zamanında magazin gündemini uzuuun bir süre meşgul eden; çağla şıkelin şenol ipeke gönderdiği sms mesajının içeriği. zamanında çokça çekmişliğim vardır arkadaşlarıma bu smslerden.****
kitap okumuyorum. okuyamıyorum. eğer bir kitabı 1 hafta içinde, hatta 5 gün içinde bitirmezsem o kitap kalır öyle, okuyamam. ama gidip kitapçılarda 2 saat dolaştığımı hatırlarım. bakmayı ve almayı çok severim, nedendir bilinmez. bir duvar boyunca kitabım olsun isterim her zaman ama okuyamıyorum, okumak istiyorum ama beceremiyorum.
türkiye kıyılarında envai çeşit sahil kenti ve kasabası dururken gidilmesi gereksiz adadır. hatta ada romantizmi yaşamak istiyorsanız mis gibi bozcaada varken bahis konusu yapmak bile saçmadır. ama bazı pozitif yönleri de yok değildir. kendi deyişleriyle gıprıs şiveşi pek sevimli pek hoştur. yerli tanıdıklarınız da varsa ada mutfağını deneyebilir orgazmik tatlarla haşır neşir olabilirsiniz. girne en güzel şehirdir(kale ve çevresini mutlaka gezin). diğer şehirleri(ki şehir demeye bin şahit ister) turisitik açıdan gezmek için ideal değildir. hele başkent lefkoşa faciadır. ada suyu sıcaklığı bir hayli sıcaktır. güneyde olmasının etkisiyle su sıcaklığı mersin, antalya kırması bir derecede sabittir. gelelim negatif yönlerine. kıbrıs çok pahalı bir yer. ev kiraları, markette satılan şeyler, otel fiyatları herşey abartılı bir fiyata sahip. genelleme yapmak istemem ama ada halkı da tembel. dolayısıyla hizmet sektörü de çoğu zaman vasat ve vasat altı. adada su sıkıntısı var. musluktan akan suya da güvenmeyin. türkiye'den gelen türklerle ilgili inanılmaz bir önyargı var. türkiye'nin türk nüfusu artırmak için mersin, adana ve hatay'ın varoşlarından gönderdiği yığınlar malesef ada kültürüne uyum sağlayamamış. adalıların da kibirli ve tuhaf ayrımcılığı garip bir kontrast oluşturuyor kıbrıs'ta. birde yerliler uyduruk işlerde çalışmak istemiyorlar ama inşaatlarda ve diğer basit işlerde çalışmak için gelen vatandaşlara da laf ediyorlar. işin ilginci yerlilerin bu biz ve siz kavgasının temeli pekte sağlam değil. ada kültürüne uyum sağlayamayan yığınları anlıyorumda kendilerine mal ettikleri o kültüre ait pek birşey göremedim. gördüğüm şey müthiş bir ingiliz hayranlığı ve para hırsı oldu. güney kısmına geçme şansı da yakaladım. türk tarafından tamamen farklı yer güney kıbrıs. ab'den gelen yardımlar ve kara para güneyi resmen ihya etmiş. aynen türk tarafında olduğu gibi kumarhane turizmi burda da geçerli. türklerden nefret ediyorlar. işin en acıklı yönü adada beraber yaşama deneyimi olan yaşlılar türklere karşı daha normal hisler beslerken genç nüfus türklerden hem korkuyor hem de tiksiniyor. larnaka en büyük kentleri. turizmden ciddi olarak faydalandıkları belli. lakin aynen yunanistan gibi iflas ettiler. akıbetleri şimdilik belirsiz. demem o ki kumarhane, temiz deniz ve bazı lezzetli seçenekler dışında kıbrıs'ın pek bir numarası yok. illa gideceğim diyenler aşırı sıcak olan temmuz-ağustos yerine haziran-eylül aylarını tercih etsin...
2009 yılında düzenlenen davos zirvesinde sarf ettiği kelime. konu filistindi ve israil e laf sokuyordu, moderatör sözünü kesince bu şekilde tepki vermiş ardından da salonu terk etmişti.
yıllar sonra bugün istanbul sokaklarında -kısa bir süreliğine olsa da- zaman geçirmeye başlamış yazar. biraz geç -3 sene- de olsa tatilini dolu dolu geçirmesini dilediğim, gerçek hayatta fikirleri ve söyledikleri ne ise sözlükte de yazdıkları bire bir aynı dost.
bir bölümde sıdıka,amerikan başkanına;dünya barışı için taahhütlü kargoyla aşure yollar.babası da bunu duyunca:"elin herifine ne diye aşure yolluyorsun,kaltak" deyip,sıdıka' yı balkona kapatır.sabaha kadar ayazda kalıp üşüten sıdıka'yı annesi alır ssk hastanesine götürür.işte bölümün asıl bombası burada patlar.sıra çok olunca annesi kalkar öndekilerden fiş çalmaya gider. sıdıka:"anne,beni burada bırakma,bak vallaha böbreğimi,ciğerimi çalıp götürürler" der. annesi gider bir beş dk. sonra döner,elinde "abdullah" yazan bir fişle geri döner.kapıdaki hemşire:"abdullah gelsin" deyince,bunlarda ayağa kalkar kapıya yönelir.hemşire:"hoop!bacım. abdullah dedim,senin kızın adı abdullah mı?" der. annesi de "babası hep erkek bekliyordu,ondan adını abdullah koyduk" der.hemşirede inanmaz ama yinede alır bunları içeriye.
ne güzel diziydi be!
istanbula ilk geldiğim zamanlarda 2010'da kiralık ev bulamamıştım kafama göre, arkadaşların yanında kalmışlığım olmuştu. kendimi sığıntı gibi hissediyordum.
alttaki yazar, yemek olarak özel bir tarifin var mı?