduğu tek nokta yaşı. ben dolgun, hafif kalıplı severken o zayıf ve minyon. 10 yıldan fazla oldu o adam orada, yanından belki bin defa geçmişimdir ama sadece bu sene alıcı gözüyle baktım. hafızamı yokşadığımda ise bir kez bile olsun adamın yanından geçtiğinde bana karşı olan tavrını hatırlayamıyorum. bu olayın bu sene başlamasının sebebi ise iş yerinin hemen bitişiğinde olan yerde fazlaca takılmam.

bütün bu uyumsuzluğa rağmen böyle bir şeyin başlamasının sebebi; ilk başlarda olaya tamamen hakimdim, her şey avucumun içindeydi. beni çeken çok hafif bir şey vardı. adama bakmam, sadece bana baktığına bakıyordum belli ettirmeden. sadece karşıma çıktığı zaman aklıma gelir, bi hafta görmesem umrumda olmazdı. onu görmek istediğim zaman tek sarfettiğim çaba dışarı çıkmak. o bi şekilde etrafımda belirirdi. zaman zaman olur mu bununla acaba diye düşündüğümde yüzüne bakar bakmaz kesinlikle olmaz tepkisi gelirdi içimden. duygusal olarak istiyordum ama tip olarak uyduramıyordum hiç bi şekilde. bu süreç böyle geçip gitti. artık yavaştan yavaştan bendeki dozu da arttırmaya çalıştım. ona daha bariz bakışlar atıp daha çok karşılaşmak için ortam yarattım. geceleri onu düşünmeye başladım. hayatımda bi kelime bile konuşmadığımız bu adamla belki bir iki laf ederiz ortamı yaratmaya çalıştım. ben bunları yapar yapmaz onun benden kaçtığını farkettim. ( bu kısmı izah etmek biraz zor, biraz şizofrenik bir durum gibi beliyor karşıdakine. kaçmaktan kasıt eskisi kadar karşıma çıkmıyordu, bariz bi benden saklama olayı vardı yani). her bu gün de bir şey yapamadım, yarına artık dedikçe yarın bu günden beter geçiyordu. ve itiraf başlığında yazmamın en esas nedenine gelecek olursak; artık kendimi onun peşinden koşarken buldum. kaç zaman önce umrumda olmayan bi adamın beni bu kadar avucunun içine alması zoruma gidiyordu. vazgeçsem geçebilirdim geçmesine ama benden kaçan adamdan kaçmak hiçbir anlam ifade etmezdi benim için. içimdeki intikam duygularını bastıramazdı böyle. beni peşinde sürükleyen de belki bu duygularımdı. baktım olacağı yok tamam sen kazandın diyerek bayrağı indirip kendi yoluma baktım. çok sürmeden onu yine yoğun ni şekilde etrafımda gördüm. bi süre umursamasam da ara sıra karşılık vermeyi ihmal etmedim. bi sefer konuşma fırsatımız olsa her şey bambaşka bir hal alırdı ama bir türlü ne o yanaşıyor bana ne ben ona. böyle bir girdapın içinde sürüklenip gidiyoruz işte. kısaca yazayım derken çok uzun bir entry oldu. ayrıca imla, ifade etme konularına çok dikkat etmeden içimden geldiği gibi yazdım. buraya kadar sıkılmadan okuyanlara teşekkür ederim.

zevk alınan ufak sapıklıklar

elime alüminyum folyo geçtiğinde buruşturup önce ırzına geçiyorum sonra açıp kalemle jilet gibi dümdüz yapıyorum. sonra ona öylece bakıp kafamda before, after halini düşünüp vay be diyorum.

alttaki yazara soracaklarım var

beni güzel görenlere hitap ediyor olmam.



bu soruya profesyonel bir cevap gelirse mutlu olurum. soru cevaplansa bile soru hakkında düşüncesini özeline yazsa yine mutlu olurum. hiç beklemediği birinin kesin ve net seni kestiğini, sürekli gözlerinin seni aradığını farkındasın. garantiye almak için diyorum; ilk akla gelen ihtimali elediğinde, bu bakışma başka hangi sebepten olabilir?

aktifin aldığı zevk vs pasifin aldığı zevk

her ikisinin de ten uyumu olan sevişenin aldığı zevke erişemeyeceği versus.

