ayrılmış bir anne babanın çocuğu olmak

diğer çocuklarla arasında fark olmayan ancak çıplak gözle bakmak yerine daha derinlere nüfuz ederek görmeye çalışıldığında daha güçlü oldukları fark edilen çocuklardır.

"özlem duygusunun bölünmezliği" kuralının zaman zaman istisnasıdırlar. anne ve babayı birlikte sevmek yerine; bazen ayrı yerlerde ve zamanlarda fiziki engellere takılmak zorunda kalışları; yer yer "her nerde değilsem orayı özlüyor ve orda olmak istiyorum" aforizmasının kanıtı gibidir. boşanma ve fiilen ayrılık hallerinde yaşla ilintili olarak; unutmak istenilen duygular ve yeniden hatırlanmak istenen anlar ikileminde her insanın yaşadığı, ancak olabildiğince çabuk toparlanma ile sonuçlanan geçişli hislerin etkileridir bunlar.
keşke o çocuklardan biri de ben olsaydım.
neyse artık çok geç.
sürekli ve şiddetli kavga eden anne babanın arasında kalmaktansa boşanmış bir çiftin çocuğu olmak daha az travmatiktir. annemle babam ayrıldığında sevindiğimi hatırlıyorum çünkü sürekli kavga ediyorlardı evde. bir tarafın evde olmaması kavgaları dindiriyor tabi ama o taraf hep eksik kalıyor ve yeri malesef dolmuyor. arkadaşça ayrılıp iki tarafın da düzenli olarak çocukarını görmesi en sağlıklısı sanırım ama çoğu insan boşanıp velayeti karşı tarafa verince çocukları da boşuyor.
sanıldığı kadar hüzünlü olmasa gerek. asıl hüzünlü olan bir tarafın çocuktan da ayrılmış olması.
anne babasından yeteri kadar sevgi gör(e)meyen çocuklarla benzer şeyler hissediyorlar sanırım. ve bence güçlü olabilenleri, öldürmeyen her darbeyi başarıyla aşıp bunu, savaş repertuvarına almış kimselerdir. bi de olamayanları var ki, sanırım (yine) onları da oğuz amca anlatıyor.
anne ve babasının ağır aksak devam ettirdikleri evliliklerine katlanan çocuğa göre daha şanlı çocuktur. çünkü kavga ortamında büyüyen çocuk tüm olayın içindeyken bu çocuk en kötü ihtimalle olayları 3. kişi olarak dinler. eğer anne ve babası bilinçli bir şekilde boşandılarsa buna bile maruz kalmaz.
evliliğe inancı olmamayla sonuçlanabiliyor.
erken büyüyen cocuklardır.