geçen hafta anneye açılarak gerçekleştirdiğim durum.
babam zaten sağ değil.
oldukça geç kalmıştım.
bir evin bir oğlu olarak üstüme gelen 'damat, gelin, çoluk, çocuk, torun, torba' baskısı çok hissettirilmese de annemden geliyordu.
kalbimin kırık olduğu bir anda annem yanımdaydı, sabahın 6'sında anneme sarılarak ağlamaya başladım. annem uzun zamandır beni ağlarken görmediği için epey sordu, nedenini merak etti. ben de bir çırpıda her şeyi anlattım.
ilk tepkisi, bunun genetik olduğuna inanmadığı yönündeydi, çocukluktan geldiğine inanıyordu, travmatik olabileceğini, reiki gibi şeylerle tedavi olabileceğimi söyledi.
ben de önüne bilimsel makaleleri koydum, arkadaşlarımı tanıştıracağımı söyledim.
daha sonra 'kolon' sağlığıma dikkat etmem yönünde telkinlerde bulundu. (sağlıkçı anne sahibi olmak da böyle işte)
yavaş yavaş alıştı.
olayın sadece seksten ibaret olmadığını, ideallerimizin ve hayallerimizin olduğunu anladı.
'umarım mutlu olursun' dedi.
son aradığında bana fal baktırmış. sevgilim olacakmış yakın zamanda. eğleniyor benimle hatun.
çok muhafazakar bir aileye sahip değilseniz ve özellikle tek erkek çocuğu iseniz, mutlaka açıklayın.
insan hakları ihlallerine ve halka karşı yapılan zulümlere 'insan gerçekten hayret ediyor' şeklinde tepki vermeyeceğini umduğum çiçeği burnunda siyasetçi. dilerim ki kampanyası esnasında eşcinsel birey hakları için de hatrı sayılır şeyler söyler.
başlık isminden de belli olacağı üzere bu bir sorudur.
etik dersinde öğrencilerime yönelttiğim soru idi. sorduğum soru tam olarak şuydu: "bir mühendislik firmanız var ve çalışanlarınızdan birinin lgbt birey olduğunu anladınız / tespit ettiniz. tutumunuzu etik kodlar ile inceleyiniz."
soru tahminimin aksine infial yaratmadı. oldukça heterojen sosyal ve siyasi kimliklere sahip öğrencilerim konuyu içselleştirerek 15 günde raporlarını sundular ve içerikten bağımsız, sadece formata uygunluğa göre notlarını aldılar.
dikkat çeken bazı yorumları sizinle paylaşmak istiyorum. geri kalanlar olumlu raporlardı ve çok sevindirici idi.
* eşcinsel patron olsaydım tutardım ama eşcinsel bir patron olmadığım için tutmam. bana farklı gözle bakabilir. (burada bayanlara 'pozitif ayrımcılık' uygulayabilecek hetero erkek mühendis yetiştirdiğimi düşündüm)
* benim için mahsuru yok ama firma itibarı önemli, toplum tabu olarak görüyor ve muhafazakar. (parayı önemseyen, imaj meraklısı bir kız)
* tedavi olması için telkinde bulunurdum. (sen çok yanlış gelmişsin, cc verdim zaten)
* hiç ayrım gözetmem, onun özel yaşantısıdır. eşcinseller kendi içinde de türlere sahipler, insanları rahatsız edecek düzeyde olmaması gerekir. (bu arkadaş bence eşcinsel ve feminen düşmanı)
* zenneliğe ve fuhuşa düşmeyeceği bir işe yönlendiririm, şantiyelerde mümkün değil. (bu arkadaşla özel konuştum, herkesin istediği işi yapmasının anayasal bir hak olduğunu belirttim.)
* kendini bana belli etmek zorunda değil, herkes kendi tercihini içinde yaşamalı.
* kabul ederim ve diğer çalışanlarımı da kabul etmeleri konusunda uyarırım.
