mahmut sütlaç

mazinin, hal zamanında sendelediği senelerde doğmuş ve hayatı, babasından kalma sütlaç dükkanında geçmiş fakat faaliyetleri beniademe ders olacak hususiyetlere haiz bir insan. bir hayat. bir kelam.

hayatı yakında sizlerle.
mahmut sütlaç'ın hayatında sadece bir kere aşık olduğu rivayet ediliyor. bu aşkına karşılık bulamadığı için de sonsuza kadar duygularını kalbine gömüp sır olarak sakladığı söylenir. hayatı boyunca hiçbir kadına bir daha duygusal anlamda bağlanamamış, bu eserlerine de yansımıştır. tema olarak asla aşkı ele almaz bir daha. aşkın olmadığını savunmuş, kimseyle evlenmemiş, hergün başka bir kadınla gönül eğlendirmiştir.
mülayim bey, mahzende bir aşk mektubu bulana kadar bu aşk hikayesi gizemini korudu. ancak şimdi bu mektup erişim dahilimizde. işte o hazin aşk mektubu:

"kumum,
seni seviyorum. öyle seviyorum ki seni, mektubuma bayağı bir giriş yapmaktan ölümcül bir şekilde korktum. dolaylı olarak seni ne kadar sevdiğimi uzun uzun anlatmak isterdim ancak bunu yapamadım. nasıl yapayım? seni düşündükçe beynim duruyor, dilim düğümleniyor, bedenim titriyor, karnıma bıçaklar saplanıyor. yüzün geldi mi gözümün önüne, şaşılaşıyorum, ellerim üşüyor, yine titriyorum. güzelliğin karşısında böyle bir duruma düşüyorum ben işte. öyle bir hâldeyken nasıl olur da uzun uzadıya seni anlatabilirim?
bir yemek sevdalısı, yaprak sarmasının önünde saygıyla durup, önündeki sarmanın ne kadar güzel sarıldığınıı, yağının nasıl güzel ayarlandığını, kokusunun ne kadar muhteşem olduğunu anlatır durur mu? yer hemen. sarmalar uzaktan gelirken ağzının suyu akmaya başlar, tek kelâm etmez etrafına ve de sarmaya. tek düşündüğü onu hemen yemek, bunu yaparken de her bir parçasından zevk almaktır. sevdası sahteyse, amacı gösteri yapmaksa, şımartır sarmayı sanki onu beş saat sonra umursamadan dışkılamayacakmış gibi.
sen yaprak sarmamsın benim. ağzımdan değil, göğsümün kafesinden içeri almak; mideme değil kalbime koymak istiyorum seni. bir yemek sevdalısının anüsüne mühür basmayı istemesi gibi, göğüs kafesime zincir vurmak istiyorum ben de.
kumum,
sana kumum diyorum çünkü sana duyduğum sevgi, sahildeki kum taneleri kadar yoğun ve sayılması, anlatılması güç. denize benzetiyorum kendimi de. düzenli med-cezirlerle narin öpücükler almak istiyorum senden. denizin her dalgasıyla birlikte kum tanelerini alıp götürmesi gibi, her öpüşümde seni, senden bir parçayı alıp sonsuza kadar içimde saklamak istiyorum.
seni eşekler gibi seviyorum...
mahmut sütlaç"

bu ilan-ı aşkın, adı dicle olduğu varsayılan bayan tarafından, hanımefendilik ve kibarlık dışı kaba bir dille karşılıksız bırakıldığı söyleniyor. bayanın, bu aşk mektubuna, "yaprak sarması mıyım lan ben?" gibi argo tabirlerle donatılmış cümlelerden oluşan hakaret dolu bir mektupla karşılık verdiği de söylentiler arasında. hazin bir yaşam öyküsü.
19. asırda yaşamış ruh, şahsiyet ve mekân arayışları ömrünün son dakikalarına kadar sürmüş entelektüel bir insan. denilebilir ki devr-i kadimin memalik-i osmaniye sahasındaki bir nietzsche’si. biraz tahkikat yapınca süleymaniye kütüphanesindeki lala ismail paşa kısmında mukayyet baha-nâme adlı eserde –ki aharlı kâğıda divanî kırması ile yazılmış yeşil karton kaplamalı cilt, muharriri malum değil- şöyle takdim edilmiştir:

