flört süresinin uzaması

öncelikle flörtün kelime anlamını iki kişinin birbirinden hoşlandığını uzaktan hissettirmek olarak biliyordum. günlük hayatta çok kullandığım bir kelime olmadığı için de öylece kalmış aklımda çok uzun süre. başlığı açarken yanlışlık olmasın diye tekrar kelime anlamına baktım. anladığım kadarıyla tanışma evresinden sonra sevgili olup ama henüz adını koymamak gibi bir şey. benim bahsettiğim ise tamamen yakın bi temas kurmadan sadece uzak mesafeden. hem başlığa cuk diye oturdu. gel de şimdi uzun uzun cümleleri başlığa uyacak şekilde uyarla zor oluyor.


şimdi gelelim asıl mevzuya. her şeyin ilk zamanları tatlıdır, zevki ayrıdır. buna evlilik, sigara, alkol, arkadaşlık, benim tabirimle flört de dahil. mesela sigaraya ilk başlandığında içtiğin sigaradan zevk alırsınız ama zamanla bu işkenceye dönüşür. ağzımızın tadı leş gibi olur, içtiğinizden bir şey anlamazsınız ama kendinizi içmek zorunda hissedersiniz. uzaktan hoşlanma belirtileri başlarken de öyle. gözgöze geldiğiniz bir anda ciğeriniz titrer. bi hafta boyunca leyla gezersiniz. yokluğu da canınızı yakmaz. her şey tadında şimdilik. eğer şartlar ve şans sizden yanaysa bu evreyi başarılı bir şekilde atlayıp daha yakın temasa geçersiniz. aksine her iki taraf da adım atmakta tereddüt yaşayıp bu iş uzarsa işte o zaman bu ilişki işkenceye dönüşür. bizzat deneyimlerinin, hala da devam eden uzaktan ilişkim bu tür bir girdapa girdi. başta her şey tatlı gelirken zamanla tadı kaçtı. şartlar gereği gündüz hayatımız 50 metre kare içinde geçerken, birbirimizle hiçbir bağlantımız yok. yok kendi alanında ben kendi alanımdayım. bu kadar dar bi çemberde böyle uzağız bir birimize. ara sıra kaçamak bakışlar atıp, yakalanmamak için elimizden geleni yaparken, zamanın verdiği yıpranmışlıkla içimizden kopan çığlıkları, dilimizle ifade edemediğiz kelimeleri bariz ve uzun bakışlarımıza yüklediğimiz anlamlarla iletmeye çalışıyoruz birbirimize. ben soluma, o sağına baka baka boynumuz olduğumuz yöne tutulur diye telaşlanıyorum. bazen o dışardayken ve ben içerden çıktığımda, çıktığım gibi göz göze geliyoruz. insanlarla doğru dürüst iletişim kuramıyoruz. yanıma biri gelirse iki konuşma da bir başım onun tarafa döner istemsizce aynısını o da yapar. doğallıktan uzağız tamamen. kimi zaman yakınlaşmaya çok istekli görünce kimi zaman yorgun bakışlar görürüm. kimi zaman da trip atıp kasıtlı olarak gün boyu karşı tarafa görünmeme gibi hallere gireriz. insanı şizofrenik duygulara sürükler. böyle bir girdapa girdiyseniz ya en kısa zamanda ortamı değiştirin ya da bir şekilde karşısına geçip muhabbet kurun. 8 ay gibi bi süreç içinde iki defa konuşmuşluğumuz oldu. bi keresinde ortamı o yarattı, diğerinde kendim gittim bir şey sordum. ikisi de 10 saniyeden fazla sürmedi. sanki biraz zor gibi. sanırım ben de ortamdan uzaklaşmayı seçeceğim bu gidişle.

bi gelişme olursa editlerim buraya.
1 Entry Daha