psikoloğumun ailemle aramı açması

namus cinayetlerinin işlendiği, sokaklarda gazeteyle sarılmış travesti cesetlerinin bol olduğu, eşcinsellerin simgesi olan gökküşağına bile tahammülü olmayan ortadoğu çöplüğünde ailen ne güzel seni kabullenmiş, desteklemişler. yani ne gerek var bunu ailene üzerine basa basa kabaca "eşcinsel olmak götünü siktirmek" demeye getiriyorsun ki? ailen seni kabullendikten sonra cinsel hayatının olduğunu da az çok biliyordur. baksana annen ne güzel ilkinde anlayışla karşılayıp cinsel objelerini saklamış. kusuruma bakma da buna rağmen psikolojin bozuksa, tv de bülent ersoyu gördüğü zaman tüküren bir aileye sahip olan biri olarak biz ölelim o zaman.
  • /
  • 25

özel fotolarımın olduğu telefonu kaybetmem olayı

iki yılda iki defa görüştüğü adama "sevildim de inkar edemem şimdi" demez mi... bi irkildim okuyunca, oğlum sen insanı delirtirsin ya...

ayrıca amatör pornolar tam olarak böyle sızıyor ahahha

şaka bi yana geçmiş olsun, evet kimse şifre kırmaya uğraşayım demez. algoritma şöyle işler, önce sıfırlamaya çalışır yapamazsa kırmaya çalışır. ki kusura bakma ama redmi telefonu çalacak adam ona tamah eden adam onu gider direkt telefoncuya satar. telefoncu da onu sıfırlar kırmaya uğraşmaz.

ayrıca kimse şu dönemde böyle bi şeyi sızdırmak istemez emin ol kvkk ile adam sikiyolar şu an.

illa porno çekecekseniz de bu casual bir telefonla yapılmaz, yüz kere dedik bee...
al işte ortalama bir kamera, şifreli iyi bir de harddisk. bitti gitti.

yılmaz erdoğan'ın gel gel yapan pozu

yazılanı okuyup fotoğrafa tıklayınca hayretlere düştüm ve çok sinirlendim.
ruh halim:

ayrılık

kolay incelenmesi açısından dönemlere ayrılır.

1. yıldız tilbe dönemi
sürekli bir dertlenme kederlenme evresidir. götüme takmayayım derken sürekli kafanda dönüp durur.

2. demet akalın dönemi
amaaaan elimi sallasam ellisi, unuttum çoktan, kendi kaybetti, hayvan, pislik, 'kötü çocuk pezevenk' dönemleridir.

3. orhan gencebay dönemi
demetten sonra birden bire anden gelir. bir sabah uyanırsın ve ben insan değil miyim, ben kulun değil miyim diye uyanırsın, bir dönem de böyle gider.

4. serdar ortaç dönemi
tıpkı sanatçının sarkıları gibi alakasız ve çelişkilisindir. bir an özlerken bir dönem sonra aman umrumda değil, hemen ardından bir dönse diye düşündüğün sonra yüzüne bakmam dediğin, nakaratın daha eğlenceli geçtiği dönemdir.

5. ilhan şeşen dönemi
artık atıp tuttuğunuz, içten içe atarlandığınız, durup özlediğiniz, dönüp sevdiğiniz dönem geride kalmıştır. artık çok daha olgun ve ilişkiye doğru bir bakış açısıyla yaklaşırsınız. artık dönse de bilirsiniz hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.

böylelikle bir ilişkinin daha sonuna gelmişsiniz demektir.

yakışıklı karizmatik zengin koca adayı

tanım:birçoğumuzun hayallerini süsleyen erkek türü..

fakat söyleyim hepiniz buna heves ediyorsunuz ama bu o kadar kolay bir şey değil...üfff tanım girdiğime göre,bir sigara yakayım...bugün stresten ikinci sigaramı yakıyorum,deliler gibi de utanıyorum kendimden...ay biliyorum,dedikodu istiyorsunuz,şu lanet olasıcayı yakayımda,vericem dedikodu...

oooh yaktım,şimdi bahsettiğim adam inanılmaz zengin,sıçtığı bile para..ay her şeyi mi madem anlatıyorum ismini de söyleyim,tam olsun..ismi zülfikar, 29 yaşında.. ve elbette yakışıklı... ahahaha ne sandın bebeğim..

