porter

hani biz karşılaşınca, istiklalde, koşardık birbirimize, sen kaçardın benden falan. bu sefer yapamadık malesef onu. istanbul'un uzak semtlerinden gelmiş çocuk, yorgun, seksi olmaktan yorulmuş artık. koşamadık o yüzden. özletmiştir fena halde kendisini, şişen göbeğiyle beraber kalbi de mi büyümüş nedir bilinmez, ayrı bi sevimli olmuş annem. "ona" yaptığım kurabiyeleri afiyetle, elimle ağzına verdikten sonra, onu da memleketine yollamış bulunmaktayım. bi dahakine koşalım ama... *

*
izmir'in en misafirperver, en anlayışlı, en sevecen ve en küçük pirenses ayısı. bizi o kadar iyi ağırladı ki hakkını nasıl öderim bilemiyorum? bu aralar insanlarla iletişemediğim için onu çok boşladığımı düşünebilir ama emin olsun ki yeri hep bende farklıdır kendisinin. sakın bak birinden durayım biri benim porter'ımı üzer onu fransızca döverim.
o aileden biri yahu, başka açıklaması yok! varmış gibi hissedilen kan bağı ile bağlı olduğum sayılı yazarlardan. yol verdiklerini ard arda koysan izmir'den yunanistan'a köprü yapıp üstünden geçebilecekken tevazusunu koruyarak izmir sokaklarında arz-ı endam ediyor kendisi. her telefon konuşmamızda, içinde "ne zaman geliyorsun?" ve "ne olacak senin bu halin" cümleleri asla unutulmazken dedikodularla kim bilir kimlerin kulaklarını da yakıp kavurduk * kaderimde yazılı boyozland laneti içinde, benim için boyozland i boyozland yapan, çiğdemleri dökülesice bebeğim. fazla özleştik biz.
yaşlandıkça güzelleşilen yaşlarından birine daha geçenlerde giren doğum günü ayusudur. it sikmiş gibi dağ tepe tırmanıp 17 metrelik yatırlar * - uyduruk kaleler geziyor olduğum sırada "soluk soluğua kaldım annem" bahanesiyle doğum gününü sekreterim aracılığıyla kutlamış olsam da durum içime sinmediğinden bir de buradan kutlamak istedim:

doğum günün kutlu olsun turuncu balık. öperim ergen sivilcelerinden

sevdiceğini izmir'de bırakıp iş aşkına istanbul yollarına düşen en değerli yazar*.
hem cumartesi hem de pazartesi günü nur cemalini göreceğimdir, çok mutluyumdur.
askerlik günlerimde beni izmir'de kaynana dili edasıyla yalnız bırakmamıştır.
kordon boyunda yapılan kahvaltıların yeri hala ayrıdır.
kısmetse de bu yaza düğününü yapıp kerevetine çıkacağız*.
hep varolsun.
*

her istanbula geldiğinde görmezsem, koklamazsam, yargılamazsam olmaz. beni taa uzaklarda özlemesin diye bıraktığım yeşil şalı, çamaşır suyuna bastırıp geri getirmiş sağolsun. izmirin çiğdem kokulu havası falan kalmamış üzerinde. ayrıca kendisi galiba "götümü" incelemiş bütün gün, her iki lafından biri oram hani. ama ben yüzümle para kazanıyorum, sermayem orası, lütfen. * kolundan tuttuğum gibi kadıköyde fal baktırmışımdır kendisine. ama falda koca götüm dışında bi şey görememiş olacakki pek bir şey anlatmadı kendisi! * ama iyi fal bakıyor, burdanda reklamını yapıyorum ama, bana para ödemesi lazım aslında.* özelden atarım hesap numaramı canım, geçmiş borçlarını da ödersin, hani, hani, birikti baya...
ayı sözlük itiraf bile böyle bir itiraf görmedi bugün. "dili olsa da konuşsa" deyimini kırmızı çizgiler içine almak için şubat ortalarında sinsice izmir'e süzüldüğüm vakit dilini kesmek ilk işim olcek. dünya hali işte, mevzu tamamen etki-tepki meselesi, yoksa çizgimden hiç ödün vermedim. zagor hep aynı zagor'du, hadi sen de itiraf et hakverdin bana, yerimde olsan sen de aynısını yapardın.

gerçek bir dost-kardeş-arkadaş-can'dır benim sevgili porter'im.