“vatan-ı aslîsinde ihtilaf vardır. amma burûsevî olduğu malumdur. akâbir-i şuarâ-yı acem’e illet ü ibret olmasıçün halk edilmiş denmiştür. erbâb-ı akl ve ashab-ı nakl külliyetine teslim itmesünle mi ki bunca ulûm u fünûnun ve şürûh u mütûnun müşkilât u mu’dilâtın fikr-i müşikâf-ı müşkil-güşayile ıslah u izâh idüp ger meşhur ve ger gayr-ı meşhûr her fende bir risâle ve her nev ilmde bir makâle yazmışdur. “

merhum nihilist, fikrî temayülünü “sütlaç-name yahud nâ-mevcûd bir sevdaya dair risale” isimli eserinde açıkça ibraz etmiştir. eserini neticelendirdiği aşağıdaki paragraf hayli düşündürücüdür.

“mamafih başkalarının kanunlarıyla mukayyet olan bir fert hürriyeti hakikatte hürriyetsizliktir. ah mine’l-aşk! birkaç sene evvel, selim bey, behemahal bir vatana sahip olmaktansa hayır ve şer-i beşeri yakıp zat-ı alinizi kollarıma almayı daha bir arzulardım. lakin ya şimdi? şimdi sütlaç yapmak en mantıkîsi. “

daha sonra bir kapitalist olma yoluna girmiştir. hiç anlaşılmamıştır. “kumum” başlıklı kendisine izafe edilen mektup ise onun gençlik devrine ait bir mektup olup enderunlu fazıl’ın dalgalarına maruz kalmıştır. bir rivayete göre ise mektubu bir kadına yazar gibi yazmışsa da o siyasî bir faaliyetin manifestosunu içinde barındırmaktadır. latin alfabesine geçildikten sonra mektubu anlayan olmadığı için aşk mektubu sanılmıştır.
mahmut sütlaç'ın kapitalist olma yoluna gittiği büyük bir yalandır.

kendisi 19. yüzyılın büyük anarşistlerindendir. sistemi çökertmenin ancak içerden olabileceğini görmüş ve görünürde sütlaç dükkanı aracılığıyla kapitalizme atılmıştır. ancak durum böyle değildir. sütlaç dükkanının alt katlarında anarşist toplantılar yapılmakta, plan ve projeler çizilmekteydi. sekizgen bir masa etrafında toplanılır idi. söylenen odur ki zamanında henry david thoreau bile bu toplantılardan birine katılmıştır. hatta toplantının akabinde apar topar amerika'ya dönüp civil obedience'ı yazmıştır.

lev troçki'yi bile derinden etkileyen bir düşünürün kapitalist olduğunu söylemek saçmalıktır. kaldı ki mc mahmut's ve mahmut king ismiyle hudut ötesinde açtığı dükkanlarla, sadece anarşizmin yayılmasına önayaklık etmiştir. ve unutulmamalıdır ki bu dükkanların hiçbiri kar amacı gütmemiş, döner sermayeyle çalışmıştır.

mahmut sütlaç ölürken "para, para, para" değil, "yeni bir istikbal daha ha?" demiştir. son sözleri bu olmuştur.
onun anarşist olduğuna dair bir takım malumatın bir şehir efsanesi gibi sokaklarda yaşatıldığı bir hakikat ise de bunun aslı yoktur. doğrusu mahmut sütlaç bir osmanlı beyefendisinin biri kız iki evladından biriydi. zengin pederi vefat edip de zamanının örf ve adetlerince ona kalan sütlaç dükkanından kar etmediği bir yalandır. şayet aksi düşünülüyorsa bugün bilhassa sirkecide tapu araştırmalarına başlanması gerektiğini düşünmekteyim. bunun dışında onun kapitalist bir yaşama da sıcak baktığı ve bu hayasız hayatı tamamen yaşadığı söylenemez. sütlaç dükkanının bir anarşist toplantı mekanı olduğuna kaynaklık eden buluşmalar ise mahmut sütlaç ın devrin darülfünun talebelerine yaptığı bir kıyaktır. gençler oraya toplaşır sütlaç yer ve ardından kiler denilen kattaki yuvarlak masanın etrafında toplaşılıp bakunin üzerine derin tefekkürlere gark olurlardı.