* sadece saha ve ofis çalışmalarında görevlendirebilirim, kamu kurumlarındaki işlerimizde görevlendirmem.
genel olarak anladığım kadarıyla, üniversite gençliğinde homofobi azalmakta, fakat homofobik tutumların üstesinden gelme konusunda beceri sahibi değiller.
sahi bir heteroseksüel patron olsanız, eşcinsel çalışanlarınız olsa, nasıl bir tutum takınacaksınız?
ya da siyasi olarak tamamen zıt bir çalışanınız olsa?
ya da hiv+ çalışanınız?
bu sözlüğü ne kadar heteroseksüel arkadaş okuyor bilmiyorum ama eğitim şart!
geçen hafta anneye açılarak gerçekleştirdiğim durum.
babam zaten sağ değil.
oldukça geç kalmıştım.
bir evin bir oğlu olarak üstüme gelen 'damat, gelin, çoluk, çocuk, torun, torba' baskısı çok hissettirilmese de annemden geliyordu.
kalbimin kırık olduğu bir anda annem yanımdaydı, sabahın 6'sında anneme sarılarak ağlamaya başladım. annem uzun zamandır beni ağlarken görmediği için epey sordu, nedenini merak etti. ben de bir çırpıda her şeyi anlattım.
ilk tepkisi, bunun genetik olduğuna inanmadığı yönündeydi, çocukluktan geldiğine inanıyordu, travmatik olabileceğini, reiki gibi şeylerle tedavi olabileceğimi söyledi.
ben de önüne bilimsel makaleleri koydum, arkadaşlarımı tanıştıracağımı söyledim.
daha sonra 'kolon' sağlığıma dikkat etmem yönünde telkinlerde bulundu. (sağlıkçı anne sahibi olmak da böyle işte)
yavaş yavaş alıştı.
olayın sadece seksten ibaret olmadığını, ideallerimizin ve hayallerimizin olduğunu anladı.
'umarım mutlu olursun' dedi.
son aradığında bana fal baktırmış. sevgilim olacakmış yakın zamanda. eğleniyor benimle hatun.
çok muhafazakar bir aileye sahip değilseniz ve özellikle tek erkek çocuğu iseniz, mutlaka açıklayın.
"hepimiz kilolu bir hal alabiliriz ya da zayıf kalabiliriz" dedirten karşılaştırma.
fiziksel detayların çekmesi veya itmesi anlayışla karşılanabilir ama kalbi zayıf olanın kilolu gövdesini napayım?
konuşması kolay, doğru konuşması zor olan bir dil ama kesinlikle öğrenince insanı dolu dolu konuşturan, öğrenilmesinden keyif duyulan dil.
italyanca öğrenmek istiyorsanız, italyan kültür merkezi'ne gitmenizi önermem. çünkü italyan kültür, 'kültür' bayan bir mekan.
italyanca'yı taksim, cihangir bölgesinde yaşayan italyanlardan ya da italyanca bilen türkler'den öğrenebilirsiniz. italyan kültürünü ancak italya'da öğrenebilirsiniz.
italyanca'nın kolay kısmı, cinsiyet tayin etmede almanca kadar zor olmaması. bazı düzensizlikler haricinde bir ismin maskülen mi feminen mi olduğunu anlayabiliyorsunuz.
italyanca'yı, entry başında dediğim gibi 'doğru' konuşmanın altın anahtarı indicativo - congiuntivo ayrımını iyi bilmektedir.
indicativo cümleler; kesin yargı belirten, üzerinde kuşku olmayan cümlelerdir.
congiuntivo cümleler ise; kesinliği olmayan, bir hipotez ve olasılığa bağlı cümlelerdir.
tüm zaman çekimlerinin hem indicativo hem de congiuntivo çekimleri vardır.
örnek vermek gerekirse;
giulio ha tre figli (giulio'nın üç çocuğu vardır) bu cümle indicativo'dur, çünkü giulio'nun üç çocuğu olduğu bilinmekte ve üzerinde şüphe bulunmamaktadır.
credo che giulio abbia tre figli (inanıyorum ki giulio'nın üç çocuğu vardır) bu cümle congiuntivo'dur, çünkü cümleyi söyleyen kişi bu yargıya emin değildir ve 'inandığını' belirtmektedir. avere (sahip olmak) fiilinin 3. tekil şahıs indicativo geniş zaman çekimi 'ha' iken, congiuntivo çekimi 'abbia' olmuştur.
italya'da bu farkı gözetmeyince, sizi anlamayacaklar diye bir şey yok, fakat bu farkı bilmek ve kullanmak size ciddi bir saygınlık kazancaktır.
telaffuz konusunda türkler zorlanmamaktadır, fakat italyanca konuşmanın en zorlu tarafı da aksandır. doğru vurguları yapamamak, italyanlara oldukça yanlış gelmektedir. ne yazık ki vurguları nereye koyacağınızın da, basit ve ezberlenebilir bir kuralı yoktur.