eli sıkı olduğu gibi devletin ağzının da sıkı olduğunu anlamaya yarayan cinayetlerdir. olay bir de yıllar içinde bulunuyormuş hissi verilerek halkı oyalamak ve sonunda zaman aşımında davayı düşürmek gibi bir formülle şekilenir.
ben değilim, içimde işlenen cinayetlerin faili ! onlar meçhul, onlar silik anılar girdabında birer gölge. bazen unutulan bir mesaj, bazen küçümseyici bir bakış, bazen göz kapaklarımı kesip koparan bir söz, bazen yeşil bir elbise, bazen yıkılan/yakılan bir köy, bazen annemin gözyaşı, bazen darağacında bir ip; şekli şemali belli değildir boyar kendini her isme; modernlik, iyilik, ahlak, büyüklük, aile, intikam, dost, düşman, toplum, milliyetçilik, vatan, aşk, tutku, sevgi...... adı her ne olursa olsun her değer bir rahimdir ve içine atılacak bir tohumu bekler. hava akciğerlerine dolduğunda ortaya çıkan şey şiddettir.
şiddetin canımı acıtıyor, acım şiddet doğruyor, şiddetim can yakıyor..
true crime'a bayılan biri olarak aydınlatılmadığı için maktul/maktulelerin ruhunun huzura kavuşmadığını düşündüğüm aklımdan çıkmayan birkaç tanesi şöyle:
1) kris kremers & lisanne froon: bu en üzüldüğüm vaka olabilir.