mahmut sütlaç’ın kuşkusuz bu hadiselerle münasebeti vardır. zira kendisinin ruz-namelerinden anlaşıldığı üzere anarşist dostlarının tesirinde kaldığı müşahede edilmektedir. fakat bunu salt fikri bir etkilenme olarak algılamak büyük bir gaflet olacaktır. zira “selim bey” ismi onun bir aşk macerasının kahramanı olduğuna işaret etmektedir. şöyle ki…

selim bey darülfununda okuyup ileride tercüme dairesinde çalışacak olan bir talebedir. sosyalizm, anarşizm gibi bir çok hayalet ile boğuşan paristeki eğitimini yarıda keserek aynı hayaletin der-saadette de hortlamasını sağlamak arzusundadır. işlerin sarpa sardığı zaman dilimi tam olarak onun birkaç arkadaşıyla girdiği sütlaç dükkanıdır. o sırada bir mahkeme yapılmaktadır ve dükkan ağzına kadar dolmuştur. pierre loti sütlaçların ağızda köpürüyor oluşundan şikayetçi olmuştur. yahya kemal ise bunun şımarık avrupai bir yazar kırmasının iftirası olduğunu iddia etmektedir. diğer yandan mahmut sütlaç üzülmüştür. kendisi yüzünde peyda olan bu münakaşaya katlanamayıp tezgah arkasına çömelmiş bir yandan yirmi iki gün önce bıraktığı sigaraya yenden başlamış diğer yandan sütlaç yemektedir. onun bu gibi durumlarda elini fesin içine sokup oyunlar icat ettiği de görülmüştür. bu ilginç mekanizmasıyla rahatlamaya çalıştığı sıra selim bey içeriye girer. gürler. heeyyttt bea! bu tok ses üzere peyami safa sütlaç kasesini de alarak ortamdan uzaklaşır zira ilham gelmiştir. gereksiz bir şekilde herkes bu genç adamın konuyu öğrenmek için merakla bağırmasıyla ortalıktan sıvışmıştır. derken mahmut ile selim bakışırlar. fesler uçuşur. ortalıkta bir rüzgar. fakat dükkanda biri belirir. sevda hanım. selimle sevda sevdayla mahmut derken yeniden mahmutla sevda bakışırlar. aman rabbim derken içeriye müfide hanım girer. sevda hanım ile müfide hanım bakışırlar. derken sırasıyla…

maalesef ki olayın bundan sonrasına vâkıf değiliz. çünkü 22 rebiülevvel tarihli günlük sayfası burada son olmaktadır. fakat bir bilgimiz var ki o gün istanbul’da yeniçerilik kurumunun tekrar kurulması için sokaklara dökülen bir kısım eski kafalılar sütlaç dükkanını önce yağmalayıp sonra taşlayıp camlarını indirmiştir. bu olayın yeniçerilik maskesi altında işlenmiş bir anarşik hadise olduğu devrin gazetelerinde ilk sayfadan verilmiştir. ceride-i maarif adlı gazetenin bir haberini burada sizinle paylaşmak celp edecektir: pierre loti ile yahya kemalin tartışırken hiç bir şey yokmuş gibi bir anda münakaşayı kesmesi, dükkandan ilkin peyami safanın çıkması hayli düşündürücüdür. olayın devlet-i aliyyeyi zor durumda bırakıp müstakbel isyanları haklı göstermek için uydurulduğu da haberin bir başka yorumudur.

lev troçkiyle ilgili olan dedikodu ise asılsızdır. mahmut sütlaç bir lev tanır o da tolstoydur.
kimi bilgisiz sütlaçistler tarafından yanlış tanıtılmaktadır.

