arap baharı

petrol rezervlerini eline geçirmek isteyen süper güç olarak adlandırılan ülkenin, rezervlerin neredeyse tamamının bulunduğu arap ülkelerine "demokrasi" getirmek adı altında çıkardıkları ayaklanmaların genel adı.
plan tüm arap ülkeleri için aynı şekilde işliyor, dışarıdan bir grup normalde refah içerisinde * yaşayan halkın arasına karışan provokatörler daha iyi şartlarda yaşamak için düzenin değişmesi gerektiğini ve bunun da ayaklanma sonucu elde edilebileceğini öğretiyorlar. sonrasında çıkan ayaklanma sonucu mevcut düzen yıkılıyor, demokrasi adı altında asıl hedef olan petrole ulaşılıyor...
"büyük arap yarımadası projesi" veya "petrol yağmalama projesi" de denilebilir. *
banu avarın konu hakkında yayınlanmış harika bir belgeseli de bulunmaktadır. bence herkesin mutlaka izlemesi gerekiyor...

1. bölüm :
http://kisalt.be/ibznwu

2. bölüm :
http://kisalt.be/e4kv76
sözlük yazarlarının çoğunlukla, hakkında yanlış bilgiye sahip olduğu, arap coğrafyasında başgöstermiş geniş yığın haraketlerinin genel adıdır.
olaylar 17 aralık 2010 da tunusda, muhammed buazizi adında üniversite mezunu işsiz bir gencin, meyve sebze sattığı işporta arabasına polisin el koymasını protesto etmek için kendini yakmasıyla başlamış, kısa sürede artan protestolar, 23 yıldır ülkeyi tek adam olarak yöneten zeynel abidin bin alinin , 14 ocak 2011 de ülkeden kaçıp abd nin bölgedeki en önemli müttefiki olan suudi arabistan a sığınmasıyla tunusta dinmiş, ama bir domino etkisiyle diğer bölge ülkelerine yayılmıştır. tunusta kitleleri harekete geçiren şey, sosyal adaletsizlik, gıda fiyatlarındaki önlenemeyen enflasyon, siyasi yozlaşma ve demokratik talepleri karşılamaktan uzak otoriter bir yönetimin varlığıdır. özellikle bin ali nin eşinin mensup olduğu trebelsi ailesi, bizdeki özal, çiller demirel yada erdoğan aileleri gibi inanılmaz bir zenginliğe ve nüfuza sahiptir. şimdi durum böyleyken, kalkıp, " ya amerikan emperyalizminin oyunları bunlar yeaaa " gibi ucuz yorumlar, durumu anlamamızı gerçekten sağlar mı?

devam edicem efenim...
madem benim yazdığım entry den sonra ortalık biraz hareketlendi, kaldığımız yerden devam edelim. en son tunusda kalmıştık. öncelikle şunu söyleyelim, tunusta petrol yok. tek geliri turizm olan küçük bir ülke. bu yüzden tunusda devam eden devrim, emperyalist ülkeler tarafından biraz da kaygıyla izlendi. zira bin ali ailesi, onlara sorun çıkaran birisi olmamıştı hiç. olaylar mısır a sıçradığında yine müdahaleden bahseden çıkmadı. mısırda da petrol yoktu çünkü. mübarek rejimi de, bölgede, emperyalizmin en sıkı dostlarından biriydi. israilin güvenliği için elzem bir partnerdi mübarek. tunusta ve mısırdaki devrimleri, emperyalizmin oyunu, dış mihrakların kışkırtması olarak nitelendirmek, bu ülke halklarına hakaret, bu ülke diktatörlerine de yalakalıktır.

