aslında ben

ailem tarafından hiç sevilmedim. o zamanlar daha 9 yaşında sınıfının ileri gelen zeki çocuklarından biriydim. dışarıdaki hayatı ekmek almaya veyahut çöp atmaya giderken tanırdım. köpekten kediden çok korkar, aile baskısı yüzünden diğer insanlara hep bi şüpheyle bakardım. yüzüm bir an olsun gülmez, sürekli içimde aile sevgisinden yoksun büyürdüm. günlerden bir gün evde kimse yok iken kaçamak yapıp dışardaki o eğlenceli hayatı görmek istedim. evden çıktım ve merdivenleri koşar adım, büyük heyecanlarla indim. dış kapıyı araladım. bir an kalbim yerinden kopacakmış gibi oldu. sarsıldım, ilk defa yüzümde tebessümler oluşmuştu. dışarıya ilk özgür adımımı atmıştım artık. arka sokaktaki sesler dikkatimi çekmişti ve gizli gizli seyretmek için o yöne doğru yöneldim.yüzlerini tanıyıp isimlerini tek tük bildiğim yaşıtlarım güle oynaya vakit geçirirken aslında evde nasıl bir acımasız çocukluk yaşadığımı o an anladım. birden biri kolumdan tutup beni yaşıtlarımın olduğu yere getirdi. saf ve biraz da çekingendim. ama o an ki heyecanla ortamdaki herkesi tanıyormuşcasına onlarla güldüm eğlendim. o kısa süre zarfı içerisinde tanıştık ve kaynaştık. mutluydum. ama eksik olan birşeyler vardı. benim dizlerim diğerlerine göre fazla kusursuzdu. kiminin ki yeni yaralanmış, kiminin ki ise eski ama olabildiğince fazlaydı. korktum ama ilk defa acı çekmek istedim. onlar gibi olmak istedim. 10 dakika 20 dakika derken işte o an geldi, düştüm. kolumda ve bacaklarımda olabildiğince fazla yaram vardı. bunlar benim ilk yaralarımdı. ilk defa dayaktan değilde, kendi acılarımdan ağladım. kendi çapımda olgunlaşmış atabildiğim en büyük adımı atmıştım. aslında ne yalan söyleyeyim acılarım bir anda öyle arttı ki deneyimsiz bedenim bu acıya o kadar da dayanamadı. eve gitmek istedim. vedalaştık ve eve doğru yol aldım.merdivenleri tüm güçlükle çıktı. paspasın altına bıraktığım anahtarı aldım. evin kapısını açtım ve dizlerime kendi usulümce ıslak bezle pansuman yaptım. o kadar yorulmuştum ki koltukta uyuya kalmıştım. ama gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzara hiçte hoş değil ve sonu dayakla bitecekmiş gibiydi. bu sefer korkmadım. karşı gelemezdim ama kendimi savunabilirdim. yaptım da, savundum. o kadar hakarete o kadar lafa rağmen başımı eğmedim. ağladım ama çocukluğumda yaşadıklarımaydı göz yaşlarım. babamın ağzından o arada bir laf seçtim " şu salağı tuvalete kitlede aklı başına gelsin ". o gün aileme ilk defa kin besledim. ilk defa bir şeyden nefret ettim. babamdan. onu hiç affetmeyecektim...
dinime aşırı derecede bağlıydım ve homoseksüel olmaktan hep bir korkardım. araştırmalar yapar lakin hiç bir kanıya varamazdım. beynimdeki med cezirler hiç bir zaman son bulamayacak diye tedirgin bir o kadar da paranoya olurdum. bu sorunsalı çözmek epey bir vaktimi aldı diyebilirim.
değer verdikten sonra ki kaybetme korkusundan nefret ediyorum. acayip bir sorunsalla beraber sanki yanlız kalacakmış, dibe vuracakmış gibi hissediyorum.
olgunlaşmak lazımmış sevebilmek için. dağılmış her umudun arkasından toplanan başarısızlıklar zordur elbet. anlamak veyahut yaşamak gerekiyormuş bazı aşk sancılarını. düştüğümde anladım. geç oldu ama bende yaralandım. artık olgun bireylerle aynı saftayım.