bakışmalar hadisesi denilen olayın devamı v. süleyman'ın "hayret bir şey ya" isimli otobiyografisinde vardır.

söylenen odur ki istanbul'da yobazların ayaklandığını duyan v. süleyman piriviyet vapuruna atlayarak kırım'dan istanbul'a geçmiştir. peyami safa'nın sütlaç dükkanını ilk terkeden kişi olmasının nedeni. süleyman'ın geldiğinin haberini almış olmasıdır. zamanın en büyük insanı ile iki kelam laf edebilmek için elindeki kaseyi havaya fırlatıp gitmiştir dükkandan. öte yandan v. süleyman nicedir mahmut sütlaç ismini duyduğundan merakına yenilip, bir kase sütlaç yiyip kelam alışverişinde bulunmak için mahmut'un dükkanına ziyarette bulunmuştur. kapıyı açtığında içerde 8-10 kadar kişinin anlam verilemeyen bir sıra halinde birbiryleriyle kesişip durduğunu görür. o dükkana ayak bastığında ise bütün gözler ona çevrilmiştir.

mahmut sütlaç davasından vazgeçmiş bir şekilde oturup kapitalist olmayı düşlerken v. süleyman'ın amansız bakışları karşısında eşek tepmişe dönmüş ve hayatı boyunca kendini dünyayı daha güzel bir yer haline getirmeye adamıştır.

v. süleyman'ın geldiği haberi devlete de ulaşmıştır. devlet, v. süleyman'ın anarşizmi getireceğinden korkmuş ve yobazların karmaşasından yararlanarak sütlaç dükkanına saldırıda bulunmuştur. mahmut sütlaç, süleyman'ı dükkanın toplantı bölmesinde bulunan gizli kapıdan kaçırmış ve onunla beraber fransa'ya kadar gelmiştir. burada 2 yıl kadar onun asistanlığını yapmış ve sonra dükkanın başına geri dönmüştür.
v süleymanın bir eserinde sirkeci dolaylarında bulunan mahmut sütlaç’ın dükkanındaki bakışmalardan bahis açtığı bir hakikattir. lakin o eserin ismi “hayret bir şey ya” değil “hayretî nam bir şeyh-yâr” dır. bu eserin 30 teşrinievvel 1915te paris merkezli hadayık gazetesinde tefrika edilen bir denemeler terkibi olduğu da edebiyat araştırmacılarının üzerinde hemfikir olduğu bir diğer gerçektir. v süleyman üzerine yalan yanlış malumatın diz boyu olduğu devrimizde böylesi dikkatsizlik bizim için ehemmiyete haiz değildir.

olayların yaşandığı günün ertesinde tanin gazetesinin sabah baskısında yer alan habere göre beyazıttan yola çıkıp sultanahmet istikametinden sirkeciye inen ve o sırada balkan harbinin derin üzüntüsüyle galeyanan gelen irticacı yeniçeri torunları sütlaç dükkanından temin edip yedikleri sütlaçlar ile daha bir kuvvet bularak bir seri vukuata imza atmışlardır. bu olay öncesinde cereyan eden bakışmalar zincirinden evvel peyami safanın kaçtığı malumunuzdur. öncelikle bu gidişin bir kaçış değil aleade bir hayranlıkla tabi olduğu v süleyman özlemiyle gerçekleşen bir vuslat harekatı olduğu külliyen yalandır. peyami safanın v süleymanı sevmediği gibi ileride simeranya adlı ütopyasında bir materyalist romantik olan v süleymanı yerden yere vurduğu ancak kitap yayınından sonra bu kısımları çıkardığı bilinmektedir. çıkarmasının sebebi nedamet duygusu hele ki hürmet hissi değildir. o v süleymanın dere olayı olarak bilinen vakalar zincirinin ilk halkası sebebiyle oluşturulan beynelmilel tahkikatın şüpheliler listesine girmekten korkarak onu romanından çıkarmıştır. bırakın ki piriviyet’ten gelen v süleymanı ile iki kelam etsin, onu çekemediği devrin magazin köşelerinde boy boy dedikodu malzemesi de yapılmıştır. peyami safanın o dönemde on dört yaşında ağzı süt kokan biri olduğu da ayrı bir mevzudur.