(bkz: avm'den entry girmek)
akşam akşam kahkahalara boğmuştur.

kendisi çoluğa çocuğa karışmış, çocuğunu kreşten almış düşmüş izban köşelerine.. kocası da eminim evde tv kumandası elinde, uzanmış göbeğini kaşıyor. "canım bu düzen seni yıpratır!" desem de defalarca, kocasının ceket atmasıyla nur topu gibi bebeğini kucağına almıştır. ayrıca çirkin betty olmaktan mecburi olarak vazgeçmiş, kemik çerçeveli gözlüğü kırılmış da yere düşüp* o yüzden çerçevesiz gözlük almış bugün.

neyse canım mektubuma burda son verirken tekrar eline-diline dikkat etmen gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyorum. bi 10 güne kadar silivri'den izmir'e yorgun argın geldiğimde ilk kahvemi pırıl pırıl evinde hiç halılarına dökmeden içmeyi temenni ediyorum.
günlerdir biricik abisini ne arayan ne soran hayırsız vefasız yazarımsı yazar yazarı. sanma ki o başında kalan 3 tel saç parçası yolunmayacak, sanma ki alsancak meydanında ibret-i alem olsun diye şiddet uygulanmayacak. iş üstüne iş çıkıp izmir gezimi ertelemiş olabilirim, bu demek değil ki mart'ın ilk haftalarında gelmeyeceğim. içine mi kaçarsın nereye kaçarsın bilmem ama bunların bir bir hesabı sorulacak.

(bkz: forumlaştırılmış kişisel kişisel sözlük)
canım "rahmim daraldı" demişsin de hiç bahsetmedin bana yaptırdığın estetiklerden, en son dudaklarına serpiştirdiğin silikonu biliyordum ben. rahim estetiği zor olsa gerek, neyse ki kocan yanında. döver de sever de(!)

sözlükte ordan oraya pekiştirilen dedikodularını ta kadıköylerden duyarken ben, ne haddine saldırıya geçtiğini doğrusu anlayamadım. bunları yüzyüze konuşmayı tercih ediyorum tabi, mayıs'a ertelediğiniz istanbul gezinizi dört gözle bekliyoruz. "vay muhteşem günler!" isimli kitaba sizinle dolu bikaç sayfa ayırabilirim.

*kıçımın 2.nesil yazarı
haftasonuna biriktirdiğim enerjimi sömüre sömüre bi hal olmuş yazardır kendisi. en son geçirdiği rahim daraltma estetiği sonrasında kendini toparlayamamış belli ki.
bu adama ne dense az gelir. o kadar çok rolü vardır ki şu minnacık toplumda.. ama hepsini de eline yüzüne bulaştırmıştır hiçbir şeyin hakkından gelememektedir. dün yine işten çıkıp kreşe uğrayıp çocuğunu almış düşmüş evinin yoluna, eli işte gözü oynaşta bir "adam" beni arıyor: "zagor çocuğun ağzına bant yapıştırdım nefes alamasın boğulsun gebersin! ayh bi rahatlık vermedi 2 dakka konuşayım insanlarla!" ne kaıdnlık ne annelik görevlerini yerine getirebiliyor! canım sen emekli ol sarkmış estetik tutmayan rahminle birlikte emekliliğe ayrıl, zaten dağda bayırda mı nerde yaşıyorsan telefonun bile çekmiyor ucuzcu insan!

bana ortalık orospusu diyen rahmi estetik tutmayan insan! şu sözlüğe ulu orta tüm kirli çamaşırlarını dökerim kepaze olursun valla. istanbul'a asırda bir gelmene rağmen böylesi bir metropol şehirde dilden dile dolanan ününden bahsederim. ayrıca hiç öyle portakal pamuk activia cart curt kullanmıyorum gayet doğal yöntemlerle kendime bakıyorum! spor yapıyorum sağlıklı besleniyorum! senin gibi alsancaklarda ordan oraya kepaze şekilde gezip sürahiler dolusu biralar içip göbeğimi dizlerime indirmiyorum! gayet fit bir adamım 30 yaşında 75 kiloya düşmüş sağlıklı bir insanım! 25 yaşındasın ama* maşşallah 40 gösteriyorsun dizlerine sarkan göbeğinle en son ayaklarını ne zaman gördün sormaya utanıyorum!