olayların libya, yemen, bahreyn ve suriye ye sıçraması uzun sürmedi. bahrayn de çoğunluk olmalarına rağmen, azınlık sunni hanedan tarafından yönetilen şiilerin isyanı, körfezde isyan bayrağı görmekten ödü patlayan, abd nin kankası suudi monarşisi tarafından tanklarla bastırıldı. ve genelde batı basınında fazla yer bulmadı. yemen devrimi yine aylar sürdü ve çok kanlı geçti. buna rağmen emperyalistler tarafından üvey evlat muamelesi gördü. yemenin 32 yıllık diktatörü, suudiler ve amerika açısından güvenilen bir müttefikti ve devrilmesi bu güçlerin işine gelmeyecekti.

libya devriminin en başından itibaren emperyalistlerin devreye girdiği, isyancıların silahlandırıldığı, ve devriminin halktan çalındığı doğrudur. libyada güçlü bir muhalif geçmişin, entellektüel birikimin olmaması, anlaşmazlıkların aşiret kavgaları düzeyinde olması, emperyalistlerin müdahalesini kolaylaştırmıştır. ayrıca libya, tunus misir, bahreyn ve yemenden farklı olarak petrol zenginidir. yani emperyalistler açısından libya halkının kendisine bırakılamayacak kadar önemlidir.

şimdi kısacası özetlediğimiz bu süreçte bazı şeylerin altını çizmekte yarar var.
bu saydığımız bütün ülkelerde, her biri 30 yılı aşmış, babadan oğula geçen diktatörlükler var. her biri emperyalistlerin en gözde müttefiki.. israilin güvenliğini tehdit etmiyorlar... her türlü baskı, suistimal, rüşvet, insan hakları ihlalinin rutin olduğu yozlaşmış hanedanlara karşı halkın büyük bir tepkisi var. her birinin emperyalistlerle ticari askeri anlaşmaları var. dolayisiyle, emperyalistlerin, bu ülkelerdeki yönetimleri devirmek için bir nedeni yok. zamanında kaddafi sovyetlere yakın, abd ye uzak bir profil çizip biraz çizmeyi aşmış ama hemen sirte körfezi operasyonuyla burnu sürtülüp hizaya getirilmişti. berlusconinin en yakın kankası idi. batı basınına bolca karikatür malzemesi veren bir meczup, emperyalistler için biraz tuhaf, eğlenceli, ama yine de zararsız bir müttefikti.

hal böyleyken, yok efenim, ne devrimi, ne demokrasisi, ne halk yığınları.... hep amerikanın oyunları diyip, sokağın devrimci öfkesini yok saymak, sanırım biraz, bilinçaltımızdaki arapları aşağılayan, bunlardan bi bok olmaz diskurunun politik jargonumuza yansımasıdır. evet arap baharı vardır. aşağılanmış ve yoksul bırakılmış arap sokaklarının, eli kanlı diktatörlüklere karşı başkaldırısı vardır. evet islamcı nitelik ağır basmaktadır. bunun da sebebi bu diktatörlüklerin, büyük ağabeyleri abd nin telkinleriyle, kendi ülkelerindeki sol, demokratik muhalif gelenekleri sürekli bastırmasıdır. başka ne bekliyordunuz ki? buna rağmen bu devrimler özünde halkçı ve anti emperyalist karekter taşır. devrimler başladıktan sonra emperyalistler durumu kendi lehlerine çevirmek için müdahaleler yapmışlar ve yapmaktadırlar. libyada işi sıkı tutup en başından müdahil olmuşlardır. ancak en son yaşanan abd konsolosunun öldürülmesi de gösteriyor ki, direk emperyalist müdahaleyle kotarılmış libya devrimi bile, emperyalistler açısından işlerin bundan böyle eskisi kadar kolay olmayacağını göstermiştir. bu devrimler nereye eviler bilinmez.. bunu zaman ve bu büyük oyundaki güçlerin performansı belirleyecek. ama bundan sonra arap halkları da, figüran değil oyuncu olarak yerlerini alacaktır. çünkü güçlerinin nelere yettiğini gördüler. arap toplumları gibi geleneksel toplumlarının , elbette 3 günde norveç isveç gibi demokratik toplumlara evrilmeyeceği açıktır. ama açık olan, ortadoğuda artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

