edgar allan poe

ingiliz edebiyatının en iyilerinden ve gotik edebiyatın babası.


zorunlu edit:
bunu yapmayacaktım ama birkaç mesaj alınca yazmam gerektiği kanısına vardım. edgar baba, bittabi ki, amerikalı. ancak amerikan da olsa, irlandalı da olsa, iskoç da olsa, hatta ve hatta sömürge döneminden hintli, afrikalı bazı yazarlar bile "ingiliz edebiyatı" dahilinde ele alınır. ingiliz edebiyatı, ingiltere edebiyatı değil; ingiliz dilinde yazılan edebiyattır.
edebiyatta romantizm akımının dark sideını oluşturan kişi.

hüzünlü bir hikayesi vardır poe
un. 9 aylıkken babası evi terk eder. 2 yaşındayken annesi veremden ölür. allan soyadını ona bakan aileden ötürü almıştır fakat ne yazık ki bu aile onu hiçbir zaman kağıt üstünde evlat edinmemiştir.

13 yaşındaki kuzeni virginiaya aşık olan poe, virginiayı da zamansız bir şekilde veremden kaybeder. içki ve uyuşturucu sonunu getirir.

baltimoreda sokakta baygın halde bulunur, 2 gün içerisinde hastanede yaşamını yitirir.

acı olan dönemindeki kimsenin poe
un ölümüne üzülmeyişi, cenazesine katılmayışıdır. bunun başlıca sebebi de o dönemde poe
un yaşamını genelde diğer yazarlar ve eserlerle ilgili eleştiri yazıları yazarak sürdürmesi ve genelinde sahip olduğu "ukala" tutumudur.
her yıl, 19 ocak ta, yani doğumgününde mezarına gidip, oraya konyak ve gül bırakan meçhul bir seveni varmış.


acil düzeltme:
edgar allan poe kafasına fazla bulanan beynim ve hafızam beni melleştirmiş sanırım. doğumgününde değil, ölüm yıldönümünde ziyaret edermiş bu hayranı edgar baba yı. ilk defa 1949 yılında fark edilmiş bu ziyaretler. bu gizli hayran, yüzünde bir maskeyle zuhur eyler ve mezara üç gül ve yarısı içilmiş bir kadeh konyak koyarmış. hey gidi.
kitaplarını hayalgücünün tek gerçeklik olduğuna inanlara adayan 19 ocak 1809 doğumlu, kafası uçuk bir yazardır. the raven okunmalı, james earl jones* 'un sesinden dinlenmeli.
ville valonun sırtında bu adamın gözlerinin dövmesi vardır.
lise yıllarında zorla ezberletilen eserleri vardı ama morque sokağı cinayetleri kitabını okuduktan sonra yazarlığına saygu duyduğum şair
çocukken rahmetli necdet evliyagil'in trt'de yaptığı şiir programlarında tanıyıp sevdiğimiz şair. rahmetlinin dişleri de yoktu ya da eksikti. böyle peltek peltek bir "annabel lee" okuyuşu vardı, sanırsın ölümsüzlüğün sırrını açıklıyor. şiire öyle bir saygı, sevgi duyardı. sonra sonra edgar allan poe'yu tanıyınca evliyagil'in poe şiirlerine neden bu kadar büyük bir tutku beslediğini anladık.
çok şey bilen, çok azını yazan adam.
the cask of amontillado okunmalı. amontillado fıçısı yani. kısadır. şahdır şaaahhh...
gotik edebiyatın bence en baba isimidir. daha birkaç dakika önce bir öyküsünün- kuyu ve sarkac - daha sonuna geldim. geçen sene de ''poetika''sını ''ulan bu da mı gol değil be'' diyerek bitirmiştim. şiirlerin de dahi yazarlık zekasını konuşturur. charles baudelaire'in de dediği gibi ''bizler adına acı çekmiştir.'' bu abimiz. ayrıca şiirlerininde melih cevdet anday çevirisi olanları da tadından okunmaz. az şizofren çokça deliyseniz ve kitaplarda kendinizden bulmak istiyorsanız şiddetle taağğvsiye edilir. ha bu arada "bir düşün içinde düş mü gördüğümüz yoksa göründüğümüz" hadi iyi okumalar.
pek de edebiyat sevmeyen birisi olarak kendisine olan ilgim üniversitede daha da gelişti; epey bilinen eserleri de olsa gammaz yürek ve kara kedi gibi kısa hikayeleri kesinlikle okunmalıdır diye düşünüyorum. the following dizisinde de kendisinden epey bahsedilir, hatta hikaye poe'nun edebi kişiliği-hikayelerine atıflar içerir bol bol. bir de kendisiyle ilgili the raven filmi vardır ki son bank sahnesi epey etkiler.