ay neyse geçen sabah bir kalktım,ama içimden hiç işe falan gitmek gelmiyor,her zamanki gibi...dedim ki zengin koca adayıma yavşayım,istifa falan etmemi istesin,desin ki mesela evinin gayi ol brokolim,hiç çalışma...

yakışıklı karizmatik zengin koca adayı: zülfikar, psk3: ben

z:efendim bebeğim?
psk3: günaydın ya,ooof o kadar hastayım ki anlatamam sana,sanki gözkapaklarımda adamlar oturuyor,sanki kollarım ayaklarım yok...sanırım ölüyorum...hiç işe falan gitmeyeyim diyorum
z:kalkıp koşsana,hem sevdiğin spor...
psk3: işte bende onu diyorum ya,enerjim sadece spor için...diğer şeylere hiç enerjim yok...sanırım ölüyorum,azrail benim işe gitmemi bekliyor...ay işyerinde alacak canımı,oraya hiç gitmemeliyim...
z: psk3 çalışmak zorundasın,bu şekilde güçlü olacaksın,para biriktirip...
psk3: ya işte bende onu diyorum,sen bana şu 100 binlik kredi kartını ver,söz taş çatlasın aylık 10 bini geçmem,diğer 90 bin acil durumlar için...ay bakarsın dağda falan mahsur kalırsam diye diğeri...
z: psk3 işe gideceksin,sabah sabah daraltma içimi...sen gene tutunamayanlar ı mı okudun ya?
psk3:aman iyi be,kimseye muhtaç değilim ben tamam mı?

çaaatt!

evet,gururlu bir çüklü kadınım ben ama o gün fal baktırma ihtiyacı duyup,ankaranın en sağlam lubunya falcılarından biri deniz ablaya gideyim dedim...deniz ablayı çok severim,eski lubunyalardan,boktan bir cafe'de fal bakar,asla hiçbir dediği çıkmaz ama işte sevdiğimden,biraz da yaşına hürmeten uğrayayım eski kaşarın yanına dedim..kapattım falımıi,bekledim deniz ablamı...neyse geldi deniz ablam,açtı fincanımı:

d.a: ayhh ne bu ayol,bi kısmet var?
psk3: aaaa nerden bildin kız.evet var,çok zengin,29 yaşında,ismi zülfikar,yakışıklı,sohbetkar,tam kafa adam...ooof deniz abla her boku görüyorsun valla...
d.a: ahaha bebeğim,ben öyle bir falcıyım.o değilde,bu çok çapkın...sen de bu saflık,onda bu açıklık...yani yetememe durumu var sanki...
psk3: bırakta o elindeki fincanı azıcık akıl ver,malum eski kaşarlardansın,ne yapabilirim avcumun içine almak için şimdi?
d.a: seksapelliğini kullanacaksın,adamı azdırıcaksın..adeta seninle her anlamda irtibat içindeyken,seni arzulamalı,manasız yere şeyi kalkmalı!
psk3: kız sus,ne diyorsun sen,etraftan duyanlar olacak..ben asla öyle şeyler yapamam..
d.a: ayyy halen aynı kezbanlık..27 yaşına geldin,ama evde kaldın..bu kafayla gidersen,asla bir bok olmaz senden...ama profesyonel bir falcı olarak söyleyim,bu adamı kaçırma...biraz tabularını falan yık..
psk3:aman iyi be,seksi olacağım...azdıracağım onu..

amaaan deniz gudubeti moralimi öyle bozdu ki,yol boyunca kendimin ne kadar salak olduğumu düşündüm...neyse benim eleman gene bir ihaleye mi ne girmişti,ayy kazanacağını bildiğimden sorma gereksinimi bile sormamıştım..zırrr gene telefon,aaa zülfikar,açayım hemen:

z: ya inanamacağın bir şey oldu?
psk3: noldu gene mi aldın ihaleyi?
z:ahaha evet ya,çok mutluyum..
psk3: amaan ne güzel,bir kola ısmarlada,boğazımın kuruluğu gitsin bari.
z:ahaha kola köpeğin olsun bebeğim,coca-colayı alırım senin için..ya o değilde,hastaneye gittin mi sen?
psk3: hayır gitmedim, ama babamın doktor arkadaşına anlattım,muhtemelen tansiyon diyor...
z:bence de tansiyon ama hastaneye de git,belki kansersin..
psk3: ohaaa, kanser olmamı istiyorsun,sırf parayı tek başına yemek için...
z:ahaha saçmalama be,şaka yaptım..
psk3:ya inanamıyorum gerçekten...benim erkenden ölüp gitmemi ve parayı başkalarıyla yemenin hayalindesin sen...haram zıkkım olsun...
z:saçmalama ya,ben kazanmayı seviyorum,sende yemeyi...ben kazanayım,sen de yersin işte...
psl3:üfff istemiyorum hiçbir şey...