diğer yandan v süleyman, mahmut sütlacın sarayda ibrikçi başı olan büyük dedesinin firar ettiği sırada kendisiyle kaçmasına izin verdiği ve sonraları uzun yıllar aşk yaşadığı italyan asıllı rafael süleyman’ın torunudur. yani aralarında bir kan bağı olmasa da bir akrabalık söz konusudur. dedelerinin yaşadığı büyük aşkın hikayesiyle büyüyen bu iki ' modern akraba’ seneler sonra birbirlerini arayıp bulmuşlardır. ancak tanışmaları sadece uzun mektuplaşmalar ile kafi kalmıştır. bu mektuplarında da dedeleri gibi bir aşkı nasıl bulacaklarından yakınıp durmuşlardır. zira ikisi de odungiller familyasının saplarındandır. v süleyman o zaman büyük sırrını şu cümlelerle mahmut sütlaç’a nakl etmiştir: cinsel hayatımı çok küçük bir kağıda yazabilirim. ve fakat yazamamıştır. bunun üzerine mahmut sütlaç onu istanbul’a davet etmiştir ki tam v süleyman, vaka-yi nazariyye adı verilen olayın üstüne, mahmut ile selimin bakışması ve diğerlerinin birbirilerine kesmesinin/yeşillenmesinin/afedersiniz ağızlarının sularının yerlere dökülmesinin üzerine sütlaç dükkânına girmiştir. haliyle üzerinde çıngırak olan fransız usulü kapı ötmüş ve tüm nazarlar v süleymanın üzerine yönelmiştir. olayın bu noktadan itibaren mahmut sütlaç’ın sonradan ortaya çıkan 22 rebiülevvel tarihli günlüğünün sayfalarından alıntılayalım:

“ben daha heybetli bir adem beklerken içeriye solgun yüzlü, ağzının üzerine kürekle vurulası bir ufak tefek adamcık girdi. selim’i tam tavlayacakken açık bırakılan kapının sebeb olduğu cereyanla az evvel kafamın üzerine yerleştirdiğim fesim uçuvermişdi. buna hiddetlenip sen de kimsin be adam dedim. doğru kıymetli sırdaşım günlüğüm, o soruyu sual etmez olaydım diye içimden geçirmedim değil. o v süleymanmış. osetya yüksek kadısı hem şeyhülislamdan hem de rus hükümetinden onun tutuklanması için tasdik alıp dört bir yana haber salmış. bunun üzerine o da benim, kardeşinin yanına gelmeyi münasip bulmuş. yapacak bir şey yok! atalarımızın yediği haltı kaldırmak mecburiyetindeyiz.”

ancak sonraki günlerde tüm ebleh ve çirkinliğine rağmen mahmut sütlaç, uzaktan dedeoğlunu çok sevmiş, fikirlerine can-ı gönülden katılmıştır. ona adeta bir mürit olup fikirlerinin istanbul sokaklarında canlı kanlı bir hal almasını sağlamıştır. tabi selim beyin anarşist fikirlerinin bunda tesiri göz ardı edilemez. lakin birkaç ay sonra teşkilat-ı mahsusa v süleymanın varlığından haberdar olunca v süleyman kaçmak zorunda kalmıştır. evet, mahmut sütlaç onu bir gün, sabah ezanından önceki baskında sütlaç dükkanın alt katındaki gizli kattan kaçırıp fransaya firar etmesini sağlamıştır. hatta ona refiklik edip iki yıl rahata ermesini sağlamıştır. sonradan mektuplaşmalarla sürdürdüğü ilişkisinin diğer aktörünün yanına, selim beyin kucağına dönmüştür. ancak selim bey naciye adlı bir darülbedayi talebesiyle olmaya başlamıştır. mahmut sütlaç kendini ihanete uğramış gibi hissdince v süleymanın memalik-i osmaniyyede tanınmasını sağlayan destekleyici yazılar yazmaya adamıştır. noluyo lan burda diye sorduğu o günkü sorusuna cevap bir kaç gün sonra selim beyden gelir: “gözden ırak olan gönülden de ırak olur” mahmut sütlaç adeta kendinden geçip sokaklarda bu sözü söyleyip durmuş ve zamanla bu söz atasözü sanılıp dillere pelesenk olmuştur.
devrin birkaç aliminin kendisine neden artık çoluğa çocuğa karışmadığını,
sürekli sütlaç yapmakla uğraştığını sorduklarında onlara verdiği cevap takdire şayandır:

