dinsizlik

dinlere inanmamak. din deyince hemen "inanç" diyesim geliyor, öyle değil. din daha çok inandırma işinin edebiyata vurulması gibi. kandırıkçılığı, kısır döngü içindeki süzgeçlerden geçirip inanç yani hayal öbekleri oluşturup, bu öbekleri içine alan kişiye söz hakkı tanınınca ortaya çıkan dogmatik metinlere de hemen "din" denemez. din olması için önce kült olması lazımmış çünkü. bu, birbirinin sırtını kaşıma geleneğinin neresinden tutarsan tut elde kalan şey buruk acı bir tat. yarrak tanrıları da am tanrıları da hayvan tanrıları da aynı bok değil mi diye soracak oluyorum kendi kendime.
sonra kendi inançlarım aklıma geliyor. ne safmışım. çocukken daha da saftım, o zamanlar dinlere bile inanırdım. şimdi geriye kendimi ilgilendiren kendi inançlarım kaldı biraz, dinleri zaten yarı yolda bırakmıştım. kendi dinsizliğimden beni şüphe ettirecek şeyler yaşanmadı değil. o şeyler de beni daha inançsız yaptı.

mış gibi yapmaktan asla vazgeçmedim. hep aynı oyunu oynadık. onlar da bana uydu. onları belimde çevirirken neye taptıklarını sormadım. peşimi bırakmazsan seni babana söylerim. sopam kalın.

onlar mış gibi yapınca suratlarına tüküresim geldi. uykusuz kalmıştım, sinirliydim. tam dalıyordum ki çok fazla mış gibi yapmaya başladılar. kulaklarımı tıkadım.
gördüğüm suratlar çirkindir. duyduğum sesler kötüdür. kokular ise...
çok kuyruk sallamışım, öyle dedi.
yalnız biliyorum ki benimle olmayanlar onlar. olamayacaklarını geç hazmediyorlar. tırnağımı bile kestirmiyorum artık. bdsm sevmiyorum. herkesin nefret ettiği biri olmanın bedeli özgürlüğümmüş. odamdaki fişin üç-beş gündür çekili olduğunu

inanmaya değer bir hayal kurulamadığını toplumun kendisinden öğrenmek için toplumu umursadığım rolünü oynamaya razı olmadım. giysilerimi kendim seçtim. peşimde de yalnızca röntgenciler kaldı. röntgencilerin dedikodusunu yapmak için de dinler konusunda görüş bildirme fikri aklıma geldi. her şeyi birbirine ilintileme çabasını aptalca bulmaya başladığımda kustum.

dinsizlik benim için, öncelikle kendimizi nasıl kandırdığımızı, sonra bizi nasıl kandırdıklarını iyice öğrenmek; bunları yaparken de dürüstlüğünü yitirmemek demektir. dinsizliğin içinde bir cep de kendim dikersem, yolculuk sırasında geçmişte kulağını tersten gösterenlerin gerçekte nereye baktıklarını anlatmaya vakit harcamış sayılırım. bu sebepten ipi kopuk köpeklerim kendilerini öldürene kadar koşmanın peşinde sanırım. at koşturun
(bkz:agnostisizm)
din ile dinsizlik arasındaki çizginin , din tarafında kalmanızı sağlayan çoğunlukla aile ve alışkanlıklarınızdır. dinden çıkmak ve onun da kapitalizm gibi bir sistem olduğunu görebilmek için kendinize sormanız gereken basit bir soru var.

inanıyor muyum yoksa inandırılıyor muyum?

din'e inan ve inandıran insanların ekonomik düzeylerine bakmak da bir seçenektir. elbette inandıranlar daha yüksek olacaktır. bu noktadan sonra seçim ve cesaret size kalıyor.