çoğumuzun asla evlenmeyip çocuğu olmayacağı gerçeği
üzerine düşündüğüm bir konu. olay baba olmayı deneyimlemekten ve evlat sevgisinden ziyade yaşlandığında, annen baban hayatını kaybettiğinde, kardeslerin kendi hayatlarini kurduklarinda yapayanliz kalmak. korkunç bir durum değil mi? yaşlanmak, daha dogrusu birisine muhtaç olma durumu çok berbat ve hayatin gercegi. kendi evladin oldu mu sana kosturacak birileri oluyor ama ya olmadiginda?
harika bir durumun olmasıdır. bir çocuk yetiştirmek günümüzde hem ekonomik hem psikolojik olarak inanılmaz yorucu.
yaşlandığım da bakar kafasıyla çocuk yapmak zaten aşırı bencilce bunun yerine iti bir birikim yapıp güzel bir huzurevine yerleşmek.
ayrıca her çocuk sana yaşlanınca bakacak siye bir garanti yok.
mesleğim gereği yaşlı hastaları çöm görüyorum. bir sürü çocuğu olduğu halde bakımsızlıktan yarası kokup kurtlanmış, yarak yarası olmuş hastaları gördüm. hatta ölüm haberini vermek için aradığımda ki 4 çocuğu vardı kimse ölüm işlemleri imzası için gecenin 1 de gelmedi bile.
yani minnoşlarım daha gelecek kötü günler için kendinizi şimdiden üzmeyin. çocuk sahibi olma isteği 40 dan sonra geçiyor zaten. çocuğa yatırım yerine yeğenlerinize yatırım yapın
ben lezbiyen biriyle anlaşmalı evlilik yapmayı düşünüyorum. bence gayet mantıklı. çocuk yapacağız, dışarıdan standart bir türk ailesi gibi gözükeceğiz. ama seks yapmayacağız.
hamdolsun ki çocuk sahibi olmak gibi bir gaflete zerrece imrenmiyorum
çocuk sahibi olmak toplum tarafından ittirilen bir karar ve gerçekten düzgün karakterde bir çocuğunuz olursa bu başınıza gelmiş harika bir talih oluyor. öte yandan bu işin garantisi yok, ne kadar iyi niyetle buyutseniz dahi berbat karakterli, bir halta yaramayan, ömür törpusu, sadece sizden götüren çocuk sahibi olma olasılığıniz da gördüğüm kadarıyla hiç de düşük değil, belki daha bile yüksek. dolayısıyla zaten yasaminizin doğal seyrinde çocuk yapamayacak gözüküyorsaniz, bundan dolayı çok ahlanip vahlanmayabilirsiniz. başka neyi daha iyi yapabilirime odaklanmak daha iyi bence.
çok da matah değil, zaten soy sadece kanla ilerleyen bir şey de değildir.
isabel allende'nin bir karakteri torununa yazdığı mektupta şöyle der :"damarlarında benim kanımı taşıyan daha başkaları da olduğu halde benim duygusal soyum seninle birlikte sonra eriyor."
bunu okuduğumdan beridir aklımdan hiç çıkmayan bir tamlama bu "duygusal soy".
bu bir yeğen olabilir, öğretmenseniz bir öğrenci olabilir, bir dost olabilir, o dostun çocuğu olabilir. belki kediniz köpeğiniz kuşunuz onların yavruları bile olabilir. nasıl ki aile kan bağıyla olmuyorsa, soy da sadece sizin hücrelerinizle taşınan bir şey olmasa gerek. belki yaşlanınca bu fikrim değişebilir, şerh düşmüş olayım, şimdilik böyle düşünüyorum.
kafaya takılmaması gereken bir gerçek. yalnızlıkla ve sevgisizlikle mücadele etmek çok daha önemli.