the leftovers

uzun süredir izlediğim en başarılı hbo dizisi. hatta daha da ileri gidip tv tarihindeki en başarılı jeneriğe sahiptir diyorum. götümü yırtıp tüm arkadaşlarıma tavsiye etmeme rağmen hiçbiri beni sikine takıp izlemedi. başrolde oynayan justin theroux ve esofmanından sallanan afacan da dizinin artılarından. sebat edip sabırla bölümleri devirirseniz inanılmaz bir gizem-drama sizi bekliyor.
tom perrotta'nın kitabı, hbo uyarlamasının 2. sezon 1. bölümü yayınlanmış, kitabın sonu 1. sezonun sonuna denk geldiği için yeni sezondan ne bekleyeceğimi hiç bilmiyorum.
sonunda 2. sezona başlayabildiğim dizi.

öncelikle yeni jenerik mükemmel. soundtrackler üzmeye devam ediyor, max richter son albümünden sonra yeni bir şeyler üretecek mi merak ediyorum. ilk sezon finali kitabın sonuna denk geldiği için muhtemelen bu noktadan sonra damon lindelof'un yahudi yaratıcılığını izleyeceğiz.*

travma sonrası psikolojisi biraz daha hafiflemiş gibi, insanların kadere olan inancının aksine. bu dram dozunu biraz düşürüyor.

--- 2x01 spoiler ---
9.261 kişilik, hiç kimsenin the sudden departure( the rapture)'dan etkilenmediği bir kasabanın kutsal olarak lanse edilmesi ilginç. inancı fazlasıyla sağlam olan matt'in de hemen buraya taşınması, sakat karısının ise bir anda iyileşmesi de bir o kadar garip. kevin ve ailesini buraya ne getirdi bilmiyorum, ama tüm dünyanın gözü buranın üzerinde. her şey normal görünüyor depremler dışında. bölümün başındaki ilk çağlarda geçen sahnede annenin deprem dolayısıyla çocuğunu kaybetmesi ile finaldeki annenin deprem yüzünden çocuğunu kaybetmesi arasında belki bir bağ olabilir. ayrıca yüzdüğün gölün tabanının deprem yüzünden çatlaması ve tüm su ile birlikte dünyanın merkezine yolculuk fikri acayip korkutucu. yine de hiçbir sik anlamadım.
--- 2x01 spoiler ---
2. sezonunu az önce bitirdiğim dizi.
14 ekim 2011'de dünya nüfusunun rastgele %2'sinin birden bire ortadan kaybolmasıyla yaşananları anlatıyor. konu itibariyle baya esrarengiz ve gizemli olmasına rağmen türlerinden ayrılarak "neden?" sorusuna asla cevap vermiyor. ekran başında ağzınız açık kalıyorsunuz sadece. bunun üzerine sorularıma cevap bulma istediğimi terk edip sadece mükemmel yazılan bu karakterleri takdir etmeye başlayınca diziden daha çok keyif aldım.
ilk iki sezon arasında anlatış tarzı olarak belirgin farklılıklar var. dizi kitaptaki hikayeyle ne kadar uyumludur bilmiyorum ama belki de ilk sezon uyarlama olduğundan bana dizi izlemekten çok kitap okuyormuşum havası verdi. mekanlar, diyaloglar ve karakterler çok başarılı sahnelenseler de edebiyat sınırları içerisinde kaldılar. ikinci sezonda bu değişti. müzikler çeşitlendi, çekimler hareketlendi ve diyaloglar günlük konuşma havasına yaklaştı. bunu yaparken o kendine has garipliğini kaybetmedi ama dizi. iki sezonu izlerken de "the leftovers'ı izliyorum" diyebildim.
dizinin en güzel yanlarından biri karaktere has bölümleridir herhalde. bazen bir bölüm boyunca sadece bir karaktere odaklanıyor. bu yöntem hem dizinin monotonluğunu kırıyor, hem karakter gelişimi açısından diziye katkı sağlıyor. özellikle ilk sezonda nora'nın bölümüne bayıldım ben.

--- spoiler ---

kalıplaşmış bazı replikleri var bir de dizinin, çok basitler ama kalbinizden vuruyorlar bazen.
(bkz: it's okay)

--- spoiler ---
benim için şu ana kadar ki en iyi dizi olabilir, belki bir kaçıyla aynı yerdedir. diziyi bitireli 3 yıl oldu ama tadı hala damağımda.

dünya'nın %2'lik popülasyonu bir anda ortadan kaybolmuştur. dizi tam'da bu noktada başlıyor ve size geriye kalanların (leftovers) yaşadığı tramvayı anlatıyor. dizi tom perotta'nın kitabından uyarlama bir dizi. ben kitabını okumadım, eminim o da dizisi kadar iyidir ancak benim burada anlatmak istediğim dizi.

karakter dizilerini oldum olası hep sevmişimdir. bu dizinin de nitekim odak noktası o. dizinin amacı bu kaybolan insanların neden kaybolduğunu açıklamak değil. damon lindelof lost'ta çalışmış bir senarist/yapımcı ve belli ki buradan aldığı dersleri leftovers'ta çok güzel kullanıyor. ortada bir gizem var (bu adamlar nere kayboldu?) ama asla lost'taki gibi size 1 cevap verip 2193 tane soru çıkarmıyor. gizem dozu hep aynı. çünkü verdiği cevaplar hipotetik. verilen cevapların doğruluğu, bunları kabul edip etmemek size kalmış, aynı dizideki karakterlerin inançları gibi.

dizi ciddi şekilde karakter dizisi. insanlar "sudden departure" diye adlandırdıkları bu insanların kayboldukları olaydan öyle ya da böyle etkilenmiş durumda. kimisi ailesinin tamamını kaybediyor, kimisinin evlilikleri parçalanıyor, kimisi tanrıya inancını kaybediyor, kimisi iyice dine sarılıyor ancak herkes bir şekilde bu olayla başa çıkmaya çalışıyor ve biz bu duruma tanıklık ediyoruz, geriye kalan insanların bu durumla başka çıkış yöntemlerine.

dizide oyunculuk anlamında tatmin olmamamız mümkün değil. belki bir kaç yan karakterin oyunculukları sırıtabiliyor ancak baş roldeki justing theroux, carrie coon ve amy brenneman'ın inanılmaz kaliteli iş çıkardıklarını söyleyebilirim. hatta ann dowd, regina king, kevin carroll gibi bir kaç çok iyi yan karakterde mevcut dizide. oyunculuk yönünden hiç bir eksiği yok yapıtın.

dizinin felsefi yönüne hiç girmek istemiyorum şu anda çünkü ciddi anlamda içinden çıkabileceğimi zannetmiyorum. anlatmak istediği hiçbir şeyi size "işte budur" şeklinde sunmayan bir dizi olduğunu söyledim zaten. izleyicilerin felsefi görüşleri ile doğru orantılı olarak diziden alacağınız mesajda değişiyor dolayısıyla.

şimdiden söyleyeyim dizi çok ağır bir dram dizisi. ben dizinin ilk sezonunu bitirdiğimde üzerimden bir kamyon geçmiş gibi hissetmiştim, etkisi illa ki o anki halet-i ruhunuza göre değişecektir ama eğlencelik, neşeli bir dizi kesinlikle değil.

ben en azından bir şans verin derim. dizi hbo dizisi olduğu için netflix'te yok. belki digitürk'ün arşivinde filan olabilir ama o da bende olmadığı için bilgim yok. ama eminim eski yöntemlerle diziyi izlemek oldukça kolay olsa gerek şu günlerde.