"modern tüketime yönelik sütlaçlar yapmaktan hoşlanıyorum. insanlar, onları yedikten sonra kullanılmış bir mendil gibi atıp bir sonrakine geçebilsinler diye." *
mahmut sütlaç sadece sütlaç yapımcısı olarak gösterilmemelidir. doğru bilinen yanlışlardan biri de ona sütlaç soyadının sütlaççı olduğu için verildiğidir. bunun sebebi yüzünü sütlaca bulayarak anarşist eylemlerde bulunmasıdır. hatta bir ara arananlar listesinde başı zorlamıştır bu hal ve hareketlerinden ötürü. kod adı surat-ı sütlaç idi. sonradan bu soyadı olarak kayıtlara geçti.

anarşizmde maskenin öncüsü olarak kabul edilir. ilk olarak istemsiz bir şekilde yüzünü maskelese de -bir hadisenin havadisini duyduktan sonra sinir krizi geçirip iki tabak sütlacı kafasından aşağı bocalamıştır- sonraları bunu bir gelenek haline getirmiştir.

v. süleyman bunu saçma bulup onu şöyle eleştirmiştir: "anarşizm, suratını sütlaçlayan bir benî-ademü'l-lâ-beynin çöp bidonlarını ateşe vermesiyle değil, bilgiyle nurlanıp parlamış bir suratın güneşe sırt vermesiyle cam işlevi görüp devleti ateşe vermesiyle olur."
mahmut sütlaç’ın soyadı ile alakalı bir takım rivayetle olduğu aşikar ve bunlardan birinin sütlaç kasesini ve kimileyin de kazan kepçesiyle sütlaçları kafasına döktüğüdür. ancak bu abartılmış bir vakadan ibaret olup aslı astarıyla ilgili en emin kaynak bugün şahsî bir koleksiyonda mevcut olan “kitabü’l-teferruat yahut bencileyin kelamlar” adlı 48 sahifelik bir mahmut sütlaç risalesidir. kendisiyle ilgili önemsiz, küçük bir takım alışkanlıklarının düzeniyle ilgili notların kayıtlı olduğu defterde aynı zamanda üzerinde durulmaya değmez dün-delik olaylarla ilgili notlar da bulunmaktadır.

bir gün ebu’l-vehab, binti raif ve mahbub-zade ile giriştikleri hararetli münakaşa esnasında taarruzdaki şahıslara cavap üretmekte kısırlaşan mahmut bir kenara çekilir. mevzu döner dolaşır v süleyman üzerine gelir ki v süleyman, mahmut’un yalnız dedeoğlu değil ayni vakitte fikirdaşıdır. sohbette söz almaya her kalkıştığında diğerleri bir şekilde onun sözüne keser, bıçak ve çatal. ahval bir kaç kere daha böyle daim olunca mahmut hiddetlenir ve o sırada sehpa üzerinde bulunan sütlacı “yeteeer, êdî bes e” diye kendi kafasına boca eder. ertesi gün yine vehab, raif ile mahbubzade sütlaç dükkanında buluşurlar. batının teknolojisinin alınması gerektiğine karar verirler ve bu yolda ilkin soyadı özelliğini almanın iletişimi kolaylaştırcağı için daha makul olacağı üzerinde hemfikir olurlar. tek tek kendilerine soyadı belirlerler. sıra mahmut’a gelir. sabırsız ve umursamaz tavırlarla “hadi ama seni mi bekleyeceğiz sabaha kadar” dediklerinde mahmut “neden bana böyle davranıyorsunuz” deyip tekrar sütlaç kasesini kafasına geçirir. ve o günden sonra bu olaya şahitlik eden herkes ona mahmut sütlaç demeye başlar.