suriyedeki süreçle ilgili yazmaya devam edeceğim, zira en karmaşık olan kısmı suriye... yukarıda anlattığım süreçte öyle küçümsenecek bir süreç, hele hele tamamlanmış bir süreç hiç değil. konformist " emperyalizmin oyunları" açıklamanız, böyle karmaşık bir süreci anlatmaya kafi gelmez... şimdilik öpüldünüz.
bir arkadaşımın konuşma arasında duyup* "o nasıl bi baharattı ya ? hiç duymadım ben onu" diye tepki verdiği cümledir.
daha doğru tanımı için (bkz: sünni baharı)
ayrıca medeniyetler ittifakı/çatışması konusunda ilk ciddi sınavdır . baharla birlikte tasfiye olan eski sovyet dostu baas kadrosunun yerine gelen müslüman kardeşler arap coğrafyasına serbest piyasayı ve sonucunda sekülerizmi getirip batı medeniyetiyle iitifak mı yapacak , yoksa devletçi ve ümmetçi politikalar izleyip batıyı karşısına alıp çatışacak mı ?
yoksulluk, işsizlik ve demokrasi eksikliğine karşı tunus'ta fitili ateşlenen kitle hareketiydi. lakin bir süre sonra ne idüğü belirsiz dış kaynaklı bir devrim hareketine dönüştü. kaddafi, esad, mübarek gibi diktatör ve soyguncu hanedanlara direnmek ve onlara karşı demokratik mücadele vermek iyi güzelde yerine ne koymak istediğini bilmezseniz bu iş çok zor. sırf bu yüzden arap devrimi'nin en önemli ayağı olan mısır bir felakate sürüklendi. mısır'da mübarek'i düşüren ve halk hareketini başlatan seküler genç kitle ve liberaller seçimlerden ağır bir yenilgiyle ayrıldılar. yine mısır'da kendi iktidarını ve liderlik sultasını güçlendirmek isteyen müslüman kardeşler anayasayı şeriat kanunlarına göre revize etti. halk tarihinde görülmemiş biçimde ikiye ayrıldı. çatışmalar hala sürüyor. tunus'da iktidara gelen islamcı parti ülkedeki sosyal hayatı tamamen traşladı. içki, kadın hakları ve üniversitelerle ilgili bazı yasalar revize edildi. türkiye'den sonra laik hukuka sahip sayılabilecek yegane ülke tunus bugün zina için kırbacı tartışıyor. libya ise kabile kültürünün devam ettiği bir ülke olduğu için gelecekte neler yaşanacağı belirsiz. suriye'de ise esad'ı devirmek için olabilecek en kötü yol seçildi. sünni islamcılardan oluşan blok, batı ülkeleri ve bazı körfez ülkeleri tarafından her yönden destekleniyor. şimdi suriye'de yaşananlar arap baharı'nın ne yöne doğru evrildiğini kanıtlar nitelikte. arap baharı'nın en büyük problemi bir ideolojisinin olmamasıydı. ayrıca bu kitle eylemlerini sürükleyecek fikri altyapı yoksunluğu ve karizmatik lider eksikliği de bu bahar şiddetli kışa çevirmiş durumda. zaten başkasının parası ve yardımıyla ne devrim olur ne de demokrasi. öyle acıklı bir durumki demokrasi isteyen ülkelere bir bir şeriat ya da sulandırılmış şeriat geliyor. yetmiyor doğal kaynakların yönetimi bu bahara yardımcı olan ülkelere sonuna kadar açılıyor. zaten aklıbaşında herkes suudi arabistan, katar gibi pespaye devletlerin bu bahara çılgınca para akıtmasından arap baharı'nın rengini çözebilir. söyleyebileceğim son şey bu kadersiz ülkelerin bir kucaktan başka bir kucağa yuvarlandığıdır. keşke gerçekten bir devrim olsaydı...
arap uyruklu bahar adlı bir kadın*