gene çaaattt...

istemez olurmuyum halbuki..deliler gibi istiyorum elit bir yaşamı... dur bir daha arayımda,azıcık orospuluk yapayım,deniz ablamdan öğrendiğim tüyolarla...bu sefer ben arayayım:

z:efendim?
psk3: üfff max blum ve ben bir bar açacağız,çok zengin olacağız...onun haberini vereyim dedim...o barda ayrıca go-go boy da olabilirim..kıskandın değil mi?
z:ahahah,şaka mı bu,kamera nerde,götümü açıp sallayacağım...siz ikiniz,bir barınız falan bile olduğunu unutup,açmazsınız orayı haftalarca...
psk3: ahahaha oha,kıskanıyorsun...

çaaaaattt...

ayh lanet olsun gene sabah iş var ve ben gırtlağa kadar borca batmış durumdayım...dur arayım en iyisi,aklımda deniz ablam:

z:noldu gene yaaaa?
psk3:inanmazsın ama bak bu sefer gerçekten ölüyorum,belki işe gitmezsem asla ölmeyeceğim...
z:noldu ki?
psk3: bak ayaklarımın altından sanki kılıçlar sokuyorlar,kasıklarıma kadar gidiyor..
z: kasıkların mı,oyşşş kötü oldum..üff ne seksisin böyle..
psk3: aaa,hadi ya,evet beni keşfet aşkım,cm cm,her yanımı keşfet..
z:şunu söyledikten sonra varya direkt koptum,salak direkt içine ettin ahahahaha..olum bence sen seksi olmaya çalışma valla..ahahahaha
psk3:belki çalışmama mı istesen ve 100 binlik kredi kartını versen böyle olmazdım..
z: psk3 hadi yatalım,uyuyalım.bundan sonrada asla seksi davranmaya çalışma..beni keşfetmiş...ahahahaha...
psk3:amaan iyi hadi bye...

trans erkek

bazen düşünüyorum heteroseksüel bir kadınla mı, biseksüel bir kadınla mı yoksa trans kadınla mı beraber olunmalı diye. çünkü heteroseksüel kadının trans erkek adına çoğunlukla bir bilgisi olmuyor. boş boş bakıyorsun suratına. bedenin kadın, hareketlerin maskülen, kimliğin trans erkek.

geçenlerde bir kadınla buluştum. konuşurken(buluşmadan önce yazışırken) benim ne olduğumun onun için bir önemi olmadığını yani insanları insan olarak görüp sevdiğini söylemişti.

buluştuğumuzda sık sık "kız" sözcüğü kulaklarıma çarptı. o an üzülsem belki ağlamaya başlardım ama duymamazlıktan geldim ilkinde. sana istemediğin bir şekilde hitap edilmesi o kadar iğrenç ki. sonra zaten yanlış insan olduğunu anlayıp saldım.

hayatımın daha önceki evrelerinde saçlarım kısayken ve daha erkeksi bir görünüme sahipken hayatıma dahil olan kadınlarla başta her şey iyiyken bir yerden sonra anlıyorsun yetmediğini. biri çıkıp çocuk istiyorum ben anne olacagım diyip senden ayrılıyor. bir diğeri erkeklerle olduğu gibi değil diyip ayrılıyor. halbuki sen elinden gelebi yapıyorsun yetmek için. tüm çaban karşındaki insanı mutlu etmek üzerine kuruluyken herkes gitmeye çalışıyor. diyorsun ki sevgim her şeyi kurtarabilir, şefkatim her şeye yetebilir. o kadınların daha önceki kötü deneyimlerini(şiddet, küfür, taciz) dinledikten sonra o günlerinin travmasini unutsun atlatsın diye ekstra çaba gösterirken gidiyorlar. neden? çünkü bir çükün yok. neden? çünkü sen çocuk yapamazsın. olmaz yani. seni sen olarak görüp sevemiyorlar. sonra boş boş duvara bakıyorsun. dallara, ağaçlara bakıyorsun bir ağaç olmayı yeğliyorsun ki bu zaten daha faydalı olurdu.