sen de çalış senin de olsun! senin gibi o bar benim bu bar benim gezmedim oturdum okulumu güzelce bitirdim devletin sıcak kollarına koyuverdim kendimi! akşama kadar oturup müzik dinleyip insanlarla şen şakrak kahkahalar tabisi atarım! hem önce sen para kazan da istanbul'a gel misafir edelim seni.. kırışık ellerini de öptürelim artık kaç ay oldu..
bu sıra hiç uğraşasım daha doğrusu gerçekleri ortaya dökesim yok. kendisi hastadır. nasıl bi grip nezle olduysa telefonda konuşamıyor. yazık ona! ama o benim canımdır, dert ortağımdır, kardeşim, bugüne bugün ablaların ablasıdır. onu ailecek çok seviyor sayıyoruz. en kısa zamanda istanbula gelmesini diliyorum. çok özledim.
annem hep doğru söyler; "düşmüşe elini uzatırsın, ayağa kalktığında ilk tekmesini sana atar!" aynen de öyle oldu. bu eser miktarda yazarımsı yazara daha geçen hafta dedim ki "o benim canımdır!" ama yanılmışım koynumda resmen yılan beslemişim. hastalığı geçer geçmez beni aradı dostlar! hayatımda duymadığım hakaretleri işittim, serap ezgüsünden müge anlısına böylesi çirkef bir insan tanımamıştır. hastalığı boyunca hep arayıp nasılsın iyi misin diye yokladım, ama yüzsüz bütün emeklerimi yok sayarak; neden onunla ilgilenmediğimi arayıp sormadığımı höykürdü telefonda! ne desem az kalır, kalbim tam orta yerinden kırıldı! ona burdan cevabımı veriyorum "canım ezber hareketler bunlar, sana davranıldığı şekilde davranmaya başlamışsın belli ki, çok yazık gerçekten!"

o kadar yüzsüz ki, bütün bir haftasonu boyunca adeta sürtükler gibi şirince'lerde ayyaş bir şekilde gezip göbeğini dizlerine sarkıttı. yine orda da doğru durmayıp kavgalar üstüne kavgalar etmiştir. geçimsiz! sonra gelmiş pazartesi bana çemkiriyor. canım yemiyorum artık bu samimiyetten yoksun hareketlerini, haziranda da zagor gelmiyor izmir'lere, kırış kırış çatlamış kırk yıllık öjeli ellerini de öptürmücem! benim değil mi öptürmücem!

seni en iyi bir sezen aksu parçası paklar; lütfen!
şu sözlükte en olmaması gereken eser miktarda yazardır kendisi.

ne yiyor ne içiyor bilmiyorum ama ölümcül hastalıklarından bir türlü kurtulamamaktadır. yine hastalanmış! yalnız hastalığını da sürekli zagor'a bildiriyor. zagor vicdanlı tabi, sürekli arayıp halini hatrını sorup mesajlar atıyor. fakat bugün beşiktaş'ta oturmuş filtre kahvemi ağır bir abimizle oturmuş yudumlarken kendisi beni arayıp telefonda benimle kavga etmiştir. düşünün ki ağır abinin gözleri pörtledi kim bu diye! sesi cafe'nin içinde dışında resmen yankılandı! tek suçum onu düşünüp arayıp sormam. yine emeklerim yok sayıldı yine bütün dişi yakarışını ben dinledim dostlar, fakat bir türlü yaranılmıyor kendisine. yazık çok yazık..
sevgili sözlük artık günlük tutar gibi bu yazarın saldırılarına maruz kalıp anlatmaktan yoruldum, yıprandım. ama bugün bir seviye atlayıp porter'ın neden zagor'u hazmedemeyişini anlatacağım. duyduklarınıza inanamayacaksınız ama gerçek budur.

porter kendi deyimiyle olgun görünmektedir fakat bana soracaksanız gayet de yaşlı görünüyor. kırışmış cildi, dizlerine sarkan göbeği, sayılabilecek kadar kalmış saçı, ala ala bırakmadığı çizgiden oluşan kaşı ile baya baya yaşlı görünmektedir. tutturdu bir vakit zagor seninle tatile gidelim, güzelce eğlenir denize gireriz diye. çalışkan zagor ahretliğini kırmak istemedi bütün iyi niyetler içinde. yemedi içmedi parasını biriktirdi, iznini aldı bastı porter'ın yanına gitti. uzun bi zaman görüşmediğimiz için haliyle bi özlem giderdik sarıldık ettik ama o fettan gözleriyle sürekli beni baştan aşağı süzmesi hiç gözümden kaçmadı. zagor zayıflamış spora gitmiş fit bir vücudu olmuş. içten pazarlıklı hali beni hep tedirgin etse de yola çıktık bi defa...

