toplumsal cinsiyet

toplumun kadın ve erkekten beklentileri ve bireylerin bu beklentiler doğrultusunda yüklendiği sorumluluklar. pembe ve maviyle başlayan hayat, evcilik oyunundaki zorunlu anne, baba rolleriyle devam eder. sonrasında erkek asker olur, kadın ev kızlığından ev hanımlığına terfi eder. aksi söz konusu olduğunda toplumsal baskı devreye girer ve dışlanırsınız.

(bkz: ev hanımı)
üniversitedeyken iyi ki almışım dediğim ders. aslında çok irdelenmesi gereken bir konudur toplumsal cinsiyet. toplumların cinsiyete dayatmalarını ele alıp,bireyi nasıl tek tip yaptığını iyi gösterir.

hani mesela diyorsunuz ya çoğu zaman "üfff feminenleri sevmiyorum,abi erkek dediğin erkek gibi olmalı",işte o düşüncenin aslında sizin düşünceniz olmadığını,toplumun düşüncesi olduğunu gösterir toplumsal cinsiyet. vs vs

aslında ülkemizin çoğunluğunun bu konuda bilinçlendirilmesi lazımken hiçbirinin neredeyse haberi yoktur. fakat eşcinsellerin ve biseksüellerin bundan habersiz olması bana hem biraz komik hem de ayıp geliyor.böyle güzel bir başlığın,bu denli boş olması üzücü.
toplumların düzeni sağlamak (!!!) için kendisini oluşturan bireylerin beyinlerine doğumundan itibaren yaptığı kodlama. beynimizin bir yazılım programı gibi işlenmesi, kodlanması. bu süreç toplumla ilgili bütün dinamiklere yansır ve beklentiler bu yönde oluşur. doğal olarak toplumda kurgulanan bütün olaylar bu süreçlere göre düzenlenir. bir erkeğin bir erkeğe, bir kadının bir kadına aşık olması bu süreçlere aykırı olduğu için sistem alarm verir. kodlanan program çökmesin diye aykırı davrananlara virüs muamelesi yapılır. devreye antivirüsler (toplumsal baskılar hatta toplumsal şiddet) girerek eşcinsel ilişki gibi virüsler ortadan kaldırılmaya çalışılır. bu sayede toplumun yani sistemin devamlılığı sağlanmış (!!!) olur. zaten bütün amaç devamlılığı sağlamak için sapmaları önlemektir. çözüm toplumsal değişimdir ki yıllar, on yıllar ve hatta yüzyıllar alabilir.
her şey "benim" demekle başladı, mülkiyet kavramı çılgınca ruhun tüm hudutlarını zorladı. sonra kontrol altına almak istediler kadın ve erkeği yarattılar bekaretle mühürlediler ilişkileri. miras sürekliliğin teminatı idi. kimden olduğu belirsiz çocuklar birer küfür ilan edildi. devlete tuğla düzende irmikti. ahlakı öğrettiler matematiği saklarken. her söz bir hizmetti baştan koyulmuş kurallara bütün ihlaller aşağılamalara gebedir. elbiseler cinsiyet kazandı renkler, isimler, sıfatlar... kendimizi gerçekleştiremediğimizde üzerimize biçilmiş kılıflara büründük. yaşamak böyle daha kolaydı. düşünmeden...

ne kadarınız gerçek(?)
aslında cinsiyetlerin rolünü tanımlayan terimdir. cinsiyetle genelde kol kola gider ama zaman zaman farklıdır. mesela kimilerine göre tansu çiller adlı biyolojik olarak kadın kişi gerek işinin geleneksel olarak erkekler tarafından yapılması, gerekse kocasına soyadını vermesi ile cinsiyeti ve toplumsal cinsiyeti bir birinden farklı kişilere örnek verilebilir. bu durum 60ların sonundan itibaren 2000lere kadar türkiyede çeşitli siyasi akımalrdaki etkin kadınlar için de söz konusudur
toplumsal cinsiyet doğduktan sonra toplum tarafından bize öğretilen cinsiyettir. kızlar böyle olur, erkekler böyle olur böyle davranır gibi. hiç bir çevre veya toplum lgbt insanlar böyle olur gibi bir öğretiye geçiş yapmazlar.

(bkz: toplumsal cinsiyetten habersiz lgbtt insanlar)
her şeyi bir kenara bırakalım da evet yıllarca bize öğretilmeye çalışan toplumsal cinsiyetten önce insan olmayı öğretmeleri gerekmez mi diye sorar dururum kendime. aslında her şey çok basit. en baştan insan olmak öğrenilmiş olsa toplumsal cinsiyet gibi kavramlar ortadan kalkar...
kadın ve erkek hali olma dışında yüklenen rollerin tümü .
kadın kıyafetleri
erkek kıyafetleri
renklerin seçimi
kimlik renginiz
mimarı yapılar
kozmetik
...
...
......
hepsi toplumsal cinsiyete göre belirlenmiştir.
birey mi toplumu var eder, yoksa toplum mu bireyi var eder? sorusunun hem nedeni hem de sonucudur.