barmen

bir meslek. 9 yildir yaptigim meslek. cok fazla para kazanirsiniz, en guzel ickileri icersiniz, cok guzel insanlar ile tanisirsiniz ama cabuk yorulursunuz. gunese hasret kalirsiniz, 3 ogun yemek yemeye, sabah otobus telasina, aksam trafigine... oyle disaridan gorundugu gibi "lay lay lom" degildir hayat, bar ortami zordur. her gun tasimakla zorunlu oldugunuz o ficilar bile hayattan sogutmaya yeter.
"farklı mekanlarda bir yakışıklı oğlanla" fantazilerinin kilit oyuncusudur.
pek içmeyen birisi olarak bu aralar baya ilgimi çeken meslek.

herkesi, her şeyi bırakıp yurtdışına gidip, gündüzleri uyuyup geceleri barmenlik yapıp kendime yetecek kadar, mazbut-huzurlu bir yaşam sürüp gitme düşüncesi hep bi kaçış stratejisi olarak dönüyor kafamda. ne az ne çok, ''less is more'' dercesine hayatta var olmak; her gece farklı insanlar, farklı hikayeler... ya da belki çok da farklı olmayan şeyler ama ne bileyim, gözümde hep bir son durak. hani birçoğu tası tarağı toplayıp bodrum'a yerleşip domates yetiştirmek ister ya, onun gibi.