cemal süreya

biliyorum sana giden yollar kapalı
üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

uyandım uyandım, hep seni düşündüm
yalnız seni, yalnız senin gözlerini

sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım
ben artık adam olmam bu derde düşeli

şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
bu böyle pek de kolay değil gerçi…

alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
bunun verdiği mutluluk da az değil ki

çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
gecenin içinden: kanto'dan
“ben nerde bir çift göz gördümse
tuttum onu güzelce sana tamamladım
sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
bir bunun için yaptım.”
yine bir ikinci yeni şairi olan arkadaşıyla girdiği bir iddiayı kaybedince süreyya ismindeki bir y harfini silmiştir. artık birinci y mi ikinci y mi bilinmiyor.
şiirle ve şairlerle aram sıfırdır ama adını her gördüğümde cemal süreyya diye okuyormuşum bu yaşıma kadar, (bkz:#111020) nolu entry sağ olsun, ufkum aydınlandı.
"biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası...

bir de yine sevgili çocuk.
biliyorsun kişi tutkularıyla yalnızlığını adlandırıyor o kadar."

(bkz: göçebe)
güzelleme, elma, aşk ve üvercinka gibi favori şiirlerimin şairidir.
en sevdiğim şiirlerden birine sahip şairdir.

1994 eliyle,
samanyolu'na


yaşadım, tanrım,
yarım ve uluorta,
bir dahaki hayatta,
varsa öyle bir hayat,
şiir yazar mıydım,
bilmiyorum.

ama kadınlar, tanrım,
öyle sevdim ki onları,
gelecek sefer
dünyaya
kadın olarak gelirsem,
eşcinsel olurum.


meğer ne çok yanarmış canı insanın baktığı yerde göremeyince görmek istediğini …
hele bu en çok sevdiğimdir .
murat bardakçıya göre mısra araklamış şairdir. birkaç mısradan bir şey olmayacağı gibi şairden de bir şey götürmez diye düşünüyorum.
"sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim.
elimde uçuk mavi bir kalem, cebimde iki paket sigara.
hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
"ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz."
çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere,
o gülün yüzü gülmüyor sensiz.
o köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
hepten hüzünlü bu günlerde
gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
masada tabaklar neşesiz
koridor ıssız
banyoda havlular yalnız
mutfak dersen derbeder ve pis
çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
vantilatör soluksuz
halılar tozlu
giysilerim gardropda ve şurda burda
memo'nun oyuncak sepeti uykularda
mavi gece lambası hevessiz
kapı diyor ki açın beni kapayın beni
perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
radyo desen sessiz
tabure sandalyelerden çekiniyor
küçük oda karanlık ve ıssız
her şey seni bekliyor her şey gelmeni
içeri girmeni
senin elinin değmesini
gözünün dokunmasını,
ve her şey tekrarlıyor
seni nice sevdiğimi."

(bkz: on üç günün mektupları)*
ben senin;
sevgilin,
eşin,
baban,
ağabeyin,
arkadaşınım.
biri bitse biri kalır.
seni hiç bırakmayacağım.

bu satırları okurken bir ahh çektiren şair...
türkçe bildiğim için kendimi şanslı hissetme sebeplerimden sadece biri.
  • /
  • 2