alttaki yazara soracaklarım var

ermeni müziğinin mihenk taşı duduk gibi geldi bana. djvan gasparyan'ın şu dinletisi de bonus olsundu.


cevap için girmiştim soru bulamadım. alttaki altta olmak nasıl bir duygu?

benzeyeni çok çıkan ünlüler

küçük iskender

oldukça çarpıcı, duygularının ve düşüncelerinin cesaretini, kaleminin cesaretini aktarabilen şair, eleştirmen gerçek adı da derman iskender över'dir. * şiiri de sevilesi, tekrar tekrar okunulasıdır.


bir nedeni yok yalnızca öptüm

dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve 'hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. 'neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

engelli eşcinsel

@bu seferlik böyle olsun, henüz biraraya gelmemenize rağmen ilgini çekmeyi başarmış seni etkilemiş yazdıklarından öyle anladım. böyle bir ikilemde kalman son derece normal araçtaki simge olmasa belki sende farketmeyecektin bu durumu. ben karşı tarafta halâ kabullenememe durumu sezdim.( fotoğraflarda saklamaya çalışması, sana bu durumdan bahsetmemesi beni buna itti.)sonradan engelli olan hemen hemen tüm bireylerde vardır bu arafta kalma durumu. buluşma olursa şayet çok dikkatli olman gerekir selamlaşmak için elini atmak yerine direkt sarılmanı öneririm.( sağ kolu yok diye belirtmişsin) bence bu durum birlikte olmanız vakit geçirmeniz için bir engel değil. bu durum yokmuş gibi davranamazsın, kendinden ödün vereceğin noktalarda azımsanmayacak kadar fazla. fakat etkilendiysen; sana, kalbine hitap ettiyse biraraya gelmemizde fayda var derim.

huzursuz bacak sendromu

yatarken bile rahat duramayıp nevresim altından ayaklarımı oynatmaya devam ederken, iki kedimin yakalayabileceklerini düşündükleri bir canlı olduğunu zannetmesiyle, ayaklarımın sürekli pati ve kedi ısırığına maruz kalmasına sebep olandır.

Toplam entry sayısı: 500

ayı sözlük itiraf

insanlar ne kadar mantıklı, sağduyulu, tutarlı düşünse de bazı konularda olaylar düşüncelerini desteklediğinde çok salakça fikirlere kapılabiliyor. lise dönemi ergenliğiyle platonik bağlandığım okulumuzun müdür yardımcısı vardı. neredeyse aradan on sene geçmiştir. platoniklerin arasindan en tutkuyla bağlandığım adamdı. hayatta bana bir fırsat sunulsaydi, her türlü onunla değerlendirmeyi seçerdim. o kadar olağanüstü bir şey gibi geliyordu ki tenimin tenine değmesi; aşkı sevgiyi geçtim, sırf nasıl bir histir bu merağından belki de en çok istediğim şeydi. bilen bilir platonikler durup dururken birine bağlanma olayı değildir. dogru ya da yanlış karşı tarafın da tavırları seni buna sürükler. etkisini yitirdiğinde karşılık konusunda en iyimser düşündüğüm adamdı kendisi. yeni yaslarimin getirdiği tecrübe ve olaya birkac sene uzaktan bakınca en ufak bir alaka görmüyordum bile. hatta yakın zamanda onu gördüğümde karşılaşmamak için elimden geleni yaptım. ama dün telefona dalmışken iş yerinin oradan birinin geçtiğini farkederken kafamı kaldırır kaldirmaz birinin gözleriyle içeriye göz gezdirdigini gördüm. aynı zamanda yürüdüğü için tam gözler bana kayınca işyerini de geçmiş oldu. bir anlık noluyor lan dedim kendi kendime. anlam vermeye çalışıyorum. oldukça düşündüklerimden uzak ihtimallerden yana kullanıyorum mantığımı ama hafiften de aklım başka yana kaymiyor da değil. hani bir şey olacağından değil. biliyorum kırk yıl böyle sürse hiçbir şey olmaz ama içinin bi yerlerinde bir şeyler cız ediyor yine. gecem onu düşünerek geçti. hala karşıma çıkınca ayaklarım titriyor.

neden en popüler yazar sen değilsin

valla ister dövün, ister sövün, ister eksi verin, özelden taciz edin. ben dayanamıcam, söylicem ağzıma gelenleri.