o günün heyecanıyla bunları görmezden geldim. ertesi sabah uyanıp güney'e indik. güney'i de kendisi seçti olimpos olmalıymış onun tatil yeri; bol bol ormanlık alanda ayı bulabilirmiş. 1 haftalık tatilin nasıl geçeceği konusunda içimde ürperen şüphelerim varken çok da üstünde durmak istemedim. olimpos'a vardık sözlük otel ayarladık geziyoruz içiyoruz bol bol denize girip güneşleniyoruz ama o fettan bakışlarından hiç ödün vermedi porter. sürekli kıskançlık içinde beni izliyor. her neyse bütün bunlar ateşiyle devam ederken olimpos'tan kaçamak yapıp başka yerlere gidelim dedik. aslında bu onun fikriydi çünkü dağda bayırda geze geze 1 ayı bulamamıştı. başka mekanlar keşfetmeliydi; biber sürülmüşçesine yanıyordu adeta.

derken, araç olmadığından otostop çekmemiz gerekti. bu fikir de ondan çıktı halbuki zagor bekleyelim minibüsleri onlarla geçelim dedi. ama porter güneşin altında bekleyemeyeceğini cildinin kırışacağını belirterek başladı giyinmeye. şeker pembesi mini eteği altına giydiği simli beyaz konversleri ve kısacık bir tshirtle elini kolunu kaldırmaya başladı. otostop çekmeye çalışıyor fakat ne gelen var ne giden. daha sonra zagor koy götüne gitsin mantığıyla porter'ı geriye çekip kendisi yola çıkmıştır. geçmiş zaman hatırlamıyorum üstümde kot tshirt bişeyler vardı.

güneş gözlüklerini takmış karizmatik fit bir duruşla bekleyen zagor'u kim görse durmaya başladı. işte o an zagor'la porter'ın savaşı başladı sözlük.porter birden domates gibi kızardı, otoban misali kaşlarının ortasını çattı, emolar gibi ayaklaırnı içe doğru basar bir şekilde oturmuş beni resmen öldürme planları kuruyordu. ordaki kıyaslamasına yenilmiş artık aynı kulvarda olmadığımızı yani gerçekleri anlayabilmişti. daha sonra duran bir arabaya binip geriye kalan kısa tatili tripli bir şekilde geçirdik. ve zaman kaybetmeden zagor istanbul'a evine dönmüştür.

bütün mesele budur. porter hiçbir zaman zagor'u hazmedememiştir. kendisindeki değişiklikleri estetikle kapatmaya çalışmıştır yıllarca fakat nafile hiçbir derdine derman olmamıştır. o yüzden porter zagor'u sevmiyor sözlük.
nereye gidersem izimi süren yazar; artık yeter! nolur yeter! alkol almama rağmen şirretliğinden hala kafam güzel olamadı..

duygusala bağlayan tüylü bamya: 89b7d

kırk yılın başı geçimsiz insan güzel bir iltifatta bulunmuştur şahsıma. *
akşama kadar işi gücü olmayan insan modeli. sürekli her türlü sosyal medyadan ulaşması artık rahatsız ediyor. feysbuktan, instagramdan, whatsapptan, sms her türlü bir şekilde ulaşıyor. ramazan ayı'nı beklemişçesine boş uğraşları başına vurmuş durumda.

aynı zamanda geçtiğimiz haftalarda kocasının doğum günü partisine gitmedim diye de yemediğim hakaret kalmamıştır. canım o kocan o cüsseyle seni de gömer beni de. yemez içmez o adam yaşar. yıllarca hunharca biriktirdiği etleri yağları kendi kendini besler, hiç telaş yapma üstüne de 3er 5er adam gömer. kumalarını ben görürüm de sen göremezsin bi ayağın çukurda ömrün yetmez. sana inat arkandan da helva partileri verip tavanlara saçacağım helvaları. kumalarınla da sarmaş dolaş fotoğraflar çekip tüm sosyal medya şeysilerime yükleyeceğim. ahdım olsun.
baştan aşşaaa aktif olmamı kıskanan yazardır * . kendisi izmir'i baştan aşağı, sağdan sola dört bir taraftan elden geçirmiştir. en sonunda demir atacağı bir liman bulabilmiştir. logar kapağı kılıklı yazarımsı her daim beni kıskanacaksın değil mi? kendisi istanbul'a gözleri yaşlı yaşlı imrenip dururken benim istanbul'da oturup gezmemi hiçbir zaman hazmedemedi.

canım daha seninki denize çıkmadı neyin kavgası bu?
  • /
  • 5