ancak bu vakanın mübalağa sanatına emsal teşkil edecek denli şişirildiği ayan beyan ortadır. çünkü mahmut sütlaç’ın ta dededen kalma sütlaç dükkanı vardır ki babaları daima sütlaç-zade, sütlaçlı-zade, sütlüaş-zade, süttü’l-aş gibi hemen aynı manaya gelen kelime gruplarıyla tanınmıştır.
v süleyman’ın ilgili entrideki sözün* aslı işe şudur:

“anarşizm, muratını sütlaçlayan bu benî-adem halkının çöp bidonlarını ateşe vermeyi de, jurnal ile numaralanıp patlamış bir suratı güneşi yırtmasına ön ayak olup devleti ateşe vermeyi de bilir"
v. süleyman'ın avrupa'da başlattığı nlb (noluyo lan burda) harekatının istanbul öncülüğünü yapmıştır.

bu harekat bir dizi eylemler bütünüdür. aristokratların evleri, eş zamanlı operasyonlarla, kapıları tekmelenip, anarşistlerin içeriye "noluyo lan burda" diye dalması suretiyle basılıyordu. bu eylemler silsilesini başlatan hareket, o sırada ingiltere'de bulunan v. süleyman'dan çıkmıştır. oxford üniversitesini gezmekteyken öğrencilerin şikayetlerini dinledikten sonra hiddetlenmiş ve rektörün kapısını tekmeleyerek kırıp içeri dalmıştır. ağzından büyük bir gürültüyle çıkan tek cümle şuydu: "noluyo lan burda?" bodur bir insanın böyle bir olayın altından nasıl kalktığı meçhuldur.

bu hareketten sonra v. süleyman'ın da içinde bulunduğu bir grup insan, kendi aralarında yediye ayrılıp eş zamanlı baskınlar düzenlemişlerdir. özellikle mektepler, bürolar ve aristokrat evleri baskına uğramıştır.

işte mahmut sütlaç da hemen bu eylemi istanbul'a uygulamış ve ilk olarak kapalı çarşı'yı basarak noluyo lan burda diye bir nara atmıştır. orada celallenen 50-60 kişilik bir grup şehrin dört bir yanına dağılıp terör saçmış, noluyo lan burda bağırışıyla tekmelenmedik kapı bırakmamıştır.

grupta iyice dellenip meclisi basmaya çalışan baklavacı mülayim öldürülünce mahmut sütlaç üzüntüsünden geri çekilmiş ve eylemler de son bulmuştur.
bir gün sütlaç yaparken, çocukluk yıllarından pek yakın arkadaşı osmanoğlu bızdık efendi'nin topladığı damla sakızlarını kendisine verip, "bunları da içine atsana mahmut, güzel olur." tavsiyesine celallenip bızdık'a "sen bu işe karışma, ağzını yüzünü s.kerim!" şeklinde cevap vermiş ve ahiretliğini küstürmüştür.
dostlar arasındaki bu nahoş diyalog hayatlarının sonuna kadar küs kalmalarına sebep olduysa da osmanoğlu bızdık efendi'nin hırslanıp kendi tatlılar zincirini açmasına, bir zengin olarak ölmesine yol açmıştır.
" osmanoğlu" adıyla satışa sunduğu sütlü tatlılarla bugün torununun torunu bile bolluk ve bereket içinde yaşamaktadır. *
dükkanına bolulu hasan usta isminde bir kişi gelmiş, sütlaç yapmayı öğrenmek istemiştir. 1 aylık deneme sürecinden sonra mahmut sütlaç gençte bir umut görememiş ve kendisine "siktir git sen dondurma yap" demiştir.

o gün bolulu hasan usta memleketine dönüp dondurma yapmaya başlamış ve günümüze kadar dondurmaları ulaşmıştır.

kendisi ufuk açıcı bir akıl hocasıydı. sütlaçlar içinde yatsın.