öncelikle başlıkta yazdığın gibi, neden en popüler ben değilimse amacın böyle zerre yaratıcılık olmayan başlıklar acarsın. ve bana göre de gayet popülersin. sol frame'de ne zaman yüzümü ekşitip anlamsız bir başlık okusam, tıkladığımda tahmin ettiğim gibi bir çift ampül bir de atlet görüyorum.

benim anladığım, biri başlık açmadan kafasında tartar, olur mu olmaz mı diye az düşünür. ama sanırım bu arkadaş olur mu olmaz mı sını uygulamalı anlamaya çalışıyor.bunu hissediyor insan ilk akla geldiği şekilde yapıştırıyor. ben iyi ya da kötü yazdığını söylemiyorum veya o konuda eleştirmiyorum sorun ne zaman bi şeyine denk gelsem: ''ne diyo bu laa'' oluyorum. o yuzden tutamadım kendimi patladım. ohh rahatladım.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

bitip eridiğiniz olgunun yanında şişman kapalı teyze görmek

yolda geçiyorsun gözün bir olguna takılıyor tam bi afet. bıyıklı, kır saçlı tontiş bir şey. ortama girse belki kızların rüyalarında bile göremeyeceği erkekleri götürür ama yanına bakıyorsun bütün duygularını alt üst eden bir teyze. sonra mantıklı düşünmeye başlıyorsun... ortada yanlış bir şey yok. karşıda bir aile profili var. yine de tuhaf düşüncelerden kurtulamıyorsun bir yandan o afetle seviştiğini düşünüyorsun diğer yandan onun teyzeyle seviştiğini. bu seferde teyzeyle kendini kıyasılıyorsun. aynı kategoride miyiz gibi saçma sapan düşünceler geçiyor aklından. seviştiğim bir olgun olsaydı, tesadüfen yanından geçip selamlaşsaydık, arka planda muhabbetimize teyzenin saf gülüşleriyle eşlik ettiğini görseydim, aklıma teyzenin belki de 30 yıllık yaşamadığı fantezileri o bedende fazlasıyla yaşadığım gelseydi, gittikten sonra kimdi bu diye sorsaydı falan kişi deseydi, çok saygılı iyi vs vs birini benziyor deseydi.... hayat çok garip bee.

istanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iptali

menderes gibi kendi sonlarını getiriyorlar. 3 yıl daha dişinizi sıkın.

thepillars

ben bu embesil yüzünden sözlüğe girmez oldum. sevilmeyen yazarların nickaltina yazıp fav kasoyorlor. burama kadar geldi ki yazıyorum mk. burdan yönetimi de ayakta alkışlıyorum. herkes istediğini yazmakta özgür dusuncesi altında bunca ınsanin dimag zevkine tecavüz eden zatı sözlükte tuttuğu için. ben bunlara katlanmak zorunda değilim. size bol tecavüz fantezili başlıklar.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

istanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iptali

menderes gibi kendi sonlarını getiriyorlar. 3 yıl daha dişinizi sıkın.

bitip eridiğiniz olgunun yanında şişman kapalı teyze görmek

yolda geçiyorsun gözün bir olguna takılıyor tam bi afet. bıyıklı, kır saçlı tontiş bir şey. ortama girse belki kızların rüyalarında bile göremeyeceği erkekleri götürür ama yanına bakıyorsun bütün duygularını alt üst eden bir teyze. sonra mantıklı düşünmeye başlıyorsun... ortada yanlış bir şey yok. karşıda bir aile profili var. yine de tuhaf düşüncelerden kurtulamıyorsun bir yandan o afetle seviştiğini düşünüyorsun diğer yandan onun teyzeyle seviştiğini. bu seferde teyzeyle kendini kıyasılıyorsun. aynı kategoride miyiz gibi saçma sapan düşünceler geçiyor aklından. seviştiğim bir olgun olsaydı, tesadüfen yanından geçip selamlaşsaydık, arka planda muhabbetimize teyzenin saf gülüşleriyle eşlik ettiğini görseydim, aklıma teyzenin belki de 30 yıllık yaşamadığı fantezileri o bedende fazlasıyla yaşadığım gelseydi, gittikten sonra kimdi bu diye sorsaydı falan kişi deseydi, çok saygılı iyi vs vs birini benziyor deseydi.... hayat çok garip bee.

