kampüs yerine külliye

tbmm başkani cemil çiçek'in türk dil bayramında dile getirdiği önerme olmuştur. kampüsün yabancı kökeni yerine eski karşılığı olan külliyenin kullanılmasının daha doğru olacağını sölemiştir kendileri. padişah 1. tayyip'in gözüne giren sadrazam cemil paşa'nin bir sonraki açıklamaları merak edilmektedir. araştırmacaı bankacınız bankacibear istanbul teknik üniversitesi boğaziçi külliyesinden bildirdi.
külliyenin arapça olduğunu bilmeyen cahil kafanın yaptığı açıklama. ciddiye almaya gerek yok. ha ingilizcesini kullanmışsın ha araçasını ne fark eder? türk dil bayramında önerdiği şeye bakınca türkiye, türkiye olalı bu kadar cahil insanlarla yönetilmedi deyip insan isyan ediyor.
arap dil bayramına hazırlıktır. arap baharı da kapıda zaten.
kelimelere takılmamak gerekir, demek lazım. zira, ha arapça bir kelimeyi latin alfabesiyle yazmışsın, ha avrupa dillerinden devşirdiğin bir kelimeyi latin alfabesiyle türkçeleştirdiğin şekliyle yazmışsın. bir alfabeyi alıp kendi diline uygun şekilde düzenleyip kullanmakla ne kadar senin oluyorsa, bir kelimeyi alıp kendi dilinin kullanım özelliklerine göre yeniden üretmekle de o kadar senin olur. mesela, ingilizler kelimelerin etimolojik kökenlerini ciltler dolusu araştırmışlardır: hangi kelime nereden? hangi tarihte geçmiş? hangi anlamlarda kullanılmış? bilirler. "yoğurt" kelimesi ingilizce'ye türkçe'den geçmiştir. hiçbir ingiliz "yoghurt" derken yüksünmez. önemli olan "kelime" nin geçmişi değil, yeni dildeki bulduğu hayattır. kelimeleri kullanırken kişisel seçimler vardır: bazıları "eski" kelimeleri, bazıları "yeni" kelimeleri seçer; bazıları "yerli" , bazıları da "yabancı". gündelik hayatını 200 kelimeyle idame ettiren bir halk için yeni kelimelere "hayat" üflemek onlarca yıl sürebilir. bütün kelimeler ölü doğar çünkü.
öncelikle türk dil bayramında böyle bir öneride bulunmak az biraz gözü karartmayı gerektiriyor. zira türk dil bayramı öteden beri öztürkçecilerin hakim olduğu bir alan ve gün. gözü karartmak durumu kampüsün yabancı kökenli oluşundan dem vurup yine "yabancı" kökenli olan külliyeyi önermektir. yani gelecek eleştirilerin hedef noktası baştan belli: bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

mezun olduğum üniversitenin kampüslerinin resmi adı yerleşkeydi. üniversiteli olma yoluna girdiğim devirde yalnız yerleşke ismini duyduk. ve böyle kullandık:

"yerleşkeye geçeceğim, fotokopi falan.."

ama kampüs her zaman daha havalıydı. evet havalı. bu kadar. iki binadan ve üç ağaçtan ibaret olduğu alana ismen de olsa bir hava katıyordu. ama hiç bir zaman orası kampüs olmadı. tam olarak yerleşke. gidip yerleşiyor ve sonra topuklayarak evli evine köylü köyüne. neyse.

daima öztürkçeciliğe karşı çıkmış biri olarak külliye önerisine sıcak baktığımı söyleyemem. fakat külliye kelimesi yabancı kökenlidir diyenler halt ediyor. yüzyıllarca kullanılmış ve bu toplumun eğitim, kültür,sağlık gibi alanlarının can bulduğu bu alanın ismine yabancı demek abesle iştigal etmektir. tarihsizlik ve düpedüz densizliktir. cehalet diyelim ya da. ya da fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olmak. belki de resmi ideolojinin kafalara mıhladığı bir bilgi. her ne haltsa. tam olarak o.

osmanlı macerasında kazandığı anlam ve ifade ettiği yapılar bütünü kampüs kelimesine belki eşdeğer. ama gözden kaçırılan şudur kanaatimce: külliye, medrese batı uygarlığının tahakkümüne karşı koyamamış bir medeniyetin, osmanlının mahsülü. medrese ve üniversite savaşında batının biliminin doğduğu binalar bütünü, kampüs kazandı. ve o yapılar birliği tam olarak t.c. ile tarihe gömüldü. kaybetmek zorundaydı, çünkü bilim üretmiyordu. külliyeye dinsel bir anlam yüklemek gibi bir niyetim yok. kampüsün ne mal olduğu ortada. çünkü ikisi de din sayesinde var oldu. değişim önemli olan. dönüşüm. evrim. ha "bugün türkiyede bilmem kaç yüz üniversite elma topluyor be adam!" deseniz eyvallah çekerim. orası ayrı bir mevzu.

fakat alternatifler her zaman var olmalı. buna inanırım. bir medrese açılır. ve bir kaç asır önceki savaşı tekrar başlatır. külliyelerinde donanır ve saire. cemil meriçler yetiştirir. ne âlâ. ancak laikliği bilmese de en azından muhafazakarlığı can yakmayan toplumumuzun günden güne dini sorgulamayı kenara bıraktığına, mecbur bırakıldığına şahit olduğum için bu bir şey ifade etmiyor bana. ve direk aynı seviyeden cam kırıp kaçmayı tercih ediyorum: "madem yabancı kökenli kelimeler bu kadar can yakıcı üniversiteyi evrenkent yap da görelim!"
kent kelimesi mi? gerçi bin yıllık külliyeye yabancı diyenler bilmem kaç binlik soğdça kent kelimesine de yabancı der. neyse en güzeli çekirdek çitlemek.

(bkz: cumhuriyet sözcükleri)
ne çay ister gönül ne de kahve; gönül sohbet ister çay-kahve bahane, deyişini anımsatır.
amaç belli: gündem değiştirmek ve toplumsal enerjiyi abidik-gubidik alanlarda israf ettirerek, pislikleri örtmek!