minimalizm

şu anda içinde olduğum akım. her şeyi basit yaşayasım var. karmaşıklık göz yoruyor.
soyut dışavurumculuk* akımının anlam yüklü abartılmış sembolik ifadelerine karşı tepki olarak doğmuştur. nesnelerin basitliğine dikkat çeker. mimaride bauhaus ekolünün tekrarlanan ve tek düze olan yapı taşlarını müzikte en iyi minimal alt tarzı da olan techno'da görürüz. verilebilecek en iyi örnek plastikman'dir. klasik müzikte ise aklıma gelen isim michael nyman'dır. 1993 yapımı ''the piano'' filmini izleyenler, tekrara dayalı muhteşem arpejleri hatırlayacaktır. görsel sanatlarda ise sol lewitt, donald judd ve dan flavin eserleri konsepti anlamak için birebirdir.

benim şahsen çok sevdiğim ve yıllarca gerek müzik gerek görsel sanatlarda olsun uygulamaya çalıştığım bir akımdır. tabii artık minimalizm, postminimalizm, neo-minimalizm, remodernizm vs derken internetin de sayesinde herşey herşeyden etkileşir oldu. teknolojik ilerlemenin sanat akımlarına etkisini de benzin fiyatlarının ahu tuğba fiyatına etkisini incelerken ayrıca tartışabiliriz.
giyimde kuşamda takip ettiğim bir akım ancak serde kroluk var kekoluk var yine de arada bülent serttaş gibi hissetmiyor degilim.
günün birinde güzel bir evim olursa olabildiğince bu akıma uygun döşeyeceğim. her şey siyah ya da beyaz ya da gri ya da kırmızı. şimdi bile içim huzurla doldu.
kadınların aksine pek çok erkeğin hayat felsefesi.
insanın özümsemesi gereken akımdır. minimal geldik (bkz: kundak) minimal gideceğiz (bkz: tabut) abartmamak her zaman iyidir.