never let me go

ülkemizdeki gösterim adı ''beni asla bırakma'' olan mark romanek yönetmenliğinde 2011 yılının en içli görsel hadisesi.
başrollerde an education dan anımsadığım carey mulligan ve keira knightley in rol aldığı, dostluk, aşk, çocukluk, kıskançlık, bunlarla ilintili içimize attığımız ve bir daha dışarı çıkartamadığımız duygular üzerine olağandışı bir hikaye-film. kalp nasıl ağırlaşır, ve kırılgan diye düşündüğümüz ruhumuz bunca ağırlığı nasıl taşırın hikayesi. renkleri, mekanları, oyuncuları, her karesi çok özel, boğazınızda düğümlenen anların çokluğuyla, perdeye kilitlendiğiniz bir zaman dilimi. ama hepsinin üzerinde ve belki de film bittikten sonra da uzun süre içinizde kalan, kafanızda evirip çevirip nereye koyacağınızı bilemediğiniz, acımasızlık, hayat çok acımasız.

ansızın birileri gelip karaciğerinizi, böbreğinizi ve en son kalbinizi yerinden söküp almayacaktır, ama film "hayat acımaz"ın sizdeki yansımasını, yani aslında çok iyi bildiğiniz bir insanlık durumunu kulağınıza tekrar fısıldayacak. duymazdan geldiğiniz bu ses, kimbilir, bu sefer daha anlamlı gelecek.

film hakkında detaylı bilgi :

http://www.imdb.com/title/tt1334260/
--- spoiler ---

tüm hayatımızı beraber geçirdikten sonra, birbirimizden bukadar çabuk kopacağımız hiç aklıma gelmezdi... ( never let me go )
ray bradbury'nin fahrenheit 451'ini ve aldous huxley'in the brave new world'ünü anımsatan kazuo ishiguro'nun filme de çekilen kitabı. yatılı okul hailsham'da ileride organ vericisi olacakları yaşa gelene kadar çocukluklarını geçiren bir grubun, hailsham mezunu kathy'nin yıllar sonra hayatına giren iki arkadaşıyla birlikte geçirdikleri günleri geridönüşlerle anlatmaktadır. ingilizce yazılmış en iyi romanlardan birisi olarak kabul edilmektedir.
uzun zamandır erteleyip sonunda izlediğim, sonrasında ise insanı epey bir boşlukta-ifade edilemeyen bir hal ile bırakan 2011 yapımı bilim kurgu-draması.

--- spoiler ---

the island vari organ bağışı konusunu bu kadar romantik ve hisli bir şekilde işlemek gerçekten yetenek ister. çocuk oyuncular ayrı başarılı, her ne kadar keiracığımı yuva yıkan rollerinde sevmesem de kendisi rolünü doldurmuş ama esas övgüyü kathy b ile carey mulligan hak ediyor. bu kızcağız kime ne etmiş, kimin tavuğuna kış demişce hep sinmiş, kuytu köşede kalmış, bütün ömrü boyunca garibim. işin kötüsü de aslında kendisine ait olmayan bir hayatta yaşamış olması. tommy, ruth ve kathy filmin başında birçok çocuk arasında birbirini bulan, daha sonra romantik şeyler yaşayan bir üçlü olsa da üçü de insanın farklı yönlerini, eksikliklerini birbirleriyle tamamlayan, film boyunca da görüldüğü üzere birbirine muhtaç bir grup. tommy'nin oyuna seçilmediği zamanli bağırması ile sonlara doğru olan o bağrınması gülümsetiyor, zira film boyunca insanın tahmin ettiği galeri'nin kocaman bir yalan olması gibi.

""we didn't have the gallery in order to look into your souls. we had the gallery to see if you had souls at all."

ve son olarak da, filmin hem ilk hem de son sahnesi olan, her şeyi ortaya döküp insanın şurasında yumru bırakan sahnesi ile,

""what i'm not sure about is if our lives have been so different from the lives of the people we save. we all complete. maybe none of us really understand what we've lived through, or feel we've had enough time."



--- spoiler ---
alternatif bir dünyada alternatif bir insan dramını anlatan çarpıcı bir bilim kurgu filmidir. "hayır haksızlık bu" dedirtip boğazını düğümler. ben mi çok yufka yürekliyim film mi çok etkili bilmiyorum ama ağlayamamıştım bile bittiğinde. öyle duygusuz bir şekilde ekrana bakakaldım.
insanı insan yapan şey nedir onu sorguluyor film. evet karakterlerimizin insan olduğu bariz fakat bunu onlara yapanlar insan mı? *