kişinin eşcinsel olup olmadığını anlama yolları

kesin sonuçlar(istisnalar hariç);

-hornet, grovlr gibi uygulamalarda üyeliği varsa.
-facebook, instagram sayfalarında; beğenenler arasında kaslı hesaplar varsa.
-tarayıcı geçmişinde gay porno geçmişi varsa.
-gay bar ve çark yerlerinde denk gelirseniz.
-gay jargonuyla konuşuyorsa.
-istanbulda yaşıyorsa.
-saati soruyorsa *


büyük ihtimalle;

-gözlerinizin içine bakiyorsa.
-tensel temasta bulunuyorsa.
-sizinle bir şeyler içmek istiyorsa.
-telefonunu elinize vermiyorsa.
-istanbul'a gidip geliyorsa.


bi ihtimal;

-bilgisayarina şifre koyuyorsa.
-giyim kuşamina dikkat ediyorsa.
-güzel yemek yapıyorsa.
-şiir seviyorsa.
-geceleri esrarengiz bir şekilde kayboluyorsa.
-telefonu çaldığında dışarı çıkıp aciyorsa.
-vücut çalışıyorsa.
-sezen aksu dinliyorsa.
-yanından geçen taş gibi hatuna bakmiyorsa.
-istanbul denince ilgisi o tarafa kayiyorsa.


çok uzak ihtimal;

-bir erkekle yan yana yürüyorsa.
-telefonuyla bir sey yapmasını istediğinizde elinize verip sen yap diyorsa.
-futbolla ilgileniyorsa.
-geceleri 00:00 da uyuyorsa.
istanbul'a hiç gitmediyse.

kesin hetero;
-facebookta bütün kadın fake hesaplarda ortak arkadaşsa.
-çirkin kadınlara yavsiyorsa.
-kerhaneye gidiyorsa.

eşcinselim kan veremiyorum

bırakın bu samimiyetsiz duyar kasmayı. avm, cami tuvaletinde sex yaptım diye entrylerle dolu bu sözlük. ben de escinselden kan almam mk. faydan dokunsun istiyorsan kan verme gitsin. dünyada senden başka 7 milyar insan var.

dark bear

sorduğum soruya cevap vermeye tenezzül etmeyen yazar. ancak bu kadar kezban olunabilirdi.

fisting

biz eşcinsel bireyler olarak fisting, felching, swinger, ensest ilişki olaylarına fazla duyarlı oldugumuzu düşünüyorum. tamam eşcinsel olabiliriz, encinsellik doğaya aykırı olabilir ama yaradilista bir kadın ile erkeğin türünü devam ettirebilmesi, bir birine yakınlık sağlaması için tanrı tarafından ya da başka şekilde insanlara bir takım duygular verilmiş(aşk, sevgi, şehvet vb). bunların olmadığı, uremenin salt duygusuz bir cinsel birleşme sonucu devam eden uzun vadeli dünya yaşamında insanların soyunun tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalacagini düşünerek bu duyguların ne derece ciddi ve önemli olduğunun farkına varırız. eşcinsel bireylere de o yüce güç (!) tarafindan bu duyguların aynısı verilip ama kullanım konusunda pek adil davranilmamistir. aslında eşcinselleri aklayan nokta da burası; o duyguları heterolar nasıl kullanma hakkına sahipse, eşcinseller için de bunu kullanmak kaçınılmazdır.


yani konu daha fazla sapmadan demek istediğim eşcinsellik yaşam tarzı ve zorunlu bir şeyken fisting tamamen fanteziyle alakalı bir şey. bu ve bu tarz olayları eleştirmek için kötü veya zararlı olduğuna dair bi ölçütüm olmadığı halde ne desteklerim ne de saygı duyarım. kelime olarak bile gördükçe huzurum kaçar. bu tarz fantastik olaylara saygı duyan nekrofili , pedofili ye de saygı duymak zorunda.

nefreti taşıyabilme kabiliyeti

şizofreni tedavisi mümkün bir hastalık.

hiç bitmesin dediğiniz an

bitse de geçse dediklerimin dışında kal"an". zamanın vücudum üzerindeki tesiri beni telaşlandırıyor. keşke hep 20 yaşında kalsaydım.